• Sonuç bulunamadı

Tazehurmatu ve Altunköprü Katliamı (26-28 Mart 1991)

C- IRAK’TA ETNİK YAPI, NÜFUS VE TÜRKMENLERİN YERLEŞİM

II- BİRİNCİ KÖRFEZ SAVAŞI VE AMBARGO YILLARINDA

2- Tazehurmatu ve Altunköprü Katliamı (26-28 Mart 1991)

KYB’ye bağlı gruplar birlikte, 17 Mart 1991 tarihinde Kerkük’e girerek şehri işgal etmişlerdir. Kürtlerin ilk yaptıkları iş devlet dairelerini ve hükümet konağını işgal etmek olmuştur. Kürtler ele geçirdikleri devlet binalarında, bölgedeki Türk varlığının kanıtları olan belgeleri ele geçirerek yakmaya çalışmışlardır5. Bu ayaklanmada Baas Partisi’nin ele geçen elemanları öldürülmüştür. Silahlı Kürt militanlarının Baasçılar’a karşı giriştikleri bu saldırı, daha sonra Baasçı ve Arap olanların evlerinin yağmalanmasına kadar vardırılmıştır. Emniyet, istihbarat ve polis merkez ve müdürlüklerinin arşivleri yakılmış, hapishaneler boşaltılmış, mahkûmlar serbest bırakılmıştır. Parti merkezi ile arşivi ve orada bulunan evraklara el konulmuştur6. Türkler özellikle nüfus ve tapu müdürlüklerinin Kürtlerin eline geçmemesi için mücadele vermiş ve Kürtlerin kendilerini Kerkük’ten göçe zorlamalarına karşı koymuşlardır7.

Ayaklanmanın bastırılması için Bağdat’tan yola çıkan ordu birlikleri, 26 Mart’ta Türkler’in önemli ilçesi olan Tuzhurmatu’ya ulaşmıştır. Burada masum birçok Türk, aynı gün askerler tarafından kurşuna dizilmiştir. “Bu haksız ve zalim uygulama so- nucu şehit edilenler arasında adları tespit edilenler şunlardır:

Mehmet Şakir (şoför), Ahmet Mehmet Ahmet (şoför), Fazı! Kamber (boyacı), Abbas Mehmet Turşucu (esnaf), Sakine Kamber (ev hanımı), Ali Sadık (asker), Aynur Hamit Mustafa (l8 yaşında kız öğrenci), Ali Taki (asker), Fazıl Ali (asker) ve Hüseyin Yunus (l2 yaşında öğrenci)”8.

Ordu aynı gün Kerkük’e bağlı Tazehurmatu ilçesinde, olayla hiçbir ilgisi olmayan halkı rastgele kurşunlamış, ardından tarihi Türk eserlerini tahrip etmiştir. Şehit edilenlerden 28 Türkmenin isimleri tespit edilmiştir9.

5 Turan Silleli, a.g.e., s.143. 6

Suphi Saatçi, a.g.e., s.263-264. 7

Turan Silleli, a.g.e., s.143. 8 Suphi Saatçi, a.g.e., s.265.

9 Şehit edilenlerin listesi için bkz. Şemsettin Küzeci, Kerkük Soykırımları, Teknoed yay., Ankara, 2004, s.187-188; Sadun Köprülü, “Altunköprü Türklerine Diktatör, Canavar Saddam’ın Kanlı Katliamı”, Altunköprü, S.3 (Mayıs 2004), s.6; Nefi Demirci, “Altunköprü Katliamı”, Altunköprü, S.3(Mayıs 2004), s.6.

26 Mart 1991 tarihinde, Irak askerlerinin iyice Kerkük’e yaklaştığı, şehre düşmeye başlayan top mermilerinden anlaşılmıştır. Kerkük’te halkın panik içinde, bir yerlere kaçmak telaşına kapılması da, ordu birliklerinin Kerkük’ü toplarla dövmeye girişmesi ile başlamıştır. İki koldan sivil ve silahsız halkın üzerine gelen ordu, gelişi güzel ateş açmıştır. Eli silahlı Kürt militanları, kenti terk ederek dağlara kaçmış, Türklerle Arapları karşı karşıya bırakmışlardır. Çaresiz durumda olan halk, ne yapacağını bilememiş, Kerkük’te kalıp akibetlerini beklemek veya göç etmek seçenekleri arasında karar verememiştir. Şaşkınlık içinde yüzlerce aile, çoluk çocuk birarada Kerkük’ü terkederek, kuzeye doğru kaçmıştır.

Kerkük’ün varoşlarına yaklaşan ordu, hiç bir karşı koyma hareketi göremeyince, kentin içine dalmıştır. Kentte kalan halkın büyük bir kesimi de, çaresizlik içinde akıbetlerini beklemiştir. Buna rağmen birçok kişi, askerlerin ateşi altında can vermiştir. Bazı masum vatandaşlar da, evlerine düşen top mermileri sonucu hayatını kaybetmiştir. Altunköprü ve Erbil yönüne doğru hareket eden gruplar içinde, artık dramatik bir yolculuk başlamıştır. Kaçışan halkı karadan takip eden ordu güçlerine, askerî helikopterler de havadan destek vermiş, perişan ve bitkin halde olan savunmasız halkı, havadan ateş altında tutmuştur10. 27 Martta Kerkük’ün kontrolünü ele geçiren Irak ordusu için yeni hedef bir Türk ilçesi olan Altunköprü’dür. 28 Mart’ta Irak ordusu ve Cumhuriyet Muhafızları güçleri Kerkük’ün kuzey batısında ve 45 kilo- metre uzaklıktaki Altunköprü’ye girerek, Kerkük’ten ve öteki kasabalardan kaçmış olanları takiple şehirde hareket halindeki her canlıya ateş açmaya başlamışlardır11. Önemli bir Türk kasabası olan Altunköprü’de halk, kendini güven altında görmeyince, daha kuzeyde olan Erbil’e doğru yürümeye devam etmiştir. Bazı aileler de, daha kuzeye, Türkiye sınırlarına doğru yol almağa başlamıştır. Altunköprü’de askerî güçlerin topladığı yüze yakın masum kişi, ayaklanmaya kalkıştıkları gerekçesiyle, sorgusuz sualsiz kurşuna dizilmiştir. Aralarında Altunköprü’deki akrabalarının yanına misafir olarak gelen ve hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar vardır. İçlerinde 7 ve 8 yaşlarındaki çocukları ile birlikte kurşuna dizilen suçsuz aileler de

10

Suphi Saatçi, a.g.e., s.263-266.

bulunmaktadır12. Ramazan ayının özelliğine de aldırmadan, evlere baskın düzenlemeye başlayan askeri güçler, buldukları bütün erkekleri belirli olmayan bir noktaya sevk etmişlerdir. 28 Mart 1991 günü toplama kamplarına gönderilenlerden hiç bir haber alınamamıştır.

Bu hadiseden bir kaç hafta sonra yüz kişiden fazlanın cesetlerinin atılmış olduğu toplu mezarlara rastlanmıştır. Aralarında Altunköprü halkı olduğu gibi, Kerkük ve Tazehurmatu’dan hedefsiz bombardımanlardan kaçmış olan vatandaşların da bulunduğu 102 ceset bulunmuştur. Yaşları 7 ile 66 arasında değişen bu Türkmen şehitlerinin arasında yaşlı, çocuk ve hatta özürlüler de vardır13. Bu kara gün Irak Türkleri’nin tarihine “Altunköprü Katliamı” olarak geçmiştir.14

Ayrıca Tavuk bucağı da ordu firarilerini takip bahanesiyle tutuklama ve kovalamacalara sahne olmuş ve birçok genç herhangi bir gerekçe gösterilmeden tutuklama kamplarına sevk edilmiştir.

Altınköprü katliamı, Irak Türkleri tarihinde unutulmaması gereken büyük ve dramatik bir olaydır. Çünkü dünya kamuoyu, Saddam rejiminde asi Kürtlere yapılanları en ince detaylarıyla bilmekte ancak masum Irak Türklerinin uğradıkları kırımları, katliamları, zulümleri hatırlamamaktadır15.

Bu gelişmeler Türkiye’de yaşayan Irak Türkleri arasında, Bağdat yönetimine karşı büyük tepki duyulmasına yol açmıştır. Bunun üzerine 5 Nisan 1991 tarihinde bir grup Iraklı Türk, Irak’ın İstanbul Başkonsolosluğu önünde protesto gösterisi yapmıştır. Ancak Başkonsolosluk binasından göstericilerin üzerine, otomatik silahlarla ateş açılmıştır. Bunun sonucunda göstericilerden biri olay yerinde, diğeri de kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiştir. Bir gösterici de ağır biçimde yaralanmıştır. Olayın duyulması üzerine, Türk kamuoyu Irak yönetimine karşı büyük tepki göstermiştir. Irak Başkonsolosluğumun yarattığı bu vahşet ve terör olaylarından dolayı Türk güvenlik güçleri, Irak’ın İstanbul Başkonsolosluğundan, göstericilerin üzerine ateş açan

12 Suphi Saatçi, a.g.e., s.266. 13 Erşat Hürmüzlü, a.g.e., s.68. 14

Şehit edilenlerin listesi için bknz. Erşat Hürmüzlü, a.g.e., s.68-70; Suphi Saatçi, a.g.e., s.267-268; Şemsettin Küzeci, Kerkük Soykırımları, Teknoed yay., Ankara, 2004, s.189-197.

katillerin teslimini istemiştir. Başkonsolosluk yetkililerinin katili teslim etmemeleri üzerine, güvenlik güçleri tarafından başkonsolosluk binası abluka altına alınarak, giriş ve çıkışlar yasaklanmıştır.

Şehit düşen Necdet Esat Bakkaloğlu (1959-5 Nisan 1991) ile Yılmaz Sait Hacıoğlu (23 Ocak 1961-5 Nisan 1991) için 9 Nisan 1991 tarihinde 4 bin kişinin katıldığı bir cenaze töreni yapılmıştır. Fatih Camii’nde kılman cenaze namazlarından sonra, şehitlerin cenazeleri bir süre ellerde taşınmıştır. Sağanak halinde yağan yağmura rağmen, şehitlerin cenazelerine katılanların sayısında azalma olmamıştır. Irak Türkleri’ni derinden yaralayan ve Türk kamuoyunda büyük üzüntü yaratan bu demokrasi şehitleri, yapılan hazin cenaze töreninden sonra, Topkapı Şehitliği’nde toprağa verilmiştir16. Türk güvenlik güçleri, 15 gün abluka altında tutulan Irak Başkonsolosluğu’na, katilin teslim edilmesi için yeni bir süre tanımıştır. Aksi takdirde, başkonsolosluk binasına zorla girilerek, katilin yakalanacağı ihtar edilmiştir. Bunun üzerine katil, cinayeti işlediği silah ile birlikte, 25 Nisan 1991 tarihinde güvenlik güçlerine teslim edilmiştir17.

Irak’ın Kuveyt’e saldırması, cephelere sürülen birçok Türkmen asker ve subayının hayatlarını kaybetmelerine sebep olmuştur. Bunlardan büyük bir bölümü zorla yedek hizmete alınıp bu anlamsız savaşta katledilenlerdir.

Bu savaşın en acı sonuçlarından biri, yüzlerce genç subayın ve kurmayın yetiştirilmesinde öncülük yapan Tümgeneral İsmet Sabir’in şehit edilmesidir. Sabir, Kuveyt’ten askeri literatüre geçecek bir planla Irak ordusunun bazı seçkin bölüklerini hiç bir zarara uğramadan cepheden çekmiş, rejimin başını da ateşli bir tartışmadan sonra vatana ihanetle suçlayarak doğruları söylemiş ve Saddam Hüseyin tarafından idam edilmiştir.

16

Tercüman, 10 Nisan 1991. 17 Hürriyet, 26 Nisan 1991.

3- Sığınmacı Sorunu ve Güvenli Bölge

Saddam’ın zulmünden kaçan yüzbinlerce Iraklı Türkiye sınırına dayanarak bir sığınmacı sorununun yaşanmasına sebep olmuştur. Sığınmacılar sorunu 2 Nisan’dan itibaren Türk basınında ve dış basında geniş yer bulmuştur. 11 Nisan 1991 tarihli sabah gazetesinde bu konu şöyle yer almıştır:

“Saddam’ın vahşetinden kaçarak Türkiye’ye sığınanların sayısı son iki günde 200.000 kişi daha artarak 500.000e ulaştı.

Evsiz, yurtsuz, aç susuz kalan yüzbinlerce insanın yaşama mücadelesi zaman zaman kanlı sahnelere de neden oluyor. Günlerce yalınayak, yüzlerce kilometre yol yapan Iraklılar kendilerine yardım getiren kamyonlan yağmalamak için saldırıyor, kendi aralannda kavga ediyor; birbirlerine silah bile çekiyorlar.

Bu nedenle yardımlar planlanan hedeflere çok gecikmeli olarak ulaşabiliyor. Güvenlik kuvvetleri yardımlar dağıtılırken düzeni sağlamak için zaman zaman zor kullanıyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütüne mensup İki Fransız doktor Irak sınırını geçerek çektikleri bir video filmini Birleşmiş Milletler binasında gazetecilere gösterdiler. İki doktor, ‘hayatımızda pek çok felaket bölgesi gezdik. Ama böylesine büyük felaketi görmedik’ ... dediler” 18.

500.000’i aşkın Iraklının “sığınmacı”19 olarak kabul edildiği 1991 olayında tüm dünya bu insanları Saddam’ın zulmünden, soykırırımdan kaçan Kürtler olarak tanımıştır. Halbuki bu sığınmacılar arasında önemli sayıda Iraklı Türk’te bulunmaktaydı. Sayıları hakkında 15 binle 80 bin arasında çok çelişkili rakamlar verilmektedir. Bu olay esnasında da Türk hükümeti Kürtlere gösterdiği duyarlılığı Turkmenlere göstermemiş, sığınmacılar arasında kaç Türkün olduğunu tespit edememiştir.

18

Sabah, 11 Nisan 1991. 19

Sığınmacıların net rakamları ve Türkiye’ye maliyeti ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Muhteşem Kaynak, Iraklı Sığınmacılar ve Türkiye(1988-1991), Tanmak yay., Ankara, 1992, s.155-157.

Sığınmacılar arasında bulunan Irak Türkleri konusunda Suphi Saatçi, şunları söylemektedir:

“Bağdat yönetiminin Irak Türkleri’ne karşı giriştiği soykırımlar ve saldırılar, binlerce Türk’ün 1991 yılının Nisan ayı başlarında Türkiye ve İran sınırlarına kadar göçetmelerine yol açtı. Dağları binbir güçlükle aşan ve birçoğu yollarda telef olan Türkler’den 17 bin kişiye yakını, Türkiye sınırlarında yağmur ve soğuk altında perişan oldu. Daha sonra Türkiye, Irak’tan kaçan Türk ve Kürt halklarına iltica hakkı verdi. Böylece 15 bine yakın Türk, Türkiye’nin Şemdinli, Yüksekova, Sivas, Kangal, Kayseri, Güneşli ve Halkalı bölgelerine yerleştirildi. 7 bine yakın Türk de İran’a sığındı”20.

Türkiye ve Fransa’nın baskıları sonucu alınan Birleşmiş Milletlerin 5 Nisan 1991 tarihli 688 Sayılı Kararı ile Kuzey Irak ile Türkiye sınırına yığılan insanların can güvenliklerini sağlamak ve insani yardımda bulunmak amacıyla ABD’nin öncülüğünde “Huzur Operasyonu” başlatılmıştır. Türkiye de aynı dönemde TBMM’nden 107 sayılı kararı istihsal ederek; bir tecavüz vukuu halinde derhal mukabele edilmesi maksadına yönelik olarak, hükümete, savaş hali ilanı, silahlı kuvvetlerin kullanılması, TSK’nin yabancı ülkelere gönderilmesi veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması konularında “izin” vermiştir. 17 Nisan’da ise ABD, Hollanda, İspanya, İtalya, İngiltere ve Fransa’ya ait güçler Kuzey Irak’ta konuşlandırılmış, Irak halkını korumak amacıyla Kuzey ve Güney Irak’ta “Güvenli Bölge” ilan edilerek Irak silahlı kuvvetlerinin bu bölgelere girişi yasaklanmıştır. Kuzeyde ise 36. paralelin kuzeyi güvenli bölge sınırı kabul edilmiştir. Ancak o kadar ilginçtir ki, doğuda Süleymaniye bölgesi 36. paralelin güneyinde olmasına rağmen güvenli bölgeye dâhil edilmiş, batıda Musul 36. paralelin kuzeyinde kalmasına rağmen güvenli bölgeye alınmamıştır21.

Bu konuda, Irak Milli Türkmen Partisi (IMTP) lideri Cemal Şan şunları söylemektedir:

“… Bu güvenli bölge önce Şaklava kasabasına kadar inmiş daha sonra tamamen Erbil’e kadar uygulanmıştır. Güvenli bölge insani karar üzerine kurulmasıyla

20

Suphi Saatçi, a.g.e., s.268-269. 21 Turan Silleli, a.g.e., s.145.

birlikte Kürtçü gruplar tarafından siyasi karara dönüştürülerek istismar edilmiştir. Üstelik Kürtçü gruplardan başka siyasi gruplara fırsat tanımamışlardır”22.

Türk kamuoyunun düz bir çizgi zannettiği 36. Paralel, aslında Kürt bölgelerini özenle güvenli bölgeye dâhil ederken, Türk bölgelerini de aynı özenle güvenli bölge dışında bırakan kırık bir çizgi olmuştur. Erbil, Kürt Federasyonu’nun başkenti olarak görüldüğü için güvenli bölgeye dâhil edilmiş ve burada yaşayan Türkler de bu yüzden Güvenli Bölgede kalmışlardı. Güvenli Bölge içinde kalan bir başka Türk bölgesi ise, Süleymaniye yakınlarındaki Kifri kasabasıydı. Ancak, Türklerin % 85-90’ı Irak yönetiminin insafına terkedilmiştir.

Aslında bu ilginç uygulamanın en önemli sebeplerinden biride, “Türkiye’yi petrol bölgesinden uzak tutmak idi. Kuzey Irak olarak adlandırılan bölgenin Irak hükümetinin denetiminin dışına çıkarılması, Türkiye açısından çok büyük sorunları da beraberinde getirmişti…”23.

Bu arada Süleymaniye ile aynı enlemde olan Kerkük’ün de Güvenli Bölgeye alınması gündeme gelmiş, ancak Türkiye Kerkük’ün Güvenli Bölge dışında kalması için çaba sarf etmiş bu konu Türkiye için stratejik bir tercih olmuştur. “…Son derece önemli olan Kerkük petrollerinin Kürtlerin eline geçerek, bu bölgeyi ve Kürtleri beslemesini, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletine doğru gidişin önünün kesilmesi amacıyla, bölgenin Saddam’ın kontrolünde bırakılmasına razı olunmuştu…”24.

36. Paralel ile Irak Kürt Federasyonu sınırlarına basit gözle bile bakıldığında, ikisinin birbiriyle tamamen çakıştığı görülebilmektedir. Bu tarihlerden sonra, Güvenli Bölge tümüyle Kürt grupların hâkimiyet alanına girmiş, 36. paralel uygulaması ile Araplarla Kürtler arasında bir sınır oluşturulurken Türkler ikiye bölünmüştür. 5 Mayıs 1992’de Kürt gruplar self determinasyon hakkı elde etmek için parlamento seçimleri düzenlemişlerdir. Ancak Kürtlerin seçim bildirgesine yalnızca “Kürdistan vatandaşları katılabilir” ibaresi koymaları nedeniyle, Türkmenleri temsil eden Irak Milli Türkmen Partisi seçimleri boykot etmiştir. Türkmenler seçime katılmış olsalardı, Kürtlerin

22

Cemal Şan, Irak Türkmenlerinden Söz Ediyorum, Türkmen Enformasyon Merkezi yay., yy., ty., s.92.

23

İsrafil Kurtcephe, “Türk Dış Politikasında Musul Sorunu”, www.stradigma.com.

24

oyununa gelmiş olacaklar ve “Kürdistan” diye bir varlığı siyasi olarak kabul etmenin yanında “azınlık statüsü”nü de kabul etmiş olacaklardı25.

C- MERKEZİ IRAK YÖNETİMİ BÖLGESİNDE KALAN