• Sonuç bulunamadı

19. yüzyıla gelindiğinde, bilim ve teknoloji insan hayatını radikal bir biçimde kolaylaştırırken; diğer taraftan sosyal yaşamda ırkçılık, içeride sömürü, dışarıda ise sömürgecilik ile sonuçlanmıştır. Sonuçta sadece Avrupalı değil, tüm dünya büyük acılar çekmiştir. Ancak iki dünya savaşı Avrupa’ya öylesine büyük acılar çektirmiştir ki, tıpkı daha önceki aşamalarda olduğu gibi, aşılması gereken bir aşamada olunduğu tüm çıplaklığıyla anlaşılmıştır. Üstün ırk fikrinin ve salt akla güvenmenin insanlığı nerelere vardırabileceği Naziler’in gaz odaları, faşistlerin işkence hücrelerinde daha kolay anlaşılmıştır. Savaşta 50 milyondan fazla insan ölmüş, Avrupa adeta yerle bir olmuştur (Laçiner, Özcan, Bal, 2004; 13).

Avrupa Birliği’nin başlangıcı ile ilgili düşünceler, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra daha da somutlaşmaya başlamıştır. Büyük acılar, sıkıntılar yaşamış Avrupa ülkeleri benzeri sorunları yaşamamak ve ekonomik durumlarını iyileştirmek için ekonomik ve siyasi bir birliktelik oluşturmanın yollarını araştırmaya başlamışlardır (Bilici, 2005; 37).

İkinci Dünya Savaşı uluslararası güç dengelerinde önemli bir değişime neden olmuş ve yeni bir dünya düzeni oluşmuştur. Savaş siyasal dünyanın merkezi olarak Avrupa’nın sürekli güçten düşmesine, karşı konulmaz bir üstünlükte iki süper devletin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Her açıdan güç kaybına uğramış olan Avrupa devletleri için yeni bir savaşın ülkelerinin sonu olacağı görüşü nedeniyle; savaşın önlenmesi birincil ihtiyaç konumunda görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle Avrupa Toplulukları’nın kuruluşu İkinci Dünya Savaşı ile bağlantılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir.

Her açıdan yıkıma uğramış Avrupa Devletleri için yeni bir savaş tamamen yok olmaları anlamına geldiğinden, olası bir savaşın önlenmesi ve güçlü bir Avrupa yaratılması fikri Avrupa Devletleri’ni yeni arayışlara yöneltmiştir. Savaş Avrupa Devletleri’ni ekonomik ve siyasi açıdan çok büyük ölçüde yıpratmış, hatta yıkıma uğratmıştır. Artık Hitler Almanyası ve Mussolini İtalyası devri sona ermiştir.

Avrupa, yıllardır süren ve kıtayı yıkıma götüren iç çekişmelerini bir kenara bırakmak ve dışarıya karşı birlik oluşturmak zorunda kalmıştır. Nitekim, savaşın 1945 yılında bitişinin ardından, giderek önemi artmakta olan uluslararası örgütlenmelerin oluşturulmasına büyük bir hız verilmiştir. Güçlü ve zayıf devletlerin bir arada bulunduğu oluşumlar; savaşların önlenmesi ve ülkelerin ekonomik ve siyasi açıdan güçlenmelerinde en büyük etken olmaya başlamıştır. Avrupa için ise bütünleşme fikri yıkıma uğrayan devletlerin yeniden yapılandırılması açısından çok büyük önem taşımıştır. Birlik oluşturmuş bir Avrupa, büyük ölçekli ve düşük maliyetli üretim sayesinde daha fazla ekonomik çıktı ve dünya pazarlarına karşı rekabetçi yapıda bir Avrupa ortak pazarının oluşumunu sağlayacaktır (Aşçılı, 2005; 16).

1940 yılında İngiliz Toynbee, Fransa ile İngiltere’nin egemenliklerini birleştirmelerini, savunma ve ekonomilerini ortak yürütmelerini ve Avrupa vatandaşlığını tesis etmelerini teklif etmiştir.

Avrupa’nın birliği ve geleceği konusunda çokça düşünen ve çözüm önerileri getiren bir “Avrupalı” da Jean Monnet’tir. 1940 yılında Fransa, Alman işgaline uğradığında, Monnet, Fransa ve İngiltere arasında siyasal birliğin kurulması yolunda öneride bulunmuş, ancak bu öneri Fransa’nın o zamanki devlet başkanı Charles de Gaulle tarafından kabul edilmemiştir. Avrupa siyasal tarihinin her zaman temel konularından biri olma özelliğine sahip olan Avrupa siyasal birliği fikri, İkinci Dünya Savaşı esnasında da canlı tutulmuştur. 1943’te Jean Monnet (Fransa ulusal kurtuluş komitesi üyesi olarak) Avrupa’da sürekli barışın sağlanması için, savaştan sonra Avrupa devletlerinin ulusal egemenliğe dayanan bir prestij politikası ve ekonomik çıkar peşinde gitmekten vazgeçmeleri gerektiğini belirtmiştir. 1944’de ise Avrupa Direnişi, ulusal hükümetler üstünde bir Avrupa hükümeti ve Avrupa adalet divanı ile Avrupa askeri gücü kurulması gerektiğini belirtmiştir (Canbolat, 1998; 75).

İtalyan Federalist Altiero Spinelli; 1941 yılında Ventonete Manifestosu adıyla bir Federal Avrupa taslağı yayınlamıştır. Ardından, İtalyan Federalistlerin Cenevre’de yaptıkları toplantılar ve sürdürdükleri diğer faaliyetler; 1944 yılında Avrupa Direniş Hareketleri Taslak Deklarasyonunu ortaya çıkarmıştır. Bu

deklarasyon, bir supranational (uluslarüstü) hükümeti, tek bir federal ordusu ve bir süper federal mahkemesi olan bir Federal Avrupa Birliği’nin kurulmasını önermekteydi.

1946 yılında Uluslararası Avrupa Sorunları Çalışma Komitesi kurulmuştur. Komiteyi, Belçika, İngiltere, Danimarka, Fransa, Hollanda ve Norveç’ten gelen parlamenterler oluşturmuş ve Komite bir rapor yayınlayarak ekonomik iyileşmeyi hızlandıracak ve Sovyet Komünizmine karşı kalkan olacak şekilde iki amaca hizmet eden “Gevşek Bir Konfederal Avrupa Birlği’nin” kurulmasını önermiştir.

Aynı yıl İngiltere Başbakanı Winston Churchill, Zürih’te yaptığı meşhur konuşmasında; “Bir Çeşit Avrupa Birleşik Devleti” önerisinde bulunmuştur. Bu tarihten itibaren Avrupa entegrasyonu sürecinde bu öneri sürekli olarak temel bir referans olarak gösterilmiştir.

Devam eden süreçte Avrupacılık hareketleri artarak devam etmiş ve Birleşik Avrupa için federalist ve fonksiyonalist birçok örgüt ortaya çıkmıştır. Bu örgütler;

— Avrupa Federalistler Birliği,

— Churchill Birleşik Avrupa Hareketi, — Birleşik Avrupa için Fransız Konseyi, — Sosyalist Avrupa Birleşik Devletleri, — Avrupa Ekonomik İşbirliği Ligi, — Hristiyan Demokrat Hareketi’dir.

Daha sonra bu örgütler 1947’de birleşerek “Avrupa Birliği Hareketi Uluslararası Komitesi”ni kurmuşlardır.

Bu oluşumlar ortak olarak, 7–11 Mayıs 1948 yılında Hollanda’nın Lahey Şehri’nde Avrupa Kongresi’ni toplamışlardır ve bu kongreye 800 delege katılmıştır.

Kongreye katılanlar;

— Avrupa ülkelerinin siyasi ve ekonomik bütünleşmelerine yönelik hazırlıkları yapmakla görevli bir “Avrupa Danışma Meclisi” ve “Avrupa Özel Konseyi”nin oluşturulmasını,

— İnsan hakları şartının kabul edilmesini ve bunun için bir Adalet Divanı kurulmasını önermişlerdir.

Sonuç bildirgesindeki önerileri uygulamak üzere, Ekim 1948 tarihinde bu Avrupa Kongresi doğrultusunda 4 devlet başkanının başkanlığında bir yürütme komitesi oluşturulmuştur.

Komite çalışmalarında; Fransız, İtalyan ve Belçika Başkanları bir ulus-üstü Avrupa organizasyonu isterken, İngilizler bir hükümetler arası oluşumu istemiştir.

Sonuçta, İngilizlerin önerisine yakın olan bir Avrupa Konseyi Mart 1949’da kurulmuştur. Avrupa Konseyi, federal bir yapı olmayıp, hükümetlerin gönüllü işbirliğine dayanan bir oluşumdur.

Avrupa Konseyi, Avrupalı devletlerin istedikleri sonucu vermemiş, istenildiği gibi bir birlik için gerekli şartların sağlanabilmesinde yetersiz kalmıştır (Tatoğlu, 2006; 12).

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler örgütü; tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonunda kurulan “Milletler Cemiyeti” gibi, “evrensel tasarılar ve ütopik düşünceler” üzerine oturtulmuştu. Farklılık, yeni bir uluslararası iktisadi sistem oluşturmasındaydı. Bu sistem içinde Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Antlaşması (GATT) yoluyla ekonomik işbirliği amaçlanıyordu. Oysa Avrupa’ya özgü sorunlar, özellikle Avrupa ülkeleri arasında daha sıkı bir ekonomik işbirliğini gerektiriyordu.

Savaş sonrasının koşulları içinde ekonomik sorunlarına çözüm arayan Avrupa; aynı zamanda Sovyet tehlikesini de sürekli hissediyordu. Bu durum,

Amerika Birleşik Devletleri’nin; Marshall Planı aracılığıyla, Avrupa’nın bütünleşmesine yardımcı olmasını sağlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı George Marshall, 1947 yılında Harvard Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada; Avrupa’nın ekonomik sorunlarının çözümünde yardımcı olacaklarını, ancak bunun için Avrupa’nın ekonomik kaynaklarını ortaklaşa kullanarak kendi aralarında işbirliğine hazır olmaları gerektiğini vurguluyordu. Louis Janz’ın da belirttiği gibi Amerikan yardımı, Avrupa Birliği yolunda bir adım atılmasına bağlanmıştı.

George Marshall’ın bu çağrısı üzerine 1947 Paris Konferansında bir araya gelen Avrupa ülkeleri, çeşitli önerileri tartıştıktan sonra, 1948’de Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütünü (OEEC) kurmuşlardır. 18 ülkenin katılımıyla kurulan bu örgüt ulusal devletler arasında işbirliği esasına dayanıyordu ve daha çok İngiltere tarafından temsil edilen geleneksel görüşe uygundu. İngiltere, uluslarüstü örgütün her türlüsüne karşıydı. Avrupa Ekonomik İşbirliği örgütü, bu farklı pozisyonun ortaya çıkması ve AB’nin ileriye dönük, gelişimi bakımından tarihsel bir öneme sahiptir.

1.2. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu

Avrupa yüzyıllarca, sık sık yaşanan kanlı savaşlara sahne olmuştur. 1870– 1945 yılları arasında Fransa ve Almanya üç kez savaşmış ve birçok insan yaşamını yitirmiştir. Bazı Avrupa ülkelerinin liderleri, barışın sürdürülebilmesinin tek yolunun, ülkelerinin ekonomik ve siyasi yönlerden birleşmesi olduğuna inanmıştır

(http://www.abofisi.metu.edu.tr).

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da yaşanan gelişmeler ve savaşın başlaması ile savaşın yıkıcı etkileri altındaki Batı Avrupa’nın güvenlik kaygıları, onu 4 Nisan 1949 tarihinde ABD ile imzaladığı Atlantik Paktı ile ortak savunmasının temelini atmaya götürmüştür (Kılıç, 2006; 10).

AB’nin kurucuları, Avrupa’daki düzenin tekrar kuruluşunun ve Avrupalı ülkeler arasında bir daha savaş yaşanmamasının çaresini, Avrupalı ülkelerin egemenliklerinin bir kısmından vazgeçerek bir çatı altında bir araya gelmelerinde