• Sonuç bulunamadı

Darbeden Sonra İmam-Hatip Okullarına Yönelik Tavır

D. Din Eğitimi Boşluğu ve Cemaatler

3. Darbeden Sonra İmam-Hatip Okullarına Yönelik Tavır

DP Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı’nın Bakanlığı sırasında oluşturulan Milli Eğitim Komisyonu, din eğitimi konusunu da incelemiş ve görüşlerini “Dinle

ilgili Eğitim” başlığı altında açıklamıştır. Raporda dini eğitim modernleşmeyi etkiler

mi, endişesi hâkim olmuştur. Bununla birlikte dönemin zihniyetini yansıtan bütün endişe ve şüphelere rağmen Türkiye’de dini hayatı tanzim edecek bir eğitime de gerek duyulduğu vurgulanmıştır. Bu durum adı geçen komisyonca şöyle ifade edilmiştir; “Netice itibariyle Komisyonumuz, Okullardaki din dersleri öğretimi ile Türkiye

Cumhuriyeti’nin temel prensiplerinden biri olan laiklik arasında herhangi bir tezat görmüyor. Bu dersleri okutan öğretmenler ise, esasen laik müesseselerden yetişmiş

bulundukları için dersin mana ve mahiyetine aykırı bir yolda

değillerdir(Parmaksızoğlu, 1966: 34).” Bu açıklama ile din eğitimi kurumlarıyla

laiklik ilkesinin çatışmadığı belirtilerek önemli bir adım atılmıştır. Daha sonra 1961 Anayasasının 19. maddesinin 3. fıkrası ile bu kanaat kanuni bir hüviyet kazanmıştır.

Darbeden sonra kurulan CHP-AP (Adalet Partisi) Koalisyon hükümeti programında “Vatandaşın dini inanç ve kanaat hürriyeti, Anayasanın hükümlerine

göre dikkatle korunacaktır. Din ile ilgili eğitim ve öğretim davasının demokratik düzen içinde ciddiyetle ele alınması…”şeklinde yer alan ifadeler toplumun manevi yönüne

verilecek olan değer, din eğitim ve öğretiminin demokratik düzen içerisinde ele alınacağına yönelik vurgu dikkat çekmektedir. CHP-AP Dönemi Devlet Bakanı Avni Doğan, Koalisyon Hükümetinin din eğitimiyle ilgili hükümet programını şöyle ifade etmiştir: “Din eğitim ve öğretimi ile ilgili bazı müesseselerin kapatılması asla

düşünülmemiştir. Bu alanda bahis konusu olan temel düşünceler, halk ile doğrudan doğruya temasta bulunan imam-hatip, vaiz gibi dini hizmet erbabının, din ve kültür bilgilerini Türk toplumunun muhtaç olduğu olgun bir seviyeye ulaştırmaktan ibarettir. Böylece din ve dünya işlerinin demokratik ve laik bir düzen içinde ayarlanması sağlanmış olacaktır. Ayrıca müspet bilgilerin ışığı altında yetişen dini hizmet erbabı, milletimizin vicdan ve dini inanç hürriyetini zedeleyen gerilik temayüllerini ve din duygusunun çeşitli maksatlarla istismar edilmesini önleyecek bir seviyeye ulaşmış olacaktır.Din ve vicdan hürriyeti, insan haklarından biridir. Hürriyet ve haklar en geniş ölçüde, demokratik düzen içindeki idarelerde korunur ve saygı görür.”131Darbeden sonra kurulan CHP-AP’nin koalisyon hükümetleri döneminde

hükümet programında din eğitimine verilen önem dikkat çekicidir. Çünkü bazı araştırmaların sonucuna göre, DP’nin tasfiye edilmesinin altında yatan bir neden de din eğitimine verilen önem olmuştur. Ancak darbeden sonra kurulmuş hükümetin programında din ve vicdan hürriyetinin, insan hakları arasında değerlendirilmesi gerektiği ve toplum dinini öğrenmek istediğinde bunu öğrenecekleri yerin okullar olduğu vurgulanmıştır. Çünkü din eğitim-öğretimini alan birey demokrat ve laik bir ortam içinde bu eğitimi almalıdır ki, ileri de bu sisteme hizmet edebilen bireyler olabilsinler.

İmam – Hatip Okulu mezunlarının İlahiyat Fakültesine alınmamalarını 1962 yılı Diyanet İşleri Başkanlığının bütçe görüşmeleri esnasındaCumhuriyetçi Köylü

Millet Partisi (CKMP), Meclis Grubu adına söz alan Kadircan Kaflı şöyle değerlendirmiştir: “Vakit vakit İmam – Hatip okulları aleyhinde bulunanlara da

tesadüf ediyoruz. Hâlbuki bu okullar pek verimli olmaktadır. Buradan yetişenler hem müspet, hem dini bilgi ile dolu olarak çıkıyorlar. Fakat gariptir ki, liseden bir sene fazla okudukları halde din bilgileri lise mezunlarına nispetle çok yüksek olduğu halde, İlahiyat Fakültesine kabul edilmiyorlar. Bununla beraber birçokları lise bitirme imtihanlarına dışarıdan girerek muvaffak oluyorlar, bu muvaffakiyet de imam-hatip okullarının verimliliğine delildir.”132 Kaflı’nın bu açıklamasına dayanarak sistemin,

bir yandan bu okulların açılmasına izin verdiği; diğer yandan çeşitli yollarla bu okullardan mezun olanların önüne engel koyarak kendisiyle çeliştiği söylenebilir.

1962 Diyanet Başkanlığı Bütçe görüşmeleri esnasında Yeni Türkiye Partisi (YTP) Meclis Grubu adına söz alan Nihat Diler, dinin toplum nezdindeki önem ve gerekliliğini, komünizme karşı bir kalkan olduğunu belirten açıklamasından sonra

“İmam – Hatip okullarının artırılmasını liseye muadil hak tanınması”133gerektiğini

vurgulamıştır.

1961 yılında toplanan Din ile ilgili Eğitim ve Öğretim Komitesi Raporunda ise mevcut 19 İmam Hatip Okulundan 15’inin kapatılması veya “köy dini memurları okulları” haline getirilmesi teklif edilmiştir(Ünsür, 1995: 10-16). Suat Cebeci, 1950’den 1961’e kadar 19 İmam-Hatip Okulundan mezun olanların sayısının 1100 olduğunu, bunların 474 kişinin Yüksek İslam Enstitüsüne, kalan 627 kişinin hepsinin görev aldığı kabul edilse dahi Türkiye’de sadece köy sayısının 40 bini geçtiği düşünülürse bu rakamın ancak din adamı ihtiyacının yüzde birini bile karşılamayacağını, buna rağmen adı geçen okulların kapatılma talebinde istihdam fazlalığının öne sürülmesinin düşündürücü olduğunu vurgulamıştır(Cebeci, 1993: 112).

İmam-Hatip Okulları bu başlık altında da görüldüğü üzere siyasetin konuştuğu ve tartıştı konular arasında gündemini hiç kaybetmemiştir. Kimi çevreler tarafından 1961 Darbesinin bu okulların sonunu getireceği ümitlerine karşılık tam tersi olmuş, ancak zaman zaman Anayasaya ya da kanunlara aykırılık arz eden kararlarla bu okulların önü kapatılmak istenmiştir. Bu okulların irticaya neden olabileceği

132 TBMM Tutanakları, B: 50, 19.02.1962, O:2, s. 612 -613. 133 TBMM Tutanakları, B: 50, 19.02.1962, O:2, s. 616.

söylemlerine karşılık, bazı çevreler de bu okullardaki öğrencilerin aldıkları eğitimle demokrasiye, laiklik ilkesine bağlı din adamları yetiştirebileceklerini iddia etmiştir. Sistem bir yandan bu okulların varlığına hak tanırken diğer yandan yaşam alanını sınırlandırmıştır. Bu tarihsel süreçten mağdur olanlarsa öğrenciler olmuştur.

B. Darbeden Sonra Kurulan Hükümetler ve Din Eğitimine Karşı