• Sonuç bulunamadı

KATILIMCI LİSTESİ

I. OTURUM KONUŞMALAR

HAYRUNİSA GÖNEN:

İşitme engelli çocuklarla oyun oynamak önemli. Yönlendirme konusunda engelliler zorluk yaşıyor. Çoğu ne yapacağını bilmiyor. Önce hastaneden engelli raporu almalılar ve ondan sonra RAM’a giderek oradan da okullara yönlendirilmeleri gerekiyor. Kaynaştırma eğitimine tabi olmalılar. Sosyalleşmeleri için bu çok önemli. Sınavsız olarak ortaöğretime ve Anadolu üniversitesine gidebilmeliler. Çocuklar kendi okullarından çıkıp, saat 16:00’dan sonra geliyorlar bizim merkezimize ve tüm branşlarda çok güzel çalışmalar yapıyoruz. Tuzla belediyesi engelli çocuklara saat 16:00’dan sonra hizmet veriyor. Burada çocuklara farklı etkinlikler yaptırılıyor. Tiyatro çalışmaları, folklor çalışmaları, pandomim çalışmaları yapılıyor.

HAKAN ERDOĞAN:

Mimar Sinan İşitme Engelliler Okulu’nda sınıf öğretmeniyim ve aynı zamanda müdür yardımcılığı yapıyorum.

Uzun zamandır işitme engellilerin içindeyim. Yaklaşık 16-17 yıldır görev yapıyorum. Bizim çocukların sosyal ortamlarda daha çok yer bulabilmesi, diğer akranlarıyla paylaşım içerisinde olmaları gibi konuların üzerinde biraz daha durulması gerektiğini düşünüyorum.

İşitme engelli çocuklar kendi okullarında ve kendi çevrelerinde pek sorun yaşamıyorlar. Ancak dışarıya çıktıklarında toplum içerisinde, çocukluk dönemlerinde parka gittiğinde arkadaş edinecek. Daha ileriki yıllarda ilköğretim veya liseyi bitirdiğinde bir uyum problemi yaşıyor. Bunun için sadece işitme engelli aileleri değil, normal okullar da aile eğitimleri, ailelerin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Birisi geliyor,

“Ben bu çocuğu işitme engelliyi bu sınıfta istemiyorum.” gibi şeyler söylüyor. Neden bunu söylüyor? Bu sıkıntılar çocuklara yansıyınca biz eğitmen olarak üzülüyoruz. Kaynaştırma eğitimine gönderdiğimiz çocuk kenarda itilmiş durumda. Velinin isteği, okulun kabul etmemesi gibi durumlarla karşılaşılıyor. Dolayısıyla bu çocukları bu okullara kazandırmamız gerekiyor. Sadece işitme engelliler okulları veya özel

eğitim merkezlerinde değil tüm okullarda seminerler düzenlenerek öğrenciler özel eğitim hakkında bilinçlendirilmeli. Sadece engelli ailelerinin değil. Yani toplumun bu konuda bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekiyor. Okul öncesi eğitime değinmek istiyorum. Türkiye’nin en büyük işitme engelliler okulundayız. İşitme engelli sayımız 250-300 civarında. Okul öncesi eğitime kayıt oldukça az. Ortada çocuk yok. Veli geliyor bilinçsiz nereye başvuracağını, nasıl yapacağını, nereye gideceğini, ne sıkıntılar içinde olduğunu anlatıyor. Aile eğitimi, seminerler, sosyalleşmeden bahsettik.

Okullarda işitme engelliler sınıfı açılarak orada eğitimlerine devam etmeleri daha uygun görülüyor. Neden çocuklar Büyükçekmece’den Beylikdüzü’nden, Avcılar’dan, Esenyurt’tan, yaklaşık 2 saatlik yoldan Fatih’e gelsinler? Oradaki ilkokul, ortaokulların bünyelerinde sınıflar açılmalı. Kısaca bahsedeceğim konular bunlar.

ALİ KAYMAK:

Çok teşekkür ediyorum. Şu ana kadar gayet iyi gidiyoruz. Konu olarak ben tekrar bir hatırlatma daha yapmak isterim. Masamızın başlığı dolayısıyla, katkı ve konuşmalarımız eğitim ve istihdam üzerine yoğunlaşacaktır diye tahmin ediyorum.

VEDAT KARAHAN:

Beylikdüzü Rehberlik ve Araştırma Merkezi’nde işitme engelliler öğretmeniyim. İşitme engellilerin eğitim süreçlerine değineceğim. Türkiye’de işitme engellilerde okul öncesi eğitim 36 aydan sonra zorunludur. Sonra hazırlık sınıfları, daha sonra da normal ilköğretim süreci başlamaktadır. İşitme engellilerin eğitim süreçleri, diğer okullarda tam zamanlı kaynaştırma eğitimi, bu okullarda açılan özel eğitim sınıflarında, işitme engelliler okullarında, rehabilitasyon merkezleri ve işitme engelliler için açılmış özel eğitim meslek liselerinde devam etmektedir. Yüksek eğitim ise sadece Eskişehir Anadolu Üniversitesi Engelliler Meslek Yüksekokulu’nda eğitim verilmektedir. İşitme engellilerin eğitim süreçlerinde 3 farklı yöntem kullanılmaktadır: Doğal işitsel-sözel yöntem, işaret dili, total yöntem.

Doğal-işitsel-sözel yöntem sadece konuşmaya, duymaya, anlamaya

dayalı bir yöntem. İşaret dili yönteminde eğitim sürecinde sadece işaret dili kullanılmakta. Total yöntemde ise, doğal işitsel-sözel yöntem ve işaret dili bir arada kullanılmaktadır. Bu da öğretmenin yetenek ve kapasitesine göre değişmektedir. Eğitim süreçleri maalesef çok sorunlu geçmekte. Bunların en başında; ailelerin eğitim süreçlerine yeterince katılmaması, kaynaştırma öğrencilerimizin sorunlar yaşıyor olması, okullarda sınıfların çok kalabalık olması, mesela sınıfta 50 öğrenci var 1’i kaynaştırma öğrencisi, öğretmen ne yapacağını bilmiyor ve onu sınıfta yük olarak görüyor. Bu durum işitme engelli öğrencileri de olumsuz yönde etkilemekte. EKPSS konusuna gelince, bu sene Fatih Özel Eğitim Meslek Lisesi’nden yaklaşık 40 öğrenci EKPSS sınavına girdi ve en yüksek 75 puan alındı. Ancak bu öğrencilerin hiçbirinin ataması yapılmadı. Sebebi, 25 desibel yani çok hafif işitme kaybı olan bir insanla 90 desibel işitme kaybı olan bir insan aynı kefeye konularak aynı sınava sokuldu.

Bu anlamda sınav kimseden görüş alınmadan yapıldı. Orta ve ileri derece işitme kaybı olanların haklarının yenildiğini, adaletsiz bir sınav olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerimiz iş konusunda da büyük sorunlar yaşıyorlar. Mezun olanların işle ilgili sıkıntıları var. Onlara verilen işler genellikle temizlik gibi fiziksel güce dayanan işler. Oysaki öğrencilerimizin mevcut durumlarına, kapasitelerine göre yapılacak yerleştirmelerin daha sağlıklı olacağı düşüncesindeyim. Üniversite eğitimleri de kısıtlı. Öğretmenler sınıfta işitme engelli öğrencim var bunun için ne yapabilirim, hayata kazandırmak için ne yapabilirim diye düşünmemekte. Onların da temel görüşü sınava girer, puanını alır kazanır ya da kazanmaz beni bağlamaz şeklinde…İş yaşamında da bu öğrencilerin takibi yapılmıyor. İşyerinde sorunları olabiliyor, maaşı yetersiz gelebiliyor, sevmediği bir iş olabiliyor ama katlanmak zorunda oluyor. Söyleyeceklerim bunlar.

DUYGU SAVAŞ:

Türkiye İşitme ve Konuşma Rehabilitasyon Vakfı’ndan katılıyorum. 2 yıldır işitme engelliler sınıf öğretmeniyim.

Öncelikle okulumuzun programından bahsetmek istiyorum. Daha

sonra istihdamla ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Okulumuz daha ziyade 0-6 yaş okul öncesi döneme yönelmiştir. Ama ilköğretim ve orta öğretime devam eden öğrencilerimiz de var. Biz daha çok 0-6 yaş aralığına yöneldik. Özellikle bebek öğrencilerimizden başlayarak onları sosyal hayata dahil etme amacındayız. Çocukların en fazla problem yaşadığı alan sosyal iletişim olduğunu düşünüyoruz. Bu amaçla okulumuzda lise ve üniversite öğrencileriyle birçok etkinlik yapıyoruz. Bu çocukları diğer öğrencilerle kaynaştırmaya çalışıyoruz.

Çünkü bu çocukları mezun ettiğimizde istihdam etmede en çok yaşadığımız problem sosyal iletişim. Bu çocuklar özgüvenleri tam gelişmediği için, uzakta duruyorlar, kendilerini ifade edemiyorlar ve bu nedenle istihdam problemi yaşıyorlar. Bir de iş yaşamına başlayan öğrencilerimiz de var. Bunlarda da özellikle işaret dili kullanan arkadaşlarımızda engelli olmayan insanların işaret dili bilmemesi dolayısıyla iletişime geçemiyorlar. Pek çok iletişim problemi yaşıyorlar. Bu anlamda işaret dilinin yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü duyabilen vatandaşlarımız kadar duyamayan vatandaşlarımız da var ve onlarla iletişime geçmemiz gerekiyor. Bizler üniversitelerde işaret dili eğitimleri veriyoruz. Bir konu daha var. Öğrencilerimizle özellikle kaynaştırma uygulamasında problem yaşıyoruz. Çocuklarımızı istihdam edeceğiz ama öncelikle okul hayatlarını bitirmeleri gerekiyor. Okul yaşamlarını daha ziyade kaynaştırma sınıflarında özellikle cihaz kullanan öğrencilerimizin, cochlear implantı öğrencilerimizi okullara gönderdiğimiz de öğretmenlerinden şöyle tepkiler alıyoruz, FM sistemi var bilirsiniz yakaya takılan, öğretmen “Bu bende çok garip duruyor ben bunu takamam.” diyor. Bu şekilde tepkiler aldığımız oluyor. Anaokulu öğrencilerimizin durumuna baktığımızda, öğretmenler diyor ki düşer, cochlear implantına bir şey olur, biz bu çocuğu okula alamayız. Bu şekilde çocukları daha da dışlamış durumdalar. Zaten çocukların özgüven problemi var ve veliler kaygılı. Çocuklar bu şekilde normal okullardan da dışlandığında problemleri daha çok artıyor.

Söyleyeceklerim bu kadar teşekkür ederim.

YASEMİN AKDEMİR:

İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü’nde öğretim görevlisiyim. Yüksek lisansım zihinsel engelliler öğretmenliği. Aslında branşım otizm ama bütün engellilerle ilgiliyim. İstihdamın eğitime bağlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü herkesin eninde sonunda bir diploması oluyor ve diploması olmayanları da beden gücüne dayalı işlerde çalıştırıyorlar. Ben öğretmenlerde iyileştirme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü tam zamanlı kaynaştırma olarak okula devam eden öğrencilerin bilişsel gelişim sürecinin olumsuz etkilendiğini düşünüyorum. Çünkü anlama, konuşma, okuma, yazma gibi iletişimsel yeteneklerin temelinde işitme var. İşitme duyusunun dil gelişimi açısından önemi de büyük.

Ancak diğer gelişme alanları üzerindeki etkisi de yadsınamaz. İşitme duyusundaki engel dolayısıyla çocukla iletişimin azalması, çocuğun sadece dil gelişimini değil bunun beraberinde sosyal ve duygusal gelişimini de olumsuz yönde etkiliyor. İşitme yetersizliğine sahip çocukların okul yaşamındaki güçlükleri, öğrenme probleminden çok iletişim becerilerinin yetersizliğinden kaynaklanıyor. Aslında çocukların özel öğrenme güçlükleri yok ya da öğrenme problemi hiç yok. Ama öğretmenle tam zamanlı kaynaştırmada iletişime geçemediği için çocukta bir öğrenme problemi varmış gibi görünüyor ve çocuğun bilişsel gelişimi giderek azalıyor. Sınıf arttıkça normal gelişim gösterenlerle aradaki fark açılıyor. İletişim becerilerinin yetersizliğinde işitme kaybının derecesi, dilin kullanım performansı, işitme güçlüğü olan bireyin insanlar, nesnelerle olan yaşantılarının süresi ve kalitesinde etkili olmaktadır. Çocuklar öğrenme ile ilgili deneyimlerini çevrelerini keşfederek ve diğer insanlarla iletişim kurarak sağlarlar. İşitme engelli çocuklar bu bilgileri edinirken, sesli uyaranlardan yeterince faydalanamazlar. Seslerin ait olduğu nesne, kişi ve olayları algılamakta güçlük çekerler. Buna bağlı olarak da bilişsel gelişim, düşünme, karar verme, yorulmam, sebep-sonuç ilişkilerini değerlendirme de yetersizlik gözlenir. Okul başarısı zayıflar.

Özellikle okuma ve matematik becerileri etkilenir. Normal işiten ile işitme engelli çocuk arasındaki fark sınıf seviyesi arttıkça açılır.

Bunun için de öğrenciden önce kaynaştırma sınıf öğretmenlerinin eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğitici eğitimi gerektiğini düşünüyorum öğretmenin desteklenebilmesi için. Özel eğitimin temel etkilerinden birisi de öğretmeni eğitirken BEP (Bireysel Eğitim Planları) ’ler var. Kişisel gözlemlerime dayanarak söylüyorum bunların devlet okullarında, tam zamanlı kaynaştırma okullarında yeterince uygulandıklarını düşünmüyorum. Özel eğitimin temel ilkelerinden birisi şöyle der: Özel eğitime ihtiyacı olan bireylere, bireysel yeterlilikleri ve tüm gelişim alanlarındaki özellikleri ve akademik disiplin alanlarındaki yeterlilikleri dikkate alınarak bireyselleştirilmiş eğitim planı geliştirilir. Eğitim programları bireyselleştirilerek uygulanır. Ama arkadaşlarımızın dediği gibi 50 kişinin arasında 1 tane işitme engelli çocuğumuz olduğu zaman da maalesef hiçbir öğretmen ona bireysel eğitim planı geliştirmiyor. Rehberlik araştırma merkezinden gelirse işte bildiği kadar uygulamaya çalışıyor. Sonuçta bilişsel gelişim de yavaşlıyor. Sınavlarda ise, öğrencinin yetersizlik durumunda, mesela görme engelliler için yardımcı eğitmen veriliyor sınavlarda ama benim bildiğim kadarıyla, yanlış biliyor olabilirim, işitme engelliler için böyle bir şey yok sanırım. Bu da çocukların uzun paragraflarda zorlanmasını ve başarılarının düşük olmasına neden oluyor. İşitme engelliler konusunda yapılan bir araştırmada, orta öğretimi bitiren işitme engellilerin büyük bir çoğunluğunun okuma-yazma öğrenemeden mezun olduklarını gösteriyor. Bu da Türkiye İşitme Engelliler Genel Merkezi’nin 2007’de açıkladığı bir şey. Yani orta öğretimi bitiriyorlar ama okuma-yazma bilmiyorlar. İşitme kaybı olan çocukların sözel dil kazanmış olsalar bile konuşmalarında bazı sesleri atladığı, eklediği görülmektedir. Ayrıca sesin şiddeti, perdesi, ritmi ve tonunu ayarlayamama gibi güçlükler gözlemlenmektedir. Aile eğitiminin öneminden bahsetmek istiyorum. Yapılan çalışmalar erken eğitim programlarının yani 36 aydan sonra aile odaklı programlar

işitsel deneyimler ve iletişim fırsatları sağladığı, bu da bilişsel gelişimi arttırıyor ve bu yaşantının dili kazanmada etkili olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda erken eğitim programlarının anne-çocuk arasındaki olumsuz etkileşimi azalttığı, iletişimsel etkileşimi arttırdığı, anne-babanın programa aktif katılımının sağlandığını göstermektedir. Çocuktan önce hem anne-babayı hem de öğretmeni eğitmemiz gerekiyor. İşitme yetersizliği olan çocukların dil ve gelişim becerilerine bağlı olarak sosyal beceri ve sosyal yönleri de etkilenmektedir. Sosyal ve duygusal gelişimleri yerleştirildikleri eğitim ortamına bağlı olarak da değişmektedir. Sosyal beceri geliştirme eğitim programları sosyal etkileşimleri ilerletmeye yardımcı olacaktır.

Ayrıca dersler içinde yer alan işbirlikçi öğrenme grup projeleri, akran desteği gibi yaklaşımlar da sosyal becerilerin gelişmesinde etkili olabilmektedir. Kaynaştırma normal gelişim gösteren çocuklarla birlikte kaynaşması sosyal etkileşimi ilerletmeye yardımcı olacaktır.

Bir şey daha söyleme istiyorum. Andrew Freelann’ın bir sözü var,

“Körlük kişiyi nesnelerden uzaklaştırır, sağırlıksa insanlardan.” Biz bunun olmasını istemiyoruz. Topluma uyum sağlayarak hayatlarına devam etmelerini istiyoruz. İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi olarak pek bir şey yapamadık. Ben kendi çabalarımla Türkiye Sağırlar Milli Federasyonu Başkanı Ercüment Tanrıverdi’nin bir arkadaşı Mustafa Çil aracılığıyla işaret dilini seçmeli ders olarak koydurdum.

Çocuklarımız sertifika da alabiliyorlar, seçmeli ders olarak da bu eğitimi alabiliyorlar. Diğer üniversitelerde çalışan arkadaşlarıma bunu söylediğim zaman yöntem bilmiyorlar. Yani nasıl bir sözleşme imzalayacağız? Kim kime gidecek? Bizim insanlarımızda öyle bir şey var. Onlar bize gelsin. Üniversiteye gelsin, anlatsın böyle bir şey imzalıyoruz. Seçmeli ders koyabilirsiniz, YÖK’te var. Bu da onların arasındaki iletişimsizlikten kaynaklanıyor. Söyleyeceklerim bu kadar.

ALİ KAYMAK:

Bu arada konuşmalarda aslında, belki diğer konuşmaların da öncesinde şu soruyu sormam gerekirdi. Özellikle hocamın bahsettiği üç yöntem var işitme engellilerde kullanılan;

doğal-işitsel, işaret dili ve total yöntem. Şu an okullarda ya da genel olarak Türkiye’de hangisi kullanılıyor diye sorsam, ne cevap verirsiniz?

HAKAN ERDOĞAN:

Okuluna göre değişiyor. Bizim okulda ağırlık işaret dili. Bizde cihaz kullanan, cochlear implantlı öğrencilerimiz var.

Öğretmen, I. kademeden bahsediyorum, konuşmaya yönlendiriyor.

Çocuğa hiçbir şekilde ulaşamadığı zaman işaret dili ile derse devam ediyor.

VEDAT KARAHAN:

Daha ziyade total yöntem hocam, ikisi bir arada gidiyor.

ALİ KAYMAK:

Bu çocuğa bağlı olarak mı değişiyor yoksa öğretmenin niteliğine göre mi değişiyor?

VEDAT KARAHAN:

Bu öğrencilerin genel kapasitesi ve öğretmene göre… Total yöntem daha çok kullanılıyor.

HAYRUNNİSA GÖNEN:

Tuzla Rotary İşitme Engelliler Okulu’nda sözel yöntem kullanılıyor.

ALİ KAYMAK:

Aslında üniversitelerinde bu konuda aynı fikirde olmadıklarını biliyorum. Bazıları sözel işitsel yöntemi, diğerleri işaret dilini tercih ediyor.

HAKAN ERDOĞAN:

Biz üniversitede sözel yöntemle konuşturma amaçlı, cihazla, dudak okumayla geldik ama okula düştüğümüzde gördük ki durum farklı, öyle değil. Üniversite de işaret dili eğitimi almadık.

SONGÜL ALTINSAÇLI

: Siz üniversitede işaret dili eğitimi almış mıydınız?