• Sonuç bulunamadı

Ülkemizde uygulanan tarih öğretiminde yaşanan sorunlara, tarih öğretiminin eksikliklerine, bu alana yönelik eleştiri ve önerilere baktığımızda şu sonuçlara ulaşıyoruz.

Baltacıoğlu tarih öğretiminin sorunlarından bahsederken tarihin insan ve yaşamla ilgili tüm alanları kapsayacak şekilde ele alınması ve ezberci tarihçilik anlayışından uzaklaşılması gerektiğini savunmaktadır (Ata, 2000:93). Baltacıoğlu’nun bu eleştirilerinin dikkate alındığı şimdiki tarih programında görülmektedir. 2007’de yenilenen tarih programı, ezbercilikten uzaklaşılmaya başlandığının bir göstergesidir, denilebilir.

25–29 Eylül 1970 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen VII. Türk Tarih Kongresi’nde ilk ve ortaöğretim tarih dersi öğretim programları hakkında çeşitli bildiriler sunulmuştur. Bu konuda Şehsuvaroğlu, tarih öğretiminin kahramanlar ve olayların kronolojisinden oluştuğunu, çocuklara insan sevgisi aşılayacak araçtan yoksun olduğunu belirtir. Tarih öğretiminin dünya çapında standartlaşması gerektiğini ve böylece çocukların insan sevgisini aşılayan bir tarih dersine kavuşacaklarını dile getiren Şehsuvaroğlu, tarih ders kitaplarında siyasi tarihten ziyade, kültür tarihine yer verilmesi gerektiğini savunur (Şehsuvaroğlu, Akt. Sarı, 2005:27). Talim ve Terbiye Kurulu bu eleştirileri dikkate almış, böylece günümüz tarih kitaplarında kültür tarihine siyasi tarih kadar yer verilmiştir.

Tezel (1975:293–294) lise düzeyindeki tarih öğretiminin şematik ve kısa olması görüşüne karşı çıkarak, bu durumun öğrencileri ezberciliğe sürükleyeceğini, ayrıca mevcut okuma alışkanlığı eksikliğinin de tarih öğretiminde önemli bir sorun olduğunu; lisede tek kitaba bağlı kalan öğrencilerin üniversitede bir ders için birden fazla kitap okuma alışkanlığı kazanmalarının zor olduğunu ve bunun zaman alacağını

söylemektedir. Bunun yanında tarih öğretimindeki yoğun içerik öğrencileri ezbere yöneltmekte ve derse karşı tutumlarını da olumsuz etkilemektedir. Tezel’in müfredatlardaki yoğun içerik tespiti yerinde bulunmuş ve 2007’deki program sonrası 9. ve 10. sınıf müfredatı oldukça sadeleştirilmiştir.

Özbaran (1992:104) da tarih öğretiminde tarihin tanımı ve amacının son 30–40 yıllık tanım, amaç ve boyutunun gerisinde kaldığını, tarihin daha çok geçmişteki liderlerin, büyüklerin başarılarını anlattığını, böylece tarih öğretiminin tek taraflı bir biyografiye dönüştüğünü, kavramlardan ziyade basit tanımların üzerinde durduğunu, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dışında genel tarihte yakın dönemlerin kitaplarda yer almadığını ifade etmiş; bunun da tarihi dönemler arasında kopukluk oluşturarak bilgilerin, ezberden oluşan geçici öğrenmelere neden olduğunu belirtmiş ve böylece tarih öğretiminde yaşanan sorunlara değinmiştir. Özbaran’ın “tarihte yakın dönemlerin kitaplarda yer almadığı” görüşü çok önemlidir. Bu görüş şimdilerde Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersinin uygulanmasında etkili olmuştur.

Daha sonraki yıllarda yine tarih öğretiminin sorunlarını tartışmak amacıyla 29 Eylül–1 Ekim 1994 tarihleri arasında İzmir Buca’da gerçekleştirilen Buca Sempozyumu’nda; küreselleşen dünyada tarih öğretiminin amaçları hakkında konuşan Tekeli (2008), uygulanmakta olan tarih öğretimine ilişkin eleştirileri de iki başlıkta toplamıştır. Birincisi tarih yazımının içeriğiyle ilgilidir, ikincisi ise öğretimin sıkıcı, öğrencinin ilgisini çekmekten uzak ve öğrenciyi tarihten uzaklaştırıcı niteliğidir. Bunun altında yatan nedenin de başarısız tarih yazıcılığı olduğunu söyleyen Tekeli, kötü yazılan tarih kitaplarının öğrenciyi tarih dersinden uzaklaştırdığını belirtmiştir.

Tekeli’nin bu konudaki eleştirilerinin bugün de devam ettiği söylenebilir. Safran (2006:19); Orta Öğretim Kurumlarında Tarih Öğretiminin Yapısı ve Sorunları ile ilgili Ankara ilinde yapmış olduğu bir çalışmada öğretmen ve öğrencilere konuyla ilgili 20 değişik önerme sunmuştur. Bu önermelerden alınan sonuca göre öğretmenler için tarih öğretiminde en başta gelen sorunlar; ilk ve ortaöğretimde aynı konuların tekrar edilmesi ve kitapların sık sık değişmesidir. Bu da öğretmenlerin tarih programlarını ve ders kitaplarını tarih eğitiminin en başta gelen sorunu olarak gördüklerini göstermektedir.

Safran (1996:4) “Tarih programları nasıl düzenlenmelidir?” adlı makalesinde şunları belirtmektedir: “Son elli yıldır ülkemizde ve dünyada tarih anlayışında büyük

değişimler olmuş, bu anlayıştan hareketle yapılan araştırmalar birçok yeni bilgiyi onaya çıkarmıştır. Bu bilgiler ve eğitim öğretim alanında geliştirilen bilimsel yöntemlerin sentezi olabilecek bir tarih programı yapılarak değişik öğretim basamaklarında okutulan tarih ders kitaplarına dolayısıyla da öğrenciye yansıtılamamıştır.”

Aynı araştırmada Safran, konuyla ilgili şu görüşleri de ilave etmektedir: “Son zamanlarda meydana gelmiş olaylar bir müfredat programının içeriğini oluşturuyorsa, bu, müfredat programının temelde bugünkü çalışmaların bir uzantısı olduğunu göstermektedir. Burada birkaç tehlike söz konusudur. Bu müfredatlar, yakın geçmişle en çok ilgili olanla, anlamlı olanı doğrudan doğruya karıştırabilir. Ayrıca en yakın geçmiş bugünkü problemler için uygun ve açıklayıcı olmayabilir. Yakın ve çağdaş tarihe fazla itibar edilmesinin bir diğer tehlikesi de öğrencilerin var olan kanaatlerinin onaylanmasıdır…” Söz konusu çalışmada, uzak geçmişi anlamanın zorluğundan hareketle, tarih derslerinin günümüzle başlayıp geçmişe doğru uzanması gereği vurgulanarak “Eğer çocuklar kendi ülkelerinde demokrasinin nasıl işlediğini keşfetmişlerse Atina’daki demokrasiyi anlayabilirler” görüşü ileri sürülmektedir. Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersinin liselerde 12. sınıflarda okutulmaya başlanması bu açıdan önemlidir. Bu ders ile 2005’lere kadar gerçekleşen olaylar gençlere öğretilmeye başlanmıştır.

Kabapınar (2008:213–214) Türkiye’de bilgi ağırlıklı bir tarih öğretimi olduğunu, bu durumun öğrencileri kısa sürede unutacakları ezber bilgilere sürüklediğini, ayrıca bilgi ağırlıklı bu programı uygularken öğretmenlerin, öğrencilerin farklı kaynaklardan yararlanarak tartışmalarına, farklı bakış açılarıyla olayları değerlendirebilmelerine pek imkân vermediğini, öğretmenlerin başarısının da ders programını yetiştirmesine bağlı olarak değerlendirildiğini, o dönemde uygulanan kredili sistemin her ne kadar seçmeli derslere yer verse de tarih öğretimi açısından pek bir değişiklik sağlamadığını söylemektedir.

Aktekin (2004:32–38), tarih öğretiminin mevcut sorunlarını değerlendirirken sorunları iki ana başlıkta toplamıştır. Bunlardan ilki içeriğe bağlı problemlerdir. Bu da kendi içerisinde; milliyetçi ve etnik yaklaşım, ulusal ve yöresel tarihle dünya arasında denge olmaması, çağdaş tarih eksikliği, siyasi ve askeri tarihe çok fazla vurgu yapılması aynı konuların yinelenmesi ve ayrıntılı bilgi şeklinde maddelendirilmiştir.

İkinci sorunu öğretim metotlarına bağlı problemler olarak belirtmiş ve bunu da kendi içerisinde pasif öğrenme ve ezberci öğrenme olmak üzere iki ayrı başlıkta özetlemiştir.

Baltacıoğlu (1930) tarihçinin araştırma alanının toplumsal kurumlar olması gerektiğini söyleyerek, tarihçilerin okulda öğrencilere bir tarih salonu sağlayarak ihtiyaç duyacakları malzemelere kolay ulaşmalarını, öğrencilerin çeşitli araştırma yöntemlerinden yararlanarak tarihi materyalleri incelemelerini ve sentezde bulunmalarını sağlamalarını gerekli görmüştür (Akt. Ata 2000:593). Bunları bugünkü öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarıyla bağdaştırmak fazlasıyla mümkündür. Çünkü burada öğrenciyi aktif kılan, öğretmene öğretimde daha çok rehber görevi yükleyen bir durum söz konusudur. Öğrenci sadece hazır bilgiyi alıp ezberlememeli; kendi de öğrenme sürecinin içinde bizzat yer almalı, araştırmalı, sorgulamalı, fikir yürütmeli ve bu yolla öğrencide tarihsel düşünce gelişimi sağlanmalıdır

Tunçay (2008:53–54) tarih öğretiminde çoğulcu bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini, coğrafya açısından okutulacak tarihin karşılaştırmalı evrensel tarih olması gerektiğini, konuların günümüze kadar getirilmesini, kavramsal açıdan da isimlerin, rakamların ve siyasal tarih anlayışının yerine daha kapsamlı kültür, ekonomi, toplumsal konuları içine alan daha geniş bir tarih anlayışının benimsenmesi gerektiğini söylemektedir. Ayrıca çağdaş dünya değerleri açısından barışçı bir tarih anlayışı benimsemenin önemini vurgulayan Tuncay, tarihsel gerçeklerin insancıl bir tarih yaklaşımıyla anlatılması gerektiğini, çocuklar ve gençler için askeri zaferlerden çok bilime katkıda bulunmaya ve sanatsal yaratıcılığa önem verilmesi gerektiğini, Türklerin de dünyanın başka yerlerinde yaşayan insanlar gibi yaşamı ve barışı sevdiklerini; asıl amacın demokratik bir toplumun hak ve özgürlüklerine sahip çıkacak yurttaşını yetiştirmek olması gerektiğini dile getirmiştir.

Sakaoğlu (2008:143) tarih öğretiminde mükemmel bir programın kötü hazırlanmış bir ders kitabı ile başarısız olabileceğini, kötü bir programın eksiklerinin pedogojik nitelikli bir ders kitabı ile tahsis edilebileceğini, kötü bir program ve ders kitabının mükemmel bir öğretmenle çok iyi sonuç verebileceğini, bunun yanında mükemmel bir kitap ve programın yetersiz bir öğretmenle beklenen başarıyı yerine getiremeyeceğini dile getirmektedir. Sakaoğlu’nun da değindiği gibi program, öğretmen ve ders kitabı üçlüsünden herhangi birinde yaşanan aksaklık öğretimin

tümüne yansıyabilir, bunun yanında öğretmenin alandaki yeterliliği de fazlasıyla önemlidir.

Timuçin (2008:60–61) doğru bilinç oluşturmada tarih eğitiminin öneminden bahsederken; her bilginin çok sağlam ve esaslı bir tarih temeline oturtulması gerektiğini, tarih öğretenlerin kişilerin gelişimlerine katkı sağlayabilmek için en doğru ve en geniş çapta bilgiyi sunmaları gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca tarihçi doğru bilgiyi ortaya koymadığında bunu mutlaka dile getirmelidir; çünkü tarihçinin en önemli görevinin her türlü önyargıdan uzak ve sadece nesnel temellere dayanan bilgiyi aktarmaktır

Tarih müfredat programının yapılanmasına yönelik genel bir değerlendirme yapan Demircioğlu (2006) bu konudaki önerilerini; tarih müfredat programı eğitim alanında dünyadaki gelişmeler ışığında yeniden yapılandırılmalı, genel amaçlar demokratik, insan haklarına saygılı, etkin, değişimle baş edebilen, üretken, yaratıcı ve problem çözme becerisine sahip bireyler yetiştirilmesi konusunda zenginleştirilmeli, tarih öğretmenleri dünyada meydana gelen tarih öğretiminin eğitimsel amaçları konusunda bilgilendirilmeli, bu konuda hizmet içi eğitime tabi tutulmalı ve tarih öğretiminin ülkemizdeki öğrencilerde ne gibi davranış değişiklikleri meydana getireceğine dair araştırmalar yapılmalı ve desteklenmeli şeklinde özetlemektedir.

Bu bölümde Türkiye’de tarih öğretiminin sorunlarına, eksikliklerine ve sorunlarla ilgili önerilere, ulaşılan kaynaklar doğrultusunda yer verilmeye çalışılmıştır. Burada da belirtildiği üzere tarih eğitiminin sorunlarını tek bir başlıkta incelemek mümkün değildir. Yaşanan problemlerin çözülebilmesi ve hissedilen eksikliklerin tamamlanabilmesi için tarih eğitimini bütünüyle ele almak gerekmektedir. Uygulanması gereken programın öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarına uygun, çağın gelişmelerini yakalayabilmiş nitelikte olması, ders kitaplarının uygulanan programın içeriğine paralel olması, öğretmenlerin tarih eğitimi alanında yeterli bilgi ve donanıma sahip olmaları ve gerektiğinde hizmet içi eğitimlerle eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak toplumun ihtiyaçları ve bilimsel gelişmelerin doğrultusunda çağdaş bir tarih öğretimi sunmak esas olmalıdır.