• Sonuç bulunamadı

TEK PARTİ DÖNEMİNDE TÜRKİYE‘DE YURTTAŞLIK EĞİTİMİ

ÖZET

Yurttaşlık, kavram olarak ilk kez eski Yunan sitelerinde kullanılmakla birlikte, modern yurttaşlık kavramının ulus-devlet anlayışı ile birlikte ortaya çıktığına ilişkin genel bir yargı bulunmaktadır. Bu gelişmeye bağlı olarak “yurttaşlık eğitimi“nin de yine ulus-devlet olgusu ile birlikte siyasal yönetimlerin gündeminde yer almaya başladığı düşünülmektedir. Osmanlı Devleti çöküş sürecinde biraz da bir kurtuluş çaresi olarak “Osmanlıcılık projesini bir üst kimlik” olarak öne çıkarmıştı. Bu projenin temelinde milliyetçilik düşüncesini etkisizleştirmek ve farklı etnik toplulukları kaynaştıracak bir Osmanlı yurttaşlığı tasarısı bulunmaktaydı. Ulusal bağımsızlık savaşından sonra kurulan Cumhuriyetle birlikte ise yeni bir yurttaşlık anlayışı devreye girmiştir. Çünkü Cumhuriyet rejimini kuran lider kadronun amacı ulusal yapıya dayalı bir toplum ve devlet inşa etmekti. Bu amaç doğrultusunda öncelikle siyasal ve hukuksal değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Bu değişiklikleri topluma benimsetmek ve yeni bir kültürel yapı oluşturmak için ise eğitimden geniş ölçüde yararlanılmıştır. Yeni rejime sadık ve onu koruyacak genç kuşaklar yetiştirmek amacı ile eğitim sistemi yeniden örgütlenmiştir. Eğitimin her kademesinde özellikle sosyal derslerden yararlanılarak etkili bir yurttaşlık eğitimi verilmeye çalışılmıştır. Bildiride ağırlıklı olarak, bu dönemde oluşturulan “Türk Tarih Tezi“ ve Atatürk’ün de bazı bölümlerini yazdığı ve ders kitabı olarak da okutulan “Medeni Bilgiler“ kitabı bağlamında tek parti dönemindeki yurttaşlık eğitimi ele

alınacaktır.

Anahtar Sözcükler: Tek parti dönemi, yurttaşlık, eğitim.

1.Giriş

Yurttaşlık en genel ifade ile, etnik, dinsel vb. ayrımlardan uzak, kişiyle devlet arasındaki hukuksal bağ olarak tanımlanmaktadır. Yurttaşlık, genel olarak ulus-devletle örtüşen ve ulus-devletin ölçütleriyle şekillendirilen ve kullanılan bir kavram olmuştur. Aynı zamanda ulusu inşa etme sürecinde devlete bağlanma ve üyelerinin aidiyetliliği ve kimliğinin oluşturulmasında araç olarak da kullanılmıştır. (Alptekin, 2005: IV). Tarihsel süreç içerisinde gelişerek bugün birçok devletin anayasalarında somut tanımlar şeklinde yerini alan yurttaşlık kavramı, modern devlet düşüncesine ait bir kavram olarak kabul edilse de, kavram ortaya çıkış biçimiyle daha eski Yunan site devletlerine kadar götürülebilir. Bu nedenle yurttaşlık kavramı köken olarak modern devletten çok daha öncesine dayanmaktadır. Yurttaşlık kavramı toplumsal algıda çoğunlukla hukuki tanımından bağımsız olarak düşünülmektedir. Bu nedenle yurttaşlık, öncelikle hukuki bir içeriğe sahip olmasına rağmen, bunun yanısıra tarihsel, sosyolojik ve politik bilgilerle de çerçevesi çizilmeye çalışılışılan bir kavramdır. (Dinçkol, Işık, 2015: 15).

Yurttaşlık eğitimi ise en genel şekliyle, programı ve yöntemi ile, her yaştaki öğrencinin toplumca benimsenen davranışları geliştirmesi ve iyi bir yurttaş olarak yetişmesi amacını güden bir eğitim etkinliği olarak tanımlanmaktadır. Yurttaşlık eğitimi ulusal birliğin sağlanmasında dayanışmanın önemini vurgularken, hukuk kuralları ile toplumsal yaşamı düzenleyici kuralları tanıtır ve benimsenmesini sağlar. Ayrıca, bir arada yaşamayı kolaylaştıran, uyumu sağlayan hoşgörü, uzlaşma,

50

ULEAD 2018 Annual Congress: ICRE

ULEAD 2018 Annual Congress: ICRE

iç disiplin ve toplumun iyiliğini düşünme gibi değerlere atıfta bulunur. Birçok ülkenin eğitim sisteminin en temel amacı iyi vatandaş yetiştirmektir. Türkiye’de, yurttaşlık eğitimine yönelik olarak zaman içerisinde farklı uygulamaların olduğu görülmektedir. (Sağlam, Hayal, (2015). 208).

Tarihsel süreç içerisinde oluşan devlet örgütü, en önemli unsuru olan belirli bir insan topluluğundan ayrı düşünülemez. Bu insan topluluğunu nitelemek için ise ulus, millet halk, ahali, tebaa, uyruk, nüfus gibi farklı deyimlerin kullanıldığı görülmektedir. Fakat ne şekilde kullanılırsa kullanılsın, devletin unsurlarından biri olan insan topluluğunun tek tek bireylerden oluştuğu bir gerçektir. Bu insanların hukuksal statülerinin ne olacağı konusu ise doğrudan devletin niteliğiyle ilgilidir. Osmanlı Devleti’nde, uyruklar (tebaa) arasında, dinsel inançtan kaynaklanan bir eşitsizliğin olduğu bilinmektedir. Devlet hizmetinde görev alma, vergi verme vb. ve konularda görülen bu farklılıklar, uyrukluk konusundaki anlayışla ilgiliydi. Müslüman olmayan uyruklar (zımmiler), inançlarına göre çeşitli gruplara ayrılmıştı. Bu grupların her biri ise bir “millet” olarak tanımlanmaktaydı.

Buna karşılık, Müslüman uyruklar arasında “millet” farkı yoktu. “Sünni” mezheplerden birine mensup olan her Müslüman, hak ve sorumluluklarda eşit kabul edilirdi. Osmanlı Devleti’nin dağılmasına karşı çözüm çarelerinden biri olarak olarak 1869 yılında yayımlanan “Tabiiyet-i

Osmaniye Kanunu”, uyruklar arasında din ve mezhep farkına son vermeyi ve bir “Osmanlı Milleti”

yaratmayı amaçlamışsa da başarılı olamamıştır.

Bu alanda Cumhuriyet döneminin getirdiği ilk değişiklik, monarşilerde kullanılan “tabiiyet” deyimi yerine, “yurttaşlık” deyiminin benimsenmesidir. (Cumhuriyet, 16 Nisan 2009). Cumhuriyet’in ilk anayasası olan 1924 Anayasası’nın da milleti tanımlarken bunu yurttaşlık bağı üzerinden yapması anlamlıdır: Bu anayasanın 88. maddesine göre “Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık

bakımından herkese ‘Türk’ denir.” ve “...Türk vatandaşlığını isteyen yahut Vatandaşlık Kanunu gereğince Türklüğe kabul olunan herkes Türk’tür.” şeklinde bir tanım yapılmıştır.

Yurttaşlık eğitiminin planlı bir biçimde Türk eğitim sistemi içerisinde yer alması ise II. Meşrutiyet Dönemi’yle başlamaktadır. Devleti ve yurttaşlarını bir arada tutan bağları güçlendirmek amacıyla düşünülen yurttaşlık eğitimi, bu dönemde genel anlamda girişilen yenileşme hareketinden bağımsız düşünülemez. Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında girişilen yenileşme hareketini devralan ve bunu radikal bir şekilde sürdüren Cumhuriyet yönetiminde ise yeni rejime bağlı, yurdunu ve milletini seven, yurttaşlık sorumluluklarını bilen bireyler yetiştirmek Türk milli eğitiminin genel amaçları arasında yer almıştır.

Çok sayıda kişiye -biraz da zorunlu olarak- okutulması nedeniyle ders kitapları ulus-devlet, yurttaşlık kavramının yurttaşlara benimsetilmesi açısından temel metinler olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla ders programları, ders kitapları, eğitime dair malzemeler ve dersler, çoğunlukla siyasal iktidara egemen olanların ideolojilerinin aktarılmasını sağlayan etkili birer araç olarak da nitelendirilebilir. Buna bağlı olarak toplumda yeni bir kimlik ve aidiyet duygusunu yaratmak üzere oluşturulan yurttaşlık tanımlamaları da ders kitaplarıyla topluma yerleştirilmeye çalışılır. (Gürses, Pazarcı, 2010: 1).

2.Tek Parti Döneminde Yurttaşlık Anlayışı ve Eğitimi

1923 yılında Cumhuriyet’in kurulmasıyla başlayan ve 14 Mayıs 1950 seçimleriyle son bulan Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar süreci tek parti dönemi olarak adlandırılmaktadır. Bu dönem, aynı zamanda ulusal bilince dayalı vatandaşlık anlayışının oluşturulması ve daha da güçlenmesi adına bir dizi girişimde bulunulan yılları kapsamaktadır. Tek parti dönemi yeni bir siyasal-ulusal yapının ve bu yapıya bağlılılık anlamında yeni bir yurttaşlık anlayışının da oluşturulmaya çalışıldığı dönemdir. Bu süreçte hak ve özgürlüklerden çok sorumluluklara vurgu yapılmış ve buna uygun bir yurttaş profili oluşturulmuştur. Fakat bununla birlikte çağdaş ve laik bir anlayış doğrultusunda, modern kimliği benimsemiş yurttaşlar da yaratılmaya çalışılmıştır. Sözkonusu süreçte geçmiş dönemin ideolojisine uygun olan görüşler ayıklanmış ve yerine Cumhuriyet’in temel ilkeleriyle uyumlu görüşler yerleştirilmiştir. II. Meşrutiyet döneminde bir ailenin fertleri olarak tanımlanan yurttaşlar, Cumhuriyet’in ilkeleri doğrultusunda yeniden ele alınmış, yurttaşlığa devlet eksenli bir nitelik

51

ULEAD 2018 Annual Congress: ICRE

ULEAD 2018 Annual Congress: ICRE

kazandırılmaya başlanmıştır. Bu süreçte okul aracılığı ile de öğrencilere devlet, yurt, millet vb. kavramlar hakkında bilgiler verilerek milliyetçilik bilincinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaca ulaşmada okullarda okutulan “Tarih” ve “Yurt Bilgisi” dersleri milli bilincin topluma aktarılmasında önemli rol üstlenmişlerdir. Özellikle “Yurt Bilgisi” derslerinde milli kimlik etrafında kolektif bir bilinç oluşturulmaya çalışılmış ve öğrencinin kendisini Türk milletine ait hissetmesinin ne denli önemli olduğu vurgulanmıştır. (Polat, 2011: 142-145).

Türk devriminin temel amaçlarından biri de yeni bir toplum kurmaktı. Bu amaca ulaşabilmek için ise yeni bir insan modelinin oluşturulması zorunluluk haline gelmiştir. Dönemin çeşitli önemli yazarlarının kaleme aldıkları yazılarda bu zorunluluğa yapılan vurguyu görmek mümkündür. Örneğin Zeki Mesut’a göre “Türkiye Cumhuriyeti medeniyet ve terakki yolunda muvaffakiyetle yürüyebilmek

için yeni bir tip vatandaşa muhtaçtır. ”. Yine M. Mermi de şöyle yazmıştır: “İnkılap yalnız devlet şeklinin değişmesi değil, yeni bir zihniyetin, yeni bir telkinin, daha umumi tabiriyle yeni bir insanın ‘teşekkül’üdür. ”(Aktaran, Çelik, 2017: 350). Üstel’e göre, II. Meşrutiyet aydınlarının “yeni insan- yeni toplum” projesi doğrultusunda üzerinde önemle durdukları “okul”, Cumhuriyetin ilanından sonra

yeni bir ulus inşa etme projesinin önemli bir parçasını oluşturmaktaydı. Cumhuriyet’i kuran lider kadro, yurttaşların ulusal toplumla bütünleşmesinde “okul”a önemli bir yer vermekteydi (Çelik, 2017: 351).

Fransa’da III. Cumhuriyetin tarih, yurttaşlık bilgisi ve coğrafya dersleri ile öncelikle amaçladığı “ulusal kimliğin inşası” ve “yurtseverliğin telkini”, II. Meşrutiyetin “ittihad‐ı anasırcı” eliti tarafından ve Cumhuriyet’in kurucu kadrosu tarafından da benimsenmiştir. Bu nedenle de gerek II. Meşrutiyet döneminde gerekse Cumhuriyet döneminde sözkonusu dersler, yurttaşlık ve yurtseverlik bilincinin oluşturulmasına yönelik olarak araçsallaştırılmışlardır. (Çelik, 2017: 344). Buradan hareketle Türkiye’de Cumhuriyetin kurulmasından sonra da rejimin temel amaçlarından biri olan “iyi yurttaş

yetiştirmek” çabası, II. Meşrutiyet dönemine kadar geri götürülebilir. O dönemde olduğu gibi,

Cumhuriyet sonrasında da “iyi yurttaş”ı şekillendirecek temel kurumun ise okul olduğu düşünülmüştür. Yurttaşlığın adeta konjonktüre göre yeniden üretilip dönüştürüldüğü yer haline gelen okulun bu işlevi ise özellikle daha önce ifade edilen dersler ve onlara yönelik hazırlanan ders kitapları aracılığı ile sağlanmaya çalışılmıştır. (Karamanlı, 2013: 90). Bunun yanı sıra destekleyici unsur olarak Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra devreye sokulan bazı yasal ve kurumsal düzenlemelerden de yararlanılmıştır.

Bu doğrultuda Cumhuriyet‘in ilk yıllarındaki eğitim hizmetlerinin içeriğini “Öğretimi birleştirme”1 ,

“Eğitimi örgütleme”2

, “Eğitimin niteliğinde değişme”3 ve “Eğitimi yaygınlaştırma”4 olarak dört

başlık altında toplamak olasıdır. Tek parti yönetimi, “Yurttaşlık Eğitimi”nin istenen düzeye erişebilmesinin ön koşulu olarak eğitimi yaygınlaştırma çabasını öncelikli amaçlardan biri olarak

1 “Öğretimin Birleştirilmesi” anlamına gelen “Tevhid-i Tedrisat Yasası”nın iki önemli özelliği bulunmaktadır. Birincisi, eğitim sisteminin demokratikleştirilmesi, ikincisi ise eğitim alanında laikliğin eyleme dönüştürülmesidir.

2 Cumhuriyet ilkelerine dayalı laik eğitim sistemi, 22 Mart 1926 tarihinde 789 Sayılı Yasa ile örgütlendirilmiştir. Buna göre, birçok yeni ve çağdaş düzenlemelerin yanında, sistemin bugünkü eğitim kademeleri belirlenmiş ve mesleki teknik eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bünyesine alınmıştır. Bugünkü Talim ve Terbiye Kurulu, 22 Mart 1926 tarihinde kurulmuştur.

3

Cumhuriyet Dönemi’nde “Heyet-i İlmîye ve Eğitim Şûrası” adı altında resmi eğitim toplantıları yapılarak eğitimin niteliğini değiştirmek amacıyla, eğitim-öğretim konuları tartışılmış ve ilkeler tespit edilmiştir. Milli Eğitim Şûraları bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle başlatılan ve 1921 yılından beri devam eden, eğitim hizmetlerinin nitelik ve niceliklerinin çağdaş uygarlıklar seviyesine ve onun üzerine çıkarma amacı ile eğitim politikalarının bütün toplumsal kesimlerinin katılımıyla oluşturulduğu ulusal düzeyde, bakanlığın en önemli danışma organlarındandır.

4 1 Kasım 1928 tarih ve 1353 Sayılı Yasayla Türkçe, eğitimde ortak bir dil olmuştur. 1928 sonlarında Mustafa Necati’nin Bakanlığı sırasında halka okuma-yazma öğretmek için “Millet Mektepleri” ve 1930 sonra köylerde

“Halk Okuma Odaları” açıldı. Daha sonraki yıllarda halk eğitimine yönelik olarak Şubat 1932 tarihinde de “Halk Evleri” kuruldu.

52

ULEAD 2018 Annual Congress: ICRE

ULEAD 2018 Annual Congress: ICRE

görmüştür. Bu kapsamda okur-yazar oranını yükseltmek, öğretimi kolaylaştırmak ve Türkçe’yi ortak bir dil yapmak amacıyla 1 Kasım 1928’de 1353 sayılı yasayla, Latin temelli yeni alfabe kabul edilmiştir. 24 Kasım 1928‘de yayınlanan “Millet Mektepleri Talimatnamesi“ gereğince, “Millet

Mektepleri“ açılmış, halkın yeni harflerle okuma yazma öğrenmesi süreci başlamıştır. Ülkede özellikle

yeni Türk alfabesinin benimsenmesi ve bunu izleyen okuma-yazma seferberliği, okur-yazarlık oranında büyük bir artış sağlamıştır. Okuyup yazabilen nüfusun oranı 1928’de yaklaşık %8’den, 1935’de %20 ve II. Dünya Savaşı’nı sonunda %30’un üzerine çıkmıştır. (Ahmad, 1995: 120).

Yeni bir siyasal ve toplumsal yapının kurulmasında eğitimin çok önemli bir araç olduğu bilinmektedir. Cumhuriyet’in kurucu önder kadrosu da bu gerçeğin farkındadır. Aslında son dönem Osmanlı modernleşme hareketinde de eğitimin bu işlevinden yararlanılmıştır. Bu alanda deneyim sahibi olan kurucu kadro, tasarladığı proje doğrultusunda harekete geçmiştir. Bu amaçla 1926 tarihli “İlkmektep

Müfredat Programı” ile ilköğretim ders programlarına ilişkin ilk büyük düzenlemeyi yapmıştır.

(Çelik, 2017: 351-352). Cumhuriyet döneminin ilk kapsamlı programı olma özelliğini taşıyan 1926 programının toplumsal yenileşme hareketinin de başlangıcı olduğunu söylenebilir.

Bu programda ilkokulun ilk ve son amacı, çocukları çevresine uyum sağlamış iyi yurttaşlar olarak yetiştirmek şeklinde belirlenmiştir. Üstel’e (2004) göre de eğitimle yalnızca yurttaş değil aynı zamanda “iyi yurttaş”lar yetiştirilerek, “yurttaşlar cemaatinin” oluşturulması hedeflenmiştir. Bu temel hedeften yola çıkılacak olursa, ilkokula yüklenen öncelikli görevin bireyi eğitmek değil, yeni kurulan Cumhuriyet rejimi ile uyumlu, bireyler yetiştirmek olduğu söylenebilir. Programda ayrıca ilköğretimin temel amacının “yurttaş” yetiştirmek olduğu, bunun için de devlet, yurt, millet kavramlarının öğrencilere kavratılmasının öncelikli amaç olduğu da belirtilmiştir. Bu nedenle sözkonusu programda “Yurt Bilgisi” dersi diğer derslerin merkezi olarak tanımlanmış ve bu derse belirlenen hedeflere ulaşmada etkili bir araç olması nedeniyle özel bir önem verilmiştir. (Elkatmış, 2014: 4).

1926 tarihli “İlk Mektep Müfredat Programı”nda “Yurt Bilgisi” dersinin hedefleri altı maddeyle özetlenmiştir:

“1- Çocuğa, etrafında olup biten işlerin, cereyan eden hadiselerin, ahlaki, iktisadi, hukuki… kısaca, içtimai manalarını idrak ettirmek.

1- Onda devlet, milliyet ve aile tesanüdüne iptina eden bir ahlakiyet hissi tevlit ettirmek ve yaşatmak.

2- Çocuğa içinde yaşadığı cemiyette kendisinin oynadığı ve oynayacağı rolü sezdirmek, onu, demokratik bir devlette vatandaşların hak ve vazifeleri hakkında esaslı bir fikre sahip etmek.

3- Çocuğa en geniş mana ile yurdunu ve milliyetini sevdirmek (bu muhabbetin mücerret ve çocuk için ekseriye müphem kelimeler ile nasihat ve irşat şeklinde değil, onu imkan derecesinde şeniyelerle temas ettirmek suretile müşahade, tetkik vetefekküre müstenit olarak telkin edileceğini kaydetmek lazımdır.)

4- Türk say ve teşebbüsü ile meydana gelen ve ayni say ve ikdam ile işletilen müesseselere (mesela: şimendiferlere, seyrüsefaine, bazı fabrikalara, milli bankalara, vatani ve hayırperver cemiyetlere ve ilah…) bilhassa dikkati celp suretile çocukta Türkün iktisadi ve medeni kudret ve kabiliyeti hakkında itimat ve iman tevlit etmek ve yaşatmak.

5- Çocuğa devlet teşkilatı ve hükümet makinası hakkında esaslı fikirlere ve malumata sahip

etmek” (Maarif Vekaleti, 1930: 78-79. Aktaran Üstel, 2005: 132-133.)

1926 tarihli “İlk Mektep Müfredat Programı” ile “Malumat-ı Vataniye” dersinin yerini alan “Yurt

Bilgisi” dersi aracılığı ile “devletini, milletini, yurdunu, ailesini seven, sağlam bir ahlaki yapıya sahip, bireyler yetiştirmek” amaçlanmıştır. Bununla birlikte, çocuğa içinde yaşadığı toplumla uyum

içerisinde olmasını kolaylaştırmak ve üyesi olduğu topluma faydalı bir birey olarak yetişmesine katkıda bulunmak da amaçlanmıştır. Ayrıca, çocuğa Cumhuriyet’in gelecekteki yetişkin bir yurttaşı

53

ULEAD 2018 Annual Congress: ICRE

ULEAD 2018 Annual Congress: ICRE

olarak hak ve sorumlulukları konusunda bilgi vermek de bir başka önemli amaç olarak belirlenmiştir. Ancak söz konusu amacın, “… demokratik bir devlette vatandaşların hak ve vazifeleri hakkında esaslı

bir fikre sahip etmek” şeklinde ifade edilmesi, programın bireyin özgürlüklerinden çok

sorumluluklarını esas aldığı şeklinde yorumlanabilir. (Elkatmış, 2014: 4). Bununla birlikte derste, yurttaş ve devletin birbirine karşı görevleri, özgürlük, dayanışma, seçim gibi konular üzerinde de durulması, Osmanlı dönemindeki “edilgen yurttaş profili”nden farklı olarak sorumluluklarının yanı sıra hak ve özgürlüklerinin de farkında olan bireylerin yetiştirilmesinin amaçlandığı da söylenebilir. Tek parti dönemi boyunca yazılan “Yurt Bilgisi” ders kitaplarına ve yurttaşlık eğitimine ilişkin diğer çeşitli yazılara bakıldığında, gerçekten de Türk insanının çok yönlü bir biçimde dönüştürülmeye ve Osmanlı döneminden çok farklı yeni bir insanının oluşturulmaya çalışıldığı görülmektedir. Özellikle milliyetçi, yurduna ve milletine hizmet duygusuyla dolu, enerjik yurttaşlar yetiştirmek öncelikli amaç olmuştur. (Çelik, 2017: 351-352).

Gerçekten de “Yurt Bilgisi” dersinin, özellikle yerleştirildiği ideolojik zemin gereği tek parti döneminde politik işlevi en yoğun şekilde kurgulanan derslerden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Gerek 1926 ilkokul programı, gerekse 1936 programı incelendiğinde bunu açıkça görmek mümkündür. Bu programlarda “Yurt Bilgisi” dersinin genel amaçlarına bakıldığında, Cumhuriyet rejiminin faziletlerinin yoğun bir “yurttaşlık” vurgusu eşliğinde ifade edildiği görülmektedir. Böylece sözkonusu dersler aracılığı ile Osmanlı eğitim anlayışının getirdiği devlete boyun eğen “tebaa”dan

“yurttaş”a geçiş sağlanmaya çalışılmıştır. Yine bu dersler aracılığı ile ile yeni rejimin teminatı

sayılabilecek çocukların yetiştirilmesi hedeflenmiş ve böylelikle yeni rejimin zorunlu kıldığı ideolojik ihtiyaçlar giderilmeye çalışılmıştır. (Sel, Sözer, 2018: 296-297).

Cumhuriyet rejiminde çocukların bir yurttaş olarak üstlenmesi gereken görev ve sorumlulukları bilmesi, bunların gerekliliğine inanması ve bu sorumluluklarını yerine getirmesi yönünde bir biliç kazandırılmaya çalışılması “Yurt Bilgisi” ders kitaplarının en önemli önceliklerinden biri olmuştur. Bu kitaplarda çocuklara yüklenen sorumlulukların çok geniş tutulduğu görülmektedir. Özellikle de toplum ve aile yaşamındaki görevleri ve buna ilişkin edinmesi gereken davranış kalıpları dikkat çekici cümlelerle örneklendirilmiştir. “Devletin yurttaşa karşı görev ve yükümlülükleri dolaylı yönden

çocuğa aktarılırken, yurttaşın devlete karşı görev ve yükümlülükleri doğrudan ve güçlü bir şekilde yansıtılmıştır. Devletin bekası ile paralel düzlemde yansıtılan görev ve yükümlülükler Türk olmakla eş anlamlı ele alınmıştır.” Gök (2003) tarafından ders kitapları üzerine yapılan bir çalışmada da bu

kitaplarda devlet otoritesinin üstünlüğünün vurgulu bir şekilde sıklıkla anımsatıldığı, çocuğa verilen bireysel hakların ise devlet tarafından bahşedildiği izleniminin yer aldığı ve bu nedenle de çocuğun devlet otoritesine, kendisine bahşedilen bu haklar nedeniyle minnet duyması mesajının verildiği tespit edilmiştir. (Sel, Sözer, 2018: 308-309). 1930’larda ilkokullarda okutulan ve Kazım Sevinç tarafından yazılan “Türk Yavrularına Yurt Bilgisi” adlı kitapta bu mesajı görmek mümkündür: “…bu iyiliklere

karşı bizim de Cumhuriyete karşı vazifelerimiz, borçlarımız vardır. Büyük Millet Meclisinin yaptığı kanunlara itaat etmek, hükümete işlerinde kolaylık göstermek hepimizin en ehemmiyetli borcudur. Vatanı sevmek, onun iyiliği için çalışmak, Türkiye’yi dünyanın en güzel ve hür memleketi olarak yaşatmak, onu her şeyden üstün tutmak…” (Sevinç, 1931-1932: 42).

Cumhuriyet’in kurucu kadrosu içinde bulunanlarda yurttaşlık tanımına ilişkin baskın anlayışın, yurttaşlara milliyetçi bir bakış açısının kazandırılması olduğu belirtilmişti. Bu nedenle de yeni düzene sadık ve itaatkâr yurttaşlar yetiştirilmesi amacıyla, eğitim-öğretim sistemi yeniden örgütlendirilmiştir. Böylelikle başta öğrenciler olmak üzere tüm yurttaşlara milliyetçi bir bilinç kazandırılmak istenmiştir. Özellikle öğrencilerde bu bilincin oluşturulabilmesine en uygun dersler ise tarih ve yurttaşlık bilgisi dersleri idi. (Akman, 2011: 83). Bu dersler aracılığı ile yaratılması hedeflenen milli kimlik ile bu kimliğin önemli bir sacayağını meydana getirecek olan “ideal-makbul yurttaş” tipinin inşa edilmesi kolaylaşacaktı. “Türk usulü yurttaşlık” olarak da nitelendirilebilecek bu anlayış, yurttaşların sisteme aktif katılımlarından öte, milli bütünlük içerisinde pasif, onaylayıcı ve her şeyden önemlisi itaatkâr bir rol oynamalarına dayanmaktaydı. Bu yaklaşıma göre yurttaş, Cumhuriyet değerlerinin taşıyıcısı, kanun ve nizamlara itaat eden kişi olarak idealize edilmekteydi. (Akman, 2011: 97). Bu çerçevede