• Sonuç bulunamadı

7. MU’TEZİLE VE MU’TEZİLE’NİN TEFSİR ANLAYIŞI

7.4. Mu’tezile ve Tefsir

Mu’tezile, Sünnî âlimler tarafından yazılan tefsir tarihi ile ilgili eserlerin bir kısmında genellikle mezhebî tefsirler kategorisinde değerlendirilmiştir. Çünkü tefsir tarihinde herhangi bir mezhebin görüşünden bağımsız bir tefsir yapıldığını iddia etmek imkânsızdır. Mezhebî tefsirler tabirinden kasıt Ehl-i Sünnet tarafından sapkın olarak görülen mezheplerin mensupları tarafından telif edilen tefsirlerdir. Mu’tezile, tefsir kitaplarının çoğunda sapkın bir fırka olarak en başından görülmüş ve bununla ilgili Ehl-i Sünnet eksenli değerlendirmeler de bu yönde olmuştur. Mu’tezile’nin Ehl-i Sünnet’ten farklı olarak düşündüğü her konu bid’at ve sapkınlık olarak görülmüştür. Bu saiklerle hareket eden âlimler eserlerinde yeri geldiğinde Mu’tezile’ye reddiyelerde bulunmuşlardır.

Sünnî ilim geleneğinde Mu’tezile’nin Kur’an ve tefsir anlayışına dönük eleştirilerden biri İbn Kuteybe’nin Te’vilü Muhtelifi’l-Hadîs adlı eserinde yer alır. İbn Kuteybe, Mu’tezile’ye mensup âlimlerin kendi mezhebî görüşlerini temellendirmek için Kur’an’ı oldukça tuhaf bir şekilde yorumladıklarını belirtir. Bazı Mu’tezilî âlimlerin Bakara 2/255. ayette geçen ‘‘ O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır’’ ifadesini ‘‘ O’nun ilmi her yeri kuşatmıştır’’ şeklinde yorumlamasının bariz bir zorlama olduğunu söylemiştir. 90

Mu’tezile’nin Kur’an ve tefsir anlayışına en sert eleştiri İbni Teymiyye (ö. 728/1350) ile onun öğrencisi olan İbn Kayyim el-Cevziyye’den (ö.751/1350) gelmiştir. İbn Teymiyye mevcut tefsirler içinde hangilerinin okunup okunmayacağını tasnif ederken Mu’tezilî âlimleri tefsir faaliyetlerinde kendi heva ve heveslerine uymakla ve sahih hadis rivayetlerine itibar etmemekle suçlar. İbni Teymiyye, tefsirde istidlal hatası yapan grupları tasnife tabi tutar ve ona göre hem delilde hem de medlulde hata yapanlar, ehl-i bid’attan olan, yani yanlış inanç temelinde doğru yoldan sapan ve istikamet üzere olan insanlara muhalif tavır takınmaktadır. Yanlış yol üzere olanları Haricîler, Şiiler, Mu’tezile, Cehmiyye ve

89 Mahmut Ay, Mu’tezile ve Siyaset, Pınar Yayınları, İstanbul 2002, s. 332. 90 Öztürk, Kur’an’ın Mu’tezilî Yorumu, s. 20.

44

Kaderiye olarak sayar. İbni Teymiyye’ye göre bu fırkalar Kur’an’a müracaat etmiş ve onu kendi mezhebî kabullerini temellendirmede kullanmışlardır. Mu’tezile’nin belli başlı müfessirleri ile Mu’tezilî düşünce sisteminin genel özelliklerine de değinen İbni Teymiyye, son olarak Mu’tezile ve diğer fırkaların belirli bir görüşü benimsediklerini ve daha sonra da bu görüş çerçevesinde ayetleri yorumladıklarını belirtir. Bu fırkalara ait bazı tefsirler, ihtiva ettikleri sapkın fikirleri saklamak ve insanlar tarafından fark edilmemesini sağlamak için son derece güzel bir ifade düzenine sahiptir. İbni Teymiyye’ye göre Zemahşerî’nin Keşşâf’ı zehri, bal kisvesinde sunmayı başaran bir tefsirdir.91

Mu’tezilî tefsir geleneğinde en meşhur tefsir şüphesiz Zemahşerî’nin Keşşâf’ıdır. Söz konusu eser Kur’an’ın bütün ayetlerini ihtiva eden bir eserdir. Eserde kelâm ilminde tartışma konusu olan ayetlerin Mu’tezile’nin görüşlerini destekleyecek şekilde yorumlandığı görülmektedir. Sünni âlimlerden İbnu’l- Müneyyir (ö. 683/1284), Kâdî İyâd (ö. 544/1149) ve Ebû Hayyân Endülüsî (ö. 745/1344), kendi mezhebinin görüşlerini haklı çıkarmak için zorlama te’viller yaptığı, Ehl-i Sünnet’e üstü kapalı ifadelerle ağır ithamlarda bulunduğu ve tefsirin çeşitli yerlerinde velilere hakaret ettiği gibi gerekçelerle Zemahşerî’yi eleştirmişlerdir. İbni Teymiyye (ö. 728/1328), Zehebî (ö. 748/1347), Tacûddin es- Subkî (ö. 771/1396) ve İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1448) gibi âlimler ise Mu’tezile’ye ait görüşlere Kur’anî kılıf uydurulduğu gerekçesiyle Keşşâf’ın okunmasını caiz görmemişlerdir.92 Geçmişten günümüze üzerinde birçok şerh, ta’lik

ve haşiye çalışması yapılan Keşşâf, müellifin özellikle surelerin faziletine dair zayıf hatta uydurma hadisler nakletmesi, şâz kıraatlere yer vermesi, insanları doğru yola iletme kaygısıyla çok sayıda asılsız hikâyeye yer vermesi gibi kusurlarından dolayı da eleştirilmiştir.

Bununla birlikte, telif edildiği günden itibaren neredeyse bütün müfessirlerin ilgisini çeken bu tefsirde ayetlerdeki dil ve belagat ilkeleri dikkate alınarak yorum yapılmış, mecâzî mânâ ihtiva eden çok sayıda Kur’anî terim ve deyimler çok iyi bir şekilde izah edilmiş, Kur’an’ın î’caz cihetleri, edebî üstünlükleri ve nazmının güzelliği ortaya konulmuştur. Bu tür vasıfları sayesinde bu eser çok geniş bir çevre tarafından hüsn-i kabule mazhar olmuştur. Başta Fahreddîn Razî (ö. 606/1209), Beyzâvî, (ö. 685/1288), Nesefî (ö. 710/1310), Ebu Suûd (ö. 982/1574) olmak üzere

91 İbni Teymiyye, Mukaddimetu’l Tefsir, Riyad 1978, XIII, 355–359.

45

pek çok Sünni müfessir tarafından söz konusu esere atıfta bulunulmuştur. Sünni âlimler tarafından Keşşâf’a yapılan atıflar o kadar fazla ki, Beyzâvî’nin Envâru’t- Tenzîl adlı eseri Keşşâf’ın Sünni bir özeti olarak nitelendirilmiştir.93

93 Öztürk, Kur’an’ın Mu’tezilî Yorumu, s.26

46

İKİNCİ BÖLÜM

MEDÂRİKU’T-TENZÎL VE HAKÂİKU’T-TE’VİL’DE

MU’TEZİLE’YE VERİLEN CEVAPLAR

1. MU’TEZİLE’YE CEVAP VERME NEDENLERİ

Nesefî, tefsirinin mukaddimesinde eserin telif sebeplerini açıklarken ‘‘ Ehl-i Sünnet’in görüşleriyle süslenip güçlenen, bid’at ehlinin, sapık kimselerin bâtıl ve yanlış düşünce ve görüşlerinden arınmış’’ olmayı da zikreder. Zira Nesefî’ye göre yaşadığı devirde sapık ve sapkın fırkalar oldukça yaygınlaşmış ve bu fırkaların iddialarına cevap mahiyetinde bir eser telif etmek zarurî bir hal almıştır. 94

Nesefî’nin yaşadığı coğrafya olan Mâverâu’n-Nehr’de Mu’tezile’den Kerrâmiyye’ye, Mürcie’den Havâric’e kadar çeşitli fırkaların görüşleri halk arasında yayılmış ve kendine mensup bulabilmiştir. Nesefî’nin, tefsirinde Mu’tezile ağırlıklı olmak üzere bu fırkaların iddialarına cevap verdiğini göz önünde bulundurduğumuzda kendi devrine kadar tartışılan meselelerden haberdar olduğunu görmekteyiz. Ebu’l-Berekât, tefsirinde kelâmî düşüncelerinin kaynağını birkaç istisna dışında neredeyse hiç belli etmez. Onun kelâm alanında da eserler verdiği dikkate alındığında bu sahada yeterli derecede malûmata sahip olduğu söylemek mümkündür.95 Zira onun kelâmî bilgisi çok sayıda kaynağa müracaat etmeden eser telif edebilecek derecededir. Fakat itikatta Mâturîdî mezhebine mensup olması hasebiyle sıklıkla İmam Mâturîdî ’nin (ö. 333/944) görüşlerine müracaat ettiğini görmekteyiz.

94 Nesefî, Medârik, s.3

47

Nesefî’nin yaşadığı devirde her ne kadar Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet dışındaki birçok mezhebin tesiri ve mensubu azalmış olsa da gerek halk arasında yayılan fikirler gerekse bu fikirlerin yer aldığı müstakil eserlerin bulunmasına karşı Ehl-i Sünnet inancının korunması gerekmekteydi. Nesefî başta kelâmî meseleler olmak üzere bu mezheplerin iddia ve ithamlarına reddiye mahiyetinde cevaplar vermiştir. Zira yukarıda ismi zikredilen mezheplerin ihtilafa düştükleri konuların kahir ekseriyetini kelâmî meseleler oluşturmaktaydı. Nesefî her ne kadar müfessir ve fâkih olarak biliniyorsa da kelâm sahasında eserler telif etmiş ve bu eserlerinde de Ehl-i Sünnet itikadını ön plana çıkarmıştır.

Ebu’l-Berekât, tefsirinde Ehl-i Sünnet mezhepleri arasında herhangi bir ayrıma gitmemiştir. Aktarmış olduğu görüşlerin Eş’arîlere mi ya da Mâturîdîler’e mi ait olduğu ayrımına gitmeksizin bunun Ehl-i Sünnet’in genel görüşü olduğunu belirtir. Söz konusu Ehl-i Sünnet itikadını savunmak olduğunda Nesefî, ihtilaflı meselelerden bahsetmez. Aslında Ehl-i Sünnet’in genel görüşü olarak belirttiği görüşler Mâturîdî mezhebinin görüşleridir. Ancak bu mezhebin görüşlerini aktarırken Eş’arî mezhebine yönelik her hangi bir tenkitte de bulunmaz.