• Sonuç bulunamadı

Ravinin Güvenilirliğinin Tespiti (Adalet/Olumsuz İç Tenkit)

C. Hadis İlmi ve Tarih İlminin Tarihsel İlişkileri

3. RİVAYETLERİ KABUL ŞARTLARI AÇISINDAN

3.4. Sözlü Rivayetlerin Sıhhatinin Tespiti (İç Tenkit)

3.4.1. Kaynağın Sıhhatinin Tespiti (Sened Tenkidi/Olumsuz İç Tenkit)

3.4.1.1. Ravinin Güvenilirliğinin Tespiti (Adalet/Olumsuz İç Tenkit)

ifade ettikleri şey “ravinin güvenilirliğinin tespiti”dir. Bunda esas olan şey de haberi nakleden ravinin dürüstlüğünün tespit edilmesidir. Bir Hadis usûlü kavramı olarak “Adalet”, insanı büyük günah işlemekten ve küçük günahlar konusunda da ısrarcı olmaktan alıkoyan bir melekedir.239 Bu vasfa adalet, bu vasfa sahip olan kimselere de

236

Zeynuddin el-Irâkî, Nazmu’d-Dureri’s-Seniyye fi’s-Siyeri’z-Zekiyye, Târık b. Said b. Salim b. Abdulhamid (Thk.), Dâru’l-Lu’l’ue, Beyrut 2010, s. 68. Krş: Ebû’l-Hasan Nureddin Ali b. Sultan Muhammed Aliyyü’l-Kâri, el-Masnu’ fi Marifeti’l-Hadisi’l-Mevdu’, Abdulfettah Ebû Gudde (Thk.), ikinci baskı, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut 1978, s. 20. (muhakkikin dipnotu).

237

Ayrıca bkz: Emin Âşıkkutlu, Hadiste Rical Tenkidi, s. 83; İrfan Aycan, “İslam Tarihinin

Kaynaklarıyla İlgili Problemler ve Çözümüne İlişkin Bazı Düşünceler”, II, 880; Hizmetli,

“Siyer ve İslâm Tarihçiliği Üzerine”, s. 326-327. 238

Veysel Özdemir, “Buhârînin Meğâzî Rivayetlerinde Tesâhülünün Olup Olmadığı ile İlgili Değerlendirmeler”, Ekev Akademi Dergisi, Yıl, 18, S. 58 (Kış 2014), s. 396.

239

Suyûti, Tedrîb, s. 152; Tahir el-Cezâirî, a.g.e., I, 94. Ayrıca bkz: Yücel, Hadis Usûlü, s. 150; A’zâmî, Menhecu’n-Nakd, s. 24-26.

âdil denir.240 Adalet haberi nakleden ravinin dürüst olup olmadığını, naklettiği haberlere kendi fikir ve düşüncelerini katmak suretiyle haberleri çarpıtıp çarpıtmadığını tespit etmek amacıyla yapılan bir araştırmadır. Hadis rivayet edecek ravinin, hem ilminde hem de amellerinde İslam’ın emrettiği şekilde yaşaması gerekir. Bundan dolayı da hadis rivayet edecek olan ravide adalet şartının aranması bütün hadisçilerin ittifak ettiği bir gerekliliktir.241

“Olumsuz İç Tenkit” ise samimiyet ve doğruluk tenkididir. “Samimiyet tenkidi” sözü söyleyen kişinin doğru sözlü olması ve gerçekleri söylemesi, “doğruluk tenkidi” ise, gördüğü veya öğrendiği şeyi doğru öğrenmiş ve doğru bir şekilde aktarmış olmasıdır.242 Burada esas olan şey, tarihi bilgiyi aktaranın, yani ravinin/şahidin doğruluk ve adalet durumlarının araştırılması ve ravinin bu bilgileri nakledebilecek bir ehliyete sahip olup olmadığının tespit edilmesidir.243 Yani ravinin herhangi bir nedenden dolayı gerçeği saptıracak bir şekilde haberleri nakledip etmediğinin araştırılmasıdır.244 Çünkü ravinin bir birey olarak ait olduğu sosyal grubun etkisi altında kalmasının ve hakikatleri çarpıtma ihtimalinin her zaman söz konusu olduğu dikkate alınmalıdır.245 Bu nedenle ravinin dürüstlüğünün ve haberi nakledebilecek bir yeterliliğe sahip olup olmadığının araştırılması gerekir. Tarih usûlünde ravinin dürüstlüğünün araştırılması ile Hadis usûlünde muhaddislerin ravilerde aradıkları “Adalet” şartının; aynı şekilde Tarih usûlündeki ravinin haber nakletme liyakatine sahipliğini araştırma ile Hadis usûlünde ravilerde aranan “Zabt” özelliğinin birbirine çok yakın yöntemler olduğunu söyleyebiliriz.

Tarihçiler “olumsuz iç tenkit” adını verdikleri bu yöntemi iki kısıma ayırmışlardır. Bunlar:

240

Seyfuddin Ebû’l- Hasan Ali b. Ali b. Muhammed el-Âmidî, el-İhkam fî Usûli’l-Ahkam, Dâru’l- Kutûbi’l-İlmiyye, Beyrut 1985, II, 308. Adalet sahibi ravilerin özellikleri için ayrıca bkz: en- Nîsâbûrî, Marifet’u-Ulûmi’l-Hadis, s. 53; Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fi İlmi’r-Rivâye, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut 2013, s. 92-93.

241

Subhi es-Salih, Ulûmu’l-Hadis ve Mustalahuhu, Dördüncü Baskı, Dâru’l-İlmi’l-Malâyin, Beyrut 2009, s. 126-127; Âşıkkutlu, a.g.e., s. 83.

242

Charles Langlois, Tarih Tetkiklerine Giriş, s. 161. 243

Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 514. 244

el-Vâfi, Menhecü'l-Bahs fi't-Tarih, s. 139. 245

1- Olumsuz iç tenkidin birinci safhası, haberi nakleden ravi ile ilgili olan araştırmalardır. Bu da iki yönden incelenmektedir:

a- Haberi nakleden ravinin güvenilirliğinin, yani dürüstlüğünün tespit edilmesi amacıyla yapılan araştırmalar. (Hadis usûlündeki karşılığıyla “Adalet” kavramı)

b- Haberi nakleden ravinin haber nakletme yeterliliğine (ehliyet) sahip olup olmadığının araştırılması. (Hadis usûlündeki karşılığıyla “Zabt” kavramı)

2- Olumsuz iç tenkidin ikinci safhası ise nakledilen haberdeki bilgilerin doğruluklarının araştırılmasıdır. (Hadis usûlündeki karşılığıyla “metin tenkidi” kavramı)

Şimdi burada muhaddislerin “Adalet” olarak isimlendirdikleri, tarihçilerin ise haberi nakleden ravinin dürüstlüğü olarak ifade ettikleri kısma değinmek istiyoruz. Diğer maddeleri yeri geldikçe ilgili başlıklar altında inceleyeceğiz.

İlk dönem Siyer ve Meğâzî müelliflerinin kendilerine haber nakleden ravilerde adalet şartını aramaları konusunda ilerde de göreceğimiz gibi, muhaddislere göre yeterince titiz davranmamışlardır. Nitekim bu ilkenin ihmal edildiğini bizzat Tarih usûlcülerinin kendileri ifade etmişlerdir. Mesela İslam Tarihi usûlü ile ilgili yazılmış en eski eser kabul edilen el-Muhtasar adlı eserinde Kâfiyeci “bir tarihçinin sahip olması gereken vasıflar” başlığı altında, bir muhaddiste bulunması gereken şartlardan akıl, zabt, İslam ve adalet vasıflarının tarihçide de bulunması gerektiğini belirtmiştir.246 Çünkü ona göre hem hadis rivayet eden kişi hem de tarihçi din konusunda kendisine dayanılan ve güvenilen kimsedir.247 Dolayısıyla hem tarihçiler hem de muhaddisler hadis nakledecek ravide adalet ve zabt şartını zorunlu görmeleri itibariyle ortak bir tavır içerisindedirler.248 Fakat maalesef tarihi realite Kâfiyeci’nin dediği gibi değildir. Çünkü başta ilk dönem Siyer ve Meğâzî yazarları olmak üzere

246

Kâfiyeci, el-Muhtasar fi-İlmi’t-Târih, s. 336. 247

Kâfiyeci, a.g.e., s. 336. 248

Yasir b. Ahmed Nur, Mesâdiru Sîreti’n-Nebeviyye Beyne’l-Muhaddisin ve’l-Müerrihin, Câize Naif b. Abdulaziz Âli Suudi’l-Alemiyye, Medine 2007, s. 368.

İslam tarihçilerinin hemen hepsi bu şartları taşımayan ravilerden bol miktarda rivayetlerde bulunmuşlardır.

Ayrıca Siyer ve Meğâzî kitaplarının muteber olmayan pek çok rivayet ihtiva ettiği de iddia edilen bir husustur. Bunu nedeni, tarihçilerin güvenilmeyen rivayetlere dayanarak nakilde bulunmaları ve sadece ravileri belirtmekle yetinip ravilerin güvenilirliklerini tespit etmek amacıyla araştırma yapmamalarıdır. Hatta bazen ravilerin isimlerini bile belirtmeden “an fulan” ibaresiyle rivayette bulunmuşlardır.249 Tarihçileri bu şekilde hareket etmeye sevk eden nedenlerin başında onların her zaman daha fazla bilgiye ihtiyaç duymaları ve tarihsel bir olayı ayrıntılarıyla nakletmeyi amaçlamaları gelmektedir. Yani fazla bilgiye ulaşma ve eldeki her türlü bilgiden bir şekilde yararlanma arzusu tarihçileri zayıf ve uydurma haberler de nakletmeye sevk etmiştir. Bundan dolayı da Tarih kitaplarında bilgi yanlışlığı, abartılı övgüler ve aşırı tenkit örnekleriyle karşılaşmak mümkündür.250

Öte yandan tarihçinin görüşünü temellendirmek için âtıl vaziyette duran mevzu haberlerden faydalanmasının bir zorunluluk olduğu da iddia edilmiştir.251 Hatta Kâfiyeci’nin bizzat kendisi; “Tarihçinin eserinde zayıf bir sözü nakletmesi caiz

midir?” sorusunu sormuş ve buna verdiği cevap “Evet” olmuştur. Gerekçe olarak da

kimi muhaddislerin de benimsemiş olduğu iyiliğe yönlendirme, kötülükten sakındırma ve ibret almak amacıyla bu tür haberlerin nakledilmesinin caiz olduğu düşüncesini göstermiştir.252 Nitekim Ekrem Ziya Umerî de tarihi haberler için sahih ve hasen rivayetin bulunmadığı yerlerde akidevî ve teşrii bir konu olmadığı zaman zayıf rivayetlerle amel edilebileceğini söylemiştir.253

Şimdi burada muhaddislerin ravinin âdil sayılabilmesi için şart koştukları başlıca ilkeler için tarihçilerin nasıl bir metot takip ettiklerini tespit etmeye çalışacağız.

249

Hizmetli, a.g.e., s. 51. 250

Tekineş, “Hadis ve Tarih: Metodolojik Bir Karşılaştırma”, s. 31. 251

Şaban Öz, “Hz. Peygamber’in Sîretiyle İlgili Mevzû Haberlerin Tarihî Değeri”, İslâmi

Araştırmalar Dergisi, C. 20, S. 1, Kış 2007, s. 86.

252

Kâfiyeci, a.g.e., s. 337. 253

Ravinin Müslüman Olma Şartı veya Ehli Kitaptan Rivayet

Adalet için gereken şartlardan birincisi ve en önemlisi bütün muhaddislerin ittifakla kabul ettikleri,254 ravinin Müslüman olmasıdır.255 Çünkü muhaddislere göre hadis dindir.256 Dolayısıyla din ve dinin taşıyıcısı olan hadislere her zaman zarar verme ihtimali bulunan gayr-ı müslim birinin sözüne itibar etmek söz konusu olamaz.257 Özellikle de Ehl-i kitaptan hadis rivayetini muhaddisler kesinlikle kabul etmeyip258 Müslüman olmayan kimsenin rivayetlerine itibar etmemişlerdir. Fakat ilk dönem Siyer ve Meğâzî müelliflerinin bazen Müslüman olmayan kimselerden haberler naklettikleri görülmektedir. Bu bağlamda en fazla eleştirilen kişi İbn İshâk olmuştur. Bazı rivayetlerinde Ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlardan ve onların yazdıkları kitaplardan nakillerde bulunmuştur. Bu gerekçeyle İbn İshâk muhaddisler tarafından cerh edilmiştir. Hatta İmam Mâlik’in İbn İshâk’ı eleştirmesini onun Hz. Peygamber’in gazvelerini Hayber, Kurayza ve Nadir gibi Yahudi kabilelerinin sonradan Müslüman olan müntesiplerin çocuklarından öğrenmesi olarak gösterilmektedir. İmam Mâlik’e göre bu Yahudi çocukları eskilerin garip kıssalarını ezberlemiş kimselerdir.259

İbnu’s-Seyyidi’n-Nas’a göre İmam Mâlik’in İbn İshâk’ı bu şekilde eleştirmesinin en büyük nedenlerinden biri, ikisi arasında var olan rekabettir. Çünkü İbn İshâk’a İmam Mâlik’in rivayetleri sorulduğu zaman “Ben onun hadislerinin

baytarıyım” şeklinde bir cevap vermiştir. Bu söz İmam Mâlik’e ulaşınca o da İbn

İshâk için “O deccallardan bir deccaldır. Yahudilerden rivayet ediyor” şeklinde bir sözle tepki göstermiştir.260 Bunun yanı sıra İbnu’s-Seyyidi’n-Nas’a göre Mâlik, İbn

254

Bağdâdî, el-Kifâye, s. 105-107; el-Âmidî, el-İhkam fî Usûli’l-Ahkam, II, 305, 306. 255

en-Nîsâbûrî, Marifetu-Ulûmi’l-Hadis, s. 53. 256

Bağdâdî, el-Kifâye, s. 139, 180; Râmehurmûzî, el-Muhaddisu’l-Fâsıl, s. 414. 257

Ebû Bekr Muhammed b. Musa el-Hâzımî, Şurûtu’l-Eimmeti’l-Hamse, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1984, s. 52. Ayrıca bkz; Kadı Iyaz, el-İlma’ ila Marifeti Usûli’r-Rivayeti ve Takyîdi’s-

Sema’, Seyyid Ahmed Sakar (Thk.), Dâru’t-Turas, Kahire 1970, s. 58.

258

Muhaddisler ehl-i kitaptan, Hz. Peygamber’e ait rivayetleri kabul etmezken bazen düşüncelerini desteklemek için onların sözlerine başvurmuştur. Mesela Buhârî, Herakliyus’un Ebû Süfyan’la yaptığı konuşmayı delil olarak Sahîh’ine almıştır. Rivayet için bkz: Buhârî, 1 İman, 38 (I, 205). 259

İbn Seyyidu’n-Nas, Uyûnü’l-Eser fî Fununi'l-Megazi ve'ş-Şemail ve's-Siyer, I, 66; Ebû'l-Kâsım Abdurrahman b. Abdullah b. Ahmed es-Süheyli, er-Ravzü'l-Ünif fî Şerhi's-Sîreti'n-Nebeviyye

li-İbn Hişâm, Abdurrrahman el-Vekil (Thk.), Dâru’l-Kutubi’l-İslamiye Kahire 1967, I, 22.

260

İshâk’ı Hz. Peygamber’in hadislerinden dolayı değil onun Yahudi çocuklarından Hz. Peygamber’in meğâzîsini öğrenmesinden dolayı bu şekilde eleştirmiştir.261 İbn İshâk’ın Sîret’ini tahkik eden Muhammed Hamidullah ise onun ehli kitaptan yaptığı nakillere örnek olarak Hz. Peygamber’in sıfatlarını İncil’den yararlanarak nakletmesini göstermiştir.262 Nitekim İbn İshâk’ın eserini ihtisar eden ve üzerinde bazı tasarruflarda bulunan İbn Hişâm es-Sîretu’n-Nebeviyye adlı eserinde “İncil’de

Hz. Peygamber’in sıfatları” başlığı altında “İbn İshâk dedi ki” lafzı ile başlayan bir

paragrafta İbn İshâk’ın isim vermeden “bana ulaştığına göre” diyerek İncil’den alıntılar yaptığını nakletmiştir. Bu alıntılarda İbn İshâk, Hz. İsa’nın, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) özelliklerini ve isimlerini anlattığını nakletmektedir.263

Bir hadisçi olarak Mâlik b. Enes, tarihçi olan İbn İshâk’ı ehl-i kitaptan rivayette bulunmakla itham etmekte fakat onun Ehl-i kitaptan olan herhangi bir ravisinin ismini zikretmemektedir. Kendisinden sonra gelen birçok muhaddis ve cerh ta’dîl âlimi hatta günümüz araştırmacıları İmam Mâlik’in bu sözlerini olduğu gibi nakletmişler ve bunun doğruluğunu tespit etmek amacıyla İbn İshâk’ın ravilerini araştırma ihtiyacı hissetmemişlerdir. İbn İshâk’ın Ehl-i kitaptan yararlanması Hz. Peygamber’in hayatı ile alakalı konulardan ziyade İslam’dan ve Hz. Peygamber’den önce yaşayan toplumlar ve peygamberler ile ilgili konularda olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim İbn İshâk’tan bolca nakillerde bulunan Taberî onun İsrailiyyat içeren çok sayıda rivayetini zikretmektedir. Mesela Hz. Adem’in yeryüzünde indirildiği yer ile ilgili olarak İbn İshâk’tan “önceki kitap ehlinden olan bazı âlimlerin bildirdiğine

göre…” şeklinde bir nakilde bulunmuştur.264 Taberî bunun dışında Târih’inde birçok kez onun “Tevrat ehli dediler ki”, “ehl-i kitap dediler ki” diye başlayan rivayetlerine yer vermiştir.265 İbnu’n-Nedim de el-Fihrist’inde İbn İshâk’ın Yahudi ve Hıristiyanlardan nakillerde bulunduğunu ve bunları kitabında “birinci ilim ehli”

261 İbn Seyyidu’n-Nas, Uyûnü’l-Eser, I, 67. 262 İbn İshâk, Sîret, (muhakkikin önsözü) s. ﺢﯾ 263

İbn Hişâm, es-Sîretu’n-Nebeviyye, I, 199. krş; İbn İshâk Sîret, (muhakkikin önsözü) s. ﺢﯾ 264

Taberî, Târih, I, 140. 265

olarak isimlendirdiğini ifade etmiştir.266 Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi İbn İshak’ın bu tür rivayetlerinin büyük bir kısmı İslam öncesi tarihle ilgilidir.

Günümüz İslam tarihçilerinden Mehmet Özdemir İbn İshâk’ın eserinde İsrailiyyata yer vermesinin nedeni olarak Araplar arasında var olan kıssacılık geleneğinin etkisini göstermekte ve şunları söylemektedir:

“İbn İshâk bu eserinde hocası Zührî ve Urve gibi Medine’deki hadisçilerin meğâzîya dair rivayetleri yanında, Eyyamü’l-Arap edebiyatının devamı niteliğinde olup tarihi gerçekliği son derece şüpheli kıssalara, özellikle peygamberler tarihi kısmında İsrailiyyat türü bilgilere, ayrıca konuları cazip kılmak için doğru yanlış pek çok şiire yer verdi. Mekke dönemi olaylarını anlatırken bile başlık olarak sık sık kullandığı “kıssa” kelimesi, Cahiliye dönemine ait kıssa geleneğinin ne denli etkisi altında kaldığının bir göstergesidir. Bu geleneğin etkisi yer yer Medine dönemi olaylarını anlatırken de varlığını hissettirmektedir. İsrailiyyat ve kıssa geleneğinin etkisi, ayrıca pek çok asılsız şiirin varlığı nedeniyle İbn İshâk’ın eseri Medine’deki hadisçilerin tenkidlerine maruz kalmıştır.”267

İbn İshâk’ın Medine rivayet geleneğinden ayrılarak Ehl-i kitapla ilgili haberlerde Yahudi, Hıristiyan veya Mecusiler’den ve onların kitaplarından nakillerde bulunmuş olması ve konuyla ilgili şiirlere genişçe yer vermesi bizce gayet bilimsel bir tutum olarak karşılanması gereken bir durumdur. Çünkü İbn İshâk bir tarihçidir. Dolayısıyla bir tarihçi gibi hareket etmiştir. Şayet ahkam veya itikat ile ilgili hadisleri aktarırken Ehl-i kitaptan nakillerde bulunmuş olsaydı tabiî ki bütün bu eleştirileri hak etmiş olurdu. Ama İbn İshâk akranı İmam Mâlik gibi bir hadisçi olmadığından bu tarz rivayetleri sebebiyle yapılan eleştirilerin büyük bir kısmının isabetli olmadığı kanaatindeyiz. Nitekim bir millet veya topluluk hakkında en iyi bilgi onların kendi orijinal belgelerinden ve haberlerinden öğrenilir. Ayrıca Hz. Peygamber de “İsrail

oğullarından rivayet edebilirsiniz. Bunda herhangi bir sakınca yoktur…”268 diyerek

266

Ebû’l-Ferec Muhammed b. Ebî Yakub İshâk b. Muhammed b. İshâk İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, Rıza Taceddüd (Thk.), Tahran, Trs, s. 105.

267

Özdemir, “Siyer Yazıcılığındaki Değişim Üzerine”, s. 202. 268

Ahmed b. Habel, el-Müsned, II, 159; Buhârî, 60 Kitabu’l-Enbiya, 50 (I, 899); Tirmizî, 41 Kitabu’l-İlm, 13 (s. 942); Ebû Dâvûd, 36 Kitabu’l-İcaze, 11 (s, 434).

ehli kitaptan rivayet etmeye izin vermiştir. Bu iznin tarihi olaylar ile ilgili olabileceği kanaatindeyiz. Yoksa ahkama taallük eden konularda olduğunu düşünmüyoruz. Ayrıca Kur’an-ı Kerim Yahudi ve Hristiyanlarla ilgili birtakım bilgiler vermektedir. Dolayısıyla Müslümanların bu iki dinin kutsal kitaplarının tahrifata uğramış olma ihtimalini göz önünde tutarak bunlardan tarihle ilgili konularda Kur’an-ı Kerim’in özüne ters düşmemek kaydıyla, yararlanmasında kanaatimizce bir sakınca yoktur. Bu rivayetlerin İslâmî kültüre mal edilmemesi ve İslam’ın ruhuna aykırı olmaması şartıyla bir tarihçinin Ehl-i kitaptan rivayetlerde bulunması yadırganacak bir durum değildir.269 Zehebî (748/1348) de Mîzânu’l-İ’tidal adlı eserinde İbn Ebi Fudeyk’in,

“İbn İshâk’ı Ehl-i kitap olan bir kişiden hadis yazarken gördüm”, diyerek İbn İshâk’ı

tenkit etmesini yersiz gördüğünü belirtmiştir. Ona göre bizzat Hz. Peygamber ehli kitaptan rivayet edilmesine müsaade etmiştir. Hatta Hz. Peygamber, ehl-i kitaptan rivayet edilebileceği gibi onlardan gelen rivayetlerin ne kabul ne de reddedilmesi gerektiğini söylemiştir.270 Dolayısıyla Zehebî’ye göre İbn İshâk’ı Ehl-i kitaptan nakilde bulunmaktan engelleyecek hiçbir neden yoktur.271

Vâkıdî ise tarihi rivayetlerde İsrailiyata hiç başvurmamış, tarihi haberlerin nakledilmesinde İbn İshâk’ın aksine İsrailiyattan uzak durmayı bir kural olarak benimsemiştir.272 Vâkıdî’nin el-Meğâzi adlı eserinde başta Hıristiyan ve Yahudiler olmak üzere Müslüman olmayan kimseleri ravi olarak kabul etmemiş ve onlardan rivayette bulunmamıştır. Nitekim, cerh ve ta’dîl âlimleri Vâkıdî’yi birçok noktada cerh etmişler, fakat onun İsrailiyyattan nakilde bulunduğuna dair hiçbir eleştiri yapmamışlardır.273

Eseri günümüze ulaşmamış Siyer ve Meğâzî yazarlarından biri olan Eban b. Osman’ın (105/723) da Ehl-i kitaptan rivayette bulunduğu nakledilmektedir. Ebû’z- Zinâd, Eban b. Osman’ın bu yönüyle ilgili olarak şunları söylemektedir: “Eban’ın,

269

Abdullah Ünalan, “İbn İshâk ve Hadis Rivayetindeki Yeri”, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, S. II, Kasım 2009, s. 107.

270

Bkz: İbn Hanbel, el-Müsned, IV, 136. 271

Zehebî, Mîzânu’l-İtidal, III, 470. 272

Kasım Şulul, Muhammed b. Ömer b. Vâkıd el-Vâkıdî, Hayatı, Eserleri, Tarihçiliği ve

Etkileri, (Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları

Anabilim Dalı İslam Tarihi Bilim Dalı, Bursa 1996), s. 193. 273

Bkz: Rıdvan Yarba, “Cerh ve Ta’dil Alimlerine Göre Vâkıdî”, Çukurova Üniversitesi İlahiyat

Medineli Yahudi şair er-Rebi’ b. Ebi’l-Hukayk’ın şiirlerinden örnek vermeden geçirdiği sohbeti az olurdu.”274 Bu söz Siyer ve Meğâzî yazarı Eban b. Osman’ın Müslüman olmayan kimselerden istifade ettiğini göstermektedir. Taberî ve İbn Hişâm ise yukarıda belirttiğimiz gibi kaynak olarak İbn İshâk’ı kullandıkları için aynı zamanda onun Ehl-i kitaptan nakledilen rivayetlerini de eserlerinde zikretmişlerdir. İbn Sa’d da eserinin çeşitli yerlerinde Ehl-i kitaptan rivayetler nakletmiştir. Mesela o, Hz. Peygamber’in nesebiyle ilgili olarak; “Ebû Yakup” künyeli bir Yahudi’den rivayette bulunduğunu itiraf etmiştir.275

Yukarıda aktarmış olduğumuz bilgiler de göstermektedir ki Vâkıdî hariç ilk dönem Siyer ve Meğâzî yazarları ihtiyaç duydukları durumlarda ehl-i kitaptan veya Müslüman olmayan kimselerden haberler nakletmişlerdir. Bu, daha önce de dikkat çektiğimiz gibi Tarih ve Hadis ilimleri arasındaki metod farkından kaynaklanmaktadır. İlk İslam Tarihi usûlcülerinden olan Kâfiyeci tarihçilerde veya tarihçinin ravilerinde “İslam” şartını aramışsa da yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, tarihçiler bu şartı esnetmişlerdir.

Mürüvvetsizlike İtham Edilen Raviden Rivayet

Bir ravinin adil olarak kabul edilmesinin bir başka şartı ise ravinin mürüvvetine zarar verecek tutum ve davranışlardan uzak durmasıdır. Mürüvvet, hadis terimi olarak dinen yapılması mubah olmasına rağmen hadis ravisinin kaçınması gereken tutum ve davranışlardır.276 Mesela yolda bir şey yemek, ulu orta yerde ve ayakta bevletmek, çok fazla şakalaşmak, bayağı sohbetlerde bulunmak, kibir, satranç oynamak, horoz ve güvercinlerle oynamak gibi davranışlar ravinin adalet yönüne zarar verdiği gerekçesiyle ravinin zayıf sayılmasına neden olan özellikler olarak kabul edilmişlerdir.277 Fakat muhaddislerin bu şartların uygulanması konusunda diğer şartlarda olduğu kadar katı/toleranssız davrandıklarını söylemek

274

Horovitz, İslâmi Tarihçiliğin Doğuşu, s. 25. Krş: Ebû’l-Ferec el-İsfahani, Kitabu’l-Eğâni, Hassan Abbas, İbrahim es-Seâfin, Bekir Abbas (Thk.), Üçüncü Baskı, Dâru’s-Sadr, Beyrut 2008, XXI, 92.

275

İbn Sa'd, Tabakât, I, 39. 276

Bkz: Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, s. 299. 277

Bkz: İbn Ebi Hâtim er-Râzî, el-Cerh ve’t-Tadil, II, 27-33. Krş: Âşıkkutlu, Hadiste Rical Tenkidi, s. 90-91.

zordur.278 Çünkü cerh nedeni olarak kabul edilen bu ve benzeri durumlar toplumdan topluma değişmekte kimi örf ve geleneklerde yapılması hoş görülmeyen bir davranış başka yerlerde sıradan bir hareket olarak görülebilmektedir. Bunun yanı sıra bu gibi nedenlerle bazı raviler cerh edilirken öte yandan benzer mürüvvetsizlikleri işleyen birçok ravi veya muhaddis için de cerh işlemi yapılmamıştır.279 Aynı durum tarihçiler için de geçerli olmakla birlikte tarihçilerin bu gibi tutum ve davranışlar içerisinde bulunan ravilerin rivayetlerini nakletmede herhangi bir sakınca görmediklerini ve bu ravilerden rivayette bulunma konusunda muhaddisler kadar temkinli davranmadıklarını söyleyebiliriz. Hatta ilk dönem Siyer ve Meğâzî âlimlerinin bizzat kendilerinin de bu tür ithamlara, yani mürüvvetsizlik suçlamalarına maruz kaldıkları da bir vakıadır. Ravinin adalet şartlarından biri olarak kabul edilen mürüvvet şartına burada değinmemizin asıl nedeni muhaddisler ile tarihçiler arasında, “hadisin güvenilirliğinin” tespitindeki önemli usûl farklarından biri olması dolayısıyladır. Konuyla ilgili olarak birkaç örnek zikretmek istiyoruz.

Hatib el-Bağdâdî’nin Târîhu Bağdat’ında Mekki b. İbrahim’in, İbn İshâk’ı saçlarını kına ile siyaha boyadığı ve Allah’ın sıfatları ile ilgili konuştuğundan dolayı kendisinden nefret ettiği ve onun rivayetlerini terk ettiği nakledilmektedir.280 Bu rivayette dikkat çekici olan, İbn İshâk’ın saçlarını siyaha boyamış olmasından dolayı tenkit edilmesidir. İbn İshâk’ın mürüvveti ile ilgili bir başka cerh sebebi ise onun toplantı ve sohbetlerde kadınlara yakın yerlerde oturması olarak gösterilmiştir. Rivayet edildiğine göre o, toplantı yerlerinde arka taraflarda kadınlara yakın yerlerde oturur ve kadınlarla “gece sohbeti” yaparmış. Bundan dolayı da Medine valisi