• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM AMPİRİK UYGULAMA

3.2. Literatür Araştırması

3.2.1. Tek Ülke Üzerine Yapılan Çalışmalar

Fafchamps ve Quisumbing, 1997 yılında Pakistan’ın dört bölgesi için tesadüfi olarak belirlenen 44 köydeki 1000 haneden elde ettikleri anket verileriyle bir çalışma gerçekleştirmişlerdir. Çalışmada hanenin geliri, tarımsal faaliyetler, işgücü, eğitim, tarım arazileri ve hayvancılık konuları dikkate alınmıştır. 1986-1989 dönemine ait anket verilerine dayalı olarak yapılan çalışmada “beşeri sermaye, hasıla ve işgücü dağılımı üzerinde pozitif etkiye sahiptir” şeklindeki hipotez test edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre beşeri sermaye ölçümlerinin bazıları hasıla ile pozitif ilişkili çıkarken diğerleri negatif ilişkili bulunmuştur. Buradan ise tarım kesiminde beşeri sermayenin, özellikle eğitimin pozitif etkisinin az olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çünkü, eğitim düzeyi yükseldikçe işgücü tarım sektöründen uzaklaşmaktadır. Eğitimli işgücünün tarımda %7,2, hayvancılıkta %4, tarım dışı sektörde ise %13,4 daha etkin olduğunu ortaya koyan çalışma sonuçlarına göre işgücü, eğitim düzeyi

yükseldikçe tarımdan tarım dışı sektörlere kaymaktadır. Ulaşılan bir başka sonuç ise beşeri sermayenin hasıla ve geliri büyük ölçüde doğrudan etkilediğidir. Yani eğitimli olan beşeri sermayenin hane halkının yaşam düzeyini önemli ölçüde yükselttiği sonucuna ulaşılmıştır. Ancak bir sektörde beşeri sermaye düzeyi arttıkça gelir düzeyinin de artması nedeniyle, bu sektöre diğer sektörlerden işgücünün kaydığını öngören Lucas’ın hipotezinin kesin olmadığı vurgulanmıştır.

2001 yılında Asterio ve Agiomirgianakis, Yunanistan için beşeri sermaye ve ekonomik büyüme ilişkisi üzerine bir çalışma gerçekleştirmiştir. Çalışmada, 1960- 1994 dönemine ait yıllık zaman serisi verileriyle Yunanistan için, eğitimle ilgili değişkenlerle (ilk, orta ve yüksek okula kayıtlı kişi sayısı) kişi başına GSYİH arasında uzun dönemli ilişkinin olup olmadığı test edilmiştir. Araştırmacılar aşağıdaki Lucas modeli yardımıyla yaptıkları çalışmada; beşeri sermayenin fiziki sermaye yatırımlarını ve teknolojik ilerlemeyi artırmak suretiyle, ekonomik büyümeyi sürekli hale getirdiği hipotezini eş bütünleşme ve nedensellik testleri yardımıyla incelemişlerdir. Kullanılan model şu şekildedir:

1

( )

t t t t t

Y = AKα υh L −α (3.1)

Modelde Y bağımlı değişkeni çıktı düzeyini; A teknoloji seviyesini; t K t fiziki sermaye düzeyini; υt hane halkının çalışmaya ayırdığı süreyi; L emeği; t h ise t çalışanların ortalama kalite düzeyini göstermektedir. Modelde υhL ekonomideki işgücü veya beşeri sermayeyi göstermektedir. Çalışmanın sonuçlarına göre GSYİH ile tüm eğitim seviyeleri arasında pozitif ve uzun dönemli bir ilişki olduğu bulunmuştur. Ayrıca ilk ve orta öğretime kayıt ile eğitime yönelik olarak yapılan kamu harcamalarından GSYİH’ya doğru güçlü bir nedensellik ilişkisi saptandığı belirtilmiştir. Bunun yanında eğitim düzeyindeki artış ile GSYİH arasında nedensellik ilişkisi bulunmamıştır. Araştırmacılar buradan Yunanistan’ın yüksek eğitimle ilgili olarak daha planlı olması gerektiği ve sektörel ihtiyaçlara yanıt verebilecek özellikte bölümlere ağırlık verilmesi gerektiği sonucunu çıkarmışlardır.

Aynı yıl yapılan bir başka çalışma ise Perez Brignoli’ye aittir. Araştırmacı çalışmasında Costa Rica’nın 1950-1998 dönemine ait yıllık zaman serisi verilerini kullanmıştır. Perez, çalışma çağındaki nüfus için kişi başına reel GSYİH değişkenini bağımlı, doğum oranı, yaşam beklentisi, çocuk ölüm oranı, nüfus yoğunluğu, çalışma çağı nüfusu, ilk ve ortaokula kayıt oranı gibi değişkenleri ise bağımsız değişkenler olarak almıştır. Elde ettiği regresyon tahmini sonuçlarında eğitim ile sağlık arasında otokorelasyon görülmüş ve bu yüzden sağlıkla ilgili kısım modelden çıkartılmıştır. Yalnızca eğitimi alarak kurulan model aşağıdaki gibi elde edilmiştir:

2.9 0.69log Pr 0.20log t

Log Per Capita Income= + imary+ Secondary u+ (3.2)

Perez sağlıkla ilgili bu duruma Costa Rica’nın ekonomik koşullarının neden olduğunu belirtmiştir. Çünkü 1980-1990 arasında Costa Rica’da yaşanan ekonomik kriz ve durgunluk döneminde sağlığa yeterli kamu yatırımı yapılmamış ve bu nedenle sağlığın ekonomik büyüme üzerindeki etkisi beklentilerin aksi yönünde çıkmıştır.

Chow 2002 yılında, Tayvan ve Çin üzerine bir çalışma yapmıştır. Tayvan için 1951-1999; Çin için ise 1952-1998 dönemine ait verilerle fiziki ve beşeri sermaye ile toplam faktör verimliliğinin ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini tahmin ederek, elde edilen sonuçları karşılaştırmıştır. Yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre; belirtilen dönemde Tayvan’da gerçekleşen %8’lik büyümeye fiziki sermayenin %40, beşeri sermayenin %20, TFV’nin ise %40 oranında; Çin’de ise 1952-1998 dönemindeki %9’luk büyümeye fiziki ve beşeri sermaye ile TFV’nin sırasıyla %62, %10 ve %28 oranında katkıda bulunduğu ortaya konulmuştur. İki ülke için beşeri sermayenin ekonomik büyüme üzerindeki etkileri karşılaştırıldığında; Çin’deki düşük önem düzeyi, araştırmacılara göre işgücünün nitelikli olmamasından kaynaklanmaktadır. Tayvan’da ise işgücü nispeten daha nitelikli durumdadır. Buradan hareket eden araştırmacıya göre; gelecekte beşeri sermayenin Tayvan’ın ekonomik büyümesindeki katkısı artarak devam ederken, Çin’de bunun tersi bir durum söz konusu olacaktır.

Leeuwen 2006 yılında yaptığı, 1890-2000 dönemi için Hindistan, Endonezya ve Japonya’yı kapsayan çalışmasında aşağıdaki modeli kullanmıştır:

1 1 2 1 3 1 4 1

lnyt α kt β lnyt β lnyt β lnhct β lnhct εt

∆ = + + ∆ + + + ∆ + (3.3)

Modelde y , kişi başına GSYİH değişkenini; hc, t yılındaki beşeri sermaye stoğu indeksini; t , trendi, ε ise hata terimini göstermektedir. Çalışmada yer alan hc değişkeni toplam beşeri sermaye ve ortalama eğitim yılı olmak üzere iki farklı şekilde ele alınmıştır.

Araştırmacı kullandığı modelin; Romer’in (1990) beşeri sermayeyi ARGE’nin üreticisi ve teknolojik gelişmenin kaynağı olarak gördüğü model ile Lucas’ın (1988) beşeri sermayeyi bir üretim faktörü olarak ele aldığı modelin karşılaştırılmasında ideal bir model olduğunu ileri sürmüştür. Üç ülke için yapılan değerlendirmede Japonya’nın gösterdiği büyümenin yirminci yüzyıla kadar, Lucas modeli ile açıklanabildiği, daha sonraki süreçte ise Romer’in modelinin geçerlilik kazandığı savunulmuştur. Hindistan ve Endonezya için ise aynı durumun geçerli olmadığı belirtilmiştir. Araştırmacı bunun sebebini dört ana başlıkta toplamıştır. Bunlardan ilki Hindistan ve Endonezya ekonomilerinin nispeten eğitim ile daha düşük seviyede ilişkili olmasıdır. İkinci olarak bu ülkelerde özellikle yirminci yüzyılın ortalarından sonra kişi başına düşen eğitim harcamalarının düşmesi gösterilmiştir. Üçüncü neden ise, Japonya’nın bu iki ülkeden çok daha önceleri teknolojik gelişme sürecine başlamış olmasıdır. Son olarak ise gelişmiş ülkelerdeki teknolojik ilerlemenin üretim üzerindeki çok yönlü etkisi vurgulanmıştır.

Osipian tarafından 2007 yılında Rusya Federasyonu ve Ukrayna için gerçekleştirilen çalışmada 1990-2010 verileri kullanılarak kişi başına GSYİH’daki büyüme oranı üzerinde yatırım, tasarruf, işsizlik, eğitim ve sağlık hizmetlerinin etkisi ölçülmeye çalışılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular şöyledir; sabit sermaye yatırımlarının kişi başına GSYİH oranındaki büyüme üzerinde pozitif etkisi söz konusudur. Benzer şekilde yatırım, tasarruf ve eğitim değişkenlerinin de etkisi pozitiftir. Ayrıca eğitim seviyesindeki artış, eğitimin büyüme oranı üzerindeki

etkisini artırmaktadır. Rusya ve Ukrayna’da özellikle 2000-2005 döneminde gözlenen hızlı büyüme oranı bu duruma bağlanmıştır. Tasarrufların ise kamu yatırımına dönüşmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca sabit sermaye yatırımları büyümenin yanı sıra işgücünün kalitesini de yükselterek çift yönlü bir etki göstermektedir.