• Sonuç bulunamadı

Kültürün zaman içerisinde farklõlaşmasõ konusu, içeriğinden dolayõ kültürün veya medeniyetin dayandõğõ tarihsel kökenleri ve kaynağõyla doğrudan ilişkilidir. Kültürün farklõlaşmasõ sürecinin iyi bir şekilde anlaşõlabilmesi için, kültür veya medeniyetin kökenlerine ve kaynağõna inmek gerektiği düşünülmektedir. Kültürün veya medeniyetin kökenlerini ve kaynağõnõ tarihsel bir çerçeve içerisinde açõklamaya çalõşan birçok kuram bulunmaktadõr. Bunlar:

Gelişme Kuramõ: Medeniyetin, ilk çağlardan günümüze dek ilerleme kaydeden insan kültürünün bir ürünü olduğu, ilerlemenin de basitten karmaşõğa doğru düz bir çizgi biçiminde, birbiri ile tutarlõ aşamalarõn geçilmesiyle birlikte oluştuğu ileri sürülmektedir. İnsan ruhunun her yerde bir ve aynõ olduğu düşüncesine dayanan bu kurama göre, insan topluluklarõ eşit koşullar altõnda aynõ şeyleri yaratabilir, birbirine koşut bir biçimde düşünebilir ve benzer nitelikteki keşifleri ve icatlarõ yapabilir.

Difüzyon* Kuramõ: İnsanlar arasõndaki sosyal ilişki temeline dayanan bu kuram, kültürün veya medeniyetin birbirleriyle temas halinde bulunan insan topluluklarõ yoluyla yayõlma olanağõnõ bulduğunu ileri sürmektedir. Bu kuramõ savunan araştõrmacõlar, birbirlerinden ayrõlan görüşleriyle iki grup altõnda toplanmõştõr. “İngiliz difüzyoncularõ” olarak adlandõrõlan ilk grup, medeniyetin merkezinin antik Mõsõr olduğunu, medeniyetin dünyanõn farklõ bölgelerine bu merkezden yayõldõğõnõ savunmaktadõr. “Yüksek kültür” kuramõ olarak ayrõ bir başlõk altõnda değerlendirilen “Viyana difüzyoncularõ” ise, insan topluluklarõndaki kültür ve tarih ortaklõğõnõ esas almakta ve aralarõnda siyasal ilişki ve dil birliği bulunan yerleşik kitlelerin, aynõ zamanda “medeniyet” kavramõnõ ifade eden “yüksek kültür”ler ortaya koyduklarõnõ ileri sürmektedirler.

Ana Kültür Kalõbõ Kuramõ: Bu kuram, “kültür prototipleri” kuramõ olarak da anõlmaktadõr. Buna göre, tarihin her çağõnda herhangi bir topluluk veya millet belirli bir kültür ilk-tipinin veya ana kültür kalõbõnõn taşõyõcõsõ olabilir. Ancak, kültür prototipi, taşõyõcõsõ ile nitelik bakõmõndan aynõ olmayõp, farklõ nitelikteki bir biçim içerisinde varlõğõnõ sürdürebilir. Belirli bir ana kültür kalõbõnõn tarih boyunca çeşitli sosyal gruplarla birleşmiş olmasõ da, bunun bir kanõtõdõr. (Kafesoğlu, 2003, s.18-24)

Kültür farklõlõklarõ konusu ise iki alt başlõk altõnda değerlendirilebilir. Bunlardan ilki, değişik kültürler arasõndaki farklõlõklar, ikincisi ise aynõ kültür içindeki farklõlõklar. Dünya üzerindeki toplumlar arasõndaki kültür farklõlõklarõ açõklamaya çalõşan teoriler genel olarak iki başlõk altõnda toplanabilir. Bunlar:

1. Irkçõ teori: Kültür farklõlõklarõnõ toplumlardaki kişilerin üstün veya aşağõ õrklara mensup bulunmalarõ ile açõklamaya çalõşõr.

2. Coğrafi gerekircilik teorisi: Kültür farklõlõklarõnõ toplumun içinde bulunduğu coğrafi şartlara dayandõrarak açõklamaya çalõşõr. (Dönmezer, 1999, s.114- 115)

* (Yayõlma)

Irkçõ teori yoluyla kültür farklõlõklarõnõn açõklanmasõ olanaklõ gözükmemektedir. Bu teorinin ortaya koyduğu yaklaşõma göre her hangi bir kültürün sahip olduğu nitelikleri o kültürü ortaya koyan ve geliştiren insanlarõn õrksal nitelikleri belirlemektedir. Bu yaklaşõm beraberinde kültürlerin de üstün veya aşağõ olarak sõnõflandõrõlmasõ gerekliliğini getirir. Oysaki her kültür ait olduğu toplumun ihtiyaçlarõnõ gidermek, yaşamõnõ kolaylaştõrmak için vardõr. Dolayõsõyla, kültür hiçbir zaman olumsuz bir ifade ile nitelendirilemez.

Coğrafi gerekircilik teorisinin de tek başõna kültürel farklõlõklarõ açõklamaya yettiği söylenemez. Şüphesiz, bir kültürün gelişmesinde coğrafi çevrenin etkisi olduğu açõktõr. Ancak, tek başõna bütünüyle kültürün gelişme yönünü belirleme gücüne sahip olduğu düşünülemez. Dönmezer, buna kanõt olarak “iklimde büyük bir değişiklik meydana gelmediği halde bazõ toplumlarda tarih içinde kültürün çok esaslõ şekilde gelişmesi” açõklamasõnõ getirmektedir (Dönmezer, 1999, s.114).

Özetle, toplumlar arasõndaki kültürel farklõlõklarõ tek bir etmene bağlamak yanlõş bir tutum olacaktõr. Çünkü kültür, toplum, coğrafya ve tarihsel süreç üçgeninde oluşan ve toplumsal kimliği belirleyen en geçerli etkendir (Turan, 1995, s.463). Buradan hareketle, kültürel farklõlõklarõn, toplumlarõn içinde bulunduklarõ çevre, üyelerinin fiziksel ve ruhsal birikimleri ve beklentileri, tarih içinde birbirleriyle olan iletişimleri ve etkileşimleri gibi birçok nedene bağlõ olarak ortaya çõktõğõ söylenebilir.

Aynõ kültür içinde yer alan farklõlõklara gelinecek olursa, bu durum kültürün içinde yer aldõğõ toplumun değişen özelliklerinden ve farklõ kesimlerinin ele alõş biçimlerinden etkilenerek yeni görünümler kazanmasõ şeklinde açõklanabilir.

Aynõ kültür içinde oluşan farklõlõklar alt kültürlerin oluşmasõnõ sağlarlar. Tezcan, alt kültürün tanõmõnõ ve özelliklerini şöyle yapmaktadõr:

“Alt kültür, kendisini oluşturan bütünle, yani onu içine alan kültürle aynõ temel değerlere dayandõğõnõ, fakat onu belirleyen değerlerin, daha çok, ikinci

derecede önemi olan değerler olduğunu söylemek mümkündür. Farklõ değerlere inanma söz konusudur. Aynõ kültür içindeki farklardõr. Sadece ayrõ cinsten toplumlarda görülür. Kendilerine özgü değerler, normlar ve tutumlara sahiptirler. Temel kültürden kõsmen farklõdõrlar. Bunlar temel kültüre her zaman zarar vermez.” (Tezcan, 1995, s.167)

Aynõ kültür içindeki farklõlõklardan oluşan diğer bir kavram ise, kõsmen de olsa sergilediği özelliklerden dolayõ bir alt kültür olarak değerlendirilebilecek olan karşõt kültürdür. Tezcan, karşõt kültür kavramõnõ “bir grup insanõn, içinde yaşadõklarõ kültür sisteminin temel değerlerini yadsõmasõ ve başka bir takõm değerleri benimsemesi olayõ” olarak açõklamaktadõr (Tezcan, 1995, s.167). Bunun yanõnda Tezcan, karşõt kültür olayõnõn daha çok sanat, spor, eğlence gibi alanlarda belirgin olduğunu dile getirmekte; karşõt kültür ile alt kültürün arasõndaki temel ayrõmõn, alt kültürün tüm kültürü reddetmezken, karşõt kültürün tüm kültüre ait değerleri alaya almasõndan ve reddetmesinden ileri geldiğini öne sürmektedir (Tezcan, 1995, s.167). Benzer şekilde Kõşlalõ da, alt kültür ve karşõt kültür arasõndaki ayrõmõnõ şöyle açõklamaktadõr:

“Toplumun temel değer sistemlerini paylaşan, ancak ikinci dereceden bazõ duyuş, düşünüş ve davranõş farklõlõklarõ üzerine kurulu olan alt-kültürü ‘karşõ- kültür’den ayõrmak gerekir. Karşõ-kültür kavramõnda, ana kültürün temel değerlerini reddetme ve o değerlerin yerine başkalarõnõ koyma isteği söz konusudur.” (Kõşlalõ, 2005, s.114-115)

Kültürdeki farklõlõklaşmalar, müzik kültürünün de farklõlõklaşmasõna yol açar. Bunun müzikteki yansõmasõna örnek olarak insan yaşamõndaki müziklerin çeşitliliği gösterilebilir. Uçan, müzik çeşitlerinin temel özelliklerini şöyle açõklamaktadõr:

“Bu müzikler, çoğun, birbirleriyle yanyana, iç içe oluşup yaşarlar. Birer kültür öğesi olarak hem birbirleriyle hem de kültürün öbür öğeleriyle etkileşirler. Birbirleriyle çelişirler, çatõşõrlar. Birbirlerini tamamlarlar, bütünlerler. Her biri insanõn bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik yaşamõna ilişkin belirli gereksinimlerin giderilmesinde işe yaramaya çalõşõrlar. Karşõlõklõ etkileşim içinde birbirleriyle uyuşup kaynaşma eğilimi bile gösterebilirler.” (Uçan, 1994, s.14)

Müzik çeşitlerinin sõnõflandõrõlmasõ ise farklõ biçimlerde yapõlmaktadõr. Bu farklõ biçimleri Uçan “müziği ele alõş ya da ona bakõş açõlarõna göre” olmak üzere on dokuz madde içinde özetlemektedir (Uçan, 1994, s.15). Bunlardan bazõlarõna örnek olarak “içinde oluştuğu toplumun ya da kültürün gelişmişlik düzeyine göre ilkel, yarõ gelişkin, gelişkin müzik”; “yaygõnlõk derecesine göre yerel, bölgesel, ulusal, ulusalar arasõ, evrensel müzik”; “yönelik olduğu toplumsal katmana göre halk, yõğõn, sanat müziği”; “içinde oluştuğu yerleşim biriminin niteliğine göre kõrsal, yarõ kõrsal/kentsel, kentsel müzik”; “uluslara göre Türk, Arap, Macar, Alman müziği vb.” verilebilir (Uçan, 1994a, s.15).

Kültürün farklõlaşmasõ, bir nevi değişmesi anlamõna da gelmektedir. Günümüz dünyasõnda kitle iletişim araçlarõnõn teknik özelliklerinin ve kullanõm kolaylõklarõnõn sayesinde, toplumlar birbirleriyle kolayca etkileşebilmekte, farklõ kültürlerin değerlerinden haberdar olup, bunlarõ benimsemekte zorlanmamaktadõrlar. Bu nedenle sõradan insan bile kültürün değiştiğinden söz etmekte, hatta kimi zaman bunu bir sorun olarak değerlendirmektedir. Oysaki insanlõk tarihi boyunca en kapalõ toplumlarda bile kültürler durağan bir halde kalmayõp değişmişlerdir.