• Sonuç bulunamadı

A) POSTENDÜSTRİYEL SENARYONUN SON ADIMI: BİLGİ TOPLUMU

4. Örgütlenme ve Bürokrasi

Endüstri döneminin örgütlenme biçimini belirleyen şartlar teknolojik ve kültürel değişimlerin yansımaları olmuştur. Makineleşme şeklinde ortaya çıkan teknolojik devrimle kitlesel üretim gibi teknoloji odaklı değişimlerin yanı sıra; sekülerleşme, geleneksel otoriteyi destekleyen inanç sistemlerinin zayıflaması ve yerini ekonomik büyümeyi hedefleyen bilim odaklı rasyonel değer sistemine bırakması gibi kültür odaklı

56 gelişmeler endüstriyel toplumun örgütlenme modelini hazırlayan şartlar olmuştur (Inglehart, 2001: 9968).

Tüm bu gelişmeler o dönemin iki önemli figürü olan Taylor ve Weber’in çığır açan çalışmalarıyla birleşince sanayi toplumunun örgütsel yapısı netleşmiştir. Sonraları Taylor’un çalışması Fordizm’de somutlaşmış ve daha çok özel sektörün üretime dayalı örgütlenme biçimi olarak yaygınlaşmıştır. Weber’in görüşleri ise tüm modern örgütleri kucaklamakla birlikte daha çok rasyonelleşmeyi hedefleyen kamusal örgütlenmenin rehberi olmuş ve sanayileşme sürecini yaşayan devletlerin kamu kuruluşları bürokrasinin uygulamalarıyla yönetilmiştir.

Formel ilişkilere, rasyonel fonksiyonelliğe, hiyerarşik yapılara ve kitlesel üretimlere uygun biçimde tasarlanan bu modeller değişen koşullarla birlikte etkinliğini yitirmiştir. Postendüstriyel dönemin iki önemli imajı hız ve esneklik katı, hiyerarşik ve mekanik yapılar olan bürokratik modelleri işlevsiz hale getirmiştir. Sovyet devletinin çöküşü, merkezi hiyerarşik devletin kısıtlarını ispat etmek bakımından önemli bir tarihsel örnek olmuştur. Bu büyük gelişme aşırı bürokratik bir devletin uyum ve yenilik konusunda felç olmasının bir neticesiydi. Bu dönemde eski çizgisini devam ettiren politik partiler ve sendikalar düşüşe geçmiş ve hiyerarşik örgütler esnek yapılı örgütler karşısında güç kaybetmiştir (Inglehart, 2001: 9970).

Diğer taraftan Postendüstriyel dönemde örgütler daha karmaşık bir yapıya bürünmüştür. Bu karmaşıklığın (complexity) üç karakteristiği vardır: sayısal çokluk, çeşitlilik ve karşılıklı bağımlılık. Bunlar göstermektedir ki postendüstriyel toplum endüstriyel toplumdan daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Ulaşım ve iletişim teknolojileri sayısal olarak toplumsal unsurları çoğaltırken, sürekli artan yeni bilgiler uzmanlık alanlarını çeşitlendirmiş ve karşılıklı bağlılığı artırmıştır. Bilginin büyük oranda artışı, teknolojik, ekonomik ve sosyal uzmanlıkların çoğalmasına ve çeşitlenmesine yol açmıştır. İkinci bir nokta, uzmanlığın ve çeşitliliğin artması karşılıklı bağımlılığı artırmıştır, çünkü toplum açık bir sistemdir ve açık sistemlerde alt sistemler birbiriyle bağlantılıdır. Diğer taraftan yaşanan olayların hızı artacaktır. Bilgideki artış teknolojiyi daha etkin hale getirecek bu da olayların kısa sürelerde gerçekleşmesini sağlayacaktır. Mesela yeni bir teknoloji ile piyasanın hemen el değiştirmesi tipik bir örnektir. Aynı zamanda iletişim ve ulaşım teknolojileri sayesinde coğrafi ve kültürel

57 farklar azalacaktır. O halde bilgi, karmaşıklık ve çeşitliliğin artışı örgütleri şunlara zorlar: a)değişen taleplere ayak uydurma b) farklı sektörlere geçebilme c) çevreyi uyumlu hale getirme d) gevşek bağlanmış örgütlenmeyi sağlama (Huber, 1984: 931- 933).

Huber’in altını çizdiği bu dört zorunluluk temelde yine hız ve esneklikle ilgilidir. Postendsütriyel toplum bilişim teknolojisinin insanlığa sunduğu bir esneklik çağı olarak kabul edilebilir. Piore ve Sabel’in “İkinci Endüstriyel Bölünme” dediği şey, esnek uzmanlaşma üzerinedir. Bu uzmanlaşma modeline göre işgücü, tanımlanmış keskin sınırları olan görevleri yürütmek yerine daha geniş fonksiyonlar üstlenir, iş zenginleştirilmesine gidilir. Ayrıca Fordist montaj hattının getirdiği teknolojiye yetişme şeklinde ortaya çıkan eş zamanlılık post-endüstriyel zamanda ortadan kalkmış zaman açısından da bir esneklik yakalanmıştır. İkinci dalganın işgücü bürokratik geleneğin desteklediği önceden planlanan eyleme uygun davranırken, üçüncü dalganın işgücü burada da esnektir ve önceki nasıl bir klasik müzik sanatçısı gibi önündeki notalara uyarsa ikincisi bir caz sanatçısı gibi doğaçlamalar yapabilir (Toffler, 1981: s.401). Esnekliği biraz daha makro bir düzeye taşıdığımızda yine aynı sonucu görebiliriz. Endüstriyel dönemle kıyaslandığında toplumsal hayatı kuşatan örgütlerin yapı ve çeşitliliği artmış olmasına rağmen rekabet ve hızın getirdiği çabuk değişebilme zorunluluğu örgütler arası bağı da esnetmiştir. Böylece gevşek bağlanmış örgütsel ağlar ortaya çıkmış ve gevşek bağlanmış olma imajında somutlaşan makro toplum, “örgütsüz kapitalist” sıfatıyla türdeş bir boyut kazanmıştır.

Dolayısıyla aslında bilişim teknolojisinin sunduğu olanakların en önemli etkisi kitleselleşme üzerinde yaşanmış, yeni teknoloji bir yandan üretim modunu değiştirirken bir yandan da, özellikle hizmet sektöründe, işyerini eve taşımış ve “işyerlerinde” yoğunlaşma azalmıştır. Teknolojik gelişmelerin her eve girmesiyle Toffler (1980: 210)’ın “elektronik ev” olarak tanımladığı her türlü teknolojik donanımın hazır bulunduğu yeni yaşam alanları bir iş yerine dönüşmüştür. İnsanlar artık bir fabrikaya, işyerine veya ofise gitmeden işlerini evinden yürütebilir hale gelmiştir ve bunun yaygınlık kazanması Toffler’a göre “ev merkezli toplumu” inşa edecektir. Böyle bir dünya düzeni kitlesel yoğunlaşmaların yaşandığı kentleri, işyerlerini boşaltacak toplumsal organizasyonu, merkezi olmayan bir zemine taşıyacaktır.

58 Son olarak belirtilmesi gereken bir nokta sanayi toplumundan post-endüstriyel topluma geçişin getirdiği örgütsel yenilikler, güç hiyerarşisini de değiştirmiş bilginin vazgeçilmez ayrıcalıklı konumu gücü sermayedar ve diğer geleneksel elitin elinden teknokrasinin eline devretmiştir (Miles, 1985: 589). Kısacası bilgi çağının nitelikleri olan hız, esneklik ve bilgi merkezlilik, toplumsal kurumların bu niteliklere uygun formda tasarlanmasını zorunlu kılan bir bağlam doğurmuş ve örgütsel oluşumların bu bağlam içindeki belirleyici hedefleri haline gelmiştir. Dolayısıyla en küçükten en büyüğe her örgütsel bütünün toplumsal değişime paralel bir yapıya bürünme zorunluluğu, varlığı devamlı kılacak bir etkinlik boyutunun vazgeçilmez bir unsuru olmuştur.