• Sonuç bulunamadı

1.2.2. Türk Müzik Kültürüne Yönelik Çok Partili Dönem Politikalarõ

1.2.2.2. Türk Müzik Kültürüne Yönelik Çok Partili Dönem Uygulamalarõ

Tek parti iktidarõnõn müzik politikalarõnõn belkemiğini oluşturan, ulusal ve çağdaş özelliklere sahip yeni bir müzik anlayõşõnõn oluşturulmasõ ve devlet desteği ile geliştirilmesi konusu, bu dönemin uygulamalarõnda da kendisine yer bulmuştur. Özellikle, hem CHP hem de DP hükümetlerinde, ilk temelleri tek parti döneminde atõlan eğitim ve seslendirme kurumlarõnõn yurt çapõnda örgütlendirilip yaygõnlaştõrõlmasõna çalõşõlmõştõr. Bunlardan ilki, Atatürk tarafõndan da oldukça önemsenen opera üzerine olmuştur. Ankara Devlet Konservatuarõ’nda 1940 yõlõnda çõkarõlan konservatuar kanunu ile kurulan “Tatbikat Sahnesi”, öğrencilerin rol aldõğõ opera gösterileri ile seyircilerle buluşmuştur. Zamanõn basõnõndan da beğeni dolu tepkiler alan bu gösterilerde, yabancõ operalarõn Türkçe metinle oynanma başarõsõ gösterilmiştir. 1948 yõlõnda Ankara Sergievi ünlü Alman mimar Bonatz tarafõndan opera sahnesine dönüştürülerek hizmete sokulmuştur. 1949 yõlõnda çõkarõlan özel bir yasayla, Ankara’da profesyonel bir opera kurumu oluşturulmuştur. Temsillerde CSO elemanlarõndan yararlanan opera, 1951’de kendi orkestrasõna kavuşmuştur. Opera

alanõnda gerçekleştirilen bu gelişmeler, Türk opera sanatçõlarõnõn 1953 yõlõndan itibaren yurt dõşõnda konserlere ve gösterilere katõlarak uluslar arasõ alanda dikkat çekmeleri gibi başarõlõ sonuçlara ulaşmõştõr. Soprano Leyla Gencer ve Ferhan Onat, bariton Orhan Günek gibi sanatçõlar, operanõn beşiği sayõlan İtalya’nõn dünyaca ünlü sahnelerinde önemli rolleri oynayarak bu başarõnõn oluşmasõnõ sağlamõşlardõr (www.kultur.gov.tr). Ankara’da kazanõlan deneyimlerle, 1945 yõlõnda kurulan İstanbul Belediye Korosu 1959 yõlõnda İstanbul Belediye Operasõna dönüştürülerek operanõn yurt çapõnda yaygõnlaştõrõlmasõna yönelik çalõşmalarõn başlangõç noktasõ oluşturulmuştur (Kaygõsõz, 2000, s.315). Müzik kültürü içinde yer alan diğer bir sahne sanatõ bale de bu dönemin uygulamalarõ içinde yer almõştõr. 1947 yõlõnda İngiltere’den davet edilen ünlü bale uzmanõ Dane Niette de Vaolis’in katkõlarõyla, önce İstanbul Yeşilköy’de pansiyonlu bir ilkokul kurulmuş ve burada verilen üç yõllõk bir eğitimle yetiştirilen ilk bale öğrencileri öğrenimlerini Ankara Devlet Konservatuarõ’nda kurulan bale bölümünde sürdürmüşlerdir. Konservatuar bu alandaki ilk mezunlarõnõ 1957’de vermiş, profesyonel bir bale kurumunun ilerideki yapõlandõrõlmasõ için gerekli insan gücü yetiştirilmeye başlanmõştõr (www.kultur.gov.tr). Ankara ve İstanbul’dan sonra üçüncü bir konservatuarõn açõlmasõ da bu dönem içinde gerçekleştirilmiştir. İzmir belediyesi ile kentteki müzikseverlerin 1952 sõralarõnda yaptõklarõ girişimlerin sonucu olarak 1954’de İzmir’de bir müzik okulu açõlmõştõr. Bu okul 1958’de İzmir Devlet Konservatuarõ’na dönüştürülmüştür. Aynõ yõllarda İzmir’de amatör müzikçilerden, belediye bandosunun gönüllü üyelerinden, konservatuar öğretmenleri ve öğrencilerinden oluşan ve Filarmoni Derneği’nin aracõlõğõyla belediye tarafõndan desteklenen bir senfoni orkestrasõ da kurulmuştur (Say, 1994, s.516).

Filarmoni Derneği’nin İzmir’de sonuç getiren bu çalõşmalarõnda da görüldüğü gibi, bu dönemin müzik kültürü açõsõndan önemli bir diğer özelliği, sivil toplumun temelleri tek parti döneminde atõlan yeni müzik anlayõşõnõ desteklemek için örgütlenme çalõşmalarõna girişmesidir. İlk filarmoni derneği, 1946 yõlõnda Cemal Reşit Rey’in önderliğinde İstanbul’da kurulmuştur. Amaçlar ve örgütlenme yapõsõ bakõmõndan, Avrupa modeli örnek alõnmõştõr. Derneğin temel amacõ, çoksesli müziğin gelişmesini ve yaygõnlaşmasõnõ sağlamaktõr. Bunun yanõnda, devlet

tarafõndan karşõlanamayan giderler için İstanbul’daki çoksesli müzikle ilgili kurumlara maddi katkõda bulunmaktõr (Şimşek, 1994a, s.9).

Bu dönemde, müzik kurumlarõnõn değişen kurumsal şartlar altõnda gereksinim duyduklarõ yasal düzenlemeler yapõlmõştõr. 1955’de tiyatro ve opera kanunu çõkarõlarak, henüz yeni kurulan bu kurumun işleyiş yapõsõ ve sorumluluklarõ belirlenmiştir (Şimşek, 1994b, s.19). 1958 yõlõnda ise çõkarõlan bir yasayla Riyaset-i Cumhur Orkestrasõ, Cumhurbaşkanlõğõ Senfoni Orkestrasõ adõ altõnda yeniden örgütlenmiş, getirilen düzenlemelerle özerk bir yapõya kavuşturulmuştur (Say, 1994, s.514).

Bu dönemde devam ettirilen bir başka tek parti dönemi uygulamasõ da yurt dõşõna eğitim için öğrenci gönderilmesidir. Tek parti dönemi uygulamalarõndan farklõ olarak bu dönemde, yüksek öğretim için gönderilen öğrencilerin yanõnda, kamuoyunda “harika çocuk” olarak nitelendirilen üstün yetenekli küçük yaştaki çocuklar da yurt dõşõna gönderilmeye başlanmõştõr. Bu uygulamanõn yasal altyapõsõ, 1948 yõlõnda getirilen 5245 sayõlõ kanunla düzenlenmiştir. Bu kanundan yararlanarak yurtdõşõna giden ilk öğrencilerin arasõnda, ileride ulusal ve uluslar arasõ alanda önemli çalõşmalara imza atacak olan piyanist İdil Biret, kemancõ Suna Kan gibi isimler bulunmaktadõr. 1956’da 6660 sayõlõ kanunla uygulama daha kapsamlõ kõlõnmõştõr. Yasanõn özünde, genellikle müzik icrasõnda yeteneği saptanan çocuklarõn, belli sõnavlardan geçirildikten sonra, aileleri ile beraber en uygun dõş ülkeye gönderilmesi, en uygun eğitim koşullarõnda solist olarak yetiştirilmeleri düşüncesi vardõr (Katoğlu, 2002, s.464). Yurt dõşõnda yüksek öğretimi kapsayan uygulama içerisinde de ilerleyen yõllarda çok sesli müzik kültürüne besteci, yorumcu, eğitimci ve araştõrmacõ olarak büyük katkõlarda bulunacak olan Nevit Kodallõ, Sabahattin Kalender, İlhan Usmanbaş, Hikmet Şimşek, Verda Erman, Ayşegül Sarõca, Gülay Uğurata, Suna Korat, Leyla Gencer, Ferit Tüzün, Ulvi Yücelen, Gültekin Oransay, Fehamettin Özgüç, Erdoğan Okyay, Ömer Can, Nurhan Cangal, Nurhan Büyükgönenç, Bülent Arel, Ergican Saydam, Oktay Dalaysel gibi isimler yetiştirilmişlerdir (Uçan, 1994b, s.44).

Yurt dõşõna öğrenci gönderilmesi gibi mesleki müzik eğitimini ilgilendiren uygulamalarla birlikte, genel müzik eğitiminin öğretim basamaklarõnda yaygõnlaştõrõlmasõ konusu bu dönemin müzik eğitiminde sağladõğõ gelişmelerden biri olmuştur. İlk gelişme, 1948 yõlõnda kadar sadece kent ilkokullarõnda olan müzik dersinin, köy ilkokul programlarõna da konulmasõ şeklinde olmuştur. 1952 yõlõnda ise müzik, genel lise programlarõnda zorunlu seçmeli ders olarak konulmuş, böylelikle müzik eğitiminin ilkokuldan liseye kadar olan tüm öğretim basamaklarõnda yer almasõ sağlanmõştõr (Uçan, 1994b4, s.45).

Bu dönemde de, tõpkõ tek parti döneminde olduğu gibi radyo yayõnlarõnda müzik önemli bir yere sahip olmuştur. 1946-1960 yõllarõ arasõnda yapõlan radyo yayõnlarõnõn ortalama yüzde yetmişini müzik yayõnlarõ oluşturmaktadõr. Müzik yayõnlarõnda ise ağõrlõklõ olarak batõ müziğine yer verilmiştir. Ancak, batõ müziği türü içinde de tango, rock’n roll gibi eğlence müziklerinin oranõ artmõş, batõ sanat müziğinin oranõ azalmõştõr. (Cankaya, 2002, s.47) Radyo yayõnlarõndaki bu anlayõşõn altõnda, DP’nin dõşa açõlõm politikasõnõn izleri vardõr. NATO üyeliği ve Marshall yardõmõ ile Türkiye’nin sosyal ve kültürel yaşamõnda Amerika’nõn etkisi yoğun olarak hissedilmekteydi. Bu etki, dönemin DP yöneticilerinin son noktadaki hedeflerinin Türkiye’yi bölgede “küçük bir Amerika” yapmak olduğu şeklindeki ifadelerinde de görülmektedir. Hollywood filmleri ile ülkede yaygõnlaşan Amerikan popüler kültürü kent yaşamõnda yeni bir eğlence seçeneği ve tarzõ haline gelmiştir. Bu yolla radyolarda daha çok yer bulan batõ kökenli eğlence müziği özellikle aydõn, memur kesimi ve bunlarõn gençlik çağõna girmiş çocuklarõ arasõnda ilgi görmüştür. Bu ilgi, bu şarkõlarõ taklit eden yerli müzik gruplarõnõn kurulmasõnõn da önünü açmõştõr (Hasgül, 1996b, s.53; Durgun, 2005, s.93).

Bütün bunlarõn yanõnda, çok partili sistemle değişen siyaset koşullarõ, kültür alanõnda bazõ önemli kararlarõn alõnmasõnõ zorunlu kõlõyordu. 1932’de kurulan Halkevleri, tek parti yönetiminin doğal bir sonucu olarak, CHP örgütü içinde yer alan bir kuruluş olarak düzenlenmişti. Bu durum, çok partili sistemin sağlõklõ bir biçimde yürüyebilmesi için gerekli olan eşit rekabet koşullarõ ve siyasi etik bakõmõndan sorunlar oluşturmaktaydõ. CHP yönetimi, Halkevlerinin çok partili rejim gereği parti

ile bağlantõsõnõn kesilmesi yönünde karar almasõna rağmen, iktidarda olduğu 1946- 1950 yõllarõ arasõnda Halkevlerinin bağõmsõzlaştõrõlmasõ konusunda mecliste yapõlan türlü tartõşma ve değerlendirmelerden yapõcõ bir sonuç çõkaramamõştõr. DP yaptõğõ değerlendirmelerde, Halkevlerinin millileşme sürecine yaptõğõ katkõyõ takdir ederken, bu kurumlaşmanõn CHP’nin siyasi örgütlenmesinden ayrõştõrõlmasõnõn da çok güç olacağõnõn üzerinde durmuştur. 1950 yõlõnda iktidara gelen DP, 1951’de çõkardõğõ özel bir kanunla Halkevlerini kapatmõştõr. Bu kuruluşlarõn taşõnõr ve taşõnmaz tüm mal varlõklarõ hazineye devredilmiştir (Öztürkmen, 1998, s.91; Katoğlu, 2002, s.435).

İktidarõnõn sonraki yõllarõnda DP, tek parti döneminde oluşturulmak istenen yeni müzik anlayõşõnõn karşõsõnda görülen ve oldukça sert tedbirlerle karşõlaşan geleneksel müzik öğelerini destekleyen bir yaklaşõm sergilemiştir. Bir anlamda DP, tek parti döneminin sonlarõna doğru geleneksel müziğe karşõ gösterilen yumuşama eğilimini kendi görüşleri doğrultusunda devam ettirerek müzik kültürü içinde türler açõsõndan daha demokratik bir yaklaşõmõn oluşmasõna ön ayak olmuştur. Bu yaklaşõm, geleneksel müzik öğelerinin Çağdaş Türk Müziği içinde kullanõlmasõ gibi o güne kadar denenmemiş farklõ çalõşmalarõn da önünü açmõştõr. Hasan Ferit Anlar’õn 1951 yõlõnda tamamladõğõ kanun konçertosu, senfonik tarz ile geleneksel sanat müziğinin buluştuğu çalõşmalarõn başõnda gelmektedir. DP’nin bu yaklaşõmõ, geleneksel müziğe yönelik kurumsallaşmanõn devlet tarafõndan desteklenmesini de gündeme getirmiştir. 1952’de bizzat Cumhurbaşkanõ Celal Bayar’õn emriyle Askeri Müzeye bağlõ olarak bir mehter takõmõ kurulmuştur. Bu gelişmeyi, Cemal Reşit Rey’in 1953 yõlõnda seslendirilen Fatih senfonik şiirinde mehter müziğini kullanmasõ izlemiştir (And, 1999, s.283; Kaygõsõz, 2000, s.359).

Bu dönem içinde toplumun kültür alanõnda sivil örgütlenme faaliyetlerine katõlõmõ artmõştõr. Özellikle, Halkevlerinin kapatõlmasõndan sonra çeşitli illerde “kültür ve turizm derneği” adõyla birçok kuruluşun açõldõğõ görülmektedir. 1952’de Van, 1954’de Kars, 1959’da da Konya Kültür ve Turizm Dernekleri hizmete sokulmuştur. Bu dernek faaliyetlerinde folklora yönelik çalõşmalar öne çõkmõştõr. Bu çalõşmalar içerisinde de en çok ilgi gören konu halk oyunlarõ olmuştur. Bu durum, o

yõllardan başlayarak halk oyunlarõnõn toplumun gözünde yükselen bir kültür değeri olmasõnõ sağlamõştõr. Halk oyunlarõna gösterilen bu ilgiye bir katkõda, o yõllarda yeni açõlan yüksek öğretim kurumlarõnõn oluşturduğu sosyal ve kültürel ortamdan gelmiştir. 1950’lilerde Ankara, İzmir, Trabzon ve Erzurum gibi büyük şehirlerde kurulan yeni yüksek öğretim kurumlarõna gelen gençler, kendi yörelerinin adõyla anõlan yurtlarda kalõyor ve böylece yerel kimliklerini büyük ölçüde muhafaza ediyorlardõ. Buralarda kalan ve okuyan aynõ bölgelerden gelen öğrenciler için kendi yörelerinin halk oyunlarõnõ oynamak zamanla bir dayanõşma aracõ olmuştur. Farklõ siyasi görüşleri benimseyen bu gençler, zamanla kendi örgütlenme çalõşmalarõna başlamõş, halk oyunlarõnõ da bu örgütlenme çalõşmalarõnda önemli bir etkinlik olarak ele almõşlarõdõr. Bunlardan “Türkiye Milli Talebe Federasyonu”, “Türk Halk Oyunlarõ Federasyonu”, “Türk Devrim Ocaklarõ”, “İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği”, ve “Milli Türk Talebe Birliği” kõsa zamanda halk oyunlarõ alanõnda söz sahibi olan kurumlar haline gelmişlerdir. Aynõ yõllarda bu öğrencilerle birlikte, daha ileri yaştaki meslek sahibi insanlarõn da halk oyunlarõna yönelik örgütlenme çalõşmalarõna başladõklarõ görülmektedir. 1952’de Ankara’da memur, avukat, iş adamõ, asker gibi farklõ mesleklerden gelen on iki kişi, “Türk Folklor Oyunlarõ ve Estetik Danslar Kulübü” adõnda bir oluşumu yaşama geçirmişlerdir. Bu kulüp, tüzüğünde amacõnõ “milli oyunlarõ modern müzik enstrümanlarõ eşliğinde öğretmek ve sunmak ve bunlarõ yurt sathõna yaymak” olarak belirtmiştir (Öztürkmen, 1998, s.198-201).

Toplumun halk oyunlarõna karşõ gösterdiği bu yoğun ilgi, bu dönemde gittikçe gelişen özel sektörün de dikkatini çekmiştir. Yapõ ve Kredi Bankasõ, 1954 yõlõnda kuruluşunun 10. yõl kutlamalarõ nedeniyle ülke çapõnda bir katõlõmõ hedefleyen bir halk oyunlarõ yarõşmasõ düzenlemiştir. Aslõnda, halk oyunlarõnõn yerel gruplarõn katõldõğõ bir organizasyon çerçevesinde sunumu, 1933’ten beri düzenli olarak kutlanan Halkevleri Bayramõ sonucu gelenekselleşmiştir. Ancak, ulusal çaptaki böyle bir organizasyon, o güne kadar halk oyunlarõ alanõnda gerçekleştirilen bir ilk olmuştur. Bu organizasyonda değişik yörelerden halk oyunlarõ gruplarõyla iletişimin sağlanmasõ gibi zorunluluklar, halk oyunlarõna yönelik ulusal nitelikte bir örgütlenmenin gereksinimini gündeme getirmiştir. Böyle bir örgütlenme gereksinimi,

1955 yõlõnda “Türk Halk Oyunlarõnõ Yayma ve Yaşatma Tesisi”nin kurulmasõnõ sağlamõştõr. “Türk Halk Oyunlarõnõ Yayma ve Yaşatma Tesisi”nin kurucularõ arasõnda Kazõm Taşkent, Vedat Nedim Tör, Halil Bedii Yönetken, Ahmet Kutsi Tecer, Adnan Saygun, Muzaffer Sarõsözen ve Mahmut Ragõp Gazimihal gibi dönemin önde gelen folklorcu ve müzik adamlarõ vardõr. Bu isimler, oluşturduklarõ kuruluş tüzüğünde amaçlarõnõ yurt sathõnda halk oyunlarõnõn figürlerini, giysilerini ve müziklerini belirlemek, bunlarõ filme almak ve koreografilerini yapmak, müziklerini de notaya almak şeklinde belirtmişleridir. Bu kuruluş, 1954 yõlõnda düzenlenen halk oyunlarõ yarõşmasõnõ daha sonraki yõllarda, biraz da Halkevleri deneyimlerinden yola çõkarak, “Halk Oyunlarõ Bayramõ” adõ altõnda düzenlemeye devam etmiştir. Halk oyunlarõna olan bu ilgi halk müziğine olan ilginin artmasõnõ da sağlamõştõr. Halk kültürü öğelerinin ön plana çõktõğõ 1950’li yõllarõn sonuna doğru kültür denilince, toplumun aklõna çoğunlukla halk oyunlarõ ve halk müziği gelmektedir (Öztürkmen, 1998, s.202-205).

Yerel halk kültürü öğelerine duyulan ilginin bu denli yaygõnlaşmasõnda, radyonun halk müziği yayõnlarõna yönelik getirdiği yeni bir yaklaşõmõn da büyük etkisi vardõr. 1940’larõn ikinci yarõsõnõn sonlarõna doğru, radyoda halk müziği eserlerini seslendirmek üzere “Yurttan Sesler” adõ altõnda bir koronun kurulmasõ çalõşmalarõna başlanmõştõr. O zamanõn radyo yönetiminde bulunan Vedat Nedim Tör ve Mesut Cemil Bey’in daveti ile bu koronun yöneticiliğini 1936’dan beri sürdürülen derleme çalõşmalarõna katõlan, 1937’de de Ankara Konservatuarõ içinde kurulan “Türk Halk Müziği Arşivi”nin başõna getirilen Muzaffer Sarõsözen üstlenmiştir. 1946 yõlõnda çalõşmalara başlayan koro, cumhuriyetin başõndan beri yapõlan derleme çalõşmalarõnda elde edilen çeşitli yörelere ait türküleri radyoda söylemiştir. Bu yayõnlara toplumun yoğun ilgisi göstermesi sonucunda, 1953’de İzmir’de, 1954’te ise İstanbul radyolarõnda “Yurttan Sesler” topluluklarõ kurulmuştur (Elçi, 1997, s.30).

Bu dönemin müzik alanõyla ilgili en önemli gelişmelerinden biri de, iç hukuk sistemi içerisinde telif haklarõ konusunun kapsamlõ bir biçimde ele alõnmasõnõ öngören çalõşmalarõn başlatõlmasõdõr. 1939 yõlõnda MEB tarafõndan düzenlenen “Neşriyat Kongresi”nde, telif haklarõ konusu ele alõnmõş, mevcut düzenlemelerin

yetersiz kaldõğõ üzerinde durulmuştur. Bu nedenle, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlililerinden, telif haklarõ konusunda bir kanun taslağõ hazõrlanmasõ istenmiştir. Bu fakültede görev yapan Ord. Prof. Ernst Hirst tarafõndan hazõrlanan taslak, 5846 sayõ ve “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu” adõyla 13 Aralõk 1951 tarih ve 7392 sayõlõ Resmi Gazete’de yayõmlanarak, 1 Ocak 1952 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Bu dönemde telif haklarõ konusunda uluslar arasõ açõlõmlarda da bulunulmuş, 20 Ağustos 1951 tarih ve 5777 sayõlõ kanun ile Türkiye “Brüksel Metni”ne taraf olmuştur (Büyükkõnay, 2006, s.36).

Çok partili sistemle değişen siyaset koşullarõ, toplumsal yapõnõn değişim sürecinde de etkili olmuştur. 1940’lõ yõllarõn sonlarõna doğru değişen ekonomik dengeler, kõrsal kesimden kentlere doğru akan bir göç hareketini tetiklemiştir. Kentlere yerleşen bu insan yõğõnlarõ kentsel değerleri benimseyememiş, diğer deyişle “kentlileşememiş”, beraberlerinde getirdikleri kõrsal yaşam değerleri ile yeni çevrelerine ilişkin sosyal ve kültürel değerlerin karõşõmõndan oluşan yepyeni bir kültürün doğmasõna yol açmõşlardõr. Bugün gecekondu veya arabesk adlarõyla tanõmlanan bu kültür; “akõldan çok duyguya, kentten çok kasabaya, endüstriyel değerlerden çok fõrsatçõlõğa dayalõ olan” bir görünüm çizmektedir (Kongar, 1998, s,151–152).

Toplumsal yapõdaki bu değişikliğin kültürel yansõmalarõ, en belirgin olarak müzikte yaşanmõştõr. Tek parti döneminde geleneksel müziklere radyoda uygulanan yasak zamanõnda Arap müziği ile tanõşan Türk halkõ, bu kez de Türkiye’de gösterime girmeye başlayan ve gün geçtikçe sayõlarõ artan Arap –özellikle Mõsõr - filmlerine ilgi göstermeye başlamõştõr. 1950’den sonra bunlarõ Hint filmleri izlemiştir. Müziğin ağõrlõklõ olarak kullanõldõğõ bu filmlerdeki şarkõlar, halkõn müzik zevkinde değişiklik yaratacağõ endişesiyle devlet yönetimi tarafõndan uygun görülmemiştir. Zamanõn Matbuat Umum Müdürlüğü*, bu filmlerin Arapça sözlü müzik ile gösterimini yasaklamõştõr. Bu yasak üzerine, söz konusu şarkõlarõn üzerine Türkçe söz yazõlmasõ gündeme gelmiştir. Arap ezgilerinin üzerine Türkçe söz yazõlarak oluşan bu yeni tarz

zamanla Türk müziğinde yepyeni bir uygulama dönemi açmõştõr. Bu dönemde en çok ilgi gören eserler adaptasyon şarkõlardõr. Bazõ müzisyenler, Mõsõr filmlerinin Arapça sözlü müziklerini Türkçe sözlerle düzenlemenin yanõnda, aynõ müzik tarzõnda özgün yeni besteler üretmiş ve bazõlarõ bu yolla büyük ün ve servet sağlamõşlardõr. Kahire ve Şam’da çalgõcõlõk yaptõktan sonra yurda dönerek Arap tarzõ yay tekniğini getiren Haydar Tatlõyay, Fahri Kopuz, İsmail Sefa Okay, Saadettin Kaynak bu isimlerin başõnda gelmektedir (Kaygõsõz, 2000, s.362; Say, 2002, s.5; Durgun, 2005, s.90).

1.2.2.3. Türk Müzik Kültürüne Yönelik Çok Partili Dönem