• Sonuç bulunamadı

Nesefî’ye Göre Muhkem ve Müteşâbih

3. CEVAP KONULARI

3.4. Muhkem ve Müteşâbih

3.4.4. Nesefî’ye Göre Muhkem ve Müteşâbih

Mu’tezile’ye karşı Ehl-i Sünnet’in görüşlerini savunan ve Mu’tezile’ye cevap veren İmam Nesefî, muhkemi ‘‘ ibareleri net olarak anlaşılan, yanlış yorumlardan ve birtakım müteşâbih anlamlara gelmekten korunma altına alınan ayetler’’ olarak

176 Razî, Mefâtihu’l Ğayb, VII, s. 180.

177 Ebû Mansur Matüridî, Te’vilatu’l Ehl-i Sünne, (thk. Fatime Yusuf el-Haymî), Müessesetu’r-

Risale Naşirûn, Beyrut 2004, c. 1, s. 246-247. ; M. Kemal Atik, Mâturîdî’nin Müteşâbih Ayetlere Bakış Açısı, Ebû Mansur Semerkandî Matüridî (862-944), 14 Mart 1986 - Kayseri, 1986, s. 123.

88

tanımlar. Nesefî, muhkem ayetlerde herhangi bir karışıklığın söz konusu olmadığını belirtir. Ayrıca müteşâbih denilen ve anlaşılmaları kolay olmayan ayetlerin de muhkem olanlara göre değerlendirilmesi gerektiğini dile getirir.178

Al-i İmrân suresi 3/7. ayetin tefsirinde Nesefî şöyle der:

ْلا َكْيَلَع َلَزنَأ ى ذَّلا َوُه {

نم تظفح نبأ اتهرابع تمكحأ } ٌتا َمَكُّْمح ٌتا َياَء ُهْن م َبا َت ك

} َرَّخَأَو { اهيلإ درتو اهيلع تابهاشتلما لمتح باتكلا لصأ } با َت كْلا ُّمُأ َّنُه { هابتشلااو لامتحلاا

.تلامتمح تاهبتشم } ٌتا َ بها َشَتُم { رخأ تيَآو

ْلا ىَلَع ُنا َْحمَّرلا { كلذ لاثم

ةردقلا نىعبمو سوللجا نىعبم نوكي ءاوتسلااف } ىَوَ تْسا شْرَع

} ٌءْىَش ه لْث مَك َسْيَل { هلوق وهو مكلمحا ليلدب لىاعت الله ىلع لولأا زويج لاو ، ءلايتسلااو

ِ

ام مكلمحا وأ

َع ْمُكُّبَر َمَّرَح اَم ُلْتَأ اْوَلاَعَ ت ْلُق { :هلوق ونح هلزنأ باتك لك في هب الله رمأ

َكُّبَر ىَضَقَو {،تيَلآا } ْمُكْيَل

}ُهَّيَ إ لا إ اوُدُبْعَ ت لاَأ

‘‘[Ey Peygamber!] Sana kitabı [Kur’an’ı] indiren O’dur. Kur’an’da bir kısım ayetler vardır ki mânâ ve mesaj bakımından gayet açıktırlar.’’(Âl-i İmrân, 3/7)

Yani ibareleri net olarak anlaşılır durumdadır. Yanlış yorumlara, müteşâbih anlamlara gelmekten korunma altına alınmıştır. Bu muhkem ayetlerde herhangi bir karışıklık söz konusu olmaz.179

‘‘Bunlar ilahi vahyin temelini oluşturur.’’ müteşâbih denilen ve anlaşılmaları kolay olmayan ayetler bu esas olan ayetlere göre değerlendirilir ve anlaşılmamaları durumunda muhkem ayetlere başvurulur. ‘‘Bir kısım ayetler de müteşâbihtir.’’Farklı farklı ihtimalleri taşıdıkları gibi birçok benzer mânâları içerir.

Örneğin, ‘‘Rahman olan Allah arşa istiva etti.’’(Tâhâ Suresi 20/5) ayetinde yer alan ‘‘ءاوتسا ’’ kelimesi gibi. İstiva kelimesi, hem oturmak, hem güç ve kudret ve hem de istila gibi mânâlara gelir. Bir defa ilk mânâ olan ‘‘oturma’’ anlamına gelmez. Çünkü bu mânâya gelmediğine dair elde muhkem delil, ayet vardır. Bu muhkem delil ya da ayet şöyledir:

‘‘Onun hiçbir benzeri, dengi yoktur.’’(Şûrâ Suresi, 42/11)

178 Nesefî, Medârik, I/162.

89

Bir başka ifadeye göre muhkem, Allah’ın indirmiş olduğu her kitabında emrettiği şeylerdir.

Rabbimizin şu kavli gibi:

‘‘De ki: Gelin, Rabbinizin sizlere neleri haram kıldığını söyleyeyim.’’(En’âm suresi, 6/151)

Yine Rabbimiz bir başka ayette de şöyle bildiriyor:

‘‘Rabbin şöyle buyurdu: Benden başkasına asla kulluk/ibadet etmeyin’’(İsrâ Suresi 17/23) ayeti ve devamındaki ayetler de yine aynı gerçeği dile getirmektedir.180

Nesefî, Kur’an’ın tamamının muhkem olmadığını, çünkü müteşâbih ayetlerin bir imtihan vesilesi olarak Allah tarafından vahyedildiğini belirtir. Buradaki imtihanın esas amacının ise hak üzere olan ile bu konuda kararsız veya şüphesi olan arasındaki farkın ortaya çıkmasını sağlamaktır. Anladığımız kadarıyla Nesefî, burada müteşâbihlerin Kur’an’da yer almasını doğrudan iman esaslarına bağlamaktadır. Ayrıca müteşâbihler sayesinde âlimlerin Kur’an üzerinde tefekkür ettiklerini, bu durumun da onların hakikate ulaşmalarına yardımcı olduğunu dile getirir.181

Âl-i İmrân 3/7 ayetinin devamını Nesefî şöyle tefsir eder:

تلماو

امو هليوتأ ملعي ام وأ ، اهجوأ لمتحا امو ، ادحاو اهجو لاإ لمتيح لا ام وأ هءارو ام هباش

او هب لمعي يذلا خسانلا وأ ، هليوتأ ملعي لا

.هب لمعي لا يذلا خوسنلم

، هيف لزلزتلماو قلْا ىلع تباثلا ينب زييمتلاو هب ءلاتبلاا نم هباشتلما في الم امكمح نآرقلا لك نكي لم انمإو

مكلمحا لىإ هدرو هيناعم جارختسا في حئارقلاو مبهاعتإو ءاملعلا حداقت في المو

نم

مولعلاو ةليللجا دئاوفلا

الله دنع تاجردلا لينو ةملجا

.لىاعت

‘‘Müteşâbih, muhkemin ötesinde olan, muhkem gibi kesinlik ifade etmeyen demektir. Ya da müteşâbih demek, tek bir ihtimalden başka bir şeye ihtimali olmayan yahut birçok ihtimali bulunan demektir. Ya da te’vili bilinen ve te’vili bilinmeyen demektir. Ya da bu, kendisiyle amel olunan nesh edici yani nasih olan hüküm ile kendisiyle amel olunmayan mensuh demektir.

Kur’an’ın tümü muhkem olarak gelmedi. Çünkü müteşâbihte imtihan edilme konusu vardır. Bu hak üzere sabit olan ile bu konuda yalpalayan arasındaki gerçeği ayırt etmek, gerçek iman edenle imanında problem olanı belirlemek içindir. Bu

180 Nesefî, Medârik, I/162- 163. 181 Nesefî, Medârik, I/162- 163.

90

konuda âlimlerin kafa yormaları, fikir yürütmeleri, gerçeğin ne olduğunu düşünerek bu alanda derinlemesine, akıllarını yorarcasına çalışmaları istenmektedir. Sonuçta bunu muhkem olanlar ile değerlendirerek gerçeğe ulaşmaları talep edilmektedir. Çünkü müteşâbih olanları sonuçta muhkem olanlar çerçevesinde ele alıp değerlendirmekte gerçekten önemli ve güzel yararlar bulunmaktadır. Aynı şekilde birçok ilimler kazanmak ve Allah katında üstün derecelere ermek demektir.’’182

Nesefî, kendi deyimiyle bid’at ehlinin sürekli müteşâbih ayetleri ön plan çıkardığını ve bunlar üzerinde kafa yorduğunu söyler. Bunu yapmaktaki amaçları da halkın imanını sarsmak ve onları hak yolundan saptırmaktır der. İlimde derinleşip yüksek payeye erenler ise ; ‘‘Biz inanır ve iman ederiz ki bu ayetlerin tümü rabbimiz tarafından vahyedilmiştir’’ diyerek müteşâbih ayetlerin mânâlarının yalnız Allah tarafından bilindiğini, bu konuda yorum yapmaktan uzak durduklarını dile getirir.183

Nesefî, Âl-i İmrân 3/7 ayetinin devamında şöyle der:

َهَبا َشَت اَم َنوُع بَّتَ يَ ف{ عدبلا لهأ مهو قلْا نع ليم } ٌغْيَز ْم بهوُلُ ق فِ َني ذَّلا اَّمَأَف {

َءآَغ تْبا ُهْن م

ه لي وَْتأ َءآَغ تْباَو ةَنْ ت فْلا

با نوقلعتيف }

مكلمحا قباطي لا امِ عدتبلما هيلإ بهذي ام لمتيح يذلا هباشتلم

قلْا لهأ لوق نم هقباطي ام لمتيحو

.

نأ بلط

هولوؤي نأ بلطو مهولضيو مهنيد نع سانلا اونتتفي

قلْا هليوتأ لىإ يدتهي لا يأ } َُّلِلَا لا إ اُهَلي وَْتأ ُمَلْعَ ي اَمَو { هنوهتشي يذلا ليوأتلا

نأ بيج يذلا

يح

لاإ هيلع لم

الله

.

‘‘Kalpleri haktan sapmaya meyilli olanlar.’’

Bu kimseler gerçekten bid’at ehli olan sapıklardır. ‘‘ Zihinleri bulandırmak ve aynı zamanda kendilerince asıl mânâ ve maksadını belirlemek maksadıyla Müteşâbih ayetlerle meşgul olurlar.’’

Bid’at ehli sapıklar, hep muhkem olarak tatbik edilmeyecek olan müteşâbih ayetleri gündeme getirirler ve kafaları hep onlara takılıp kalır. Bu arada hak ehlinden olan ve bir bakıma muhkem ile mutabakatı bulunan hükümlere yani müteşâbih meselelere takılıp kalırlar. Çünkü bid’at ehlinin bu gibi meselelere takılıp kalmalarının amacı halkın inançlarını sarsmak ve dinleri hakkında kafalarında bir

182 Nesefî, Medârik, I/162- 163. ; İmam Nesefî, Nesefî Tefsiri, II/212-213. 183 Nesefî, Medârik, I/163.

91

şüphe ya da kuşku uyandırmak ve onları hak olan yoldan saptırmaktır. Çünkü istedikleri şey, onu kendi kafalarında oluşturdukları sapık bir mânâya göre te’vil edip yorumlamaktır.

‘‘ Oysa onların ( ayetlerin) mânâ ve maksadını yalnızca Allah bilir.’’

Yani asıl verilmesi gereken mânâyı ve yapılması icap eden yorumu ise yalnızca Allah bilir. Allah’tan başkası asla bilemez.’’184

Nesefî, ayette geçen ‘‘ilimde derinleşip yüksek payeye erenler’’den kastın ise gerçek anlamda bir ilmî ehliyete ulaşanlar, o noktada söz sahibi olanlar ve bu konu üzerinde durup dört elle meseleye sarılanlar olduğunu söyler. Ayet tefsirinin devamında şöyle der:

اونكتمو هيف اوتبث يأ اوخسر نيذلاو } اَن بَر دن ع ْن م ٌّلُك ه ب اَّنَمآ َنوُلوُقَ ي مْل عْلا في َنوُخ ساَّرلاَو {

اورسفو الله لاإ هلوق في مهدنع فقولاو ، روهملجا دنع فنأتسم عطاق سرضب هيف اوضعو

مهدنع أدتبم وهو ، هملعب الله رثأتسا ابم هباشتلما

لىاعت هنم ءانث وهو هب ا نمآ نولوقي برلْاو

فييكت لاب ةيقلْا داقتعاو ميلستلا ىلع نايملإبا مهيلع

.

‘‘İlimde derinleşip yüksek payeye erenler ise: Biz onlara iman ettik. Hepsi de Rabbimizin katındandır, derler.’’ Gerçek anlamda bir ilmî ehliyete ulaşanlar, o noktada söz sahibi bulunanlar ve bu konu üzerinde durup meseleye dört elle sarılanlar var ya, işte onlar bunun için, ‘‘Biz onlara inandık, çünkü hepsi Rabbimiz tarafından indirilmiştir’’ derler.

Cumhur ulemaya göre ‘‘ َِنوُخ سا َّرلا َو ’’ diye devam eden kısım yeni bir cümledir. Dolayısıyla çoğunluğa göre ‘‘َُِّللَّاِ لا إ ’’ kavli üzerinde vakfetmek gerekir. Bunlar müteşâbihi de, Allah’ın bilgisini, sadece kendisine ayırdığı ve kendisine özgü kıldığı ilim, diye yorumlamışlardır. Cumhura göre bu müptedadır ve bunun haberi de ‘‘ِ ه بِاَّنَمآِ َنوُلوُقَي ’’ kavlidir. Yüce Allah bu kavliyle ilimde derinleşip yüksek payelere erişenlere senada bulunuyor ve onları imanlarındaki teslimiyetleri herhangi bir keyfiyeti araştırmaksızın bildirilen şeyin gerçekliğine aynen iman etmeleri sebebiyle övüyor.’’185

184 Nesefî, Medârik, I/163.

92

Mu’tezile tarafından muhkem kategorisinde görülen hurûf-u mukatta’a Ehl-i Sünnet tarafından Müteşâbih olarak görülmektedir. Mu’tezile, surelerin başında bulunan harflerin söz konusu surelerin ismine işaret ettiğini belirtir. Ayrıca Kâdi Abdülcebbâr, Yüce Allah’ın, kelâmının insanları aciz bırakacak derecede bir fesahate sahip olduğunu beyan etmek maksadıyla bu harfleri sure başlarında kullandığını belirtir. 186

Nesefî hurûf-u mukatta’anın müteşâbih olduğunu kabul etmekle beraber bu harflerin neye delalet ettiğine dair çeşitli rivayetlerde bulunmaktadır. Bu harflerle Allah’ın kendi adına yemin ettiğine, ayrıca Mu’tezile’nin de belirttiği gibi bu harflerin Kur’an’ın icaz yönüne işaret ettiğine dair görüşlere yer vermektedir. İbni Abbas’ın (r.a.) bu harflerle Allah’ın kendi adına yemin ettiği ile İbn Mesud’un (r.a) da bu harflerin Allah’ın ism-i a’zamı olduğu yönündeki görüşlerine yer verir. Farkı bir görüşe göre de hurûf-u mukatta’anın müteşâbih olduğunu belirtir ancak söz konusu görüşün kim veya kimler tarafından dile getirildiğini belirtmez.187

Nesefî’nin hurûf-u mukatta’a ile ilgili görüşleri şöyledir:

: هنع الله يضر دوعسم نبا لاقو .فورلْا هذبه الله مسقأ : امهنع الله يضر سابع نبا لاقو

.مظعلأا الله مسا انهإ

ا هباشتلما نم انهإ : ليقو

.الله لاإ هليوتأ ملعي لا يذل

: ليقو

روسلا تدرو انمإ

، زاجعلإا لئلاد نم ةمدقتو بارغلإا نم هجوب لاقتسم عاسملأا عرقي ام لوأ نوكيل كلذب ةردصم

باتكلا لهأو مهنم نو يملأا مادقلأا ةيوتسم هيف برعلا تناك اهسفنأ فورلْبا قطنلا نأ كلذو

.

‘‘İbn Abbas (r.a.), Yüce Allah’ın bu harfler adına yemin ettiğini söylemektedir. İbn Mesud (r.a.)’a göre de bunlar Allah’ın ism-i a’zamıdır. Yine farklı bir görüşe göre bunlar, müteşâbihattan olup tevilini Allah’tan başkası bilemez. Yine denilebilir ki; surelerin bu tür harflerle başlaması, bir bakıma dikkat çekmek ve hiç alışık olmadıkları garip bir tarz ile karşı karşıya kaldıklarını duyup anlamak niyetiyledir. Bir de icaz delillerinin bir örneğini sunmak maksadıyladır. Kaldı ki bizzat bu harflerin kendisiyle konuşmakta tüm Araplar aynı seviyededir. Bu hususta okuma yazması olmayanla hatipler aynı seviyededirler.’’188

186 Kadî Abdülcebbâr, Müteşâbihu’l Kur’an, s. 16–17. 187 Nesefî, Medârik, I/ 12–13.

93

Mutezile, Allah’ın kitabında muhataplar tarafından anlaşılması imkânsız veya zor olan herhangi bir emrin yer almadığını belirterek, bu noktada ilahî kelamın mükemmel ve muciz olduğuna vurgu yapmıştır. Haklı olarak yüce Allah’ın Peygamber’e anlamsız veya herhangi bir maksada hizmet etmeyen ayetleri vahyetmeyeceğini belirtmiştir. Bu görüşleri serdetmeleri kanaatimizce ilahî kelamı her türlü noksanlıktan uzak görme kaygısından ileri gelmiştir.

Kur’an’da muhkem-müteşâbih ayetlerin varlığını kabul Ehl-i Sünnet’e göre muhkemden kastedilen şey, Kur’an’ın lafız ve mana itibariyle birbirini tasdik etmesidir. Müteşâbih olarak görülen ayetleri de muhkem ayetlere göre tefsir etmişlerdir. Her ne kadar Nesefî, müteşâbihlerin Kur’an’da yer alma hikmetlerinden biri de âlimlerin bu konu üzerinde tefekkür etmelerini ve hakikate ulaşmalarına yardımca olmalarını sağlamaktır dese de huruf-u mukatta’anın neye delalet ettiğine dair günümüze kadar sağlıklı bir cevap verilebilmiş değil.