• Sonuç bulunamadı

Günaltay Hükümeti (16 Ocak 1949 – 22 Mayıs 1950)

D. Medreseden İmam Hatip Mekteplerine

5- Günaltay Hükümeti (16 Ocak 1949 – 22 Mayıs 1950)

CHP’nin son hükümeti, Şemseddin Günaltay tarafından kurulmuştur.16 Ocak 1949 – 22 Mayıs 1950 tarihlerinde görev yapan hükümette Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu’dur. Günaltay hükümetinin hükümet programında, din eğitimi-öğretimi ile ilgili olarak şu noktalar vurgulanmıştır: “Bütün diğer hürriyetler gibi vatandaşın

vicdan hürriyetini de mukaddes tanırız. Din öğretiminin ihtiyari olmasına sadık kalarak, vatandaşların çocuklarına din bilgisi vermek haklarını kullanmaları için gereken imkânları hazırlayacağız, fakat laiklik prensibinden ayrılmamıza asla imkân tasavvur edilmemelidir.”84 Burada laiklik ilkesinin bir ifadesi olan vicdan hürriyetinin

tanınacağı ve isteyen vatandaşın inancına yönelik isterse din dersi alabileceği ancak bu yapılırken asla bireylerin inançlarına göre yargılanmayacakları ve değerlendirilmeyecekleri vurgulanmıştır(Ünsür, 1995: (?): 56).

Toplumun din adamlarına duyduğu ihtiyaç ve eğitimli din adamlarının bulunmayışı hem inkılâplara zarar verecek bir kesimin oluşmasına hem de halkın bilgisiz din adamlarının elinde yanlış yönlendirilmelerine neden olmuştur. Bu durum karşısında Şemseddin Günaltay kabinesi, acil önlemler alma gereğini duymuş ve bu konuya en yatkın bir milletvekilini önce Mısır’a göndererek oradaki dini eğitim kurumlarını inceletmiştir. Elde edilen araştırmaların sonucu, İlahiyat Fakültesi kurulmuştur(Parmaksızoğlu, 1966: 28).

6. 1949 Din Eğitimi ve Gazeteler

Bu başlık altında İmam-Hatip Okullarının kapatılması, okul müfredatlarından din eğitiminin çıkarılması ve din eğitiminin uzun bir süre devlet eliyle yürütülmemesinin ardından 1947’de CHP’nin aldığı kararlar doğrultusunda devletin yeniden din eğitimini kendi eliyle yapmak istemesine karşılık dönemin gazetelerinin bakış açısı incelenecektir.

Feridun Osman Menteşoğlu, “Din yolu ile geri dönemeyiz” başlıklı köşe yazısında din eğitiminin birçok insan gibi kendisini de tedirgin ettiğini, ancak Milli Eğitim Bakanı Banguoğlu’nun tatmin edici açıklamalarından sonra bu korkuların yersiz olduğunu, din eğitimine 25 yıl önce olduğu gibi başlanmayacağına ve medreselerin bir daha asla açılamayacaklarına inandıklarını ifade etmiştir.85

Yeni Sabah gazetesinde, Türk Milli Eğitim sistemi gerçekleştirilirken geçmişe sırt dönüldüğü, medenileşeceğiz derken Türk kültürünün özelliklerinden uzaklaşıldığı, bununda Türk eğitim sisteminde büyük boşluklara yol açtığı, iddia edilmiştir. O

84 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: VIII, Cilt: 15, 36.birleşim, s. 162 - 164. Nuran Dağlı, Belma Aktürk

(haz.), Hükümetler ve Programları, C. 1, Ankara, TBMM Yayını, 1988, s. 148-150.

dönemde meydana gelen bazı siyasi olayların altında yatan esas nedenin maneviyata verilen önemin yetersizliğinde görülmüş ve eğitimde yapılacak yeni düzenlemelerle bu eksikliğin giderilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.86

Cumhuriyet gazetesinin bir köşe yazısında, İmam ve Hatip Kurslarını talep eden öğrencilerin yaşlarının çok büyük olduğu, bu kursların süresinin kısa olmasının ehliyetli din adamı yetiştirilememesine neden olacağı, imam ve hatiplerin aldığı maaşın çok cüzi olduğu yani bu kursların hiçbir cazibesinin bulunmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca gazetede, açılan kursların hiç de nitelikli din adamı yetiştirebilecek seviyede olmadıkları eleştirilmekle birlikte on aylık kurslara beş aylık kurslar denmesi dikkat çekicidir.87

Tan gazetesinin “İrtica ve Komünizm” başlıklı yazısında komünizm yanlısı yayınların yasaklanması gerektiği vurgulanmıştır. Bilhassa 1946’dan beri irticai hareketlerle Atatürk’ün yapmış olduğu büyük inkılâplar ve ileri hamleler üzerinde sıkı bir propagandaya girişildiği, iktidar partinin “dini zincirlediği” ve vicdan hürriyetini gasp ettiği yolunda neşriyat yapıldığı, bunların meclise kadar sokulduğu, dışarıda hatta mecliste bu propagandaları yapanlara avans verenlere rastlandığı vurgulanmıştır. Bu konuda fikrini beyan eden Remzi Yüregir, aşırı propagandalar yapan birçok dergiden parçalar okumuştur. Örneğin: “Artık korku yoktur, peygamberin diliyle ibadetimizi

86 Yeni Sabah, 24 Eylül 1950, s. 1.

87 Cumhuriyet, 4 Şubat 1949, s. 4. “Kurslar beş ay sürecek, imtihanda muvaffak olanlara birer vesika

verilecek ve bunların, istedikleri yerde imamlık veya vaizlik yapmalarına müsaade edilecek. Sorarım bu kursları açanlara, imamlık veya vaizlik ne demektir? Manasını bilmeden birkaç Arapça dua gevelemek dünyanın bir öküzün boynuzları arasında bulunduğunu söylemek, ölü gömmek ve namaz mı kıldırmak? Eğer imam ve hatip yetiştirmekten maksat sadece buysa Allah mübarek etsin, boyacı küpüne daldırır gibi insanları beş aylık kurslara soksunlar, imam yapıp çıkarsınlar.

Ama imamlar ve hatipler, dinimiz hakkında en doğru, en geniş ve en müspet bilgiyle mücehhez olmaları gereken kimselerse, o vakit iş biraz değişir. Bir orta mektep mezunu, beş aylık kurs gördükten sonra yukarıda saydığımız vasıflardan hangisine sahip olabilir, ona bu film ve irfanı hangi dahi hoca verebilir? Bir sihirbaz belki, fakat en büyük âlim bile: asla!

Bana, imam ve hatip kurslarına 27 kişinin devam ettiğini, her geçen gün yeni talebelerin kaydolduğunu söyledikleri zaman, bu işe pek aklım yatmamıştı. İmamlara ve vaizlere verilen maaş, yanılmıyorsam 45 liradır. Kim, önünde sonunda 45 lira aylık alabilmek için, aylarca kursları takip eder, imtihanlara girer? Ancak talebelerle konuştuktan sonradır ki, meselenin iç yüzünü öğrenebildim. Bunların bir kısmı yaşlı başlı imam ve vaizlerdir. Mektebe, sırf bir şeyler öğrenmek, bilgilerini arttırmak, hocaların ilminden istifade etmek için geliyorlar. Diğer bir kısmı talebeler ki bunların ekseriyetini gençler teşkil ediyor, dini bahislerde malumat sahibi olmak, Müslümanlığın akidelerine vukuf peyda etmek maksadıyla kurslara yazılmışlardır. Yani imam ve hatip kursu, onlar için, daha ziyade bir din tedris hanesidir. Üçüncü kısım ise medreseler kapandığı zaman son sınıflarda bulunan, fakat ellerine bir vesika geçirememiş olan orta yaşlı mollalardır. Onların da gayesi, beş aylık bir kurs sonunda bu kâğıda sahip olmaktır. İmam veya vaiz olmak isteyenler ise geriye kalanlardır.”

yapacağız.” propaganda yazısına karşılık,“Bu yazı da nerden çıktı?” diye soranlara

Yüregir: “Sebilürreşat’ta!” yanıtını vermiştir. Yüregir, bu çeşit yayın yapan birçok dergilerden daha parçalar okuyarak: “Bunları çıkaranlardan bir kısmı, para kazanmak

bahanesiyle, bir yandan da açık saçık resimli dergiler çıkarıyorlar. Bunlar davalarında samimi kimseler değillerdir”88şeklinde bir açıklamada bulunmuştur.

Mecliste Van Millet Vekili B. İbrahim Arvas’ınTevhid-i Tedrisat ve din eğitimi hakkındaki sözlü soru önergesine, Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu şöyle cevap vermiştir: “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar, memleketimizde iki türlü mektep vardı:

Biri mektep, birisi de medrese. Bunlardan biri devrin asrın usullerine göre ve müspet bilgilere dayanarak tedrisat yapan tahsil müessesesidir. Biri de medresedir. Bir hakaret tabiriyle değildir. Medrese skolâstik bir metot üzerine tedrisat yapar. Yani eski ananeye göre, hiç değişmeyen bir metot üzerine tedrisat yapan bir nevi dini tahsil müessesesidir. Bu bir hakaret tabiri değildir. Bu iki türlü mektebin yetiştirdiği iki türlü adam, iki türlü münevver vardı memleketimizde; mektepli ve medreseli… Bu iki türlü adamın temsil ettiği iki türlü zihniyet vardı: mektepli zihniyeti, medreseli zihniyeti. Memleketimizde tam yüz yıl bu iki zihniyet çarpıştı. Bu zihniyet kavgası bizim memleketimizi tam bir asır, kalkınacağı, davranacağı, Avrupa medeniyetine ayak uyduracağı bir devir içinde bir asır geriletti, aksattı. Nihayet Yüksek Meclis bir kararla bu ikiliği ortadan kaldırdı. Müspet zihniyetli insan yetiştiren bir mektep usulünü kabul etti. Tevhid-i Tevrisat Kanunu bu asli hedefini bulmuştur.”89 Banguoğlu, Osmanlı Eğitim sistemindeki çok yönlü eğitim sistemine işaret ederek bu sistemin Osmanlı Devleti’nin ilerlemesini durdurduğunu ve bir asır gerilettiğini iddia etmiştir.

Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu, İbrahim Avras’ın İmam Hatip Okullarının neden kapatıldığı yönündeki sualine cevaben, 1924 yılında dört sınıflı İmam-Hatip mekteplerinin açıldığını, bunların sayısının ilk başta 29 olduğu halde 1925’te 26, 1926’da 20, 1927’de de 2’ye düştüğünü ve 1930’dan sonra da talebe bulunamayarak kapatıldıklarını ifade etmiştir. Banguoğlu, mesleki okulların mesleğe rağbet ölçüsünde rağbet gördüklerini, nitekim bu okullar rağbet görmedikleri için kapatıldıklarını vurgulamıştır. Binaenaleyh buna istinat edilerek Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun Cumhuriyet hükümetleri tarafından tatbik edilmediği yönündeki

88 Tan, 16 Şubat 1949, s. 5. 89 Ulus, 4 Ocak 1949, s. 5.

suçlamaların yersiz olduğu söylenilebilir. Nitekim mesele yeniden ele alınmış ve okullarda din tedrisatı ve mesleki din öğretimi yolunda teşebbüse girişilmiştir. Bu mesele, gerek kamutayda gerek partiler nezdinde müzakerelere mevzu olmuş, muhtelif noktai nazarlar ileri sürülmüştür. Bu noktai nazara göre tedbir alan hükümet, okullardaki din dersleri için kitap yazılmasını, Diyanet İşlerinde kurulmuş olan bir komisyona devretmiştir. Bu kitap Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Heyetince de tetkik edildikten sonra çocuklara verilmiştir.90

Bir ülkede din hürriyeti varsa, orada insan dilediği dine bağlanabilir. İbadetini serbestçe yapabilir. Buna hiçbir kişi karışamaz. Orada, şu veya bu dinin öğretimini zorunlu kılmak yoluna sapılamaz. Şu veya bu dinin hukuk prensiplerine göre devlet işleri yürütemez. Yurttaşlar; kanun önünde, din yüzünden ayrılıklara tabi tutulamaz. Bir ülkede din hürriyetine güvenebilmek için, devletin hiçbir dinle bağlanmayacak, tarafsız kalıp dinden ayrılması, yani laik olması gerektir.91

Din eğitiminin yeniden Türk Milli Eğitim sistemi içine dâhil edilmesi bazı gazetelerde olması gereken olarak görülse de bazı gazetelerde, bu durumun laiklik anlayışına zarar verebileceği gerekçesiyle karşı çıkmıştır. Araştırma sonucunda ortaya çıkan bulgu şudur ki, din eğitimiyle ilgili gazetelerde yer alan olumlu ya da olumsuz eleştirilerin temelinde, laiklik ilkesi yatmaktadır. Olumlu yönde görüş bildirenler, din eğitim-öğretiminin laiklik ilkesinin bir gerekliliği olduğunu savunurken, bu konuda karşıt görüş bildirenler bu durumun laiklik ilkesine zarar verebileceği endişesini taşımıştır. Binaenaleyh, “din ve vicdan özgürlüğünün” her iki kesim tarafından kendi bakış açılarına göre yorumlamaları, din eğitim-öğretim sorununa çözüm üretmek yerine, sorunun önünü tıkayıp kemikleştireceği gerçeğini düşündürebilir. Bu durumun, her iki kesimin de istediğini alamamalarına ve toplumun bu süreçten zarar görmesine neden olabileceği iddia edilebilir.

90 Ulus, 4 Ocak 1949, s. 5. 91 Cumhuriyet, 30 Nisan 1964, s. 2.

B. Demokrat Parti ve İmam Hatip Okulları (1951 – 1960)