• Sonuç bulunamadı

C. Hadis İlmi ve Tarih İlminin Tarihsel İlişkileri

2. KAYNAKLARI AÇISINDAN

2.2. Tarih İlminin Kaynakları

Başlıktaki “Kaynak”tan kastımız, tarihçilerin eserlerinde nakletmiş oldukları olayları ve bilgileri dayandırdıkları yazılı veya yazılı olmayan her tür malzemedir. Tarih ilmi, her türlü sözlü ve yazılı malzemeden yararlanır. Hatta İslam Tarihi usûlüne dair ilk eserin yazarı olan Kâfiyeci’nin “sened” yerine “müstened” (kaynak)

Ömer (Thk.), Mektebetu’l-Hanci, Kahire 2001, IX, 185. Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Muğire el-Cu’fi el-Buhârî, Kitabu’t-Târihi’l-Kebir, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut Trs, VII, 50; İbn Hanbel, el-İlel, s. 216. Hadis belgesini imha ettikten sonra pişmanlık duyan raviler için Bir örnek vermek gerekirse Musa b. Ukbe Urve b. Zübeyr’in kendisine “hadis yazdım. Daha sonra bu hadislerin yazılı olduğu belgeyi imha ettim. Ben onları imha etmek yerine keşke malımı ve evlatlarımı kaybetseydim.” dediğini nakletmiştir. Bkz: Bağdâdî, Takyîd, s. 64-65; Râmehurmûzî, el-Muhaddisu’l-Fâsıl, s. 380-385. en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 188-189; Ebû Heyseme, Kitabu’l-İlm, s. 49; Bağdâdî, Takyîd, s. 126-146.

156

A’zâmî, Menhecu’n-Nakd, s. 98; ayrıca bkz: Müslim b. Haccac el-Kuşeyri el-Nîsâbûrî, Kitabu’t-

Temyîz, Üçüncü Baskı, Mektebetu’l-Kevser, Suudi Arabistan 1990, s. 188. (A’zâmî’nin

Menhecu’n-Nakd İnde’l-Muhaddisin Neş’etuhu ve Tarihuhu adlı eserin sonunda) 157

kelimesini tercih etmesi de tarihçinin bilgi kaynaklarının çeşitliliğine işaret etmektedir. Tarihte kaynak olma vasfına sahip ve tarihçiye geçmiş hakkında konuşma yetkisi veren bütün vesikalar ve kalıntılar, tarihçinin dayandığı otorite anlamına gelen “müstened”in (kaynak) kapsamı içine girer158 Tarihe ait bu bilgileri veren madde veya malzemeye “Tarihin kaynağı” veya “Tarihin menbaı” denir.159 İnsanın söylediği, yazdığı veya imal ettiği her şey tarih hakkında bilgi verebilir. Fakat her bilgi veren malzeme de Tarih ilmi için kaynak olma özelliğine sahip olmayabilir.160

Bizden önceki toplulukların yaşantılarına dair tarihsel bilgilerimiz yazılı veya yazılı olmayan şahitliklere dayanır. Çünkü şahitlik olmaksızın tarih olmaz.161 Bundan dolayı tarihçilerin en önemli kaynağı, muhaddiste olduğu gibi şahitliktir. Biz sadece geçmiş zamanları değil, kendi dönemimizin olaylarının çoğunu bile başkalarının rivayetlerinden, yazılarından, onların tespit ettikleri “resimler”den öğrenmek mecburiyetinde kalıyoruz.162 Başkalarının şahitliklerinden ibaret olan tarih bilgilerimizin ise her zaman yanlış olma ihtimali vardır. Sonraki devirlere nakledilen tarihsel bilgilerin doğru ya da yanlış olma ihtimalini şimdilik bir tarafa bırakıp bu malzemelerin neler olduğuna değinmek istiyoruz.

Tarih’in kaynak olarak istifade ettiği malzemenin ne olduğu ve bu malzemenin hangi başlıklar altında serdedileceği ile ilgili birtakım tartışmalar ve farklı sınıflandırmalar yapılmışsa da biz genel olarak Tarih ilminin kaynaklarını üç ana başlık altında ele alacağız. Bunlar: Sözlü olarak nakledilen rivayetler (merviyyat), Yazılı olarak nakledilen belgeler (mektubat) ve Âbideler (kalıntılar veya tarihi eserler)dir. 163

158

Şulul, İslam Düşüncesinde Tarih Tasavvuru, s. 116. Krş: Kâfiyeci, el-Muhtasar fi-İlmi’t-

Târih, s. 337.

159

M. Zeki Velîdî Togan, Tarihte Usûl, Dördüncü Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul 1985, s. 36; Hizmetli, İslâm Tarihçiliği Üzerine, s. 26.

160

Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usûl, s. 17. 161

Halkın, Tarih Tenkidinin Unsurları, s. 20; R. G. Collingwood, Tarih Felsefesi Üzerine

Denemeler, Erol Özvar (Çev.), Ayışığı Yayınları, İstanbul 2000, s. 12.

162

Togan, a.g.e., s. 36. Hatta Abdullah Laroui özellikle de Müslüman tarihçilerin birincil bir anlatımın şahitiğine indirgenmeyen yazılı veya sözlü bir kanıtı dikkate almadıklarına dikkat çekmiştir. Bkz: Abdullah Laroui, Tarihselcilik ve Gelenek, Hasan Bacanlı (Çev.), Vadi Yay., Ankara 1993, s. 48.

163

Zikretmiş olduğumuz bu kaynakların dışında daha çok modern Tarih araştırmalarında kaynaklık değerine sahip olan arşiv malzemesi, resim ve fotoğraflar, kitabeler, âbideler, heykeller, mezar taşları, insan vücudu kalıntıları, paralar, madalyalar, arma ve mühürlerden164 ise konumuzla doğrudan alakalı olmadığı için bahsetmeyeceğiz.

Daha önce de işaret ettiğimiz gibi her iki ilmin de kaynakları çoğunluk itibariyle bir ve ortaktır. Yani Hadis ilmi ile alakalı belgeler Tarih ilmi için Tarih ilmi ile ilgili belgeler de Hadis ilmi için kaynaklık değerini haizdirler. Dolayısıyla muhaddislerin kaynak olarak kullandıkları yazılı malzemeler ile Siyer ve Meğâzî yazarlarının kullandıkları yazılı malzemelerin içerik ve kaynaklık bakımından birbirleriyle örtüştüklerini söyleyebiliriz. Nitekim hicri birinci ve ikinci yüzyıllarda Hadis ve Siyer ve Meğâzî ilimleri başta olmak üzere birçok alana dair yazılan iki yüz elli küsür yazılı belgenin (risale, cüz ve sahife) varlığına işaret eden A’zâmî bu yazılı kaynakların hem Hadis hem de Tarih ilmiyle ilgili belgeler olduğunu ifade etmektedir.165 Bu belgelerin bazıları sadece Siyer ve Meğâzî ilmine dair bilgiler ihtiva eden vesikalardır.

Şunu da ifade etmek gerekir ki hem Siyer hem de Hadis kaynaklarında bahsi geçen yazılı belgelerin tamamından müelliflerin doğrudan yararlandıklarını söylemek zordur. Çünkü böyle bir belgenin varlığından haberdar olup da belgenin aslına ulaşamayanlar, söz konusu belgede yazılı olduğu iddia edilen rivayetleri şifahi rivayet yolu ile almış olabilirler.166

164

Kütükoğlu, a.g.e., s. 18; R. Stephen Humphreys, İslam Tarihi Metodolojisi, s. 47-90; John Tosh,

Tarihin Peşinde, Özden Arıkan (Trc.), Beşinci Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2013,

s. 31-74. 165

A’zâmî, İlk Devir Hadis Edebiyatı, s. 34-161. Kendisinde yazılı belgeler olduğu iddia edilen bazı alimler ve bu belgelerin içerikleri için bkz: İbn Ebi Hâtim er-Râzî, el-Cerh ve Ta’dil, VIII, 361; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, Birinci Baskı, Dâru’s-Sadr, Beyrut Trs, X, 40; İbn Sa'd, Tabakât, I, 52. Krş: A’zâmî, İlk Devir Hadis Edebiyatı, s. 108; Müslim, 32 Cihad ve’s-Siyer, 50/137-142 (s. 863-865); Ebû Dâvud, 9 Cihad, 152 (III, 95); Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, IV, 439; Ahmed b. Yahya b. Cabir b. Dâvûd el-Belâzurî, Fütûhu’l-Buldân, Abdullah Üneys ed-Debba’ (Thk.) Müessesetü’l-Mearif, Beyrut 1987, s. 69, 119-120; İbn İshâk, Sîret, s. 43.

166

Bu şekilde yorumlanabilecek bazı yazılı belgeler için bkz: Vâkıdî, el-Meğâzi, s. 1030; İbn Sa'd,

Tabakât, I, 249. Dımeşk ehlinin, evleri ve kiliselerinin yarısı karşılığında Müslümanlarla anlaşma

yapması hakkında varid olmuş bir belge için bkz: Belâzurî, Fütûhu’l-Buldân, s. 168. A’zâmî,

İlk dönem İslam Tarihi yazarlarının yazılı birtakım belgelerden istifade etmelerinin yanı sıra özellikle de Emevi ve Abbasi dönemlerinde divan kayıtları ve arşiv belgeleri gibi yazılı vesikalardan da istifade ettikleri belirtilmektedir.167 İslam Tarihinin gelişim ve ilerlemesinde bu vesikaların inkar edilemez bir önemi vardır.168 Fakat hem genel Tarih ilminin hem de İslam Tarihinin istifade ettiği ve delil olarak kullandığı başta bu tarz arşiv belgeleri -şayet Hz. Peygamber’in yaşadığı döneme ait

belgeler varsa bunlar hariç- olmak üzere pek çok malzeme muhaddisler için kaynak

değeri taşımayıp, İslam Tarihçileri için kaynak görevi görmektedir.

İlk dönem Siyer ve Meğâzî müelliflerinin yararlandıkları bir başka kaynak türü ise şiirlerdir. Şiirler, İslam öncesi Arap kültüründe önemli bir yere sahiptir.169 Bu şiirler, ait oldukları zamanın ve çevrenin bir panoramasını göstermeleri bakımından önemli olmakla birlikte Tarih ilmi için gerçek anlamda sahih bir kaynak görevini yerine getiremezler. Çünkü şiirler, şairlerinin herhangi bir olay veya şahıs hakkındaki duygu ve düşüncelerini yansıtan ifadeler oldukları için bir dereceye kadar okuyucuyu yanıltma ihtimalleri vardır.170 Hadis kitaplarında genel olarak şiirler kaynak olarak kullanılmazlar. Hadis eserlerinde şayet şiir kullanılmışsa bu, çok nadir karşılaşılan bir durum olup, bu rivayetler de esas itibariyle isnadlı bir şekilde zikredilmiş şiirlerdir.171 Fakat bunun aksine Tarih kitaplarında şiirlerin daha yaygın

İhtilafuhum fiha Ziyadeten ve’n-Naksan, Muhammed Zâhid b. Hasan el-Kevseri, (nâşir), el-

Mektebetu’l-Ezheriyye li’t-Turas, Kahire 1999. 167

Gibb, Studies on the Civilization of Islam, p. 114. Vesikalar için bkz: Hassan Ali Hallak,

Dirasatu fi’t-Tarihi’l-Hadarati’l-İslamiye, s. 145-208, Muhammed Ahmed et-Terhînî, el- Müerrihun ve’t-Tarih İndel Arab, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1990, s. 175.

168

Örnek verecek olursak Taberî’nin yararlandığı yazılı bazı belgelere dair rivayetler için bkz: İmaduddin Halil, İslam Tarihi Bir Yöntem Araştırması, Ubeydullah Dalar (Çev.), İnsan Yayınları, İstanbul 1985, s. 130-133.Et-Terhînî, a.g.e., s. 175; Hallak, a.g.e., s. 124; Krş; Öz, İlk

Siyer Kaynakları, s. 48.

169

Rabia Ebû Fâzıl, Hassan b. Sâbit el-Ensâri - Şairu’l-İslam, Dâru’l-İlm li’l-Melayin, Beyrut 1993, s. 7.

170

Ahmed Emin şairlerin kendi duygularından ziyade kabilesinin duygularını şiirlerine yansıttığını söylemişse de şairlerin kendi duygularını şiirlerine yansıttığı kanaatindeyiz. Bkz: Ahmed Emin,

Fecru’l-İslam, Kelimatu Arabiyye li’t-Tercüme ve Neşr, Kahire 2011, s. 58. Ayrıca bkz: T. S.

Eliot, Edebiyat Üzerine Düşünceler, Sevim Kantarcıoğlu (Trc. ), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1983, s. 195.

171

Muhaddislerin naklettikleri şiire örnek olarak şunu zikredebiliriz: İshâk b. Mansur – Abdurrezak – Cafer b. Süleyman – Sâbit – Enes b. Mâlik: “ Hz. Peygamber kaza umresinde Mekke’ye girdi. Abdullah b. Revâha onun önünde şiir okuyarak yürüyordu. Hz. Ömer kendisine ey İbn-i Revaha Hz. Peygamber’in önünde ve Allah’ın hareminde şiir mi okuyorsun? dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber; “ey Ömer! onu rahat bırak, çünkü onun şiiri oktan daha tesirlidir.” Bkz: Tirmizî, 42 el-İsti’zan ve’l-Âdab, 104 (s. 984); Ahmed b. Şuayb b. Ali el-Horasâni, en-Nesâi, Sünenu’n-

bir şekilde kullanıldığını söyleyebiliriz.172 Mesela İbn Hişâm’da yer alan Hz. Peygamber’in şairi Hassan b. Sâbit’in (54/674) Ebû Cehil’in kardeşi ve Kureyş’in önde gelenlerinden biri olan el-Hâris b. Hişâm b. Muğire’nin (15/636) Bedir’de savaşın şiddetlendiği bir esnada atına binerek kaçmasına dair söylemiş olduğu şiir173 tarihsel bir olaya delil olması açısından çarpıcı bir örnektir.

Tarihçilerin istifade ettikleri bir başka kaynak türü ise “şahitlik”tir. Bu kaynak türünde esas olan şey, yani kaynak malzemesi, olayı bizzat yaşayan ve olaya tanıklık eden kimse veya olaya tanıklık eden bu kişinin görmüş olduğu olayı naklettiği bir başka kimsedir. Tarih yazarı, olayı bizzat yaşayan ve olaya tanıklık eden kişi veya onun şahit olduğu olayı naklettiği kişi ile doğrudan görüşüp olay hakkında bilgiler edinmeye çalışır. Tarihçilerin kullandığı bu yöntem muhaddislerin kullandıkları isnad zincirindeki olayı aktaran ilk ravilere denk gelse de bunların birbirlerine tam tekabül ettiklerini söyleyemeyiz. Çünkü muhaddisler kendilerine haber nakleden her kişiden değil, güvenilir olanlardan haber almışlardır. Buna mukabil tarihçiler herkesten nakilde bulunmuşlardır. Gerçi başta sahabîler olmak üzere bazı âlim ve muhaddislerin bir hadisin aslını öğrenmek amacıyla birtakım seyahatler ve görüşmeler yaptıkları nakledilmiştir. Fakat bu seyahatler o rivayetin sıhhatini tespit etmek ve hadis toplamak amacıyla yapılan seyahatlerdir.174 Doğrudan görgü tanığıyla olay hakkında görüşmek için yapılmış seyahatler değildirler.

Nesâi, Birinci Baskı, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 2007, 24 Menâsiku’l-Hac, 109, 121, (s. 570, 574).

Ayrıca bkz: İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bâri Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Daru’s-Selam, Riyad 2000, 7/628. Buhârî’de yer alan bir rivayette Hassan b. Sâbit mescitte şiir okurken Hz. Ömer’in bundan hoşlanmadığını görmesi üzerine kendisine; “Ey Ömer! ben senden daha hayırlı biri varken de bu mescitte şiir okudum”, demiştir. Bkz: Buhârî, 8 Kitabu’s-Salât, 68, ( I, 286).

172

Abdulaziz Dûri, The Rise of Historical Writing Among the Arabs, Lawrence I, Conrad (Arapçadan tercüme eden), Pricenton University Press, Pricenton-New Jersey 1983, s. 18.

173

Hassan b. Sâbit bu şiirinde Bedir savaşı esnasında yaşanan bir olaya değinmiş ve savaşın bir sahnesini nakletmiştir. Hassan b. Sâbit’in söylediği bu şiir İbn İshâk tarafından delil olarak kullanılmış ve Bedir savaşının bir sahnesi olarak tarihteki yerini almıştır. Bkz: İbn Hişâm, es-

Sîretu’n-Nebeviyye, II, 321. Şiirlere örnek olarak bkz: İbn Hişâm, es-Sîretu’n-Nebeviyye, I, 160,

193, 226; II, 309-342. 174

Bu amaçla yapılan seyahatler için bkz: en-Nîsâbûrî, Marifet’u-Ulûmi’l-Hadis, s. 7; İbn Abdilberr,

Câmiu Beyani’l-İlm, I, 93, 94; Hatîb el-Bağdâdî, er-Rihle fî Talebi’l-Hadîs, Nuredin Itr

(Thk.),Dâru’l-Kutubi’l-İlmiye, Beyrut 1975; Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmi’ li-Ahlâki’r-Râvi ve

Âdâbi’s-Sâmi’, Mahmud et-Tahhân (Thk.), Mektebetu’l-Mearif, Riyad 1983, II, 225. Ayrıca bkz:

Vâkıdî bu yöntemi kullanan tarihçilere güzel bir örneklik teşkil etmektedir. Onun bu konudaki görüşü şudur:

“Sahabe çocuklarından, şehit çocuklarından veya mevaliden her kime rastladıysam ona mutlaka; ailesinden herhangi birisinin veya babasının nasıl ve nerede şehit edildiğiyle ilgili sana haber verenler oldu mu? diye sorardım. Eğer bana herhangi bir bilgi verirse, hemen onun anlattığı yere gider ve orayı gözümle görürdüm. Bu şekilde el-Müreysi gazvesinin yapıldığı yere gittim ve orayı inceledim. Bildiğim ne kadar gazve varsa muhakkak onların meydana geldiği yere gittim ve orayı gözümle gördüm, incelemelerde bulundum.”175

Yukarıdaki sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla Vâkıdî olayın yaşandığı yere giderek doğrudan bir gözlem yapmaya çalışmıştır. Vâkıdî’nin yanı sıra Taberî’nin de görgü tanıklarından, Abbasi devleti memurlarından ve halifeye yakın kimselerden doğrudan nakillerde bulunmuştur.176 Fakat bu, ilk dönem İslam tarihçilerinin genel yöntemleri olmayıp, bazı özel olaylar için benimsedikleri bir yöntemdir, diyebiliriz.

Tarih’in yararlandığı bir başka kaynak ise olaylara şahit olan kimselerce anlatılan ve nesilden nesile aktarılan rivayetler şekline dönüşmüş haberlerdir. Rivayet şekline dönüşen bu haberler, hem Hadis hem de Tarih ilmi için vazgeçilmez bir öneme sahiptirler. Diyebiliriz ki rivayetler olmazsa Tarih ilmi de Hadis ilmi de olmaz. Dolayısıyla kendisinin yahut başkalarının başından geçenleri hikayeler tarzında nakledenlerin rivayetleri, Tarihe kaynaklık teşkil eden haberlerin en eski şeklidir. Olaylara bizzat şahitlik eden ravilerin bir zamanlar müşahade şeklinde olan bilgilerinin daha sonra sözlü ve yazılı olarak rivayet edilmesi ile birlikte bu şahitlikler “haber” şekline dönüşmektedir.177 Bu itibarla İslam Tarihinin temel eserleri bu gibi rivayetlerle dolu olduğu için İslam Tarihçiliği, rivayetçi/nakilci

175

Ebû'l-Feth Fethuddin Muhammed b. Muhammed İbn Seyyidu’n-Nas, Uyûnü’l-Eser fî Fununi'l-

Megazi ve'ş-Şemail ve's-Siyer, Muhammed el-İyd el-Hatravi, Muhyiddin Müstu (Thk.), Dârü't-

Türas, Medine Trs., I, 68; İbn Asâkir,Târîhu Medîneti Dımeşk, LIV, 545; Ebû Bekr Hatîb Ahmed b. Ali b. Sabit Hatîb el-Bağdâdî Târîhu Bağdad ev Medîneti’s-Selam, Dâru’l-Ğarbi’l- İslâmî, Beyrut 2001, IV, 9.

176

İmaduddin Halil, İslam Tarihi Bir Yöntem Araştırması, s. 126. 177

Bkz: John Tosh, Tarihin Peşinde, s. 200-226; ayrıca bkz: Humphreys, İslam Tarihi Metodolojisi, s. 86. Clêment Huart, Abbasi devrine kadar nakledilen tarihi bilgilerin söz halinde olduğunu ifade etmektedir. Bkz: Huart, Arab ve İslam Edebiyatı, s. 175.

tarihçilik olarak vasıflandırılmıştır.178 İlk dönem tarihçilerinin bu bilgileri yazılı olarak almaktan ziyade genel olarak şifahi nakillerle aldıklarını söyleyebiliriz.179 Tarih ilmi de tıpkı Hadis gibi öncekilerden rivayet edilen haberlerden oluşmaktadır.180 Bundan dolayı hadis rivayetlerinde olduğu gibi tarih rivayetlerinde de bizim esas alacağımız kaynak, sözlü/şifahi rivayete dayanan ravi yani şahitlikler olacaktır.