• Sonuç bulunamadı

A) POSTENDÜSTRİYEL SENARYONUN SON ADIMI: BİLGİ TOPLUMU

3. Teknoloji

Endüstri toplumundan bilgi toplumuna geçiş makineden bilgisayar teknolojisine geçiş demektir, her ikisi de kendi döneminin en yaygın ve etkili teknolojik aracıdır (Naisbitt, 1984: 28). Bu bağlamda endüstriyel toplumdan post-endüstriyel topluma geçiş, iki dönemin sembolleştiği Crystal Palace’tan Silicon Vadisi’ne geçiş olarak ta görülebilir (Wilhelm, 2004: 55-56). Crystal Palace 1851 yılında Londra’da Hyde Parkta yapılan, daha sonra ulusal planda Victoria döneminin uluslar arası planda ise endüstri devriminin sembolü haline gelen, 13 binden fazla endüstriyel ürünün sergilendiği ve 6 milyondan fazla insanın ziyaret ettiği 5 ay 15 gün açık kalan uluslar arası bir fuardı4. Bugün artık onun yerini Silicon vadisi almıştır ve en gelişmiş bilişim teknolojisinin sergilendiği bu merkez bilgi toplumunun sembol ismi haline gelmiştir. Tablo 1.5

4 http://en.wikipedia.org/wiki/Great_Exhibition

53 endüstriyel toplumdan bilgi toplumuna geçişin getirdiği teknolojik değişimi göstermektedir.

Tablo 1.5 Endüstriyelden Post-Endüstriyele Değişen Teknoloji

Mekanik Teknoloji Bilgisayar Teknolojisi 1712 Newcomen’ın Buhar Makinesi 1946 ENIAC Bilgisayarları

1784 Watts’n Buhar Makinesi 1950’ IBM Bilgisayarları 1830 Elektrik 1970’ Elektronik Veri İşlemci 1876 Otto’nun İçten Yanmalı Motoru 1971 Zaman Paylaşımı 1890 Otomobiller 1973 Mikro İşlemciler 1901 Elektriğin Evlere Girişi 1977 Apple Bilgisayarları

1914 Üretim Hatları 1980’ Bilgisayar Modemleri 1919 Elektriğin Evlerin 1/3’ne Girişi 1993 Bilgisayarın Evlerin 1/3’ne Girişi

Yaygın kullanımı: Yaygın kullanımı:

1950’ Elektrikli aletler 2000’ Bilgisayar/İletişim

1960’ Otomobiller 2000’ Tele hizmetler/Tele alışveriş 1970’ Telefonlar 2000’ Tele işler

2000’ Gözetimsiz Fabrikalar 2000’ Uzmanlık Sistemleri

Kaynak: Makridakis, 1995: s.803.

Tablo 1.5 toplumsal dönüşümün teknolojiye yansıması olarak görülse de aslında bu tabloda resmedilen teknolojik değişimin toplumsal dönüşümü getirdiğini söylemek daha doğru olur. Bu konu tartışılmış ve sosyal bilimcilerin birçoğu teknolojik ve ekonomik değişimlerin politik ve kültürel yapıyla bağlantılı olduğu ve birlikte değiştiğini kabul ederek ekonomik determinizmi esas kabul etmiştir. Marksist bakışın sunduğu ekonomik determinizme göre teknoloji ekonomik sistemi şekillendirir ve ikisi birlikte politik ve kültürel yapıyı dönüştürür (Inglehart, 2001: 9966). Ancak burada herhangi bir determinizme angaje olmadan şunu söyleyebiliriz; Marx’tan Schumpeter’e kadar pek çok sosyal teorisyene göre teknolojik değişim, üretim ve enformasyon akışı üzerindeki

54 etkisiyle ekonomik yapı içinde değişimin ve büyümenin en önemli kaynaklarından birisi olmuştur (Stehr: 1992: s.70).

Bell (1973: 188-189)’e göre teknoloji tabiat üzerindeki kontrol alanını geliştirerek, sosyal ilişkileri yeniden düzenlemekte ve hayata bakışımızı değiştirmektedir. Ona göre teknolojinin sağladığı dönüşümlerin beş şekilde gerçekleştiği söylenebilir:

1. Daha az maliyetle daha çok üretmeyi sağladığı için teknoloji dünya genelince yaşam standardının yükselişinin motoru olmuştur.

2. Teknoloji mühendisler ve teknisyenlerden oluşan işin bizzat içinde olmayan ancak işi planlayan insanlardan oluşan yeni bir sınıf doğurmuştur.

3. Teknoloji fonksiyonel ilişkilerin vurgulandığı yeni bir düşünce biçimi yeni bir rasyonellik tanımı geliştirmiştir. Bu bağlamda performans kriteri en az maliyet ve çabayla en çok faydanın sağlanmasını ifade eden etkinlik ve optimizasyon olmuştur.

4. Ulaşım ve iletişimdeki devrim ekonomik anlamda yeni bir karşılıklı bağımlılık ve yeni sosyal etkileşim modları yaratmıştır. İlişki ağları yeniden şekillenmiştir.

5. Özellikle zaman ve mekan üzerindeki estetik algılar radikal bir şekilde değişmiştir. Eskiyle yeni arasındaki en önemli fark olarak göze çarpan harekette hız ve mekansal düzleme hakim olan ağırlık algısının değişmesi doğaya ve kente dönük bakışları değiştirmiş, farklı bir hassasiyet ve farklı bir estetik anlayış doğurmuştur.

Bugün bilgi toplumuyla ilgili argümanlar, fakir olanı güçlendirmek ve gelişim hedeflerine ulaştıracak olan teknik ve bilimsel kapasiteyi oluşturabilmek için bilişim teknolojisinin önemini vurgularlar. Yadsınamaz sosyal katkılarıyla birlikte yeni teknoloji demokratik karar alma, etkili bir yönetişim ve hayat boyu öğrenmeyi desteklemek amacıyla kullanılabilir (Mansell ve Wehn, 1998: s.8). Çünkü bilgi toplumunun teknolojisi olan bilişim teknolojisi bireyden ulusa kadar her düzey sosyal

55 varlığın şu dört unsurla etkileşimini sağlar: bilgi, insanlar, hizmetler ve teknoloji (Dutton, 2001: s.2481). Bilgiye ulaşma, insanlara ulaşma, hizmetlere ve teknolojiye ulaşma bilişim teknolojisiyle oldukça kolaylaşmıştır. Diğer bir ifadeyle bilişim teknolojisi, bilimsel teknolojik ilerleme, ekonomik güçlenme, politik şeffaflık ve demokratikleşme, kültürel etkileşime olanak sağlama gibi birçok boyutuyla hedefteki bilgi toplumu idealini yakınlaştırmaktadır. Bu yüzden Dünya Bankası gibi kuruluşların geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler için hazırladığı reçeteler bilişim teknolojisine ilişkin altyapının güçlendirilmesi ile ilgilidir.

Ancak Wilhelm (2004) gibi Freudyen bir yaklaşımla pek çok bilimsel ve teknolojik gelişmeyi insanın doğayla, kendisiyle ya da diğer insanlarla mücadelesi sonucu gerçekleştiğini önerenler, “dijital ulus” olarak tanımladıkları günümüz toplumunu bu gelişmenin yarar ve zararlarının kesiştiği bir kavşak noktasında konumlandırır. E-ticaret yoluyla trafiğe takılma, enerji harcama, hava kirliliğine sebep olma ve zaman kaybetme gibi durumların ortadan kalkması veya en son teknolojiyle sağlık ve eğitim hizmetlerinin etkin bir şekilde verilmesiyle birlikte artık “atom yerine bilgisayar çipi satmanın” getirdiği avantajlardan bahseder. Ancak bununla birlikte mahremiyetin ihlal edilmesi, bilgisayar ağları arasındaki savaşlardan ekonominin istikrarsızlaştırılması ya da e-sağlık uygulamaları yüzünden kırsal bölgelerin doktorsuz kalması gibi mahsurları da yeni teknolojinin handikapları olarak dikkate alma gereğini vurgular. Buna rağmen toplumsal evrilişin hızına ayak uydurmak ve yön verenler sınıfında yer alabilmek adına, teknolojik çevrenin ekonomik süreçler üzerindeki etkisini dikkate alan bir vizyon, sadece devletlerin değil işletmelerin de sahip olmaları gereken zorunlu bir unsurdur.