• Sonuç bulunamadı

Tenkit, XIX. asrın en mükemmel verimlerinden biri olarak karşılanmıştır.9 Servet-i

Fünuncular tenkit çalışmalarında Batılı edebiyatın esaslarını kavrama, bunun için gerekli olan edebî kültür, sanat kabiliyeti ve sistemli çalışma mevzusunda bir önceki yenilikçi nesle katkı sunmakla birlikte farklı bir tavır da sergilemiştir. Tanzimatçılar Osmanlı şiirine hücum ederken Fransız klasiklerinden ve ağırlıklı olarak romantiklerden yarar- lanırken Servet-i Fünuncular realistlere yönelmiş, sembolistleri incelemiş, dönemlere göre değişen üsluplara dikkati çekmiş, Fransız eleştirmenlere dair tetkikler yapmış, onlardan aldıkları örneklerle kendi görüşlerini savunmuş böylece tenkidin bir edebî tür Ha. Nazım ve Ayın. Nadir’in tartışmada serdettikleri yanlış fikirlerin edebiyat teorisine göre reddedildiğini, tenkidin nasıl olması gerektiğine dair bir de örnek vererek kendi ifadesiyle “o çürük iddiaları tatbik ile” çürütmeyi uygun gördüğünü söylemektedir. Örneğini de Taine’den seçmiştir. Çünkü ona göre Ha. Nazım tenkit hakkındaki “batıl” düşüncelerini Taine’e dayandırmak istemiştir. Taine’in tenkidi nasıl icra ettiği örnekle ortaya konulur ve böylece onun sırf gösterme ve açıklama (irae ve teşrih) ile yetindiği herkes tarafından görülürse tenkitle hüsn hakkındaki kat’i ve değiştirilemez ölçülere dair Ha. Nazım ve Ayın. Nadir’in görüşlerinin haksız ve boş olduğu açıkça sabit olacaktır. Yazı, Balzac’ın hayat ve tabiatı, düşün- me tarzı, üslubu, icat ettiği hayal âlemi, önemli şahıslar ve olaylar ile felsefesinden bahseden Taine’den aynen tercümedir (“Tenkit Numuneleri: Balzac”, Servet-i Fünun, nr. 533-538., 17, 24 Mayıs 1317 (30 Mayıs, 6 Haziran 1901), s. 194-199.; 215-220.; 31 Mayıs, 7, 14 Haziran 1317 (13, 20, 27 Haziran 1901), s. 231-236.; 247-253.; 259-266.; 21 Haziran 1317 (4 Temmuz 1901), s. 277-283.).

8 “Ha. Nazım’la Ayın. Nadir’in daha sonra Malumat’ta yazdıkları yazılar, tenkit üzerine bir münakaşanın

başlamasına sebep olur. Mehmet Rauf’la Hüseyin Cahid onlara cevap verirler” (Ercilasun, a.g.e., s. 78.).

9 “Asr-ı hazırın mahsul-i kemalâtından en mühimmi tenkittir denilebilir. Bugün tenkit bir şahsın dimağı

üzerinde çalkanan bütün müdrikatın menabiini bilir; dimağın en muzlim köşelerine iner de tesirat-ı muhitiye izlerini seçer.” (Tekâmül-i Tenkit”, Maarif, s. 342.).

olarak yerleşmesine katkıda bulunmuştur.10 Bu noktada Mizan gazetesinin, Malumat,

Maarif ve Mektep dergilerinin katkılarını da hatırlamak gerekir. Servet-i Fünuncuların çalışmaları esnasında tartıştıkları yazarlarla polemiğe girdikleri olmuştur. Tanzimat neslinin ve ağırlıklı olarak eski edebiyat taraftarlarının gramer kaideleri, harf ve terkip hataları gibi meselelere odaklanan eleştirisinin ötesinde, tenkitten bir sanat eserinin mahiyet ve değerinin anlaşılması gerektiği fikrini yerleştirdikleri de bir vakıadır.

Bu dönemde bir dergide harf düşüklüğü, yanlış hareke kullanımı, terkip hatası gibi mevcut edebî eserlerin aksayan yönlerini meydana çıkarma yolundaki eleştiri bir eser telifinden daha hoş, daha kolay ve akıllıca görünmektedir. Raik Vecdi’nin tartışmayı başlatan yazısında tenkit sözcüğü için “Doğrusu ‘tenkit’ mi yoksa ‘intikad’ mıdır? Bilmem ve bilmek için de uğraşmak istemem” ifadesi “doğru yanlış hurdebinliği” dediği bu tarz eleştiriye yönelik bir tavırdır. Basında yazılar ve eserlerdeki aksaklıklar lafızları yönünden eleştirilirken bir adım daha ileri atılıp terkipler için “Anlaşılmıyor” eleştirisi yapılmaktadır.11 Raik Vecdi yazısında bir yandan tenkidi izah etmeye çalı-

şırken diğer taraftan üstü kapalı bir eleştiri yapmaktadır. Eleştiride lafızlardan sonra terkiplere geçildiği, buradan da anlaşılmayan meselelere doğru bir adımın atılacağına dikkat çekmesi aslında bir dönem Servet-i Fünun yazarları arasında olup daha sonra Malumat’a geçen Ayın. Nadir’in “Şiirimiz”12 makalesine bir cevaptır.

Ayın. Nadir, Fransa’da asırlardan beri yerleşmiş olduğu hâlde, en muktedir bir eleştirmenin, en büyük bir şairin mesela Hugo’nun şiirini izah ederken en ufak bir noksanı, en ehemmiyetsiz bir hatayı görünce söylediğine ve ne zaman bizde şairler doğru yazarlarsa eleştirmenler de yanlış tashihi fikrinden vazgeçeceklerine dikkati çeker. Raik Vecdi’nin hilafına söz, harf, hareke, terkiplere dair kusurları göstermeyi

10 Kenan Akyüz, Servet-i Fünuncuların Batı edebiyatına dair inceleme yazılarının yüzü geçtiğini söylerken

bu incelemeler arasında 28 adet Fransız eleştirmenin ismini kaydeder (Modern Türk Edebiyatının Ana

Çizgileri 1860-1923, s. 125.). Türk basınında tenkidin tarihi gelişimini ilk defa derli toplu bir şekilde

aktaran Mehmet Rauf’un “Tekâmül-i Tenkit” yazılarını da dikkate alacak olursak Servet-i Fünuncuların tenkide katkılarını daha iyi anlamış oluruz.

11 “Müntekid-i Hakiki”, Servet-i Fünun, nr. 528, 12 Nisan 1317 (25 Nisan 1901), s. 114-116.

12 “Şiirimiz”, Servet-i Fünun, 2 Teşrinisani 1316 (15 Kasım 1900), nr. 505., s. 163-170 Ayın. Nadir bu

makalesinde Recaizade M. Ekrem, Tevfik Fikret, Ha. Nazım, Cenap Şahabettin gibi şairlerin şiirlerinden örnekler de vererek şiirde ahengi bozduğunu ifade ettiği bazı “ifade ve lafız” hatalarına değinir. Şiirde daha önce kullanılmayan kelimelerden de örnekler vererek bunların hangi durumlarda kullanılması gerektiğini söyler. Ardından “terkiplere” dair değerlendirmelerini ileride dile getireceğini şu şekilde ifade eder: “Esaslı noktaların kâffesini nazar-ı tetkikten geçirmeye çalıştık. Bundan sonra nazımlarımızın manalarına, ruhlarına müteallik olarak beyan-ı mütalaat edebiliriz. Elfaza ait mülâhazat arasında iradı lazım gelen terakib-i cedide bahsini de kolay ifham (anlaşılma) maksad-ı emeliyle ileriye talik ettik” (a.g.m., 9 Teşrinisani 1316 (22 Kasım 1900), nr. 506, s. 186).

“tenkit” sayar.13 Aslında böyle bir eleştiri için Fransa’ya gitmeye gerek yoktur. Türk

edebiyatı tarihi bu tarz tenkitlerle doludur. Buna rağmen Türk edebiyatı tarihinde “tenkit” bir edebî tür olarak bulunmamaktadır.14

Bir eserdeki lafız, hareke ve terkip hataları üzerinden yürütülen eleştiri eserin mahiyetini ve değerini ortaya koymada yeterli değildir. Çünkü “bütün” onu meydana getiren “parça”dan farklıdır. Bir sanat eserinin mahiyet ve başarısı sırf onu meydana getiren parçalara, lafız, harf, hareke ve terkiplere bakılarak ortaya konamaz. Bu ha- talara uzaklığı nispetinde başarılı olmasına rağmen, sanat kıymeti yönünden değersiz birçok eser vardır. Dolayısıyla Raik Vecdi’nin lafız, hareke ve terkip hatalarına yönelik eleştirisi yerinde ve uygun görünmektedir.15 Ancak eleştiriyi bir sanat olarak görmesi

tartışmaya açık bir konu olmuştur.

13 “Musahabe-i Edebiyeye Cevap”, s. 893.

14 Divan edebiyatı geleneği içinde de eleştiri örnekleri görmek mümkündür. Ancak bu eleştiriler tenkidin

bir edebî tür olarak varlığını göstermez. Orhan Okay’a göre divan edebiyatında şiir severler ve şiirden anlayanlar tarafından takdirle karşılanacak güzel şiirler şüphesiz mevcuttur. Ancak şiir estetiğini ortaya koyabilecek Batılı anlamda sistemli tenkit çalışmaları bu edebiyat devresinde neredeyse yok gibidir. Bu bakımdan Türk edebiyatında edebiyat nazariyesi ve eleştirisine yönelik çalışmaların geç başlaması, uzun bir gelişme sürecinden geçmesi gayet tabiidir (bk. Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, s. 76-77.). Günümüzde eski edebiyatta tenkide ve tenkidin varlığını göstermeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Fakat edebî tenkidin bağımsız bir tür veya gelenek olarak eski edebiyatta bulunmadığı da ifade edilmek- tedir (bk. Menderes Coşkun, Eski Türk Şiirinde Edebî Tenkit (Şairin Şaire Bakışı), s. 9). İnci Enginün, Cuddon’ın “Edebiyat eleştirisi sanatı veya fenni, edebiyat eserlerinin yorum ve değerlendirilmesine ayrılmış mukayese ve tahlildir” sözünü aktardıktan sonra Türk edebiyatında “bazı telmihler dışında” “Batılı” anlamda bir eleştiri olmadığını söylerken duruma bir ihtiraz kaydıyla şu dipnotu düşer: “Şim- dilik bu görüşü paylaşmama rağmen, eski edebiyat ürünlerinin yeni bir bakışla değerlendirilmesi, ifade şekilleri farklı olsa da, eski edebiyatta kuvvetli bir eleştiri anlayışının bulunduğunu ortaya çıkaracaktır. En azından nazire geleneği, bazı şairler için bir çeşit temrin bile olsa, büyük sanatçıların birbirlerinin şiirlerine söyledikleri nazirelerin daha farklı yorumlanması gerekir. Büyük sanatçılar birbirlerine nazire söylerken kendilerinin daha üstün olduklarını ortaya koyarlar ve bunu bazen ifade de ederler; örnekleri belirtir ve modaları yaratırlar. Ayrıca eski edebiyatta kaynağını belirtmeden alıntılar yapmak yaygın- dır. Bu da adı anılmaksızın edebiyata yön verenleri ortaya koyan bir niteliktir” (Yeni Türk Edebiyatı

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923), s. 745.)

15 Cenap Şahabettin 1924’te yazdığı bir yazıda bu görüşünü biraz daha genişleterek, bir edebî eserin ancak

fesahat, tahrir sanatı kaideleri ve güzel sanatlara dair hükümlerle takdir ve muaheze edilebileceğini söyler (bk. Tarakçı, Cenab Şahabeddin’de Tenkit, s. 57).