• Sonuç bulunamadı

A) POSTENDÜSTRİYEL SENARYONUN SON ADIMI: BİLGİ TOPLUMU

5. Bilim

Bilgi toplumunun bilimsel dönüşümünü üç açıdan değerlendirebiliriz. Birincisi bilimin üretimle olan ilişkisi (pragmatik), ikincisi bilimin toplumla olan ilişkisi, üçüncüsü ise bilimin kendi epistemik temelleriyle ilgili olan dönüşümüdür. Pragmatik açıdan bakıldığında, postendüstriyel dönemin kökleri bilimin üretim yöntemleri üzerindeki etkisinde yatmaktadır. Çünkü genel görüşe göre 19’ncu yüzyıldaki endüstri ve büyük icatlar temel bilimsel kurallara uzak duran yetenekli düşünürlerin çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır (Kumar, 1978: 220). Oysa bilgi çağında teknoloji bilimsel çalışmalarla gelişmiştir. Bu bir anlamda Richta (1969:212)’nın üretim güçlerinin evrimine ilişkin “öncelikler kanunu”nda dile getirdiği önermeyi açıklamaktadır. Bu önermeye göre, “bilim, teknolojiden; teknoloji de endüstriden önce gelir”. Bu yüzden Bell, post-endüstriyel toplumda teorik bilgiyi merkeze alır. Ancak bu çok kabul gören bir görüş değildir çünkü ekonomiye yansıyan ve üretim yöntemlerini değiştiren şey yeniliklerdir ve bilgi ekonomilerinde bu yeniliklerin ortaya çıkmasında en çok kaynağı özel sektörün kullandığı yıllar içindeki istatistiksel verilerde (Machlup, 1962: 152-159; UNESCO, 2007) açıkça görülmektedir. Ancak Machlup (1962: 16)’un temel araştırma ve uygulama araştırması şeklindeki ayırımı bilimin rolünü biraz daha netleştirmektedir. Bell’in endüstriyel toplumun yapıtaşı olarak gördüğü teorik bilgi, Mahclup’un “temel araştırma” olarak tanımladığı araştırmalar sonucu yaratılan bilgi türüdür. “Temel araştırmayla yaratılan temel bilgi, pratik uygulanabilir bilginin

59

üzerinde yükseleceği bir bilgi türüdür ve uygulamalar açısından çok genel, çok geniş ya da çok derindir, oysa uygulamalı araştırmalar uygulanabilir bilgiler üretir” (Machlup,

1962: 146). Dolayısıyla bilimsel çalışmalar daha çok temel bilgiyi üretmeye (Bell’in tanımıyla teorik bilgi) dönüktür ve piyasa tarafından yapılan araştırmalar daha çok bu temel bilgilere dayanarak kurgulanmaktadır. Bu bağlamda bilimin önceliği göreceli olarak kabul edilebilir bir gerçektir.

Bilim ve teknolojinin toplumla ilişkisini tarihsel süreç içerisinde inceleyen Mitcham (1989), “bağlılık” ve “kontrol” değişkenlerine dayalı bir analiz ortaya koymuştur. Pre-modern dönemde bilim ve teknoloji birbirinden ayrı tutulmuş ve birbirini etkilememesi gereken iki ayrı bağımsız şube olarak düşünülmüştür. Diğer taraftan hem bilimin hem de teknolojinin toplum ya da devlet tarafından kontrol edilip yönetilmesi gerektiği görüşü hakim olmuştur. Modern dönemde ise tersine, bilim ve teknoloji bir araya getirilmiş ve karşılıklı olarak birbirini etkilemesi gereken şubeler olarak görülmüştür. Her ikisi de bir bütün olarak otonom bir yapıda düşünülüp, toplumun ve özellikle dinin kontrolünden uzak tutulmuştur. Post-endüstriyel dönemde hakim olan “postmodern” görüşe göre ise bilim ve teknoloji belli bir düzeye kadar bağımsız olmalı ama birbirinin belirleyicileri olmalarına izin verilmemelidir. Kontrol açısından bakıldığında, belli noktaya kadar toplum ya da politikalar tarafından kontrol edilip yönetilmelidir. Bu bağlamda postendüstriyel dönemin yeni kavramı postmodernin moderne yönelttiği eleştiri iki konuda yoğunlaşır. Birincisi, modern bilim dünyanın sadece sınırlı bir kesimini temsil ederken, teknoloji pratik dünyayı domine eder. Diğer bir ifadeyle bilim keskin sınırlarıyla sadece belirli fenomen alanlarını sınırları içine alırken, teknolojik uygulamalar doğayı teslim alır. İkincisi, bilim ve teknolojinin uzmanlık alanlarından bağımsız özerk otoritesi meşrulaştırıcı söylemi ile bilim ve teknolojinin atom bombasını üretmesi gibi zararlı gelişmeleri de kucaklar. Oysa postmodern bilim, bilim adamlarının sosyal sorumluluklarının kontrol edildiği biyo- mühendislik, kozmoloji gibi sentezci, interdisipliner alanlarla özerkliği denetlemiş olur (Mitcham, 1989: 409-417).

Epistemik açıdan bakıldığında bilgi toplumunda bilimsel perspektifi şekillendiren, kuantum fiziği, kaos teorisi, karmaşıklık, indeterminizm gibi düşünceleri kucaklayan ve bir bütün olarak modern-sonrasını temsil etmeye aday olan “post- modern” bilim paradigmasıdır. Modern bilim dışsal gerçeklik diye tanımladığı şeyi

60 keşfedip göstermeye çalışır ancak postmodernistlere göre onu temsil eden uygun bir araç yoktur. Çünkü modern bilim anlayışı hipotez ve tezlerini bağımsız bir gerçeklik algısı üzerinde yapılandırır. Oysa post endüstriyel cağın bilim anlayışı bilgiyi kişisel ve sezgisel temelde kurar. Postmoderne göre nesnel gerçeklik yoktur ve gerçeklik denilen şey oldukça sübjektif bir şekilde tekstlerin yorumunu gerektirir, bununda yolu hermenetik felsefenin rehberliğinden geçer. Yeni bilim anlayışının getirdiği bir başka odak nokta bağlam odaklılıktır, bunun da kökeni etnometodoloji de yatar. Çünkü her bilgi kendi bağlam, paradigma ya da toplumu içinde ‘anlaşılabilir` ve ‘tartışılır’.

Nedensellik açısından değerlendirildiğinde postmodern bilim determinizm karşıtıdır.

“Kelebek etkisi”nde ifadesini bulan bir karmaşıklık ve doğrusal olmayan (non-linear) nedensellik bağ temeli, tekstler arası(intertextuality) ilişkiyi nedenselliğin özü olarak görür. Yöntem açısından bakıldığında postmodern bilimsel çalışmaların temelinde yorum ve yapısöküm olmakla birlikte herhangi bir sınırlamayı kabul etmez ve ‘ne olsa gider’ görüşünü savunur (Rosenau, 1992: 110-120). Feyerabend (1978)’in ‘yönteme karşı’ duruşu bu paradigmayi özetler. Postmodern bilim anlayışına göre anlam kategorilerini oluşturan şey zihindir ve kişinin zihnindeki dünyadan başka gerçek bir dünya yoktur. Ya da diğer bir ifadeyle postmodern bilim, dış dünya ile zihinsel dünya ayrımını analiz dışı tutar.

Bilgi toplumuyla birlikte görülmeye başlanan bilginin üretimindeki değişimi “mod 1” türü bilgiden “mod 2” türü bilgiye geçiş olarak tanımlayan Gibbons vd. (1994) “Mod 1” olarak tanımladıkları önceki bilgi üretim formunda bilgi ile kastedilenin neredeyse sadece “bilimsel bilgi” ile eş anmalı olduğunu vurgularlar. “Mode 1” türü bilgiyi sadece bir disiplin içinde üretilen ve o disiplinin bilişsel normları tarafından onaylanan Newtoncu bilgi anlayışının tüm alanlara yayılmaya çalışıldığı bilgi türü olarak tanımlarlar. Buna karşın, “mode 2” olarak tanımladıkları yeni bilgi türü, uygulama bağlamında (context of application) ortaya çıkan, disiplinler arası üretilen bir bilgi türüdür. Ayrıca “mode 2” türü bilgi sadece bilim adamları ve üniversiteler tarafından değil, heterojen olarak tanımlanacak şekilde farklı becerilerdeki kişiler ve kurumlar tarafından üretilir ve uygulama bağlamında ortaya çıktığı için bu bilgi türünde sosyal sorumluluk anlayışı ön plandadır.

Özetlemek gerekirse, pragmatik anlamda bilim, teorik bilginin kaynağı olarak endüstrinin de motorudur. Modern döneme damgasını vuran pozitivist bilim felsefesi

61 bilgi toplumu çağında sorgulanmaya başlamış ve yerini göreceliliği eksen alan bir anlayışa terketmiştir. Nesnel gerçeklik yerine, öznel gerçeklik, mekanik evren yerine kaotik evren, determinizm yerine indeterminizm, doğrusallık (linear) yerine karmaşıklık (non-linear, complexity), ampirizm yerine hermenetik (yorumsama) post-endüstriyel bilim anlayışını temellendiren ana konular olmuştur.