• Sonuç bulunamadı

2. BALDUR OYĠANĠAN ÂDEM ROMANININ İNCELEMESİ

2.3. KİŞİLER

2.3.2. Tipler

2.3.2.2. Konularına Göre Tipler

2.3.2.2.1. Sosyal Tipler

“Topluma bağlı ve toplum kaynaklı, kişilerin doğuştan getirdiği değil; sosyal şartlar nedeniyle sonradan ortaya çıkmış olguları, durumları, olayları, duygu ve düşünceleri temsil eden tiplerdir”. (Çetin, 2009: 155)

2.3.2.2.1.1. Ev kadını. Bu kategoride şairin eşi Ayimhan’ı ele alabiliriz.

Ayimhan devrin şartları gereği okuma yazma bilmemektedir. Romanda kadın karakterler olaylara etken olarak katılmasa da devri anlamak açısından dikkate alınmalıdır. Ayimhan çocuk sahibi olamayınca eşinin kendisinden vazgeçeceğini düşünerek hurafecilerin elinde mahvolur.

2.3.2.2.1.2. Zengin tüccar. Hüseyin Bay ve onun gibi bir takım zengin

tüccarlar kendi işlerinin yolunda gitmesi adına halkın taleplerini, sıkıntılarını görmezden gelmekte, üstüne üstlük bu sıkıntılardan fayda sağladıkları için bu problemlerin çözülmesini istememektedir. Romanda Hüseyin Bay bunun tipik örneğidir. Kendisinden okul açmak için yardım isteyen Abduhaluk Uygur’a verdiği yanıt bunun güzel bir örneğidir.

-Bu adam tam gönlüme göre, -dedi Hüseyinbay dükkândaki gülüşmelerin kesilmesiyle, -bunu nereye göndersen oraya gidiyor. Hangi işi versen yapıyor. Şanhey’de gördüğü şeyleri duydunuz, kendi hayalindeki şeyleri söylüyor. Bir lira harca desen, bir lira harcıyor, asla iki lira harcamıyor. Çok ahmak. Eğer onu

63

Ciyancün bilse, o da severdi… O böyle diyerek yerinden kalkıp arkasına dönerek yürüdü ve eşikten atlayıp çıkarak Abduhaluk’a bakıp dedi, -oğlum, bizim eve gidip çocuklarla eğlen, anladın mı? Uğraştığın işleri bırak. Bana Ahmet’e benzer adam lazım. Ciyancün’e dahi öylesi gerek. Aklı, şuuru olan adam bizim işimize yaramaz. Anladın mı? Bizim eve git tamam mı? (Tömür, 2009: 115)

2.3.2.2.2. Psikolojik Tipler

“Kişiye bağlı, birey kaynaklı, kişilerin doğuştan getirdikleri soyut değerlerin genel ve yaygın bir değer olarak sergilendiği kişiye ‘psikolojik tip’ denir.” (Çetin,

2009: 156)

2.3.2.2.2.1. Zalim Tipler. Bu kategoride Çinli Genel Valiler; Yan Zenşin, Cin

Şuren ve Şın Şı Sey’i, yerli beylerden Şah Maksut’u, Çinli komutanlar ve askerleri ele alabiliriz. Bunların dışında Beyaz Rus askerleri de bu kategoride değerlendirilebilir.

İhtiyar vali Yan Zenşin valiliği döneminde halka öyle ağır işkenceler, öyle zulümler yapmıştır ki bir suikast sonucu ölümü halkı sevince gark etmiştir. Hatta onun ölümü üzerine babasının vasiyetini yerine getirmek üzere mezarlığa giden Nurahun’un sahnesi ve bu sahneye şahit olan şairin düşünceleri bize onun zalimliği hakkında ipuçları vermektedir.

Tam bu sırada şehir içinden bir delikanlı çıkıp geldi. Grubun önüne geldiğinde onu tanıyanlardan biri:

-Nurahun, geç kalmış pazarcı gibi bu acele ne, nereye böyle? –Diye sordu. -Mezarlığa, -dedi o aceleyle.

Eski mezarlık şimdiki Hançin sokağıyla kütüphane arasındaki tepedeydi. Cyancün’e mezar mı kazacaksın? Onu oraya gömdürmeyiz-dedi az önceki delikanlı şaka yaparak.

-O kişi varacağı yere vardı, -dedi o net bir tavırla, -ben başka iş için gidiyorum.

64

-Babam rahmetli ölmeden önce bir vasiyet bırakmıştı, o vasiyeti eda etmeye gidiyorum.

-Nasıl vasiyetmiş? Biz de öğrenelim! –Birisi merak ederek onun yolunu kesti.

-Babam ölürken, -dedi Nurahun söyleyeyim mi söylemeyeyim mi der gibi başını kaşıyarak, -babam candan üzülmeden önce vasiyet edip: “Oğlum, ben bu hilekâr, ihtiyar Cyancün’ün öldüğünü göremeden ölüp gidiyorum. Aklında olsun o ne zaman ölse o gün kabrime gelip: (yaşlı cyancün öldü) diye üç kez bağır, ben rahat edeyim” demişti. Bu iş için gidiyorum, -o böyle söyleyerek aceleyle gitti.

Nurahun’un bu sözü insanları şaşkınlığa sevketti. Kalabalık yine gürültü patırtıya başladı. Abduhaluk Uygur bu gürültüye dikkat edip kulak kabarttı.

-Ya Allah, bu yaşlı Cyancün bütün yurdu kendine düşman etmiş! –Dedi biri alnına vurup.

-Hoşurahun ağabeyin kini başka yerde, -dedi biri bilgi vererek, o yiğit bir adamdı. İlkbahar vaktinde Seyit Noçi ile birlikte hareket edip, İliho’da Yanmaza (Yan Zenşüy)nın inkılâbına katılıp, Seyit Noçi ile birlikte İliho’nun kapısını darbeyle açmıştı.

-Evet… Seyit Noçi’yi öldürmesine sinirlendi değil mi? –Dedi biri meselenin aslını söyleyerek.

-Evet… Yalnız Seyit Noçi değil, İli’de inkılâba katılan nice nice iyi adamları Yan Cyancün denen hilekâr tuzağa düşürüp öldürdüğünde Hoşurahun çok üzülmüştü. Gerçekten öfkesi gelince: “Az bekle, senin gibi caninin bir kaşık kanını içmezsem…” deyip bembeyaz sakalını çekiştirip öfkeyle titriyordu. Rahmetlinin ömrü kısaymış…

-Bir yıl daha yaşasa görecekmiş. -Ne zaman öldü.

-Geçen yıl bugünlerde.

-Şu adamın yaptığı vasiyete bakın, ne kadar manalı!...

Şaire Hoşurahun’un vasiyeti çok tesir etmişti. “Dünyada halka zulüm etmekten daha lanetli bir olmasa gerek” dedi şair kendi kendine. Hoşurahun’un vasiyeti Yan Zenşin’in hüküm kıldığı on yedi yıl içinde zulme uğrayıp ölen binlerce on binlerce insanın vasiyetlerine vekâlet ediyordu. Buradan Yan Zenşin’in ne kadar zalim, ne kadar hilekâr ve zalim olduğunu, ona karşı halkın

65

dişinden tırnağına kadar kinle dolduğu ortaya çıkıyordu. Bu yüzden, Hoşurahun’un vasiyeti yalnız Yan Zenşin’in zulmünde ölenlerin değil, şimdi bile azap çekenlerin isyankarane arzu ve ümitlerini aksettiriyordu. (Tömür, 2009: 148-150)

Çinli valilerin dışında yerli beyler de halka zulüm üstüne zulüm yağdırıyor, onları kulu, kölesi gibi görüyor ve halkın üzerine kaldıramayacakları yükleri yüklüyordu. Özellikle Şah Maksut denilen yerli bey kendisinin Cengiz soyundan olduğunu iddia ederek halka ağır vergiler salmış, onları köle gibi kendi işlerinde çalıştırmak istemişti. Bunun neticesinde ayaklanmalar çıkmış, önce Topraklar isyanı patlak vermiş ardından Timur Halife adlı yiğit, beye karşı isyan bayrağını açmıştır. Aşağıdaki satırlarda beyin zalimliği gözler önüne serilmektedir:

Bilhassa Şah Maksut Beyin zamanına gelindiğinde Kumul’un ekim alanları, büyük –küçükbaş havyaları, kömür madenleri, bağlar ve kuyuların çoğu şehir iyetine geçti. Köyde –kentte yaşayanlar onların çiftçi kullarına, dağlarda oturanlar hayvancı kullarına döndü. Şah Maksut çiftçi kölelere verilen yerin bir mo’suna bir daden tahıl vergisi çıkardı. Eğer buradan bir daden ürün çıkmazsa eksik kalanını çiftçiler kendi elindekinden vermeye, hayvanlar kuzulamasa, hayvancılar kendi kuzusuyla eksiği tamamlamaya mecbur kılındı. Bakın, dünyada böyle bir kanun var mı?! Söz buraya geldiğinde arabacının gök gözlerinden gazap kıvılcımları saçılıyordu. O yine devam etti: -Öldürüp sonra dövmek gibi, beyin kömür ocağında her aileden bir kişinin yiyeceğini kendisi karşılayarak ayda altı gün çalışması hakkında bir yasa çıktı. Vatandaşın çaresi ne? Onun yap dediğini yapmamaya çare yok. Zulüm desen gittikçe ağırlaşmaktaydı, dayanacak hal kalmadı. Çiftçiler toprağımı satayım dese, yönetim ruhsat vermiyordu. Çare bulamayan çiftçiler topraklarını ucuz fiyata bey idaresine satmaya mecbur kalıyordu. Bu işler çiftçilere ölümden de ağır geliyordu. (Tömür, 2009: 80-81)

Çinli komutanların zulümleri de valileri aratmıyordu. Bunlardan özellikle Şün Fayü isimli komutan zalimliğiyle, yaptığı katliamlarla tanınmıştır. Verilen bilgilere göre Şün Fayü Piçan şehrinde 3 -4 binden fazla masum insanı katletmiştir.

Bu durumdan haberdar olan Şuren Kumul’da konuşlanan başkumandan Şın Şı Sey’e bu üç şehirdeki isyanı kesin olarak bastırması konusunda emir verdi. Bu emir Şın Şı Sey’in bu günlerdeki niyetine tam uyuyordu. Çünkü o Kumul isyancılarının bir kısmını Gansu’ya, bir kısmını Dışarı Moğolistan’a

66

geçirdim, onlar ikinciye baş kaldıramaz, şimdi Urumçi’ye dönüp iyeti ele almam gerek, diye düşünüyordu. Bunun için o, katliamlarla ün salmış Şün Fayü kolordusunu Piçan’a önden gönderdi. Bu ordu şimşek gibi gece gündüz demeden yürüyerek Piçan’a gelip Ma Şimin’e arka taraftan hücum ederek onu mağlup etti. Timur Botun bu savaşta öldü. Ma Şimin kaçıp Digay’a vardı. Şün Fayü ordusu şehri koruyan hükümet askerleriyle birleşip Piçan şehrinde üç gün boyunca kırgın verdi. (Tömür, 2009: 320)

Vali ve beylerin dışında Çin askeri de halka zulüm yapmakta, ıssız yollarda yolcuları soymakta, sebepsiz yere halka dayak atmaktadır. Aşağıda eşekçi Yasin’in çileli bir yolculuktan sonra Çin askeriyle karşılaşması ve onlardan sebepsiz yere dayak yemesi canlı bir şekilde anlatılmaktadır.

“-Neden burada durdunuz? Sizler bu tahılı haydutlara mı götürüyorsunuz? –Dedi askerlerden biri bağırarak. Onun bu yersiz sözü her iki eşekçinin canını sıktı. Yasin bunun lafına dayanamayarak biraz aceleci davrandı:

-Vay beyim, gece çıkan boranı görmediniz mi? Gidilecek gibi olsa, yoluma gitmeyip burada mı kalırdım? Helva yapıp bir kişinin beni misafir edeyim dediği yok! –Dedi o hiddetle ellerini sallayıp.

Askerler onun sözlerine kulak asmadı! El salladığını görünce yine bir asker: “ananı” diye küfür ederek gelip onu kamçılamaya başladı. Öldürüp sonra tekmelemek denildiği gibi, Yasin’in başına gözüne zehir gibi acı kamçı değmese de, başka yerlerine hayli kamçı yedi. Ta ki askerin eli yorulup vurmayı bırakınca o kamçıdan kurtuldu. Asker de atını çevirip:

-Şimdi yürü, arkamızdan yetişmezsen seni vururum! –Dedi ve atını yorgaya kaldırdı. (Tömür, 2009: 269)

2.3.2.2.2.2. Hilekâr Tipler. Bu başlık altında yine Yan Zenşin ve Cin Şuren

ele alınabilir. Kendisine karşı başlatılan isyan hareketi neticesinde zor durumda kalan Şah Maksut Yan Zenşin’den yardım ister. Durumun Şah Maksut’tan sonra kendi aleyhine döneceğini anlayan Yan Zenşin hile ile önce Topraklar isyanını, ardından da Timur Halife isyanını bastırmıştır.

Timur Halife’nin isyanına yine şu üstat Yan Cyancün geldi. Topraklar isyanını da o hile ile sonlandırmıştı. Timur Halife’yi de yine bu tilki bastırdı. Yan Cyancün Timur Halife’ye: “Sizin başlattığınız isyanın beye karşı olduğunu,

67

hükümete karşı çıkmadığınızı öğrendim. Bu isyan konusunda size hiçbir ceza vermeyi düşünmüyorum. Sizin gibi bir yiğidin hükümete katılıp, bana yardım etmenizi, hizmet etmenizi istiyorum. Hiçbir zaman şüpheniz olmasın, korkmayın. Eğer Urumçi’ye gelirseniz, sonsuz sevgilerimizi gösteririz, buna şüphesiz inanın!” diye mektup yazmıştı. Timur Halife buna inanmadı. Bunun üzerine Yan Cyancün başka bir yol tutup, Cimsar’daki Li Şufu isimli komutanı Kumul’a gönderdi. O Müslüman idi. Li Şufu askerlerine komuta ederek, Karakapçin, Koşuta, Törük, İdiş gibi dağ tepelerine yerleşip, Kumul’dan Pin Hacı, Yunus Elem Ahun başkanlığında on küsur kişiyi vekil tayin ederek dağa gönderdi. Li Şufu, vekilleri Kur’an’a el basarak yaptığı birçok vaadi ulaştırmaları için göndermişti. Bununla birlikte Timur Halife ile vekiller arasında görüşme başladı. Timur Halife vekillerin sözüne inanarak biraz yumuşadı ve de Urumçi’ye gitmeyi uygun buldu. Kur’an üzerine yemin edilirken Kumul Büyük Medrese, Şenşi Huyzu Mescidi, Şüycu Huyzu Mescidi gibi yerlerin mollalarının kefil olmasını şart koştu. Li Şufu bu şartı kabul ederek: “Kuran’ın yüceliğiyle vaadimize sadık kalacağız, eğer vaadimizden dönersek, Allah’ın huzuruna yüzü kara gidelim” diyerek yemin etti. Aralarında Uygurca ve Çince bir anlaşma yazıldı. Anlaşmanın imzalandığı gün Li Şufu dağa çıkarak Timur Halife’yle kucaklaşıp görüşerek anlaşmayı imzaladı. Hükümet tarafından Li Şufu, isyancılar tarafından Timur Halife anlaşmayı imzalayarak, aralarında Kuran üzerine yemin ederek, birbirlerini tebrik ettiler. Böylece Timur Halife komutasındaki isyan anlaşma yoluyla bastırıldı. (Tömür, 2009: 94-95)

“Bu yılın güzünde Yan Cyancün denen hilekâr tilki kötü niyetle, yeni silah dağıtacağız eski silahları teslim edin diye buyruk çıkardı. Bir gün Timur Halife ile Moydin Halife’yi misafirliğe diye çağırdılar. Onlara üç adam yoldaşlık ediyordu. Onların cyancün idaresine girmeleriyle tutuklanıp bağlanmaları bir oldu. Timur Halife’nin buyruğu diyerek bizim silahlarımızı topladılar. Silahın elden çıkması canın tenden çıkması gibidir. Biz aynı ağıldaki koyunlar gibi bunların güdümündeki bir sürüye dönüştük. Onlar ne zaman kesip yiyelim derse o anda kesilip yenilen bir vaziyette kaldık. Aradan geçen hayli günden sonra Timur Halife başta beş adamı bağlanarak vurulup öldürülmüş, diye duyduk. Bize de ne isterlerse yaptırdılar. Buna bakarak bazıları kaçtı. Kalanlarımızı Kumul’a gitmesinler diye Turfan, Toksun, Kuça taraflarına

68

sürdüler. Ben o zamanlarda Turfan’a geldim. Turfan’da Hafız Hacı’nın yanında başımı kaldırmadan yıllarca kuyu kazdım. (Tömür, 2009: 98)

Yine Şın Şı Sey isyancıların gücünü dağıtmak amacıyla hileye başvurmuş ve bu stratejisinde de başarılı olmuştur. O isyancı birliklerini böl -parçala -yok et taktiğiyle ortadan kaldırmaya muvaffak olmuştur.

-Bakın! –Dedi o elindeki sopayı duvardaki askeri haritaya değdirerek, - isyancılar doğu ve batı dağları diye iki büyük bölüğe ayrılmış, onlar yine içlerinde birkaç parçaya daha ayrılmış. Onlar dağınık ve düzensiz olsa da, doğu tarafındakiler Yolvas’ın, batı tarafındakiler Hocaniyaz’ın etrafında toplanmışlar. Biz şimdi ördek kebabını parçalayıp yiyeceğiz. Önce kanadı ve bir ayağı yiyecek kalan kısıma dokunmayacağız. Hocaniyaz’a dokunmadan, Yolvas’ı bertaraf edeceğiz demek istiyorum. Yolvas sinsi ve korkak. Bu vazife Can Yüşu kolordusuna verildi. Galebe çalmayan kumandanla görüşmek dahi istemiyorum!

-Yerine getireceğime söz veriyorum! –Dedi Can Yüşu selam verip.

-Fu Çuen kolordusu batı tarafını devamlı muhasara altında tutacak. Oradaki isyancıları ürkütmeden mümkün olduğu kadar bilinçsizleştirmek gerek. Hocaniyaz hem uyanık, hem de yiğit. Onu yok etmek kolay olmayacak. Ben Hocaniyaz’ın neye isyan ettiğini anlıyorum, onunla ittifak yapıp birlikte hizmet vermek istiyorum. Bu doğrultuda vekil gönderip, onunla görüşmemiz gerek! – Şın Şı Sey bu sözleri söylerken yüzünde sahte bir tavır kalabalığa baktı. Onun bu bakışından göz kırpmak kadar kolay yalan söylediği anlaşılıyordu.4 (Tömür,

2009: 313-314)

2.3.2.2.2.3. İşbirlikçi Hain Tipler. Bu başlık altında Timur Halife’yi Kur’an

üzerine yemin ederek kandıran Çinli Müslüman Li Şufu, Emet Tamak’ın yakalanmasında yardımcı olan yaşlı komşu kadın ve şairi şikâyet eden, evini Çinli askerlere gösteren Rozi Molla ele alınabilir.

2.3.2.2.3. Zihinsel Tipler

4 Hévir Tömür, age, s. 313- 314.

69

“Entelektüel tipler. Bunlar, zihinle, düşünceyle, sanatla, edebiyatla, felsefeyle, dinle yani genel anlamda zihin faaliyetleriyle ilgili değerleri temsil eden tiplerdir. Doğuştan getirilen değil; sonradan elde edilmiş soyut değerleri bir yaşama biçimi, dünya görüşü ve sorun olarak temsil eden tiplerdir.” (Çetin, 2009: 158)

Bu bölümde Abduhaluk Uygur, Mehsut Muhiti, Latif Efendi, Hesamidin Zuper gibi kişileri ele alabiliriz. Bu kişiler halkın uyanışı adına, milli eğitimi yaygınlaştırmak ve yenilikçi okullar sayesinde Uygur çocuklarını cehaletten kurtarmak için mücadele etmiş, bu mücadele uğruna çeşitli zorluklara göğüs germişlerdir. Zengin bir ailenin çocuğu olan Abduhaluk Uygur, Çince, Rusça gibi yabancı diller bilmekte, değişen dünyayı okuyabilmektedir. Yine Mehsut Muhiti Rusya’ya gidip Rusça öğrenmiş aydın bir kişidir. Latif Efendi Astane’de açılan Cedit okulunda eğitim almış bir ziyalıdır.

Mehsutbay yaşı kırkı geçmiş, yapılı, kuvvetli, yuvarlak yüzlü, büyük gözlerinden akıl nurları saçılan, düşüncesi çevik bir kişi olup, bu yıllarda parlak bir eğitimci terakkiperver bir aydın idi. O, medresede ve yeni okullarda okuduktan sonra, ticaret ve seyahatle Rusya’da Semey, Moskova, Leningrad’a kadar gitmiş, bakış açısı genişlemiş, aklı fikri açılmış, kendiliğinden Rusça öğrenip belli bir bilim seviyesine ulaşmış, bu zamanın önde gelen ceditçi aydınlarındandı. Feodalizm hükümranlığında dini hurafelerin zirveye ulaştığı cehalet devrinin kara perdelerini yırtıp atıp, engelleri yıkıp, terakkiyat yoluna adım atan Mehsut Muhiti halkı uyandırmak için 1913 yılında Kazan’dan maarifçi Haydar Efendi Seyrani’yi davet edip, Turfan Astane’sinde ilk yeni fenni okul açan, sonraki yıllarda o yine okulun yetersiz kaldığını nazara alarak 1917 yılında Habibulla Efendi, Gülendam Avustey, Eli İbrahim, Hüsamidin Efendi gibi altı Tatar hocayı Moskova’dan (onlar Moskova Üniversitesini bitirmişlerdi) davetle Şincan’a getirip, masraflarını kendisi karşılayarak; Çöçek, Guçun, Turfan şehirlerinde “Mekteb-i Mehsudiye” isimli okulları açıp, eğitim işlerini gözler önüne sermişti. Bunun için Mehsut Muhiti terakkiperverliği ve eğitimciliğiyle mutlak nüfuz ve hürmet sahibi idi. (Tömür, 2009: 29-30)

70

Karakter, olaylar, zaman, hayat, dünya, varlık, yokluk gibi unsurlar karşısında ferdi tavır alan kişidir. Onun bu tavırları, sosyal grubuyla doğrudan bağlantılı değildir. Bir başka deyişle karakter, yüz çizgileri, parmak izleri bile birbirine benzemeyen her insanın ferdi olarak özgün şahsiyetinin dışa, konuşmasına, davranışına, tutumuna yansımasıdır. (Çetin, 2009: 158)

“Baldur Oyġanġan Âdem” romanı daha çok bir tip romanıdır. Ancak romanın merkezi kişisi olan şair Abduhaluk Uygur’un romanda sadece bir tip olarak değil, aynı zamanda bir karakter olarak da var olduğunu söyleyebiliriz. İçinde bulunduğu sosyal şartların dışında hareket kabiliyeti, düşünce dünyası olan Uygur aynı tabakanın içindeki insanlardan ayrılır. Onun gibi Çin okulunda okuyan, iyi bir ailede yetişen bir sürü insan vardır. Ancak o, diğerlerinden farklı olarak bu kazanımlarını kişisel çıkarları yerine milletinin menfaatleri için kullanabilme erdemine sahiptir. O halkın cahil kaldığını görerek bu yolda mücadeleye girişmiş, bu yolun tehlikeleri noktasında defalarca uyarılmasına rağmen korkusuzca cehaletin üzerine gidebilmiştir. Onun akranı ve onunla aynı okulda okuyan Rozi Molla hedonist, işbirlikçi bir hain olurken; Uygur, karakteriyle milletinin unutulmaz kahramanları arasına adını yazdırmayı başarmıştır.

2.3.4. Yardımcı Kişiler

“Bu kişiler, tip ve karakter özellikleriyle görünmeyen, olayın ya da dekorun tamamlanmasında kendilerine ihtiyaç duyulan ve zaman zaman ortaya çıkan yardımcı unsurlardır. Genellikle ya isim olarak ya da kendilerine verilen kısa görevleriyle ortaya çıkarlar.” (Çetin, 2009: 165)

Yardımcı kişiler kadrosunda, Arabacı Salih’i, Yemşili Tömür Şanyo’nun oğlu Abdusemi Bay’ı ve Kara Bıyık Ahmet’i ele alabiliriz.

Yazar Arabacı Salih vasıtasıyla bizi zamanda geriye götürerek Topraklar Ayaklanmasını, Timur Halife İsyanı’nı dikkatlerimize sunuyor. Arabacı Salih sayesinde bu isyanların sebebi ve neticesini öğreniyoruz. Yolculuk bitince Salih’in görevine de son veriyor yazar.

Abdusemi Bay ise zengin ama okuma yazma bilmeyen, cahil bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. Kendi rahatından başka bir şey düşünmeyen, milli bilinç

71

taşımayan, milleti sorulduğunda “çentu” (sarıklı) demekten başka bir şey bilmeyen bir kimsedir Abdusemi. Yazar; Abdusemi vesilesiyle şairin neden Uygur soyadını aldığını, vatan toprağının kıymetini ve bu uğurda binlerce yıl önce Batur Tanrıkut’un neler yaptığını şairin ağzından anlatıyor. Bu sahneden sonra görevi tamamlanan Abdusemi Bay ortada fazla görünmüyor.

Kara Bıyık Ahmet cahil halk tipini temsil etmektedir. Urumçi’nin zenginlerinden Hüseyinbay onu bir köle gibi kullanır. Onunla alay eder ve şaire de halkın Kara Bıyık Ahmet gibi olmasının hem Genel Valinin hem de kendisinin işine geldiğini, kısacası halkı eğitmek işinden vazgeçmesini söyler. Kara Bıyık Ahmet devrin cahil halkını göstermek amacıyla oluşturmuş, görevini tamamlayınca o da sahneden çekilmiştir.

2.3.5. Kişilik Gelişimi

Birçok romancı, bazı roman kişilerinin değişen farklı kişiliklerini sergilerler. Önce bir kişilik üzereyken bazı düşünce, duygu ve olaylar sonucu bambaşka ve değişik bir kişiliğe bürünür. Dolayısıyla biz, kişinin iki ya da daha çok sayıda farklı kişiliklerinin sergilenmesine ve bu farklı kişiliklerin karşılaştırılmasına tanık oluruz. (Çetin, 2009: 162)

Romanda eşekçilik yapan Yasin adlı kişinin bir kişilik geliştirmesi yaşadığına şahit oluruz. Önceleri isyancılara kızan, hakaretler yağdıran Yasin zorlu bir yolculuk sonunda Çinli askerlerden sebepsiz yere dayak yiyince isyancılara hak vermeye, hatta onlara katılmaya karar verir.

Kumullu deneni görecek olsam, sakallarını bir tüy bile koymadan yolup atarım anladın mı?! –Dedi Yasin çuval duvarının arasına başını sokarak. Yusuf bugünkü cefayı bildiği için onun sözüne öyle veya böyle demeden sessizce yattı. Ama Yasin’in siniri geçmemişti. O yine homurdandı:

-Şu halk ayaklanıp dağa çıkmasa, biz bu cefayı çekmeyiz. Gördün mü nasıl bir eziyet bu!.. (Tömür, 2009: 267-268)

-Kumullular bilerek dağa çıkmışlar! –Dedi Yasin elindeki ekmeğin tozunu üfleyerek.

72

-Neyi bilerek? –Yusuf gülümseyerek sordu. Onun gülümsemesi karanlıkta diğerlerine görünmüyordu.

-Neyi bilerek, bu halkın gericiliğini bilerek! -Dün söylediğin ne oldu?

Benzer Belgeler