• Sonuç bulunamadı

Genel olarak medya kavramı içinde yer alan tüm kitle iletişim araçlarının sosyal değişmeye etkilerinin olduğu bilinmektedir. Bu araçlar bireyi ve toplumu her yönü ile etkileyen araçlardır. Medyanın toplum ve birey üzerinde olumlu etkilerinin olabileceği gibi olumsuz etkilerinin de var olduğu kabul edilmektedir. Bu etkilerin varlığına araştırma konusu ilişkisi yönü ile değinmek gerekmektedir.

6.1. Televizyonun Birey ve Toplum Üzerindeki Olumlu ve Olumsuz Etkileri

Kitle iletişim araçları içinde televizyon yakın geçmişte geliştirilen ve toplumda çok yaygın bir kullanım alanı bulan bir araçtır. Yapılan araştırmalar ailelerin günde yaklaşık sekiz saat televizyon izlediği sonucunu ortaya koymuştur. Televizyon sadece evde izlenen bir araç olmaktan çıkmış, otomobilde, otobüste, uçakta, iş yerinde izlenebilir olmuştur (Kathryn, 1989: 8). Dolayısıyla televizyon bireyin ve bu nedenle toplumun her alanında etkili bir araç olmuştur. Đnsan yaşamında bu kadar önemli konumda bulunan televizyonun yine insanlar üzerinde etkili olması da beklenen bir durumdur.

Televizyon, bir eğitim aracı olarak insanların yeni şeyler öğrenmesini kolaylaştıran ve eğitim sürecini somutlaştıran etkili bir kitle iletişim aracıdır. Bu yönü ile eğitimin her alanında kullanılmaktadır. Göze, kulağa hitap etme özelliği ile bireye görerek ve duyarak öğrenme süreci sunabilme özelliğine sahiptir. Bu özelliği gönderdiği mesajların birey üzerinde uzun süre etkili olmasını sağlamakta ve mesajlar çoğunlukla da kalıcı izli olmaktadır. Aslında televizyon insanlara yaşamadan deneyim kazanma olanağı sunmaktadır.

Televizyon bir kitle iletişim aracı olarak ülkenin ve dünyanın her alanından olaylarla ilgili haber, yorum ve bilgi aktarmaktadır. Aynı şekilde yerel televizyonlar da yerel düzeyde bu işlevi yerine getirmektedir. Bireylere ulaşma yönü ile çok kısa bir zaman diliminde çok önemli bir etkileşim sağlayan televizyon, bireyin ve bu sayede toplumun sağlıklı bilgi almalarını sağlayabildiği ölçüde insanların doğru tutum belirleyebilmelerine yardımcı olmaktadır.

Televizyon toplumda var olan kültürü yeni kuşaklara aktarmak gibi bir rol de üstlenmiştir. Bu yönü ile televizyon bireyin toplumsallaşmasında çok önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyin toplumsallaşma süreci ailede

başlamaktadır. Ancak günlük yaşamda uzun süre etkileşim halinde bulunulan televizyon bu özelliği ile bireyin toplumsallaşmasında anne ve baba kadar önemli bir yer edinmiştir. Ancak bireyin toplumsallaşma sürecinde televizyonun olumsuz etkilerinin de olduğu ifade edilmektedir. Televizyon toplumsallaşmanın sağlıklı tamamlanmasında yetersiz kaldığı için eleştirilmektedir. Özellikle yanlış yayın içeriklerinden dolayı program yapımcılarına yönelik yoğun bir eleştiri söz konusudur. Yine televizyonun şiddet ürettiği, toplumu yanlış yönlendirdiği gibi görüşlerde ileri sürülmektedir (Aydın, 1997:48-50).

Doğan Cüceloğlu medyanın üç temel işlevinin olduğunu ve bu üç temel işlevi ile topluma yön verebildiğini belirtmektedir. Bu işlevlerden ilki ve en önemlisi haberci işlevidir. Medya dünyada meydana gelen olaylardan ve bulunduğu toplumda gelişen olaylardan toplumu haberdar etmektedir. En basit bir örnekle bu işlevini değerlendirmek gerekirse: “Medya sayesinde gelişen toplumlarda kentli köylüye, köylüde kentliye ilgi duymaya başlar; kentli toplumsal kalkınmanın gerçekleşmesi için köylünün çalışma koşullarının modernleştirilmesinin zorunlu olduğunu, köylü de insan gibi yaşayabilmek için kentlerin sahip olduğu yol, su ve elektrik gibi olanaklara kavuşması gerektiğini kavramaya başlar.” (Cüceloğlu, 1993:231). Cüceloğlu’na göre medyanın önemli ikinci işlevi “yönetime katılma işlevi”dir. Başarılı bir kalkınmanın ve başarılı yönetimin arkasında halkın desteği vardır. Bu desteğin varlığı alınan kararlara halkın katılması ile anlaşılmaktadır. Kalkınmayı ve modernleşmeyi gerçekleştirebilmek için halkın yeni amaçları benimsemesi, yeni sorumluluklar alması, yeni yaklaşım biçimlerini uygulaması gerekmektedir. Bunun içinde bireylere bilgi verilmesi ve bu bilgi sonucunda ikna sürecinin tamamlanmış olması gerekmektedir. Yine yönetenden-yönetilene, yönetilenden, yönetene bilgi götüren “dikey” kanalların açık olması zorunludur. Böylece medya sayesinde sorunlar toplumun sorunları, çözümlerde toplumun çözümleri olarak bireylerin tümünü ilgilendirir hale gelmiş olur. Medyanın üçüncü önemli işlevi ise “öğretici işlevi”dir. Toplumsal kalkınma çabası içinde yer alan toplumun her bireyi sürekli yeni bilgiler, yeni beceriler öğrenme gerçeği ile yüz yüze bulunmaktadır. Ülke bir anlamda bir okuldur ve toplumun üyesi bireyler ise birer öğrencidir. Medya toplumun bireylerinin tümünü kapsayan büyük ve geniş okulun “öğrenim yaşantısının” önemli bir parçası ve yol göstericisi konumundadır (Cüceloğlu, 1993:231).

6.1.1 Televizyonun Olumlu Etkileri

Televizyon doğru kullanıldığında birey ve toplumun sosyal değişimi üzerinde olumlu etkide bulunacaktır. Öncelikle topluma doğru haber ve bilgi sağlayarak insanların yaşadıkları çevre ve dış dünyasını aydınlatmış olmakta, bireylerin ufkunu genişletmektedir. Yayın politikaları, toplumun ilkelerini, amaçlarını, verdikleri mesajlarıyla hatırlatmakta, bir nevi bireyleri güdüleyerek; amaçlar doğrultusunda harekete geçirmektedir. Ayrıca toplumda olumlu çabaların harekete geçmesine de katkı sağlamaktadır. Yine birey ve toplumun menfaatleri doğrultusunda en iyi sonuca ulaşabilmek için bir tartışma ortamını hazırlamakta ve bireylerin bu ortama katılmalarını teşvik ederek, ülke menfaatlerine uygun kararların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Haber ve bilgi aktarımı yaparken birey ve toplumu dolaylı ya da dolaysız etkilemekte, beceri, yetenek ve bilgi düzeylerinin yükselmesine olumlu etkide bulunmaktadır. Televizyon toplum kültürünün aktarımı, korunması ve gelişmesine katkı sağlamaktadır. Bireylerin zor yaşam koşulları nedeniyle yaşadıkları stres, telaş ve yorgunluk gibi olumsuzlukları ortadan kaldırmak için eğlendirici yayınlarıyla onları rahatlatmaktadır. Yaptıkları yayınlardaki mesajlarıyla bireylerin yaşadıkları toplumun normlarına ayak uydurmalarını sağlayarak onları toplumsallaştırmaktadır (Alav, 2001:120-122). Televizyon birey ve topluma demokratik ve uygun bir tartışma ortamı sunmanın yanında ülke, devlet ve millet şuurunu kazandıran, sevdiren, milli değerleri koruyan ve sahip çıkan yayın içerikleriyle toplumu bütünleştirmek görevini de üstlenmiştir.

6.1.2 Televizyonun Olumsuz Etkileri

Televizyon birey ve toplumları çok farklı yönleriyle olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuzlukların önemli bir bölümü basın hürriyetinin sınırlarının belli olmamasından kaynaklanmaktadır. Medya belirlenen hukuksal normlar dışında yayın/yayım yapması durumunda olumsuz yayın/yayım olgusu ile karşılaşılmaktadır. Yapılan olumsuz yayın/yayımlar toplumu da olumsuz etkilemektedir. Medya kavramı içinde yer alan televizyon da en geniş etkileme gücü ile birey ve toplumların hayat tarzlarına, sosyal yapılarına ve hatta hukuksal haklarına bile olumsuz etki yaparak, bir takım sosyal çatışmaların yaşanmasına neden olmaktadır. Özellikle televizyonun kullanmış olduğu dil, başlı başına olumsuzluk unsuru olarak görülmektedir (Alav, 2001:27-28). Öyleki televizyon

barışı anlatırken dahi savaş dilini kullanmaktadır. Bu durum çocuk yaştan başlayıp olgunluk yaşına gelinceye kadar geçen süreçte bireyi olumsuz olarak daha çok etkilenmektedir.

Televizyonun olumsuz mesajları, belirli bir süreç sonunda, bireyler ve toplumlar arasında kimlik çatışmasına, kültürel çatışmaya, kuşak ve değer çatışmasına neden olacaktır. Bu durum toplumu kargaşa ortamına sürüklemekle eş anlama gelmektedir (Akgün, 1976:38). Televizyonun yayınları üzerine kodlanmış etkili mesajlar bireylerin kişilik değişimlerine de neden olabilmektedir. Olumsuz birey modellerinin televizyon aracılığı ile topluma olumlu olarak sunulması bu kişilerle kendilerini özdeş görmeye başlayan bireylerde davranış değişikliklerine ve benlik çatışmasına neden olabilmektedir. Diğer kitle iletişim araçlarında olduğu gibi televizyonda bireyleri ve toplumu olumsuz etkilemekte, aşırı tüketim yapmalarına neden olmakta ve tutumluluk alışkanlığını yok etmektedir. Televizyon bireyi yalnızlaştırmaktadır. Özellikle hal hatır sorma alışkanlıklarını komşuluk ilişkilerini ve hatta aynı hanede yaşayan bireyler arası iletişimi yok etmektedir. Televizyon başında gereğinden fazla zaman kullanımı, bireyin yapması gereken daha önemli görevleri yerine getirememesine neden olmaktadır. Bu durum birey açısından zaman israfı olarak görülmektedir. Televizyon zaten az okuyan toplumumuzun azda olsa var olan okuma alışkanlıklarını yitirmesine neden olmaktadır. Zamanın önemli bir bölümünü televizyon başında geçiren bireyler, doğruyu bulmada ve doğruyu analiz etmede bir zihin jimnastiği görevi üstlenen okuma eylemini gerçekleştirememekte ve bunun sonucu olarak da televizyonun bireylere ve topluma sunduğu yanlı mesajların etkisinde kalmaktadır. Bu etkinin bir sonucu olarak birey televizyonun istediği gündemle ilgilenmekte ve yine televizyonun istediği kamuoyu sürecinde yer almaktadır (Alav, 2001:129-130). Dolayısıyla bu durum televizyon etkisiyle oluşan gündem ve kamuoyu bilincinin sağlıklı temellere dayanmadığının bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.

6.2. Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Televizyonun çocuklar üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Özellikle çizgi filmler, korku ve şiddet içeren filmler çocuklar üzerinde oldukça olumsuz etkiler bırakmaktadır. Bu etkileri şöyle sıralayabiliriz:

- Televizyon çocukların zamanlarının büyük bir kısmını aldığı için diğer etkinlikleri yapmalarına zaman bırakmamaktadır.

- Televizyon çocukların pasif kişilik yapısında yetişmelerine neden olmaktadır.

- Televizyon çocuklara gerçek yaşam dışında hayali yaşam sunmaktadır. - Televizyon, çocuğun aile ve okul yaşantısında gördüklerinden farklı bir yaşam ortamı sunduğu için bir ikileme düşmesine neden olmaktadır.

- Televizyon, çocuklara her şeyi hazır olarak sunduğu için çocukların gerçek hayattaki olayları yorumlama yeteneğinin gelişmesini engellemektedir (Aydın, 1997:69-70). Televizyon reklâmlarını ezberleyen ve taklit eden çocuklar, reklâmlardaki mesajlar gibi düşünme alışkanlığı edinmekte bu durum onların yaratıcıklarını ve zihinsel gelişimlerini köreltmektedir (Tezcan, 1995:127).