• Sonuç bulunamadı

Raik Vecdi, tenkide değinirken hayallerine kayıt koymadan kalemini serbestçe koşturmaktadır. “Umman-ı heyecanı bizim havz-ı kamusumuza sığamayan şair-i bed- bahtın mevecat-ı hissiyatı tabiidir ki piş-i sahil-i idrakimizden bir zemzeme-i nâşinide ile güzar eder. Karanlık, bütün bütün karanlık, her şeyi gizleyecek kadar karanlık gecelerden hiçbir şey anlaşılmaz mı?” ifadelerinde olduğu gibi.

Malumat yazarları özellikle Ayın. Nadir tenkidi nezaket ve incelik dolu hayallerden uzak mantıklı bir muhakeme silsilesi (silsile-i muhakemat-ı mantıkiye) şeklinde tarif etmek- tedir.37 Malumatçılar tartışmada mantıklı tarifler beklemekte, bu yüzden “zevk şahsidir, hüsn

nisbidir” gibi bir mantık önermesinde zevkin şahsiliğinde uzlaşmalarına rağmen hüsnün nisbi oluşunun anlaşılmadığını ifade etmektedirler. Basında sanat ve güzelliğe (hüsn) dair Nurettin Ferruh, Rıza Tevfik, İsmail Safa, Abdülhalim Memduh, Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Cahit vd. imzalı birçok yazı mevcuttur. Servet-i Fünuncular ve Malumatçılar bu yazılardan habersiz değildir. Ayrıca Batı’daki sanat felsefesine ilişkin yazarları takip etmektedirler. Dolayısıyla nisbi ve mutlak güzelliğin ne olduğunun farkındadırlar.

Taraflar arasında tartışmanın sebebi bir yönüyle tenkide yüklenen anlam ve

mantık meselesinde düğümlenmektedir. Şöyle ki Raik Vecdi, Hüseyin Cahit, Mehmet

Rauf tenkidi, “açıklama, gösterme ve izah etme” şeklinde ifade ederken Malumatçılar tenkitte mantıklı bir muhakeme silsilesine dayalı “tarifler” aramaktadır. Bu yüzden Malumatçılar, Raik Vecdi’nin eski inşa diline yakın üslubunda doğal olarak tenkit örneği bulamayacaktır ve “hüsn nisbidir” önermesinin tarifini mantıklı bir delille bekleyecektir. Zira “mantıklı delil ancak mantıkla çürütülür.”38

36 Ayrıntılı bilgi için bk. Tunalı, Sanat Ontolojisi, s. 11-46. 37 Ayın. Nadir, “Musahabe-i Edebiyeye Cevap”, s. 893.

Ha. Nazım’ın tenkitlerinde ikna edici bir taraf bulmakla birlikte Mehmet Rauf mantığı bir vasıta olarak kullanan her yazarın mutlak manada hakikati ifade etmeyebi- leceğine dikkati çeker. Ancak Cenap Şahabettin’in aynı yolu bazı yazılarında kullan- dığını unutur gibidir.39 Ona göre “mantık kadar muğfel, hokkabaz bir şey” bir hakikati

ifadenin dışında ikna etmek için de kullanılabilir. Ha. Nazım’ın beş altı sayfalık ispat ve izahtan sonra Taine’in güzelliğe dair yaklaşımını “mutlak”ta görmesini de mantığın aldatıcılığına dair bir örnek olarak gösterir. Meseleyi daha iyi anlayabilmesi için Ha. Nazım’a Sainte-Beuve, Jules Lemaitre ve Anatole France, biraz daha cesaret gösterip Emile Faguet, Brunetiere ve son olarak Servet-i Fünun dergilerini okuma tavsiyesinde bulunur.40 Yani eski bir Servet-i Fünun yazarına yazı yazdığı dergiyi okumayı tavsiye

eder. Mehmet Rauf, tartışmada hedef saptırmaktadır. Nitekim düşüncesini desteklemek için Hüseyin Cahit’in yaptığı gibi yapar: “İnsanın filozofsuz, felsefesiz, kitapsız, ho- casız, sade izan ile vereceği karar: hüsn nisbidir; işte bu kadar. (...) yani, hüsn nisbidir, nisbidir, nisbidir”.41 Burada tekrar hatırlatmak gerekir ki Malumatçılar hüsnün nisbi

oluşundan bir şey anlaşılmadığını söylerken hüsnün mutlak olduğunu iddia etmemiştir. Servet-i Fünuncuların mantık meselesinde eleştirel tutumları ve Malumatçıların mantıkta diretmesinin bir sebebi de mantığın edebî eserlere ilişkin “hüküm” barındır- ması gibi görünmektedir. Malumatçılar eleştiride mantığı kullanırken bu çerçevede edebî eserlere ilişkin hükümler vermektedir. Tartışma devam ederken Aşk-ı Memnu ile başlattıkları uygulamalı tenkit örneklerinde romana ilişkin hükümleri Malumat’ta yayımlanmaktadır. Buna karşılık, Hüseyin Cahit bir eleştirmenin hüküm veremeyeceğini -Raik Vecdi’nin de dediği gibi- sadece gösterme ve açıklamada (irae ve teşrih) buluna- bileceğini dile getirmektedir.42 Ancak aynı tarihlerde Mehmet Rauf, Halit Ziya’nın Aşk-ı

Memnu, Tevfik Fikret’in Rübab-ı Şikeste; kendisi de Mehmet Rauf’un Eylül romanına

39 Cenap Şahabettin de bazı görüşlerini ispat etmek için mantığı ve mantık önermelerini bir vasıta olarak

kullanır. Servet-i Fünun’un sal-i edebîsinde dile getirdiği bazı görüşlerin iyi anlaşılmadığından hareketle “edebiyattan maksat yalnız edebiyattır” önermesini izah için yazdığı bir yazı (“Musahabe-i Edebiye 26, Menafi-i Edebiye”, s. 259-261.) buna örnektir. Mehmet Rauf herhâlde bu yazıyı okumamıştır yahut hatırlamıyordur.

40 Mehmet Rauf’un burada kastettiği Servet-i Fünun nüshaları büyük bir ihtimalle kendisine ait “Tekâmül-i

Tenkit” yazılarıdır. Rauf, XIX. asır eleştirisi içinde Madam de Stael-Chateaubriand-Villemain’den bahsederken şunları söyler: “Alman ve İngiliz eserleri de –Klasik edebiyat kavâidine muvafık olma- makla beraber– güzel olabilir. Her şey nispidir; tenkitte düstur vazetmek müşkül, hemân muhaldir; bir hüküm verildiği zaman, ehemm olan şey o hükmün itası değil lazım gelen esbabın suret-i tetkikidir. Bu esbâb evvelleri kavâid-i edebiye ile mantıktan istihraç edilirdi, bundan sonra başka yerlerde aranacaktır (“Tekâmül-i Tenkit 4”, s. 187).

41 “Şu Tenkit Meselesine Dair”, s. 172. 42 “Hayat-ı Matbuat -I-”, s. 158.

dair eleştirilerinde hüküm vermekten kaçınmamaktadır.43 Bu yaklaşım, tenkidin Servet-i

Fünuncuların tekeline inhisarı gibi bir havanın oluşmasına sebebiyet vermektedir. Ayın. Nadir’in ifadesiyle bir “inhisar-ı edebiyat-ı Osmaniye”44 oluşmaktadır.

Mantık mevzusundaki ihtilaflar terimlerin tanımlanmasını da zorlaştırmıştır. Ten- kitte mantık bazı kavramların tanımı için önemlidir. Mantıkta bir tanımın mükemmel olabilmesi için bazı şartlar arayan eski mantıkçılar bu durumu veciz bir şekilde “Tarif, efrâdını câmi ağyârını mâni olmalıdır” şeklinde ifade etmiştir.45 Hüseyin Cahit de ten-

kide dair yapılacak tanımın “efradını cami ağyarını mani” olması gerektiğini vurgular. Son derece yerinde bir vurgu bir süre sonra polemik bir hava alır ve Ayın. Nadir’i tenkit yolunda: “Tenkit mantıki muhakemeler silsilesi sayılırsa hendese ve cebir de öyle değil midir? Dolasıyla öyle tarif olmaz. Olsaydı şöyle bir netice çıkardı: Tenkit bir silsile-i muhakemat-ı mantıkiyedir / Hendese bir silsile-i muhakemat-ı mantıkiye- dir / Cebir bir silsile-i muhakemat-ı mantıkiyedir.”46 ifadelerine bürünür. Ayın. Nadir

böyle bir cevap karşısında “Raik Vecdi, tenkidi kalem sanatı saymakla onu tarif etmiş olur. O hâlde “Tenkit bir sanat-ı kalemiyedir / Muharrirlik bir sanat-ı kalemiyedir / Romancılık bir sanat-ı kalemiyedir / Arzuhalcilik bir sanat-ı kalemiyedir” ifadeleriyle karşılık verir.47 Böyle süren bir tartışmada bir tanımın “efradını cami ağyarını mani”

olması lüzumu kaybolur.

Ayın. Nadir “Art de critic”i “tenkit bilimi (fen)”, Hüseyin Cahit “tenkit sanatı (art)” olarak çevirmektedir. Fakat terimin anlamı hakkında bir uzlaşıya varılamamaktadır. Çün- kü terimleri ifade için kullanılacak mantık kaybolmuştur. Ayın. Nadir tenkidin hüküm verdiğini Ansiklopedi Larousse’un tenkit maddesini çevirerek aktarırken,48 Mehmet

Rauf Malumatçıları alaya almakta, Hüseyin Cahit de Platon’dan bu yana Batılı bütün filozofların, Hippolyte Taine’in tenkidi sanat saydığını ifade etmektedir. İki taraf bir mevzu hakkında Batılı kaynakları, özellikle eleştirmen ve filozofların fikirlerini ve eser-

43 Ha. Nazım, Hüseyin Cahit’in, Eylül romanına ilişkin hüküm ifade eden cümlelerini aktarır (“Cevap”,

s. 942.).

44 “Cevap”, s. 942.

45 Emiroğlu, Klasik Mantığa Giriş, s. 87. 46 “Hayat-ı Matbuat III”, s. 178. 47 “Cevap”, s. 952.

48 “Ansiklopedi Larousse’ta o eski kitapta bile tenkit hakkında deniliyor ki Kritik, “muhakeme ederim”

manasına olan Rumca “Crito”dan âsâr-ı edebiyenin ve âsâr-ı sanatın mehasin ve meayibini takdir sanat ve kabiliyetidir. Kritik yapmak da âsâr-ı edebiyeden âsâr-ı sanattan biri hakkında delile istinaden hüküm vermektir. (...) İyice anlaşılırsa tenkit yukarıdan aşağı bir ilimdir. Semerat-ı latifesi iktitaf edilecek bir ilimdir. Âsârın tamamen tefhimini bir zamanın temayülatı hakkında sahih bir nazarı, bazı usul hakkında kavanini yani bir heyet-i hâkimenin vücudunu istilzam eder. Balzac’ın kavlince tenkidi bu yolda tatbik eden, efkâr-ı edebiyenin hâkimidir.” (Ayın. Nadir, “Cevap”, s. 952).

lerinin isimlerini birbirlerine tavsiye etmektedir. Görüşlerini ispat için bu kaynaklardan yararlanmakta, ancak bir meseleye dair hüküm verdiklerinde birbirlerini eleştirmektedir. Durum sanat eleştirisi ve eleştiri sanatının iki farklı mesele olduğunu unutturmaktadır.

Tartışmaya bakan yönüyle şunu kaydetmek gerekir ki tanımında olduğu üzere tenkit “hüküm” verir.49 Özellikle uygulamalı eleştiri örneklerinde eserlere dair kıymet

hükümleri her zaman verilmektedir. Servet-i Fünuncular da edebî eserlere dair hüküm barındıran uygulamalı eleştiri örnekleri ortaya koymuştur. Dolayısıyla tenkidin harf, hareke ve terkip hatalarından ibaret olmadığı yönünde isabetli bir anlayışta bulunan Servet-i Fünuncuların tenkidin, eleştirmenin hüküm veremeyeceğine dair görüşte yanıl- dıklarını söyleyebiliriz. Mantık konusunda polemiğe kaçmaları bu hükmü değiştirmez.