• Sonuç bulunamadı

2.2. Estetik ve Toplum

2.2.2. Toplum, kültür ve sanatçı

Kültür, insan için, insanlık için, insanlar tarafından, hatta kimi insana rağmen, yaratılmış, bulunmuş her şeydir. Algılayabildiğimiz, kavrayabildiğimiz, düşünebildiğimiz her şey. İnsanoğlunun kendi için, kendi mutluluğu için rahatı ve potansiyel güçleri adına var ettiği, var edebildiği her şeydir (Erinç, 2004, s.10).

Kültürü oluşturan bireyler dolayısıyla da toplumdur. Birey yaşadığı toplumun kültürü içinde şekillenir ve kendi bireysel kültürünü de yaratır. Kendi yarattığı bireysel kültür toplumsal kültür ve dolayısıyla evrensel kültürle etkileşime girer. Bu etkileşim iki yönlüdür. Bireysel kültür toplumsal kültürü etkilerken, toplumun kültürü de bireyin kültürünün oluşumunu etkiler. Özellikle teknoloji çağında olduğumuz bu dönemde bu etkileşim internet sayesinde daha hızlı ve daha basittir. Kültürel açıdan kapalı olarak bildiğimiz toplumlar bile günümüzde az/çok diğer toplumlarla etkileşime girmektedir.

Estetik ve sanat sorunsalı sanatçının yaratımının toplumla etkileşimi ile başlayan, sonrada yeni sorunsallara doğru yol alan karmaşık bir süreci kapsar. Kendini bireysel olarak geliştiren, o toplumun kültürüyle karşılıklı olarak ilişkide bulunan sanatçılar,

kendileriyle birlikte yaşadıkları toplumun şekillenmesinde önemli rolleri üslenmektedirler. Sanatçı yaşadığı toplum içerisinde her zaman bir adım önde olan kişi durumundadır ve kendini bu durum karşısında sorumlu gören kişidir. Toplum, bireylerin kimliklerinin oluşumunda söz sahibi olurken, sanatçılar da toplumun yapısal taşlarını oluşturmakta etkili bireylerdir. Toplumun estetik bilincinin oluşmasından, bu oluşan bilincin sürekli

değişiminden bizzat sanatçılar sorumludurlar. Toplumların estetik algılarını yönetenlerin en başında şüphesiz sanatçılar gelmektedir.

Toplumun estetik ve sanat konusunda algısı o toplumun kültürü hakkında bize ışık tutmaktadır. Estetik beğeniden yoksun, tekdüze yaşayan toplumlar estetik konusunda dönüşüm sağlayamamış kültürlerdir.

Estetik algılama, estetik kaygı ve beğeni yoksunluğu, bireysel olduğu kadar aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak da karşımıza çıkmaktadır (Tuna, 2007; 131). Bu sorunsala çözüm önerileri sunacak olan yine sanatçılardır. Sanatçılar estetik konusunda toplumun kültürünü dönüştürebilecek potansiyele sahiptirler. Kendi estetik süreçlerini değiştirip dönüştürürken direk/dolaylı olarak toplumun estetik ve sanat kültürünü etkilerler.

Sanat ve sanatçılar, yaşanan değişmelere birer ayna tutar. Sosyal değişmeyi ve sorunları yansıtır, dile getirir. Tarihçiler, bilginler ve bilgeler, ancak yaşanmış, geçmişte kalmış deneyimleri, tortuları değerlendirirken, sanatçılar bugün yaşananları, yakın

gelecekte karşılaşılacak sorunları sezerler, dile getirirler. Bu sorunları dile getirme hakkını ve sorumluluğunu kendilerinde bulurlar. Sanatçı kişiler, böylece sıradan vatandaşların tanımadığı bir sanatçı özgürlüğüne ya da dokunulmazlığına da sahip olurlar. Bu yüzden, sanatçı kişi eserini savunmak ya da doğruluğunu kanıtlamak, tanık göstermek zorunda değildir (Güvenç, 1993, s. 113).

Toplum ve bireyler arasında iki yönlü etkileşim söz konusu olmaktadır. İnsan doğası gereği toplumsal bir varlık olmakla birlikte, özünde hem toplumsal olan hem de toplumsal olmayan yönleri de bulunmaktadır. Sanatçı, sanatı ile var olmaya çalışırken bireyselliğini korumak ancak sanatının toplum tarafından kabulü ve devamı için toplumsallaşmak zorundadır. Günümüz toplum değerleri karşısında sanatçı,

toplumsallaşırken ister istemez sanatından, estetik değerlerinden ödün vermek aynı zamanda da sanatın özgünlüğü ve özgürlüğü bağlamında bireyselliğini topluma karşı korumak zorundadır. Bu durum sanatçı için bir paradoks oluşturmaktadır

Sanatçı için bu paradoks elbette kaçınılmaz gözükse de gerçek sanatçılar sanat ve estetik tavrından hiçbir sebeple ödün vermeyi düşünmezler. Bu paradoks sanatsal

yaratımların olduğu sürece sanatçıyı takip edecektir. Sanatçı sanat eserinde özgün bir kimlikle kendi düşüncelerini ve estetiğini yaratır. Bunu toplumla paylaşır ve sanatçının düşünceleri toplumla etkileşime girmiş olur. Sanatçılar yaşadıkları toplumun içinden beslenir ve o topluma değer katarlar. Bunu yaparken elbette iki yönlü bir etkileşim zaten olacaktır. Sanatçı toplumu kendi süzgecinden geçirerek tekrardan topluma ayna tutabilir. Bu süreçte özgür ve özgün bir kimlikle ortaya koymalıdır.

Kültürün dönüşümü/oluşumu adına algı yönetimi günümüz dünyasında önemli bir unsur haline gelmiştir. Toplumu oluşturan bireylerin estetik algısını şekillendirmenin yollarından biri de sanat eğitimi olarak görülür. Sanat eğitimi almış bireyler de, estetik algı, beğeni yargısı ve çevreye karşı duyarlı olma gibi davranışlar beklenir. Bu gibi

davranışların bireylerde oluşmaması veya eksik oluşması toplumun kültürlenme sürecini olumsuz etkiler.

Kültürün ve onun temel öğelerinden biri olan sanatın tıkanmasında, kısırlaşmasında estetik kaygının noksanlığı payı düşünülenden çok daha fazladır (Erinç, 2011, s. 85).

Estetik algılama, estetik kaygı ve beğeni yoksunluğu, bireysel olduğu kadar aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak da karşımıza çıkmaktadır. Estetik kaygı ve beğeni düzeyinin artması ile duyarlılıkları da artacak olan birey, çevresindeki düzensizlik ve çirkinliklerden de rahatsızlık duyacaktır. Bu açıdan bakıldığında, estetik beğeni

yoksunluğu bireysel olduğu kadar, toplumsal bir problem olarak da karşımıza çıkmaktadır. Kaliteli ve etkili bir sanat eğitimi, bu problemi çözecek en önemli unsurdur denilebilir. Sanat eleştirisi, estetik, sanat felsefesi gibi alanlar sanat eğitiminin önemli bir parçası olarak çözümün içerisinde bulunmaktadır (Tuna, 2007, s. 131).

Türkiye’de estetik algı ve sanat süreci geçen yüzyıllarda yaşanılamayan

dönüşümlerden dolayı gecikmeli ve yavaş işlemektedir. Özellikle batı toplumları Rönesans ile başlayan değişim sürecini günümüze kadar sürekli dönüştürmeyi başarmışlardır. Bu da onların estetik anlayışlarını günümüz postmodern sürecine kadar getirmiştir.

Türkiye'de modernleşme çabaları/politikaları batılılaşmaya koşut olarak tanzimattan bu güne süregelmiştir (Aytekin, 2013 s. 325). Modernleşme cumhuriyet döneminde önemli bir ivme kazanmış olsa da onun asıl itici gücü olan sanayileşmenin aksaması, kentleşmeyi olumsuz etkilediği için modernizmin kültür boyutu doğru algılanamamıştır.Zengin bir kültürü kendinde barındıran bu coğrafya sanatı görme ve estetik olanı algılama noktasında zayıf kalmıştır. Kendi kültür potansiyelini görememekte sorunsala yanlış sorular sorarak yanlış cevaplar aramaktadır. Bu nedenle kendi kültürel değerlerini/zenginliğini çağdaş sanatına çok az taşıyabilen toplumumuz kendi estetik ve sanat anlayışını oluşturmakta sürekli geç kalmaktadır. Toplumun bireyleri sanatın hızlı dönüşümüne ayak uyduramadıkları için de estetik algıları genel beğeni düzeyinde kalmakta bu da onların kiç olan birçok şeye yönelmesi anlamına gelmektedir.

2.2.3. Modern çağda kültür; modernizm-postmodernizm ve yeni estetik olgusu