• Sonuç bulunamadı

2. BALDUR OYĠANĠAN ÂDEM ROMANININ İNCELEMESİ

2.8. ANLATIM TEKNİKLERİ

2.8.3. Metin Ekleme Tekniği

2.8.3.1. Tarihi Belge

Romanda Kumul isyanının başlaması üzerine Turfan valisi isyan haberlerinin asılsız olduğu, hükümetin gerekli müdahaleyi yaptığı ve isyanın bastırıldığını, isyan haberlerine inanıp fitne fesat çıkaranların cezalandırılacağını bildiren bir buyruk yayınlar. Tarihi belge niteliğindeki bu buyruğa yer vererek yazar esere gerçekçi bir hava katmıştır.

Buyruk

Şu konuda buyruk verdim ki, duyduğuma göre, vatandaşlar arasında Kumul tarafında bir kargaşa mı doğdu acaba diye endişe peyda olmuş. Vatandaşlar öyle fitne –fesat sözlere hiçbir zaman itibar etmesin, hükümete güvensin! Kumul tarafında hiçbir türlü kargaşa yoktur. Bazı yerlerde birkaç “haydut” peyda olmuş olsa da, vaktinde müdahale edip bastırıldı. Hükümet sert bir taş, hırsız –haydutsa yumurta gibidir. Yumurta taşla eşit olabilir mi?! Ben ki başkanım. Yurda şefkat gösterip şöyle buyruk kılarım ki, her bir vatandaş buyruğumu can u gönülden kabul etsin, buna hiçbir zaman muhalefet etmesin: birincisi; herkes sakin olup kendi işine dönsün; ikincisi, fitne –fesat, yalan sözlere itibar etmesin; üçün- (s. 239) cüsü, bundan sonra vatandaşlar beşer – onar bir yerde toplanmasın; dördüncüsü, “Açıl” adlı şarkı kesinlikle okunmasın; beşincisi, Kumul tarafından gelen adamlar takip edilsin, kim ki fitne –fesat çıkarsa hükümete derhal haber verilsin! Yukarıdaki buyruğum akılda iyi

114

tutulup, ona şartsız itaat edilsin! Kazara kim ki buyruğuma itaat etmez, hiçbir şekilde affedilmez, ağır bir şekilde cezalandırılır.

Ambal xx Cumhuriyetin 20. Yılı 5. Ayı(Tömür, 2009: 239-240 )

2.8.3.2. Şiir

Romanın bazı bölümlerinde şair konuya uygun olarak şiirlerden alıntılar yapar. Şairin katıldığı bir meşrepte okunan Fuzuli şiiri bir yönüyle meşrep kültürünün önemini vurgular. Meşrebe katılan gençler Fuzuli’nin şiirini bilmektedir.

“Hâsılı berk-u havadisten melâmet çağıdır

Rahme kıl devletli sultanım mürüvver çağıdır” (Tömür, 2009: 129)

Yine şairin beslendiği kaynaklardan birisinin de Kazak şair Abay olduğu vurgulanmak istenmiş ve Abay’dan alınan bir dörtlükle eser zenginleştirilmiştir.

“Bilgiden sonra gelir senin bilgin, Bilmek değil midir dileği halkın. Engelleri aşsan yine engel görünse,

İsteğin azalmasın durma yürü.” (Tömür, 2009: 203)

Bunların dışında yazar yeri geldikçe roman başkişisi Abduhaluk Uygur’un şiirlerine de yer vermiştir. Bu şiirler sırasıyla Turfan Gecesi, Kesilmez Ümit, Yakışmadı, Vicdan Azabı, Açıl, Üşüdü adlı şiirlerdir. Ayrıca şairin geceleri çalışmasında en büyük yardımcı olan fenere yazdığı şiir, kendisini ziyarete gelen Niyazi adlı gence yazdığı gazel, misafir olarak çağırıldığı evde afyon çekildiğini gördüğünde söylediği şiire romanda yer verilmiştir.

2.8.3.3.Türkü

Romanda şairi Turfan’dan Urumçi’ye götüren Arabacı Salih’in okuduğu bir türküye yer verilmiştir. Bu türkü Salih’in geçmişte yaşadığı, şahit olduğu olayları anımsatması bakımından önemlidir.

115 Bu halimi gördünüz mü?

Düşmalara esir oldum Kederimi gördünüz mü?

Nazar eylen gözyaşıma, Kimseler gelmez yanıma. Kamçı yiyerek başıma Durduğumu gördünüz mü?

Kırk yiğidim hepsi gelip Özümü ben gama salıp Ahmet Bey’i bile alıp Kederimi gördünüz mü?

Bende olduğum irade, Kaldım sayısız belada. Düşman atlı ben piyade Yürüdüğüm gördünüz mü?

Yusuf Bey der sinem dağlı, Arzumanım burda kaldı. At önünde elim bağlı

Gittiğimi gördünüz mü?” (Tömür, 2009: 69)

2.8.4.Geri Dönüş Tekniği

Romanda bazen olaylar ve kişiler hakkında doğrudan bilgiler verilmez. Ancak ilerleyen zamanlarda bir olay ve kişi hakkında geri dönüşlerle bilgi verilir. Bu geri dönüş bazen birkaç saatken bazen bu süre daha uzun olabilir.

Şair Urumçi’deyken hükümet binasının yakınında bulunduğu bir gün bir kargaşa kopar. Dükkânlar kapanır, herkes evlerine kaçar. Kimsenin ne olduğundan

116

haberi yoktur. Olay ancak gece aydınlanır ve anlatıcı bunu belirtip geriye dönerek sabah gerçekleşen olayın mahiyeti hakkında bilgi verir.

Olay gece geç saatlerde aydınlandı:

1928 yılı 7 Temmuz günü Rusça Siyasi –Hukuk mektebinin 2. dönem öğrencileri okulu bitirmişti. Bu münasebetle düzenlenen mezuniyet merasimine başta Yan Zenşin, askeri, idari memurlar ve Sovyetler Birliğinin Urumçi’de yaşayan konsolosu hanımıyla birlikte davet edilmişti.

Yan Zenşin Siyasi –Hukuk mektebini kendisine sadık memurlar yetiştiren bir okul olarak düşünüyordu. Bu yüzden o bugünkü törene memnuniyetle katılıp, 2. Dönem mezunlarıyla görüştü. O bu ziyafette bir olay meydana geleceğini, Harici mahkemesi başkanlığına ek olarak askeri işler başkanı da olan Fen Yavnen ile Siyasi –Hukuk Mektebinin ilmi müdürü Cyan Çunşi’nin kendisine suikast düzenleyeceğini aklına bile getirmemişti.

Merasim çok eğlenceliydi. Öğrencilere diploma dağıtıldığında, çan çalınıp alkışlar yükselmişti. Tören bitip ziyafete başlama aralığında siyasi işler nazırı Cin Şuren mühim bir işim var diye önceden çıkıp gitti. Kalan misafirler ziyafet evindeki üç masaya bölünüp oturdular. Bu çağda Cyan Çunşi Yan Zenşin’e fevkalade hürmet gösteriyordu. Ziyafet resmiyette başladığında, Fen Yavnen dışarıya çıkıp, Yan Zenşin’in muhafızlarına ayrıca hürmet gösterip, onları ayrı evde ağırlamaya, hatta silahlarını dışarıya çatıp onları rahatça yemek yemeleri için yerleştirdi.

Birinci masada Yan Zenşin, Du Lüycan gibi misafirlerle Çin dili öğretmenleri oturuyordu. İkinci masada Sovyet konsolosu ve onun hanımı, Fen Yavnen, Cyan Çunşi oturuyordu. Kavurmalar getirilip kadehlere rakı konulduktan sonra, Cyan Çunşi yerinden kalkıp konuşma yaptı:

-Cyancün cenapları, Lüycan cenapları, konsolos cenapları, saygıdeğer hanımefendi, bugünkü sade ziyafetimize iştirak eden bütün aziz misafirler! Ben herkesi mektebimizin fahri müdürü Yan Cyancün cenaplarının selameti ve uzun yıllar yaşaması için kadeh kaldırmaya davet ediyorum!...

Yerinden kalkıp kadehlerini ağzına götüren misafirler Yan Zenşin’e tıpkı ayçiçeğinin güneşe baktığı gibi bakarak hürmet gösterdiler. Bundan memnun kalan Yan Zenşin misafirlere tek tek bakıp, hürmetleri kabul ettiğini bildirdikten sonra, herkesle birlikte kadehi bitirdi. Oturup kavurma yiyip rakı içmeye devam etti. Altmış üç yaşındaki ihtiyar Cyancün rakıdan iki üç kadeh içip Du Farun’la

117

gavşin oynadı. Yan Zenşin oyunda kolay utulmuyordu, genellikle utup, başkalarına rakıyı çokça içiriyordu.

Gavşin oynarken hem uyanık, hem hileci adamın başkalarını utması mukadderdi. Yan Zenşin’in gavşin oynayarak başkalarını utmasında uyanık ve hileciliği ben buradayım diyordu.

Ziyafet başlayalı çeyrek saat olsa da, kavurmaların tümü çıkmamıştı. Yan Zenşin kavurmaların çabuk çıkmasını, kendisinin askeri okulda görmesi gereken işler olduğunu söyledikten sonra Cyan Çunşi dışarı çıkıp hizmetçilere kavurmaları çabuk hazırlamalarını söyleyip geldi.

-Nasıl, hallettin mi? –Dedi Fen Yavnen Cyan Çunşi’ye bakıp.

-Hazırlandı, -dedi o ciddiyetle. Fen Yavnen derhal yerinden doğruldu ve eline kadehi alıp Sovyet konsolosunu kadeh tokuşturmaya davet etti. Konsolos da yerinden kalkıp kadehi almasıyla, Yan Zenşin’in arka tarafından bir hizmetçi onun kâsesine rakı koyacak gibi gelip, onu tabancayla vurdu. Merminin etkisiyle yerinden sıçrayan Yan Zenşin: “nasıl iş bu?” diye öfkelenirken, yine bir el kurşun atıldı. O yere yıkıldı. Du Farun da bi el mermiyle yıkıldı. Yen Yüyşu kurşun değince ölü numarası yaparak Yan’ın cesedinin yanına uzandı. Ziyafet salonundan gelen silah sesini duyan Yan Zenşin’in muhafızı Gav Lyendu uçarcasına gelerek bedeniyle Yan Zenşin’i korumak istedi, Fen Yavnen arka arkaya üç el ateş ederek onu da öldürdü. Muhafızların dışarı çattıkları tüfeklerini karşı taraftakiler önceden toplamışlardı. Daha şimdi kadehler tokuşturulup, coşkulu, arzulu şekilde devam eden ziyafet salonu göz açıp kapayana kadar savaş alanına dönüştü. Misafirler, öğrenciler ve silahını kaybeden askerler o yana bu yana kaçışıyorlardı.

Fen Yavnen’le Cyan Çunşi Yan’ın cesetine yine iki el daha kurşun sıkıp, sonra onun cebini arayıp anahtarlarını aldıktan sonra, adamlarını alıp Cyancün idaresine doğru uçarcasına gittiler. Bunlar ulaştıklarında, Fen Yavnen askeri işler nazırı olduğu için kapıda duran hiç kimse engel olmadı. Onlar doğruca üçüncü salona zorla girerek o günkü nöbetçi Yan Çintyen’den mührü aldı ve bir adamını gönderip görüşülecek mühim bir iş var diye Cin Şuren’i çağırttı. Lakin Cin Şuren gelmedi.

Cin Şuren Fen Yavnen’in geri dönüşünden şüphelenip, yurttaşı Can Peyyüen’e:

118

-Eğer ziyafet sona erse, ilk önce Yan Zenşin döner gelirdi. Fen Yavnen’in dönmesine bakılırsa bir olay olmuş olması mümkün, demesinin üstüne olay yerinden dönen bir asker girdi ve durumu anlattı. Cin Şuren derhal harekete geçip bir bölük muhafız askerle üçüncü salonu kuşatıp hücum başlattı. Şavaş çok ciddi oldu. Ölen Du Lüycan’ın oğlu Du Cigo (Yincan) bir tabur askerle gelip, “babamın intikamını alacağım” diye savaşa katıldı. Fen Yavnen’in on küsur kişilik güruhu birkaç yüz askerin hücumu altında kolayca dağıldı. Onun adamlarından bir kısmı öldü, bir kısmı da diri ele geçirildi. Fen Yavnen de ele geçenlerdendi. O sorgulandıktan sonra meydanda vuruldu. Can, Çunşi’yi kılıçla öldürdü. O gün iki üç saat devam eden savaş bu çağda sonlandı. (Tömür, 2009: 139-142)

Bu bölümde roman kahramanlarından Hocaniyaz Hacı hakkında yine roman kahramanlarından Mehsut Muhiti ağzıyla bilgi verilmektedir. Romanda bir anda meydana çıkan Hocaniyaz Hacı hakkında bir merak duygusu uyandırılmış, daha sonra Mehsut Muhiti tarafından Hocaniyaz Hacı’nın kimliği, hayat serüveni hakkında geriye giderek bilgiler verilmiştir.

Sanırım 1907 yılının güz aylarıydı. Ben Astane Medresesinde okuyordum. Bir gün medrese önünde ansızın yirmili yaşlar civarında bir yiğidin götürdüğü eşeğe binen bir kadın peyda oldu. Biz o kadını görüp, bu kadın kim, nereden geliyor? Diye şaşırdık. Bu kadının giyim kuşamı ve konuşmalarından Kumullu olduğu anlaşılıyordu, ama o “Ben Toksun’dan geldim, Toksun’daki Niyaz Başkan’ın kardeşi Tuyuk Hoca’yı ziyaret etmeye gelmiştim. Duydum ki burada talebelerin okuduğu medrese varmış. Oğlum da bir iki yıl medresede okumuştu. Yine okuyabilir mi diye alıp geldim, kabul edip okutur musunuz” diyordu. O çağda Moydin Damolla müderris idi. O adam bu kadının talebini uygun görüp, oğlunu kabul etti. Onun adı İshak idi. O bizlerle dost olup, bir hücrede yatıp okuduk. İshak’ın boyu kısa olmakla birlikte bedeni sağlam, güçlü idi. Bazen kendi aramızda kavga etsek, koca koca adamlara fırsat vermiyordu. Aradan altı ay kadar geçtiğinde bir Cuma günü Lükçün beyinin bir adamı gelip, Kumul Beyi Şahmehsut’un bir duyurusunu okudu. Duyuruda “Topraklar İsyanı bastırıldı, isyana öncülük edenlerin kafası kesilip halka ibret kılındı. Lakin ele geçmeyen, geçip kaçırılanlar da yok değil. Taratili Behram Metniyaz’ın oğlu Hocaniyaz da bunlardan biridir. Onun; boyu kısa, yaşı on dokuz –yirmi civarında, yüzü yuvarlak, kara kaş, küçük göz, sert bakışlıdır. İsmini

119

değiştirerek dolaşıyor. Bu kişiyi görüp haber verene üç altın, tutup getirene on iki altın ödül konuldu. Bunu bildirmek için bu buyruk çıkarıldı” deniliyordu. Bu buyruk medresede ilan edildikten sonra, bazı talebelerin gönlüne şüphe düştü. Buyrukta bildirilenler Kumullu talebe İshak’ta görünüyordu. Bazı talebeler bu konuda fısıldaşıp duruyordu. Şehir içindeki bazı insanlar da bundan şüpheleniyordu. O günlerde önceki Kumul’lu kadın aniden peyda olup, oğlum bana yoldaş olup Harem’e gidecek, diye onu medreseden alıp götürdü.

-Ansızın ilginç ve gizemli bir hayat hikâyesi çıktı! –Dedi Abduhaluk Uygur şaşkınlığını gizleyemeyerek.

-Sonrası daha da gizemli, -dedi Mehsut Muhiti diğerlerinin ilgilendiğini fark ederek. O Harem’e bu yıl gitmiş olsa da, malum sebeplerle Arafat’a çıkamamıştı. O orada durup Doğu Türkistan’lı Yakup Hacı denen bir kişinin hurma bahçesinde çalışıyordu, ikinci yıl Arafat’a çıkıp Hacı olmuştu. Onun asıl ismi İshak değil Hocaniyaz olduğu için, Hocaniyaz Hacı oldu. Fakat onun Harem’den dönüp gelmek için yol parası olmadığı için orada çalışıp dört beş yıl kaldı. 1912 yılında Doğu Türkistan’lı hacılar gittiğinde, onlarla birlikte dönüp geldi. O yıl Kumul’da Timur Halife ayaklanması başladı. Timur Halife Hocaniyaz ile tanıştığı için onu buldurup askerlerine harbi talim terbiye vermesi için tayin etti. Bununla birlikte Hocaniyaz Hacı Timur Halife ayaklanmasına katıldı. İkinci yıl Yan Zenşin Timur Halife’yi aldatıp Urumçi’ye getirdiğinde Hocaniyaz dağda kalıp, kalan isyancılara lider oldu. Timur Halife Urumçi’de öldürüldükten sonra, Kumul beyi dağa asker çıkartıp dağda kalanları cezalandırmak istiyordu. İkisi arasında savaş oldu. Bu savaşta isyancılar yenilip dağıldı. Bu çağda Hocaniyaz Hacı Kumul’da kalamadı, Bariköl üzerinden Altay tarafına geçip, İshak adıyla Borçin’de Alp Okorday isimli bir Kazağın çobanlığını yaptı. Orada bir yıl kaldıktan sonra, Yan Zenşin’le Kumul beyinin duyurusu Altay tarafına da ulaştı. Kazak dediğin zarif halk, “İshak” denen çobandan şüphe ediyordu. Hocaniyaz Hacı oradan ayrılıp Çöçek’e vardı. Çöçekli Mahmutbay’la anlaşıp onun Bortala Kızıltuz’daki bir ağıl malına yine bir süre çobanlık yaptı. Bu sırada bu duyuru Çöçek, Bortala’ya da ulaşmıştı. Bununla birlikte Hocaniyaz Hacı Bortala’da da duramayıp, Sovyet toprağı olan Yarkent’e geçti. O Yarkent’e gitmeden önce aldığı antilop boynuzunu pazarda satmak için girdiğinde, Gulcalı Velihan Bay adlı tüccar onu iyi bir fiyata almış ve de Hocaniyaz Hacı’ya bir tane beş atar tüfek, bir at verip “Çegir’den geçip

120

Kızıltuz’dan antilop avlayıp getir, ben satarım” dedi. Hocaniyaz Hacı bu işle birkaç yıl meşgul olup, 1918 yılında Velihan Bay’la birlikte Gulca’ya döndü oradan Kumul’a geçti. O yolda Astane’ye gelip, bizim evde bir ay kalıp sonra Kumul’a gitti. (Tömür, 2009: 257-260)

2.8.5. Özetleme Tekniği

Roman, hayatı kucaklamak iddiasında olan kapsamlı bir edebiyat dalıdır. Ancak kapsamı ne olursa olsun roman, kendi yapısı ve mantığı içinde ‘eklektik’ ve ‘teksifî’ (seçici ve yoğunlaştırıcı) bir özelliğe sahiptir. Romancı, türün kendisine sağladığı imkânlara rağmen, her şeyi anlatamaz; her gördüğünü, sezdiğini, duyduğunu yansıtamaz. O, önünde sonunda seçici bir anlayışın adamı olmak, dolayısıyla romanın yapısında yer alan elemanları ‘karakteristik’ yönleriyle anlatmak, tanıtmak zorundadır. (M. Tekin, 2011: 229)

Urumçi’de Yan Zenşin’e karşı yapılan darbe girişimi ve Genel Valinin değişmesiyle şair bir gelişme olur mu diye birkaç gün bekler ve bir şeylerin değişmeyeceğini anlayınca Turfan’a geri döner. Ancak Urumçi’deki kaldığı bu süre zarfında neler yaptığı, kimlerle görüştüğü hakkında bilgi verilmez. Urumçiye giderken yaptığı yolculuk nispeten detaylandırılırken, dönüşü noktasında herhangi bir detay verilmez. Yazar bu bölümü özetleyerek yalnızca; şairin işlerin düzelmesini beklediğini, ancak işlerin eskisi gibi devam ettiğini söyler. Şairin dönüş yolculuğundan en ufak bir detay verilmez.

Abduhaluk Uygur Urumçi’de yine birkaç gün kaldı. Siyasi durumda bir yenilik olur mu, Yan Zenşin devrindeki müstebitlik, cehalet, nadanlığın yerine cumhuriyet, halkçılık konusunda bir şeyler olur mu diye düşünüyordu. Ama cemiyette olan işlere bakılınca, Cin Şuren her işi yine şu eski yoluna koyup, kendi iyetini sağlamlaştırıyordu. Sokaklarda, yollarda, falan memur Cin Şuren’in ayağına sarılıp ağlamış, filan memur çok altın hediye etmiş… Diye türlü türlü sözler, hikâyeler dolaşıyordu. (Tömür, 2009: 150)

121

2.8.6. Leitmotiv

“Bir alıntının ya da belli bir davranış biçiminin, belli bir özelliğin roman boyunca birçok kereler tekrarlanarak kullanılması” (Aytaç, 2012: 56) na leitmotiv

denir.

Eserde baharı, özgürlüğü, esaretten kurtuluşu temsil eden “Açıl” sözü bir leitmotiv olarak defalarca tekrarlanmıştır. İdam edilen şairin son sözü de “Gül açıl” olmuştur.

2.8.7. İç Çözümleme Tekniği

“İç çözümleme (interior analysis) yöntemi, en kısa tanımla, anlatıcının araya girerek kahramanın duygu ve düşüncelerini okuyucuya aktarması demektir.” (M.

Tekin, 2011: 261) İç çözümleme yöntemi romn çözümleme yönteminde en çok başvurulan tekniklerden olmuştur. Daha çok anlatma yönteminin olduğu romanlarda görülür. Ancak moder romanla birlikte iç monolog ve bilinç akımı gibi yöntemlerin romana girmesiyle önemini kaybetmiştir. Modern romancı anlatıcıyı devreden çıkararak okuru anlatıyla baş başa bırakmak istemektedir. Bu sebeple de anlatıyla okurun arasına girerek kahramanın zihin dünyası ve psikolojisini açıklamaya çalışan anlatıcı ve bu anlatıcının kullandığı iç çözümleme tekniği eski önemini yitirmiştir.

Bu sırada şair minareye çıkmış güneşin nuruyla altın gibi parıldayıp duran uçsuz bucaksız Turfan vadisini seyrediyordu.

“-Ey güneşin lütfuna en çok erişen sevimli diyar, bilgelikte zengin Turfan ana, senin büyüklüğün, bütün güzelliğin sana dökülüp duran işte şu altın nurda!... Ana yurdu Turfan’a güneşten de fazla muhabbet besleyen şair heyecanını bastıramayıp söylemeye devam etti, -ey sevgisi ateş, zemini inci, uzun tarih, kitaplarda zikredilen medeniyetin, altın beşiği, sevgili Turfan! Sen tarihte gerçekten yaşayıp medeniyet-i insaniyeye unutulmaz armağanlar bırakan, altın devirleri yaşayan sen değil misin?! İdikut, Yargol, Karahoca, Astane, gibi gaip şehirler, Uva –Turlar… Senin altın devirlerinin canlı şahidi değil mi?

122

… Ah tarih!... Yaşanan altın devirler!... Kaza –bela, afetlerle dolu kara asırlar!... Koca koca ırmakları kurutup kuru dereye, çıplak çöllere döndüren afet yılları!... İşte bu minare önündeki alanda gayet büyük sular kabarıp akıyordu, şimdi o sular hani? Bu vadide mamur olan yemyeşil yerler, ormanlar hani? Gelişmiş payitaht şehirler hani? Şimdi bu yerlerde yüksek yüksek uçurumlar, nice gaip şehirlerin yarım izleri kalmış… Bu uçurumları, geçmişte kabarıp akan nehir suları tıpkı dev arısı gibi hareket edip yapmamışsa, daha başka nasıl bir güçle meydana çıkabilirdi! Gaip şehirleri ata-babalarımız kendi eliyle yapmış, bu yerlerde hüküm sürmüş olmasa, onlar nasıl meydana çıkardı?...

Bu kadar çok harabe, yine mamur olan şehirler, bu kadar geniş nehir yatağı, orman, yine yeşerip duran bağ bahçeler… Bu tıpkı öndekinin yürüyüp, arkadakinin iz sürüp yürümesine benziyor.

Çalışkan halkın bir yer harap olsa, yine bir yeri mamur kılıp, hayati gücünden bir gün dahi mahrum kalmayan dayanıklı ana vatan, sevimli Turfan sen değil misin?!

Nehirler kuruyup, bağların solduğu afet dolu yıllarda akıl –feraset sahibi halkın yer altı sularını arayıp bulup, geçirimsiz tabakanın temelindeki suları yeryüzüne çıkarıp, karizi keşfeden meşhur Turfan sen değil misin? (Tömür, 2009: 18-19)

123

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Benzer Belgeler