• Sonuç bulunamadı

Literatürde tarih, İstanbul ve yeşil alanlar ara kesitinde yapılmış çalışmaların yoğunluğu yadsınamaz. Fakat İstanbul kenti yeşil alanlarının tarihi üzerine yapılmış tarihi çalışmalar daha çok saray bahçeleri, hasbahçeler, köşk ve kasır bahçeleri ve mesire yerleri üzerinedir. Bahsi geçen çalışmaların büyük bir bölümü ise nadiren 17. yüzyıl, yoğunlukla da 18. yüzyıldan sonraki dönemlere aittir. Matbaanın 18. yüzyılda Osmanlı’ya girmesiyle yazılı eserlerin çoğalması ve bir çoğunun günümüze ulaşmış olması bu durumun başlıca sebebi arasında gösterilebilir. Bu çalışma, bahsi geçen

3

çalışmalardan farklı olarak tapulu alanlarda kayıtlara geçmiş –büyük bir çoğunluğu konut düzeyinde- yeşil alanlar ve özellikleri üzerinedir. Bir başka deyişle 16. yüzyılda, mîrî arazi olmayan ve iskan edilmiş yeşil alanlar hakkında bilgiler derlenmeye çalışılmıştır.

İstanbul, Fetih’ten önce uzun yıllar birçok imparatorluğa başkentlik yapmış, Fetih’ten sonra da dikkatleri üzerine çekmiştir. Atasoy’ a göre Osmanlı Devleti’nde kuruluştan Fetih’e kadar geçen sürede Anadolu’da oluşan bahçe2 konusunda gelişim Fetih’in ardından İstanbul üzerine yoğunlaşmış ve özgün bahçecilik çalışmaları yapılmıştır (2002). İstanbul’da iskân hareketleri, kent gelişimi ve yeşil alanların gelişimi her zaman mühim bir konu olarak değerlendirilmiştir. Kentin tekrar iskanı için yerleşim politikaları geliştirilmiş ve bu durum yeşil alanları da desteklemiştir. Kentin imarı için önemli yapılar yapılmış bu yapıların vakfiyeleri kaydedilmiştir. Halk da kendine ait mülkleri ilgili kayıt defterlerine kaydettirmiştir. Bu kayıtlarda sivil mimari ve yeşil alanlar ile ilgili kısıtlı da olsa verilere rastlamak mümkündür. İstanbul bulunduğu konumdan dolayı geçiş bölgesi niteliğindedir ve insanların ve bitki çeşitliliğinin yaşaması için elverişli bir iklime sahiptir. Dolayısıyla çok çeşitli kültürel değerlere ve bitki özelliklerine sahiptir.

Çalışmada İstanbul sınırı aynı zamanda kentin tarihi sınırıdır. Bu alan Osmanlılar’ın ‘nefs-i İstanbul’ olarak tanımladığı; bir başka deyişle surların, Marmara Denizi’nin ve Haliç’in çevrelediği yarımadayı dolayısıyla sur içi alanını işaret eder. 16. yüzyılda bu alanın dışında Galata, Üsküdar ve Eyüp İstanbul’ a bağlı kadılık alanları teşkilâtlanmıştır (İnalcık, 2001). 1546 tarihli defter toplamda on dört bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden 13’ü sur içinde bulunan nâhiye3lerdir. On dördüncü bölüm ise Galata’dır. 1600 tarihli defter ise 13 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler sur içinde bulunan 13 nâhiyeden oluşmaktadır ve Galata bölümü bulunmamaktadır. Sur içinde bulunan 13 nâhiyeden oluşan bölümlerde ise nâhiyelerin sahip olduğu mahallere ait alt bölümler bulunmaktadır. Fakat Galata’da böyle bir durum söz konusu değildir. İnalcık, İstanbul ve Galata’nın kayıt sistemi ve vergilendirme sisteminin birbirinden tamamiyle farklı olduğunu belirtmiştir (2019, s.4). Ek olarak Ayverdi Galata’da yaklaşık 61 mahalle olduğunu belirtmiş fakat hazırladığı haritada yalnızca

2 Yazar eserlerinde yeşil alanları çoğu zaman bahçe olarak ele almış ve değerlendirmiştir. 3 Nâhiye: Osmanlı idarî sisteminde bazen bir yönetim birimini ve bölgeyi, bazen de coğrafî bir çevreyi, yöreyi veya semti ifade eder (Şahin, 2006 s. 306).

4

dört mahalle sınırı belirlemiş, isimlerini kaydetmemiştir (1958). 1546 tarihli defterde Galata kayıtlarının düzenli tutulmaması, 1600 tarihli defterde Galata bölümünün4 bulunmaması, mahallelerin ve mahalle sınırlarının net olmaması ve ayrıca Galata’da gayrimüslim nüfusun egemen olması ve tapu kayıtlarının yalnızca Türk ve Müslüman nüfusa ait olduğundan kayıtların yetersiz olması dolayısıyla sağlıklı sonuç alınamayacağı öngörülmüş, Galata çalışmaya dahil edilmemiştir. Çalışma da 16. yüzyılda sur içi alanı defterlerde kaydedildiği şekliyle her biri bir nâhiyeden oluşan 13 bölüm şeklinde incelenmiştir.

Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle İstanbul’da başlayan gelişim süreci Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde5 zirveye ulaşmıştır (Çeçen, 1999). Kanuni Sultan Süleyman’ın temsil ettiği Klasik Osmanlı kültürünün imgesi olarak değerlendirilmiş bu yüzyıl, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak dönemidir. Devlet yalnızca Avrupa’nın değil tüm dünyanın en büyük ve en güçlü imparatorluklarından biri olmuştur (Pamuk, 1990, s. 31). Devletin sınırları gittikçe genişlemiş ve devletin başkenti İstanbul’un nüfusu da hızla artmıştır (Çeçen, 1999). Kanuni Dönemi’nde Osmanlı devleti dönemin en güçlü devleti haline gelmiş ve sosyal ve kültürel anlamda zenginleşmiş ve imar-iskân faaliyetlerinde doruk noktaya varmıştır. (Çeçen, 1999 ve Yılmaz, 2002). Fatih Sultan Mehmed’in yoğun iskân politikaları ile başlayan sur içi bölgesindeki kent gelişimi bu yüzyılda en yoğun yerleşimin hâkim olduğu bölge olmuştur. İlerleyen yıllarda boğaz hattına ve Eyüp’e kayan yerleşim 16. yüzyılda sur içinde en parlak dönemini yaşamıştır (İnalcık, 2019 ve Kuban, 1996).

Dönemin sur içine ait verilerinin kaydedildiği İstanbul Vakıfları Tahrir Defterleri’nin resmî belge olması çalışma kapsamında değerlendirilmeye sebep olarak görülmüştür. Yeşil alanlar ve yeşil alan bileşenleri ile ilgili bu çalışma tahrir defterlerinde kaydedilmiş tapulu alanlar üzerindedir. Bir başka deyişle devlete ait olmayan, halk tarafından mülk edinilmiş, iskân edilmiş yeşil alanlar ve yeşil alan bileşenleridir. Çalışma kapsamında yararlanılan birincil kaynaklar, yalnızca ana kaynak olan defterler ve kaynaklar bölümünde sözü edilen vakfiyelerdir. Konu, birçok arşiv belgesi ile desteklenebilecek niteliktedir; fakat doktora sürecinin kısıtlı olması sebebiyle

4 Yalnızca diğer nâhiye bölümlerinde az sayıda atıf şeklinde yer almaktadır. 5 Kanuni Sultan Süleyman Dönemi 1520-1566 yıllarını kapsamaktadır.

5

çalışma arşiv belgeleriyle derinleştirilememiştir. Bu çalışma, ilerde yapılacak çalışmalara zemin niteliğindedir. Konu kapsamında atılmış bir adımdır.