• Sonuç bulunamadı

AHMET KONROT:

Çalıştayımızın ikinci oturumunu başlatıyoruz değerli katılımcılar. Buyurun Sevda Hanım.

SEVDA ÇETİN:

Her anne gibi benim de çok sorunlarım var. Gerçekten yeterli eğitimi alamıyoruz. Geçen yıl okulumuz kapatılma noktasına geldi. Bu bizi çok üzdü, çok uğraş verdik biz. Tekrar ortaokul bölümü açıldı. Dört yıl devam edecek ama bundan sonraki lise döneminde endişelerimiz, sıkıntılarımız var. İşitme testi yapıldığında aynen şu söylendi. “Çocuğunuz sağır.” Bu konuda bize destek verilmiyor.

Gerçekten çok heyecanlandım ve o günler aklıma geldi. Çok fazla diyecek bir şeyim yok. Ama gerçekten çok büyük sıkıntılarımız var.

Cihaz konusunda büyük sıkıntılarımız var.

AHMET KONROT:

Cihaz konusunda ne gibi sıkıntılarınız var?

SEVDA ÇETİN:

Bu kullandığı üçüncü cihazdır. Analog kullandı bir sene. Daha sonra dijitale geçti. Ben çok faydasını gördüm. Şu an yine dijital kullanıyor. Gerçekten çok zor şartlarda elde edebiliyoruz bunu. Yani bu konularda biz velilere yardımcı olmanızı rica ediyorum.

AHMET KONROT

: Çok teşekkür ediyoruz eksik olmayın. Şimdi sabahtan beri yapılan konuşmalara baktığımız zaman başka bir gün yine bir araya gelsek yine belki benzer şeyleri konuşacağımız tarzdan konuştuk açıkçası. Sorunlar nelerdir? Teşhis, tedavi, tanı vs.

Ama ben izin verirseniz birazcık daha somut bir şeyler ortaya çıksın diye bu çalıştayın düzenleyicisi olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı Engelliler Müdürlüğü bu işi biz üstlenmek istiyoruz mesajını verdi bize. Ben bunu böyle algılıyorum ve bizden bir takım yol haritası için görevler bekliyorlar bunu anlıyorum. Yani bu çalıştayı düzenlemiş olmak için yapmaktan daha çok biz İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve yerel belediyeler

olarak işitme özürlü vatandaşlarımıza hangi konularda destek olabiliriz, yardımcı olabiliriz, neler yapabiliriz, hangileri bizim çalışma alanlarımıza düşer diye böyle bir mesaj alıyorum ben. Doğru da okuduğumu zannediyorum ve öyle de olursa bir yerlere gideceğini düşünüyorum. Çünkü notlar aldım. Gerek Güler Hanımdan, gerek Suat Beyin konuşmasından gerek, Hakan Hocamın, Fulya Hanımın konuşmalarından, Burak Beyin katkıda bulunduğu konuşmalar da, aynı şekilde Nazenin Hanımın konuşmalarında genel konular ele alındı. Şimdi bazıları belediyelerin işi değil zaten. Yani danışmanlık yapılsın güzel öneri. Her işitme özürlü bir çocuğun kendisine ve ailesine danışmanlık yapacak bir düzen oluşturulsun. Peki. Bunu madde halinde yazdığımızı düşünelim örnek olarak söylüyorum. Peki, bu çalıştayın sonunda rapor olarak çıktığında bu madde, daha önceki yıllarda yazdığımız raporlardan bir adım daha öne gidecek bir özelliği olmayacak, yani aynı şey olacak. Oysa kim yapacak bu danışmanlığı?

Ne yapacak? Kim bu danışmanlık işinin neresinden tutacak gibi böyle somut bir şeyler yazarsak daha iyi olur. Mesela cihazların denetimi, cihazların denetimi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin görevi değil ki. Suat Bey kendisi de söyledi. Bizim işimiz değil. Şu kadarıyla biz uğraşabiliriz, bu kadarıyla başkasının uğraşması lazım dedik. Sağlık Bakanlığı’nın işi dedik. Şimdi konunun muhatapları burada olmadığı için, buradan çıkacak şeyler bizi çok fazla bir yere götürmez. Mademki Tuzla Belediyesi’nin yetkilileri orada biz görev bekliyoruz dediler.

Mademki belediye bu işe ön ayak olmak için yola çıktı ve bir şeyler yapıyor. Ben izninizle belediyenin bizden bu konuda neler beklediğini söylesinler, bize şu şu konularda biz alanlarda çalışabiliriz… Biz böyle bir yol haritasında ortak bir şey çıkartalım diye ondan sonra tekrar konuşalım. Ondan sonra da maddeler halinde bu masadan çıkacak önerileri yazalım ve toparlayalım. Masamızın ortak önerileri olarak sunalım. Ne dersiniz arkadaşlar?

GÜLER DAĞIDIR:

Şimdi belediye olarak belediyenin yapması gerekenleri biz madde madde sıralayalım dediniz. Peki, Büyükşehir

Belediyesi’nin bunu bakanlıklara, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı’na iletme durumu olmaz mı?

AHMET KONROT:

Öneri olabilir bu. Belediye olarak şunu şunu yapsın, bizim vatandaşımızın hakkını korusun diye öneri yapabilir.

Yani o artık bizim yaratıcılığımıza kalmış.

TANER AÇIKEL:

O zaman benim de bir sunumum vardı onu da bir gerçekleştirelim. Ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi Engelliler Müdürlüğü’nde çalışıyorum. Sağlık teknikeri kadrosundayım. İktisat Fakültesi mezunuyum. 1995 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne başladım. 1993’te Ankara Üniversitesi Odyometri Bölümü’nü bitirerek buraya geldim. Belki bir hastanede çalışmak isterdim daha farklı girişimlerim de oldu ama nasip olmadı burada bu vazifeyi gerçekleştiriyoruz. Şimdi Helen Keller diyor ki; “Görme engellilik bir insanı nesnelerden, işitme engellilik ise insanlardan kopartır.” Bu aslında işitme engellilere yaklaşımımızın başlangıcında ne yapmamız gerektiğiyle ilgili bir örnek veriyor. Biz bu kopuşun olmaması ya da azaltılması için erken teşhis, erken cihazlandırma ve erken eğitimin önemli olduğunu düşünüyoruz. Ülkemizde sayıları 3 milyona yakın işitme engelli var. Görünen hiçbir kusurunun olmadığı ve en az dikkat çeken engel grubudur. İşitme engellilerin sorunlarının en başında, diğer engel gruplarındakilerin faydalandığı birçok haktan yararlanamadığını görüyoruz. Yasal olarak incelediğimizde de böyle.

Ülke genelinde üniversite mezunu işitme engelli sayımızın bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olduğunu düşünüyorum. İşitme engelliler için ülke genelinde ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı, nerede, ne zaman, niçin ve kim ile yapacağımızın belirleneceği kurumsal bir strateji planı ve sinerji oluşturacak bir yapının kurulması gerekir. Türkiye’de tüm engelli bireyler olduğu gibi işitme engelli bireylerin yasal haklarının çerçevesinin çizildiği, belirlendiği, projelendirildiği Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü var ama bu yetmez. Bunun ayrı

bir Engelli Hizmetleri Genel Müdürlüğü olması lazım. Bu kadar önemli bir konuda biz neden yaşlılarla bir arada oluyoruz? Bizim devletimizin fonksiyonları bunu çok rahatlıkla yapabilecek güçte olduğuna inanıyorum. Bundan sonrası çok daha önemli… Ben bunu önemsiyorum ve her yerde bunu söylemeye çalışıyorum. Engelli Hizmetleri Genel Müdürlüğü başlığının altında daire başkanlıkları ya da genel müdür yardımcılığı statülerinde; işitme, görme, ortopedi, otizm, zihinsel engelliler, down sendromlular, süreğen engelliler gibi ayrı daire başkanlıkları ya da genel müdür yardımcılıkları olması lazım. Devletin bir kurumu buna sahip çıkması lazım. Engelli ve Yaşlı Hizmetlerinin hepsine hizmet etmesi bugünkü teşkilat yapısıyla mümkün değil. Bunun tanı, tedavi ve teknolojik gelişmeler açısından bu yapılanmanın ne kadar önemli olduğunu kurulduğunda bileceğiz diye düşünüyorum. Ben bunun anahtar olduğunu düşünüyorum ve Türkiye’de bunu konuşulması gerektiğine inanıyorum. Bu şekilde oluşacak bir yapılanma ile tüm çalışmalar ayrı ayrı sentezlenecektir.

Şu anda toptancılıkla işi yürütüyoruz. Toptancılıktan ziyade alana spesifik olarak girilmesi gerekir. Bakanlıklar aynı yapılanmayı taşra teşkilatlarında da gerçekleştirmesi lazım. Ulusal düzeyde işitme engelliler için sistemli bir yol haritası ve bir veri tabanın oluşturulması gerekiyor. Belki bugün teknolojik imkanlar zaman zaman kullanılmaya başlandı ama yeterli düzeyde değil. Bunun birleştiği bir yapı ve sistem yok. İşitme engelli bireylerin işitsel ve dil bozukluklarının tanı, tedavi, eğitim aşamalarında hizmet etmiş ve edecek olan gelişmiş insan gücü de bizim aslında bu alandaki en büyük sorunlarımızdan bir tanesi. Bu alanda da kamu ve özel üniversitelerin hem akademik hem de uygulama alanı için gelişmiş insan oluşumuna destek vermesi gerekir. Bugün gelinen nokta güzel bir nokta ama yeterli bir nokta değil. Geçmişte benim okuduğum zamanda da 3 tane üniversitede vardı. Eskişehir’de vardı, Hacettepe’de vardı. Bir de Ankara Üniversitesinde vardı. Daha sonra Trakya Üniversitesi’nde açıldı ve yaygınlaştı gitti. Ama bunların çok daha fazla olması gerekir. Şimdi

sayıları biraz arttı ama yeterli düzeyde olduğunu düşünmüyorum.

Üniversitelerin sağlık birimleri bölümlerinde odyometrist, odyolog, konuşma ve dil terapisti, işitme engelliler öğretmenliği (ki bu eğitim fakültelerini ilgilendirir ama birbirine yakın olduğu için yazdım) gibi mesleklerde yetiştirilen birey sayısının arttırılması bir hedef olmalı.

Bunu mesela çalıştayda bir hedef olarak koymalıyız. Üniversitelere, camiaya bunu aktarmalıyız. Bu bölümler arasında da dikey ve yatay geçişler kolaylaştırılmalı ya da yan dal yapabilme olanaklarının da sağlanması lazım. Bizim gibi bu alandan mezun olan insanların önünün açılması lazım.

BURAK ÖZTÜRK:

Kapalı olduğunu neden düşünüyorsunuz?

TANER AÇIKEL:

Yeni yeni açılıyor. Yani mesela odyoloji yalnızca özel üniversitelerde ve bir de İstanbul Üniversitesi’nde bir bölüm olarak açıldı. Bunun arttırılması gerekiyor. Onun için bunu vurgulamak istiyorum. Kapalıdır manasına demiyorum. İşitme ve konuşma bozuklukları, işitme engelliler öğretmeni, konuşma ve dil bozuklukları mesleklerinde daha pratik hizmet verebilmesi teknolojik geliştirmeyi kendi yapabilmesi ya da yapabilecek durumda gelişen teknolojiyi ülkemizin üretmesi için ya da teknolojik gelişmeyi yakından takip edebilmesi için güçlü bir AR-GE sisteminin kurulması gerekiyor. Buna da kaynak aktarılması gerekir. Bakın belediyeler bu kaynak aktarımında ya da Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı kaynak aktarımında bence zorlanabilecek mekanizmalar diye düşünüyorum. 80 milyonluk ülkemizde engellilerimiz için Bilim Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın öncülüğünde dünya standartlarına uygun, akredite kurumlardan yetki almış, işitme cihazı, test cihazları materyalleri, mikrofon, hoparlör, switch, amplifikatör vb. şeylerin üretilebilmesi lazım. Bunlar neden, üretilemiyor? Bunlar çok zor şeyler mi? Bunların konuşulması gerekiyor. Bunların üretileceği bir mekanizmayı kurarsanız, bir fabrikayı kurarsanız orada yetişmiş insan kalitesini arttırmış olursunuz. Bizim fizikçilerimiz var. Gerekli

olan bütün mekanik anlamda bu işi yapabilecek, elektronik anlamda bu işi yapabilecek olan alanda uzman olan kişiler var. Neden bizde yok bunların konuşulması gerekiyor. Bu alanda da özel desteklerin sağlanması gerekiyor. Referans laboratuvar. Üretici ve distribütör firmaların binlerce cihaz ve teknik malzemeyi bu pazarda yani işitme engellilere satma noktasındaki pazara bunu satıyor ama gerektiğinde bu cihazları test edebileceğimiz, ölçüm yapabileceğimiz bir mekanizmamız yok. Kalibrasyon yaptığımız zaman ancak onların kendi standartlarına göre yine oraya göndermemiz lazım.

Burada bozulan bir kalibrasyonun kendi orijinal laboratuvar şekilde yapabileceğimiz bir mekanizmamız yok. Bakın bu çok önemli. Hani cihaz çöplüğü oldu dedi ya hocamız. Bunun oluşumuna belki kalitesiz cihazlar eyvallah ama bunun yanında bu mekanizmanın kurulmamış olması da o çöplüğün oluşmasında bir sebep olarak görüyorum.

Yani referans bir laboratuar katalog değerler üzerinde işlem yapabilen değil bizim bizzat görebileceğimiz bu alanda çalışabilecek insanların oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunun önemi tanı konulmasına yardımcı olan ekipmanın kalibrasyon problemi, mesela ABR’de test yapıyorsun, yani kalibrasyonda bir problem varsa bu sorunu düzeltememişseniz, bir standart geliştirmemişseniz ya da o ekipman sizde yoksa o hastaya verdiğiniz tanıda kalibrasyondan kaynaklanan açıyı nasıl düzelteceksiniz? Bunun da üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. Bir de denetim yapacak kurum ve kuruluşların yetişmiş personelle bunu yapabilmesi lazım. Hocam dedi ki mesela denetim mekanizması kuruyoruz. Kimle neyi yapıyorsunuz?

Orada da yine ciddi sıkıntıların olduğunu düşünüyorum. Bir de işitme engelli ailelerin bilinçlendirilmesi de bir konu. Biz İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak tüm engel gruplarında broşürler hazırlıyoruz, kitapçıklar hazırlıyoruz bunlarla ailelerin bilinçlendirmesini yapıyoruz.

Bu alanda aslında bu çalıştayımız da hem bu bilinçlendirmeyi hem bu farkındalığı, kurumsal bir araya gelmeyi bir sağlayan bir çalışmaydı. Ben 1995’te girdim buraya. Ölsem de gam yemem

dedim bir arkadaşa. Bizim bu çalıştay İstanbul Büyükşehir Belediyesi açısından hem de diğer kurumlar açısından çok önemli olduğunu düşündüğümden dolayı bunu önemsiyorum. İleri ölçüm cihazları gibi bir takım, cihaz tamirleri, bakımları pil ve aksesuar giderleri bir takım işitme engellilerin makul bir bedelle sunulacağı bir yapının da oluşması gerekiyor. Çünkü cochlear implantı siz veriyorsunuz bunun garantisi bittikten sonra çıkacak bir arıza durumunda çok ciddi maliyetler oluyor. Bu maliyetleri karşılayamayacak ailenin bundan kopması durumu ortaya çıkıyor. Bu alanda da mutlaka bir şeyler yapılması lazım. Bir de hocamın bahsettiği gibi siz 40 000 TL’lik coclear implantı yapıyorsunuz ama 1500-2000 TL’lik bir işitme cihazına belli bir miktar katarak kişinin desteğini istiyorsunuz. Burada bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Tanı almış raporlanmış işitme engelli bireylerin eğitim süreçlerinin planlandığı ve yönetildiği rehberlik araştırma merkezlerinde (RAM) işitme konusunda eğitim almış insan kaynağının eksikliği sebebiyle yapılan yanlış yönlendirmeler sonrasında engellinin kaybettiği zamanın geriye getirilemiyor olması. Burada birkaç hocamız da bahsetti. Bunun altının kalın bir şekilde çizilmesi gerekiyor. Odyometristler, odyologlar bu alanlarda rehberlik araştırma merkezinde görevlendirilmesi gerekiyor ki yönlendirme daha sağlıklı yapılabilsin. Rehberlik araştırma merkezlerinde fonksiyonel anlamda bir takım sıkıntılar olduğunu düşünüyorum. Şimdi konuşan diller mi konuşan eller mi? Yoksa her ikisi mi? Bu Türkiye’de çok tartışma alan bir konu. Yani işaret diliyle mi öğretim yapılsın? Konuşma diliyle mi yapılsın? Hocamın bahsettiği teknik burada bize de ifade etti. Ben bunu çok ciddi buluyorum. Biz odyometristler biraz daha konuşmaya yönelik çalışmalar yaptık ve eğitimimizi hep o şekilde aldık. Ben işaret dilinin gereksiz olmadığını ama alan açısından baktığımız zamanda konuşmayla kıyaslanacak derecede olmaması gerektiğini düşünüyorum. Yani gerekebilir ama nerede gerekliliği konusuyla alakalı da öncelikle konuşmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Kişinin konuşturulması gerekiyor.

İşaret diliyle konuşacak kişiye engel olmuş oluyorsunuz. Ben işaret dili konusuna biraz mesafeli bakan insanlardanım. FM sisteminin zorunlu hale getirilmesi dedik. Altyazılı yayınların Türkiye’de geliştirilmesi, arttırılması gerekiyor. Teşekkür ediyorum.

AHMET KONROT:

Şimdi Taner Bey doğru algıladıysam bu birazcık da sizin Belediye olarak hem önerileriniz hem beklentileriniz doğrultusunda mı? Öyle algılayayım mı? Bu masadan çıkacak olan öneriler dizgisine yönelik katkılar var.

TANER AÇIKEL:

Yani şunu ifade etmek istiyorum. Biz Engeliler Müdürlüğü olarak bütün engelli gruplarına hizmet ediyoruz ancak burada notlarım arasında da var. Engelliler Müdürlüğümüz 2 yıl öncesinde daha çok zihinsel engellilere hizmet eden bir anlayışa sahipti. Ama son iki yıldır bizler de burada daha aktif bir görev aldık. Dr. Nurullah Beyin gerçekten bu alana gelmesi çok iyi oldu.

Kendisi bir hekim olarak bu alanda ifade ettiğimiz şeyleri yapabilme konusunda ve kabullendirebilme konusunda da gayretleri oldu.

Yani zihinsel engellilere eğitim verilir. Eğitim çok önemli diyoruz.

Bir hayat boyu devam etsin istiyoruz. Ama aynı duyarlılığın işitme engelliler konusunda da gösterilmesi gerekiyordu. Diğer görme engelliler olsun, zihinsel engelliler olsun, down sendromlulur olsun, otizmliler olsun bunları ayrı ayrı başlıklarda ve her birinin kendi gününde anılması ve kutlanılması ve yine o alana yönelik plan ve projeleri yaparken ileriye hedef yaparken hizmet anlamında bunları hesapladık. Bu anlamda da Dünya İşitme Engelliler Günü’nde geçen yılda Beylikdüzü Belediyesi’nde yaptık. O biraz daha görsel sportif faaliyetlerin yoğunlukta olduğu bir şeydi ama biz bu yılı planlarken dedik ki böyle bir çalıştay yapalım. Bu çalıştay Türkiye’de bir rapor edilsin ve bunu belki biz bütün belediyelere dağıtacağız. Rapordan çıkan sonuçları kamu kurum ve kuruluşlarına dağıtacağız. Burada bizden bu konuyu daha iyi bilen insanlar bize yardımcı olsunlar istedik. Biz de onlara nasıl destek sağlayabiliriz? Onlar bize nasıl

destek sağlayabilirler? Biz İstanbul’daki birçok işitme engelli aileye ulaşabilecek bir güce sahibiz. Hem adres bazında hem onlarla iletişim bazında onlarla bir araya gelebiliyoruz. Onların sorunlarını dinliyoruz.

Bizim akademisyen ayağımızla bu işin uzmanlarının bir araya getirilip bir konsensüs sağlanarak yine hocalarımızın önderliğinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de imkânlarını da kullanarak işitme engellilerinin sorunlarına en azından yerel bazda zaten erişilebilirlik konusunda çok çalışmalar yapılıyor, ciddi yatırımlar yapılıyor hem ortopedik engelliler, hem zihinsel engelliler, hem bedensel engelliler, görme engelliler ve işitme engellilere. Biz belediye olarak bu tip yatırımlar yapıyoruz ama eğitimin yönlendirilmesi bu alandaki hizmet aksaklıklarının tespit edilmesi ve bunların ortadan kaldırılması için bu ekibin oluşması gerekiyordu. Biz size teşekkür ediyoruz.

Belediye olarak Büyükşehir’in imkanları açılabilir. Sizlerin destek ve gayretleriyle, bizleri yönlendirmenizle hocam…

FULYA YALÇINKAYA:

Sayın başkan, sayın katılımcılar izin verirseniz birkaç cümle söylemek istiyorum. Şimdi sorunlar ancak dediğiniz gibi köklü çözümlerle olacak. Köklü çözüm yok ortada. Geleneksel yıllarca devam eden bir değerlendirme, eğitim süreci var. Ben özel eğitimleri gördüğüm zaman, araştırma için gittiğimde hep gelişim eğitimi veriyorlar, dil ve konuşma eğitimi değil. Gelişim eğitimi dediğimiz şey kavramlar, renkler, sayılar, şekiller vb. Sonra bir de konuşma eğitimi dedikleri bir şey var. “Mö” de “hav” de. Yani böyle bir eğitim şekli olamaz. Bu gelişim eğitimidir ve gelişim eğitimi bir yerde biter. Ondan sonra dil ve konuşma eğitimine geçmeniz lazım.

İşitsel işlemlere ve dil ve konuşma eğitimine geçilmesi lazım. Ben şimdi burada sizin bir cümleyi tekrarlamanızı rica edeceğim. Aradaki farkı göstermek için. Yani işitme eğitimi ile dil eğitiminin farklılığını göstereceğim. “İndivatuta” Tekrar edebilir misiniz?

TANER AÇIKEL

: “İndivatuta”

FULYA YALÇIKKAYA:

İşittiniz ve tekrar ettiniz. İşitme bu, işte bu

kadar. Anlam başka bir şeydir. İşitmeyi bu halde şifrelemek için ses kodlarını çözümlemeniz gerekir. Önce bu eğitim sonra, dil eğitimi.

Ama bütün özel eğitimler gelişim eğitimi veriyor. O yüzden 4-5 yıl gidiyorlar. Gelelim ikinci konuya. Dil testi yapılmadan bir çocuk okula yollanamaz. RAM Zeka testi diye bir şey yoktur. Zeka kişinin bulunduğu ortamda problem çözme yeteneğidir. Şimdi alıcı dil ve ifade edici dille bir değerlendirmeden çocuğu okula yolladığımızda bunu kapalı bir mezara koymuş gibiyiz veya gören gözü kapatmış gibi oluruz. Açıklayacağım. Eğer bir çocuk 6 yaşında ilkokula giderse dil yaşının da 6 yaşında olması gerekmez mi? Dil yaşının 6 olması lazım. Alıcı dil ve ifadenin yaşının. Ama işitme kayıplarının dil yaşı ortalama en fazla 3 yaştır. 3 yaş öğretmenin anlattığını algılayamaz.

Öğretmen de der ki o zaman “Bu çocuk engelli anlayamıyor.” Hayır dil yaşı 6 yaşına getirilmemiştir. Dil yaşı 6 olduğu zaman öğretmenin anlattığını anlar. “Okuma yazma güçlüğü var.” Olur, çünkü dil yaşı 3. Kronolojik yaş önemli değil, dil yaşının önemli olması. Bunu özellikle rica ediyorum hocam. İlkokula gitmede kronolojik yaşın değil dil yaşının önemli olması. Çünkü dil yaşı 6 olmazsa ilkokuldaki dersleri anlayamaz. Heceleri birleştiremez ve disleksi gibi yanlış yazar. Çünkü sesler beyinde sırası ayırt edilmemiştir. Ne demek ayırt edilememiştir? Bir tane bir cümle söyleyeyim. “İndosrelepas” Şimdi böyle bir yabancı cümle duymuş gibi oluyor çocuğa. Hangi konum, hangi sesi test edene kadar öğretmen konuşmasını bitirmiş oluyor. O zaman bu sesi kodlamayı işlemleyecek dil yaşının 6 olması gerekiyor.

2-3 yaşındaki dil düzeyi olan çocuklar bile okula gönderiliyor ve o zaman biz bunları kaybetmiş oluyoruz. İşitme kaybından değil, yürekleri yandığı için kaybediyoruz. Dışlanıyorlar, üzülüyorlar,

2-3 yaşındaki dil düzeyi olan çocuklar bile okula gönderiliyor ve o zaman biz bunları kaybetmiş oluyoruz. İşitme kaybından değil, yürekleri yandığı için kaybediyoruz. Dışlanıyorlar, üzülüyorlar,