• Sonuç bulunamadı

Tevcih-i Cihat Nizamnameleri ve Açılan Medreseler

B. Laiklik Anlayışı ve Eğitim Sistemine Getirdikleri

4. Tevcih-i Cihat Nizamnameleri ve Açılan Medreseler

1910 yılında medreselerin ıslahını amaçlayan “Medaris-i İlmiye Nizamnamesi”yle ders geçmeye dayalı ve süresi sabit olmayan medrese sistemi yerine bugün modern eğitimde kullanılan sınıf sistemine geçilmiş, öğrenim süresi de on iki yıl olarak belirlenmiştir. Yeni programa göre medreseye Türkçe, sarf ve nahiv, Türkçe belâgat ve inşa, Farsça, matematik, geometri, tarih, coğrafya, kozmografya, fizik, kimya ve tabiat bilgisi gibi dersler eklenmiş, öğrenim yaşı 15-35 yaş aralığı olarak tespit edilmiştir(Topal, 2015: 747-757). Ancak medreselerin iyileştirilmesine yönelik yapılan ıslahat çalışmaları, müderrisler tarafından istenilen sonuca ulaştırılamamıştır(Arabacı, 1998: 460-463).

Medreselerin ıslahı konusunda önemli bir etkiye sahip dönemin Şeyhülislam’ı Mustafa Hayri Efendi’nin çabalarıyla 1914 yılında “Islah-ı Medâris Nizamnamesi” düzenlenmiştir. Bu nizamname sonucunda, “Dârü’l-Hilâfeti’l- Aliyye Medreseleri kurulmuştur. Nizamname, medreselerin iyileştirilmesi husussunda sağlam temellere dayandırılmış olsa da I. Dünya Savaşı’nın başlamış olması nizamnamenin amacına ulaşmasını engellemiştir.

20 Ayrıca bk., Ruşen Çakır, İrfan Bozan, Balkan Talu, İmam Hatip Liseleri: Efsaneler ve Gerçekler,

TESEV Yayınları, İstanbul, 2004, s.56. Hüseyin Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimim, Medrese Programları – İcazetnâmeler, Islahat Hareketleri, Dergah Yayınları, 1983, İstanbul, s. 267. ; Caner Arabacı, Medresetü’l- Vâızîn’in 23 Rebiülevvel 1332/6 Şubat 1329/1914 tarihli iradeyle açıldığını ifade eder. Caner Arabacı, Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri (1900-1924), Konya Ticaret Odası Kültür ve Eğitim Yayınları, Konya, 1998, s. 472.

İmamlık ve hatiplikle ilgili hususlar ise Tevcih-i Cihad Nizamnameleriyle düzenlenmeye çalışılmıştır. Bu nizamname doğrultusunda 1913 yılında imam ve hatip yetiştirmek üzere Medreset’ül-Eimme ve’l-Huteba, vaiz yetiştirmek amacıyla da Medresetü’l-Vâızîn açılmıştır(Arabacı, 1998: 465-473).

Bir yerde düzenlenmenin olması demek eksikliğin de ifadesidir. Özellikle Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde medreselerin eleştirilmesi sadece Batı tarzı eğitim kurumlarının karşısında yetersiz kalmasına yönelik değildir. Bu eleştirilerin büyük çoğunluğunun nitelikli din adamının yetiştirilememesine yönelik olduğu da söylenebilir(Ergin, 1977: 1348-1349).

Tevcih-i Cihat Nizamnamesi’nde ehliyetli din adamının yetiştirilmesi için yapılması gerekenler maddeler halinde verilmiştir. Bu nizamnamede dikkat çeken en önemli husus ise imam-hatiplik gibi görevlerin babadan oğla intikal etmesidir. Düzenlemede vefat eden babanın çocukları arasında en ehliyetli olanına görev teslimi yapılabileceğinden bahsedilmektedir.21 Ayrıca İlmiye’ye mensup olan müderrislik, hitabet ve imamet gibi görevler imtihanla; kayyumluk ve faraşlık gibi görevler vücutça uygun olanlara verileceği kabul edilmiştir.22 Halkın bu eksikliğin giderilmesi yönündeki isteği doğrultusunda, 1913 yılında hazırlanan Tevcih-i Cihat Nizamnamesi sonucunda Medresetü’l Vaizin ve Medresetü’l-Eimme ve’l-Huteba açılmıştır.

a) Medresetü’l Vâizîn

Osmanlı’da vaaz ve vaizlik için tahsis edilmiş ayrı bir meslek okulu bulunmuyordu. II. Meşrutiyetle birlikte vaaz ve vaizlik konusu gündeme gelmiş ve daha önce ulemanın icra ettiği bu görevin alanında yetkin olan kişilere verilmesi kararlaştırılmıştır. Vaazların ıslah edilmesi, vaizlerin halkı her konuda aydınlatabilecek ilmi ve mesleki donanıma sahip olarak yetiştirilmesi yönündeki talepler, daha önce Muhammed Abduh tarafından, II. Abdühamid’e sunulan ıslah projesinde dile getirilmiştir. Bu projede, halkı irşatla görevli olanların, hem dinen hem de edebi olarak halkın en bilginleri, herkesin örnek alabileceği halkın en ahlaklıları olmaları gerektiği belirtilmiştir. 1909 yılındaki Islah-ı Medâris Encümeninde

21 Düstur, C. 3, Sene: 10 Safer 1290, s. 500-5004. 22 Düstur, C. 2, Sene: 8 Zilkade 1286, s.178.

Medreselerin ıslahı hakkında “Medresetü’l-Vâizin”den bahsedilmiş olması bu konudaki ilk teşebbüs olarak değerlendirilebilir(Akın, 2011: 82).

Bu konu üzerinde yapılan tartışmalar sonucu Evkaf Nezareti 6 Şubat 1329 (1913)’da SoğukçeşmeVâni Efendi Medresesi’nde Medresetü’l Vaizin(Ergin, 1977: 160-161) isminde yeni bir medrese açmıştır.2319 Şubat 1914’te çıkan bir yönetmelikte; okulun idare, tedris ve ders programı, kabul şartları, talebenin hak ve görevleri gibi hususlar belirlenmiştir. Yönetmeliğe göre bu okulların öğretim süresi dört yıldır(Sarıkaya, 1997: 176-180).Ancak medrese bir müddet sonra Bâyezid medresesine(Öcal, 2013: 5) nakledilmiştir.24

b) Medresetü’l – Eimmeve’l – Hutebâ

Osmanlılarda imamlık ve hatiplik görevlerine genellikle medreselerde okuyan kişiler getirilmiştir. Ancak bunların en üst derecede bir eğitim-öğretim görme zorunluluğu yoktur. Vakıf camilerinde imamlar, vakfiye şartlarına göre tayin edilir ve maaşları verilirdi.

Özellikle II. Meşrutiyet’le birlikte imam-hatiplerin yetersizliği ile ilgili şikâyetler daha sık dile getirilmeye başlanmıştır. Bu dönemde halkın ve ülkenin imam ve hatiplere olan ihtiyacı üzerinde durulmuştur. Diğer birçok meslekte olduğu gibi imamlık ve hatiplik hususunda mevcut olan bozukluğu gidermek amacıyla Medreset’ül-Eimmeve’l Hutebâ(Sarıkay, 1997: 181-182) adlı eğitim kurumu açılmıştır.25

Medreset’ül-Eimmeve’lHutebâ’ya ve Medresetü’l Vâizîn’e halkın ilgisi yeterli derecede olmamıştır. Halkın ilgisizliği ve öğrenci sayısının azlığından bilgili imam- hatip ve vaiz yetiştirmeyi amaçlayan bu iki medresenin birleştirilmesine karar verilmiştir(Öcal, 2013: 10-12).

23“Ahkâmı âliyei Kur’aniye ve sünneti seniyyei nebeviyye dairesinde mevaizihasenei içtimaiye icrasiyle

insaniyete neşredebilecek erbabı kemali yetiştirmek maksadiyle’ Medresetü’l Vâizîn açılmıştır.”

24 Ayrıca bk., Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, C: 1-2, Eser Matbaası, İstanbul, 1977, s. 160-161. 25Ayrıca bk., Ergin, age., s. 162-163: “Hatipler için iyi bir tahsilin lüzumu ise imamlardan fazla idi.

Çünkü haftada bir defa muntazaman halkın karşısına geçip iyi ve faydalı mevzular bularak onlara-hem de Arapça- konferans verebilmek şüphesiz yüksek bir tahsile, büyük bir talâkata ihtiyaç gösterirdi. Bununla beraber biraz gür sesi olan ve biraz da ezberciliği bulunan herkes birkaç yüz sene önce ve o zamanın ve başka bir şehir halkının haline ve ihtiyacına göre yazılmış veya süslenmiş olan Arapça hutbeleri ezberleyerek ve türlü türlü vaziyetler ve tavırlar takınarak hatta çoğunun manasını bilmeyerek Arapça anlamayan halk karşısında onları birer musiki parçası gibi okurlar ve bu suretle vazifelerini yapmış sayılırlardı.”

Bu ilgisizliğin nedeni dönemin milletvekili Musa Kazım’ın sözlerinde anlamlı hale gelmektedir: “Hali hazırda seferberlikten dolayı arız olan bir mânii mühim

sebebiyle müftü bulmakta müşkülat çekiyoruz, birçok yerlerde de imam ve hatip bulmakta da pek müşkülat çekiyoruz. Eimmemedarisi açtığımızda bu ihtiyacı tamamıyla temin edeceğimizi zannetmiyorum. Çünkü yalnız imam olmak lazım olursa talep az olur ve lazım gelenler arzu ve heves dâhilinde çalışamaz. Medreseye gelenler imam, hatip, müftü olabilir. Mektebi kuzata da gider, hâkim olur ve bihakkın hakim olur. Mektebi hukuka gider, hâkim olur. Binaenaleyh bu müesseslerdir ki, az masrafla ve daha fedakârane bir surette ihya edilmiş olursa hem talebesi hem müderrisi memleket için nâfi bir uzuv olabilir.”26Görüldüğü üzere imam-hatip ve vaiz

yetiştirmek üzere açılan bu medreselerin, farklı iş imkânlarına sahip olamamaları, öğrenci sayısının azlığına ve istenildiği gibi hizmet edememelerine neden olmuştur.

c) Medresetü’l – İrşâd

Medresetü’l-Eimmeve’lHutabâ ve Medresetü’l Vâizîn medreselerinin 1919 yılında birleştirilmesiyle Medresetü’l İrşâd kurulmuştur.

İmam- hatip ve vâiz yetiştirmeye yönelik iki şube halinde açılan bu okullarda imam-hatip olmak isteyenlerin öğretim süresi iki yıl, vaiz olmak isteyenlerin öğretim süresi üç yıldır(Sarıkaya, 1997: 182-183). Medresenin vaizler şubesine her yıl on öğrenci alınır ve her talebeye 100 kuruş aylık verilirdi.

Medresetü’l-Vâizin medresesiyle Medresetü’l-Eimmeve’l Hutebâ’ya rekabetsizlik yüzünden semere vermediğini gören Meşihat-i İslâmiye, Medreset’ül- İrşâd’an mezun olanların çalışabilecekleri bir hayli memuriyet göstermişlerdir. Gösterilen bu memuriyetliklerde yukarda zikredilen medreselerden mezun olma şartlarının konulması kısmen de olsa bu medreselere öğrenci kaydını sağlamıştır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na kadar iyi kötü varlığını koruyan medrese, bu kanundan sonra İmam-Hatip mekteplerine dönüştürülmüştür(Ergin, 1977: 160-161).