• Sonuç bulunamadı

1.2.2. Türk Müzik Kültürüne Yönelik Çok Partili Dönem Politikalarõ

1.2.2.1. Tek Parti Yönetiminden Çok Partili Sisteme Geçiş

Bir seçkin hareketi olan Türk İnkõlâbõ’nõn toplumun belli amaçlar doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi ülküsünü merkez alan tek parti yönetimi, İkinci Dünya Savaşõ’nõn sürdüğü yõllarda ve sonrasõnda yönetim anlayõşõnda bazõ değişiklikler yapma gereksinimi hissetmiş, siyasi ve sosyal yaşamõn belli oranda serbestleşmesine izin vermiştir. Bunda, gelişen iç ve dõş olaylarõn katkõsõ vardõr. Dõş olaylar zinciri, savaşõn batõlõ demokratik ülkelerden oluşan müttefiklerin galibiyetiyle sona erip tek parti yönetimlerinin dünyada itibar görmelerinin artõk zorlaşmasõyla başlamõştõr. Soğuk savaş şartlarõnõn da iyice belirginleşmesi, Türkiye’yi müttefiklerin yanõnda olma gerekliliği içine sokmuştur. Ancak, bunun için siyasal rejimini gözden geçirmesi gerekmektedir (Karatepe, 1997, s.198). Sovyetler Birliği’nin, 1925’te imzalanan ve süresi 7 Kasõm 1945’te bitecek olan Türk-Sovyet Dostluk ve Saldõrmazlõk Anlaşmasõ’nõ feshedeceklerini bildirmesi, tek parti yönetiminin elini iyice güçsüzleştirir. 7 Ağustos 1946’da Sovyetler verdiği bir nota ile önceden de sorun olarak gördüğü boğazlarõn yönetilmesi gibi konularda Türkiye’den tavizler istemiştir (Timur, 2003, s.56-59). Bu dayatma, savaş sonuna doğru tek parti yönetiminin lider kadrosunun zihninde şekillenen, 18 Temmuz 1945’te kuruluşuna izin verilen “Milli Kalkõnma Partisi” ile başlayan çok partili sisteminin kalõcõlõğõnõ pekiştirmiştir (TBMM, www.tbmm.gov.tr; Erdoğan, www.güvencetin.com). Çok partili sisteme geçişi hõzlandõran iç olaylarõn başõnda, savaş zamanõ uygulanan sosyal ve ekonomik politikalarõn, halkõn tek parti iktidarõna karşõ olan olumsuz tepkilerini artõrmasõdõr (Kongar, 1998, 145). Savaş koşullarõnõn getirdiği ekonomik zorluklarõ üstlenmek için çõkarõlan “Milli Koruma Kanunu”, “Varlõk Vergisi”, “Toprak Mahsulleri Vergisi” gibi kanunlar, toplumun tek parti iktidarõna olan güvenini sarsmõştõr (Eraslan, 2004, s.522). Bununla birlikte, gerek o zamana kadar izlenmiş olan devletçi uygulamalarõn, gerekse savaş ekonomisinin sonucu olarak, bir sermaye sõnõfõnõn toplum içinde belirgin bir güç odağõ haline gelerek iktidarõ çõkarlarõ doğrultusunda sorgulamasõ da etkin olmuştur (Kongar, 1998, s.145). Bu yeni sõnõfõn siyasi sözcülüğünü yine, tek parti yönetiminin örgütlendiği CHP içindeki isimler yapmõştõr. 1945 yõlõnda yapõlan ve çiftçilerin topraklandõrõlmasõnõ içeren “Toprak Kanunu” görüşmelerinde muhalif bir yaklaşõm sergileyen Celal Bayar, Adnan

Menderes, Refik Koraltan ve Fuad Köprülü CHP’den ayrõlarak 7 Ocak 1946’da DP’yi kurmuşlardõr. Kongar, CHP içinden çõkan bu yeni siyasi yapõlanmayõ şu şekilde açõklamaktadõr:

“Kapitalistleşme sürecinde, güçlenmekte olan burjuvazinin kaçõnõlmaz olarak yol açtõğõ, egemen bürokratlarõn kendi aralarõnda farklõlaşmalarõ, farklõlaşan gruplarõn kendi aralarõndaki bir hesaplaşmayõ siyasal gündeme getiriyordu. Bu hesaplaşma, yukarõda da işaret ettiğim gibi ya da tek parti içinde, bu partinin yönetimini ele geçirmek için yapõlacaktõ, ya da ikinci bir parti kurulacaktõ. Bu savaşõmõn koşullarõ, ardõnda efsanevi bir zafer halesi taşõyan Milli Şef İnönü ve dõş konjonktür tarafõndan belirlendi: Egemen bürokratlarõn “devletçi-seçkinci” çizgisinden ayrõlan “gelenekçi-liberaller”e, parti içi iktidar yollarõ kapatõldõ. Böylece ikinci parti, demokrat parti, kuruldu. Gelişen kapitalizmin güçlendirdiği sermaye sõnõfõ, siyasal planda, ikinci bir parti yoluyla etkinliğini sürdürecekti.” (Kongar, 2000, s.171)

Yeni kurulan Türk demokrasisinde, siyasi rekabet “devletçi-seçkinci” ve “gelenekçi-liberal” kimlikler üzerinde yapõlacaktõr. Bu süreçte, cumhuriyetin ve inkõlâbõn kazanõmlarõnõ savunan “devletçi-seçkinci” yaklaşõm CHP tarafõndan; siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik alanda daha fazla serbestlik isteminde bulunan “gelenekçi-liberal” yaklaşõm da DP tarafõndan temsil edilecekti.

Araştõrmanõn bu bölümünde ele alõnan on dört yõllõk süre içerisinde dört genel seçim yapõlmõştõr. 21 Temmuz 1946’da yapõlan ilk seçimleri CHP kazanmõş, cumhuriyetin kuruluşundan o güne kadar devam eden iktidarõnõ devam ettirme olanağõ yakalayabilmiştir. Bu dönem içerisinde iktidardaki CHP birçok alanda, tek parti döneminden beri süregelen uygulamalarõ belli oranda serbestleşmesinin önünü açarak ve toplumun bazõ beklentilerini de göz önüne alarak devam ettirmiştir. 14 Mayõs 1950’de yapõlan genel seçimleri ise DP kazanmõş, CHP’nin yirmi yedi yõllõk iktidarõna son vermiştir. 2 Mayõs 1954 ve 27 Ekim 1957’de yapõlan genel seçimleri de kazanan DP, aralõksõz on yõl iktidarda kalma becerisini gösterebilmiştir. Bu on yõl süresince DP; ekonomik alanda kendisinden beklenildiği üzere hür girişimi, yerli ve yabancõ sermaye yatõrõmõnõ destekleyen liberal politikalara, sosyal yaşamda da geleneksel ve dinsel öğeleri ön plana çõkaran yaklaşõmlara yer vermiştir. Kültürel alanda ise tek parti döneminde başlatõlan çağdaşlaşma/batõlõlaşma yönündeki

uygulamalara devam edilmekle birlikte, tek parti döneminde dõşlanan, itibar görmeyen geleneksel kültür ürünlerinin desteklenmesi ve yeniden toplum yaşamõ içinde yer almasõ sağlanmõştõr. Siyasi alanda en büyük açõlõm dõş politikada gösterilmiştir. Soğuk savaşõn hõzlanmaya başladõğõ o yõllarda, Kore savaşõna katõlõmla NATO’ya girme fõrsatõ yakalanmõş, İkinci Dünya Savaşõ sonrasõnda Türkiye’yi sürekli tehdit eden Sovyet tehlikesine karşõ etkili bir çözüm yaratõlmõştõr. Böylelikle, başta savunma alanõnda olmak üzere, dõş yardõmlarõn kapõsõ aralanmõş – özellikle Amerikan yardõmlarõnõn- Türkiye’nin kuruluşundan bu yana yüzünü çevirdiği batõyla bugüne kadar süren sõkõ bağlar kurulabilmiştir. İç politikada ise tek parti döneminden kalma yasal düzenlemelerin, çok partili siyasi yaşamõ yürütmeye uygun ve yeterli olmamasõndan kaynaklanan iktidar ve muhalefet çatõşmasõnõn gün geçtikçe sertleşmesi ve neredeyse toplumun tüm kesimlerine sõçramasõ bu dönemin öne çõkan konularõnõ oluşturmaktadõr (Kongar, 1998, s.149-154; Timur, 2003, s.74- 93; Eraslan, 2004, s.541-567).