• Sonuç bulunamadı

Tenkit Bilim midir, Sanat mıdır?

Tartışmadan önceki gazete ve dergi yayınlarına bakılırsa tenkide dair birçok yazıya rastlamak mümkündür. Halit Safa ve Mehmet Rauf imzalı yazılar bunların bir kısmını teşkil eder. Halit Safa’ya göre tenkit artık, bilimden ayrılamaz bir hâle gelmiştir. Onu bu görüşe götüren kaynakları Paul Bourget, Sainte-Beuve, Emile Zola ve büyük bir övgüyle tanıttığı Hippolyte Taine’dir. Emile Zola’nın Document Litteraires’deki “Ten- kit teşhir eder, ders vermez” sözü için “Ne doğru söz!” diyen Safa’ya göre “intikad”, kurucusu Hippolyte Taine olan bir “fen”dir. Hatta tarihten daha yüksek bir fendir. Çünkü tarih, tenkit gibi olayların yapısını teferruatıyla incelemez.16 XIX. asırda “fen”

kelimesi hem “bilim” hem de “sanat” karşılığı olarak kullanılmıştır. Halit Safa’nın burada “fen”den kastettiği bilimdir.17

Halit Safa’nın Maarif dergisindeki tenkit yazılarından sonra Mehmet Rauf, Türk edebiyatında ilk defa tenkit tarihini derli toplu bir şekilde veren “Tekâmül-i Tenkit” seri yazılarını Servet-i Fünun’da yayımlar. Seri yazıların birinde Sainte-Beuve’ün tenkit tarihindeki yerini tespite çalışırken “Tenkit kavâidi muayyen bir fen olamaz; o da bir sanattır ki mahir bir sanatkâr ister.”18 diyecektir. Tenkit tarihinin en önemli

simalarından biri tanıtılırken tenkidin sanat olduğuna dair söylenen bu söz Sainte- Beuve’ün tenkit anlayışına uygundur. Çünkü Sainte-Beuve sanat endişesinden ötürü tenkidin bir bilim olmasının aleyhinde bazı çekinceler ortaya koymuş bir eleştirmen- dir.19 Dolayısıyla bu sözü Mehmet Rauf’un mutlak görüşü olarak almamak gerektir.

Seri yazılarının sonuncusu Hippolyte Taine’e dairdir ve burada Mehmet Rauf, “Taine, üstat tanıdığı Sainte-Beuve’ün külliyen aksine olarak, tenkidi bir fenn-i müspet hâline getirmiştir ki esası fikr-i beşerin felsefe-i umumiyesidir”20 diyerek tenkidin bir bilim

olduğu görüşünü dile getirecektir.

Maarif ve Servet-i Fünun’da ifadesini bulan bu görüşler tenkidin anlaşılması kaygısını taşımaktadır. Raik Vecdi, tenkit tartışmasını başlatan yazısında benzer bir

16 “Tekâmül-i Tenkit”, s. 342-343.

17 Dönem aydını “fen” sözcüğünü bugünkü anlamıyla hem “pozitif bilim” hem de “sanat”ın karşılığı

olarak kullanmaktadır. Sakızlı Ohannes, aynı eser içinde “fenn”i bazen bilim bazen sanat karşılığı olarak; Abdülhalim Memduh fenni “fenn-i menafiü’r-ruh” terkibinde olduğu gibi bilimin karşılığı olarak kulla- nırken basında “fenn-i şiir” (şiir sanatı) terkibinde olduğu gibi fen, sanat anlamında kullanılabilmektedir. Bu bakımdan, XIX. asırda bazı terimler üzerinde tam bir uzlaşmanın olmadığı görülmektedir. (“fen” ve “sanat” sözcüklerinin kazandığı anlamların bir dökümü için bk. Okay, “Edebiyatın Üstünlüğü”, Sanat

ve Edebiyat Yazıları, s. 18.).

18 “Tekâmül-i Tenkit 6 On Dokuzuncu Asır İkinci Devir Yine Sainte-Beuve”, s. 219. 19 Carloni - Filloux, Eleştiri Kuramları, s. 29-30.

kaygıyla nazım ve nesir sanatları olduğu gibi bir “intikad sanatı”nın da olduğunu dile getirir. Ona göre “intikad sanatı” bir çeşit açıklama, izah ve aydınlatmadır.21 Halit Safa

ve Mehmet Rauf imzalı yazılarda bu tarz bir tenkit tarifi daha önce ifade edilmiştir. Raik Vecdi’nin anladığı manada eleştiri sanatı bunlardan farklı olarak yazarlarla değil, okurla kuvvetli bir münasebet içindedir ve sanatkâraneliğe bigâne kalamaz.

Eleştirinin bilim mi sanat mı olduğu konusundaki ihtilaf, tartışmada ele alınan eleştiri ve eleştirmende aranan özellikler, zevk meselesi ve güzellik, tenkitte mantık mevzusundaki görüşlerin ortaya konulmasında belirleyici bir etken olmuştur.

XIX. asır Türk edebiyatının son çeyreğinde Fransız edebiyatı menşeli, özellikle Hippolyte Taine okuma ve çevirilerinden kaynaklanan, yazarın tabiat ve mizacının çevre tesirlerinin, cinsin ve durumların nüfuzu altında bulunduğu, bunların sonuçlarının da esere yansıdığı gibi bir kanaat hâkimdir. Edebiyata hâkim bir başka kanaat daha vardır ki o da bizde hakiki manada bir eleştirinin ve eleştirmenin bulunmadığıdır. Tevfik Fikret kabahati gazete ve dergi sahiplerinde bulur. Çünkü yazıları değerlendirecek, eleştirecek kalemler basın sahiplerinin keyfine tabi oldukça hiçbir bahisten hiçbir ciddi netice beklenemez. Bir gazete için sahib-i imtiyaz demek menfaat demektir.22

Ha. Nazım, bir eseri eleştirmeyi sahibini tahkir ve teçhil manasına almak, eleştirilerin hicviye veya methiye olmaktan kurtulamaması, eleştiriye benzeyen sözlerin hepsinin de suistimal edilmesi gibi nedenleri bizde eleştiri ve eleştirmenin bulunmadığına dair sebepler arasında sayar.23

Eleştiri eksikliğinin yanı sıra ciddi bir eleştirmen yokluğunun hissedildiği bu dönemde Mizan, Maarif, Servet-i Fünun ve Malumat’ta bir eleştirmende bulunması gereken özelliklere dikkat çeken yayınlar yapılmaktadır. Kendini yaşadığı zamandan soyutlama, vereceği hükümlerde şahsi hislerine yenik düşmeme gereği, tarafsızlık gibi özellikler bir eleştirmende aranan ve genellikle kabul edilen şartlardır.

Raik Vecdi eleştirinin (intikad) bize mahsus kin ve nefretle duygularımızı rahatlat- mak için diğerimize karşı kullandığımız bir vasıta olduğu inancındadır. Bu görüşüyle tartışma öncesi basında dile getirilen Ha. Nazım’ın düşüncelerine katılmış olur. Ona göre bugünkü eleştiri üstatlarının hükümleri “hep kendilerine göre” doğrudur. Mevcut eleştiri makalelerinin en mükemmeli ancak bir samimiyet manzarası gösterir. Bunlar hakikatin kendisi değil, gölgesidir ve nisbidir. Bizde “intikad” adına yazılan şeyler ise böyle olmaktan bile çok uzaktır. Ona göre, eleştirinin ne olduğunu, eleştirmende aranan özelliklerin nelerden ibaret bulunduğunu ve bunların hiçbir eleştirmenimizde tam anlamıyla bulunmadığını biliyoruz. Dolayısıyla bizde gerçek anlamıyla eleştir-

21 Raik Vecdi, a.g.m., s. 114.

22 “Musahabe-i Edebiye: 51: Hafta-i Edebî”, s. 295. 23 “Musahabe-i Edebiye: 51: Tenkit Hakkında”, s. 324-325.

menliği tarih ve zamana, asıl eleştiriyi sahiplerine bırakarak her birimiz mesleğimize çalışmalıyız.24 Raik Vecdi’nin bir eleştirmende aradığı özellikler eski inşa diline yakın

bir üslupla sanatkârane bir şekilde ifade edilmektedir:25

Müntekid bütün anasır-ı ilmiyesini, bütün kudret-i beyanı, nüfuz-ı nazarını, rikkat, his ve hayalini, kâffe-i şuaat-ı akliyesini nefais-i edebiyenin nim-saye-i sanat içinde sa’bu’r-rü’ye bir rikkat ve nezaket olan hafaya-yı hüsnünü keşf ve izhara sarf eder. Dimağı bir bedia- yı kalemiyenin mütalaasından aldığı raşe-i heyecan içinde makrun-ı ihtizaz iken hame-i vazifesini arar. A’sâb-ı ruhinin intibah-ı latifi neyi telkin ve ilham ederse onu -hiçbir kayd-ı hususiyi bi’l-iltizam takip etmeksizin- yazar. Leyal-i nefaset üstüne ruh-nüvaz bir nur-ı vuzuh döker. İşte intikad budur.

Yazısının da başlığı olan “müntekid-i hakiki”de (hakiki eleştirmen) bir sanatçıda bulunması gereken “nim-saye-i sanat (yarı gölgeli sanat)”, “sa’bu’r-rü’ye bir rikkat (görülmesi neredeyse imkânsız incelik)”, “hafaya-yı hüsnü (güzelliğin gizemi)” keş- fetme gibi özelliklerin eleştirmen için gerekli şartlar olduğu söylenemez. Bu yüzden Ayın. Nadir böyle bir eleştirmene “müntekid-i hakiki” değil, “senâkâr-ı muhayyel” ismini vermekten başka çare bulamayacaktır.26

Ha. Nazım’ın bir eleştirmende aradığı özellikler Raik Vecdi’ninkinden farklı olarak kendini tenkit, tarafsızlık ve dil, edebiyat tarihi, edebiyat teorisi (nazariyat-ı edebiye) alanlarına vukufiyet, edebiyatımızın bugünkü durumuna göre Avrupa kavimlerinden birinin -tercihen Fransızların- edebiyatını az çok bilmek, diğer dillerde yazılmış eleştirel makaleleri dikkatle okumuş olmak, zihni muhakemelere yakınlık duymak ve sonunda bilim ve fenlerin geneline tamamen yabancı kalmamaktır.27 Tenkidi sanat sayan bir

sanatkâr ile bilim (fen) sayan bir yazar arasındaki bariz farklardan biri eleştirmende aranan özelliklerde kendini göstermektedir.

Tenkidin bilim mi sanat mı olduğu meselesinde Ayın. Nadir, Ha. Nazım’ı yazısından alıntılar yaparak savunmuş,28 Hüseyin Cahit, Raik Vecdi’nin de yazdığı gibi tenkidin

bir sanat (art) olduğunu, “tenkit ilmi” yolunda birçok gayret sarf edilmekle birlikte en büyük Avrupalı edebiyatçıların tenkidi henüz bir ilim olarak kabul etmediklerini ifade etmiştir.29 Ayın. Nadir ve Hüseyin Cahit’in tartışmaya katılması ve tartışmada bahsi

geçen konulara dair görüşlerini bildirmesi tartışmayı zevk ve mantık meseleleriyle zenginleştirmekle birlikte polemiğe kaçan hatta tahkire varan bir üslubun oluşmasına

24 Raik Vecdi, a.g.m., s. 116. 25 Raik Vecdi, a.g.m., s. 114.

26 Ayın. Nadir, “Musahabe-i Edebiyeye Cevap”, s. 897. 27 “Tenkit”, s. 867.

28 “Cevap”, s. 950-954. 29 “Hayat-ı Matbuat -I-”, s. 156.

sebebiyet vermiştir. Tartışmanın şahsiyata dökülmesine ve bir süre sonra sonlanmasına neden olan bu üslubu Türk edebiyatı tarihinde birçok tartışmada görmek mümkündür.