• Sonuç bulunamadı

Sosyal bilimlerin temeli niteliğinde olan tarih, milletlerin hafızası olma özelliğine sahiptir. Nasıl ki hafızasını kaybeden, geçmişini hatırlamayan bir insan bugününü ve geleceğini sağlıklı bir biçimde oluşturamaz ise; tarihini bilmeyen, tarihini öğrenmeyen milletler de günümüz meselelerine çözüm üretemedikleri gibi,

geleceklerini de iyi bir şekilde düzenleyemezler. Tarih, insanlara ve milletlere “devamlılık”, “süreklilik” düşünce ve duygusunu aşılar. Bu açıdan geçmişi ve bugünü yorumlayabilen, demokratik ve empatik bir bakış açısına sahip, insan haklarına saygılı, bilimsel ve mantıklı düşünebilen bireylerin yetiştirilebilmesi, tarih eğitimin sınırları içinde yer almaktadır (Turan ve Ulusoy, 2011: 148-149; Demircioğlu, 2006: 157).

Tarih eğitiminin amacı, yalnızca geçmiş olayların ve tarihlerin ezberlenerek öğretilmesinden ziyade geçmişe dair bilgilerin bugün ne kadar kullanıldığı, hangi sorunların çözümünde işe koşulduğunun belirlenmesidir. Konuyla ilgili olarak Ata (2002a) tarihin, geçmiş hakkında bilgi kalıplarını ezberlemek olmadığını belirtmekle birlikte insanlığın geçmişi araştırılıp analiz edildikten ve anlaşıldıktan sonra, orada yakalanılan evrensel değerler, yeniden kullanılabilir hale getirilerek tarihin oluşumuna ve akışına katkıda bulunulabiliyorsa o zaman gerçek anlamda tarih öğrenildiğini, onun zevkine varıldığını, kazanılan bilgi ve tecrübeyi uygulama şansına sahip olunduğunu ifade etmektedir.

Tarih eğitimi, yalnızca geçmiş devletlerin ne kadar yaşadığı, en önemli devlet başkanlarının kim olduğu ya da yapılan antlaşmalarla sınırlı bir bilim değildir. Tarih, geleceği görme adına bir fenerdir. Bu fenerin güçlü ışıtması ise tarihsel bilgilerin geleceğin görülmesi adına etkili bir biçimde kullanılmasına bağlıdır (Keçe, 2009: 42- 43). Bununla birlikte bir tarih kitabının içeriğine bakıldığında, onun siyasal bilimler kavramlarıyla dopdolu olduğu görülmektedir. Çünkü tarihçiler öncelikli olarak savaşlar, devrimler, ideolojiler ve hükümetlerin ortaya çıkışı ve yıkılışı ile ilgilenirler. Yakın tarihsel dönemler genellikle siyasi olaylar odaklı tanımlanır (mesela, I. Dünya Savaşı Dönemi, Cumhuriyet Dönemi). Tarih üzerine yazılmış kitapların birçoğunda sosyolojik, psikolojik, antropolojik veya ekonomik kavram ve teorilere yer verilmez. Tarih ders kitaplarında da bu yaklaşımın hâkim olduğu görülmekte ve tarihçilerin genelde siyasi olaylarla ilgilenmeleri, son zamanlarda onlara karşı yapılan eleştirilen artmasına neden olmaktadır (Dilek, 2007: 15). Diğer taraftan eğitim kademelerimizdeki tarih konularının içeriğinin genellikle siyasal tarihe ve tarihte etkili olmuş şahsiyetlere dayalı olması nedeniyle ekonomik, sosyal ve kültürel boyutların ikincil planda kalması, başlangıçtan beri tarih eğitimimizi sınırlandıran bir problemdir (Dinç, 2006: 265-267). En az siyasi tarih kadar sosyal tarih konularının da tarih eğitimi için vazgeçilmez bir unsur olduğu unutulmamalıdır.

Tarih, bir bütündür geçmiş zaman içinde kalan her olay, diğerleri ile aynı öneme sahiptir. Ancak Carr’ın (2011) da belirttiği gibi insanlar geçmiş olgulara kendileri bir değer biçerler ve o olgu diğerlerinden daha önemli olur, daha etraflıca tartışılmaya, incelenmeye çalışılır. Bu noktada tarih okuryazarlığı kavramı karşımıza çıkmaktadır. Tarih okuryazarlığına ilişkin yapılan çalışmalarda nispeten daha özel tarihsel olaylara odaklanılmaktadır. Bir kişi tarihsel olaya yaklaşırken bilinç düzeyi yüksek, okuduğunu anlama ve yararlanma düşüncesiyle elde ettiği bilgi ve becerileri günlük hayatına yansıtabilirse tarih okuryazarlığından söz edilebilir. Bu kavramın arka planı, Amerikalı tarihçi Gagnon’un (1989) editörlüğünü yaptığı “Historical Literacy; the Case for History in American Education ” adlı eserde açıklanmaya çalışılmıştır. Öğrencinin tarih eğitiminde son derece aktif olması gerektiğinin belirtildiği esere göre tarih okuryazarlığı, ilk bakışta kişinin tarih bilincine sahip olması, tarihsel olayları sonuçları itibariyle iyi analiz edebilmesi anlamına gelmekteydi. Başka bir anlatımla öğrenci, atalarının tarihsel süreçteki eylemlerinin bilgisine hâkim ise söz konusu öğrenci, tarih okuryazarı şeklinde tanımlanabilmekteydi. Ancak kavrama yüklenen anlamlar incelendiğinde tarih okuryazarlığının tarihsel olayları yalnızca ezberleyip anlatmak olmadığı düşüncesinden hareketle bu deyiş, son zamanlarda tarihçiler tarafından yeniden yorumlanmıştır. Bu yorumlarda, tarih okuryazarlığının tarihsel bilgiyi yalnızca sonuçları açısından öğrenmek olmadığı; aynı zamanda onu meydana getiren sebeplerin de analiz edilmesi gerektiği yer almaktadır. Ayrıca tarihsel empati ve tarihsel düşünme becerilerinin öğrencilere kesinlikle kazandırılması ve etkili bir tarih eğitimi için tarihsel bir olayın tüm boyutlarıyla ele alınması gerektiğinin altı çizilmektedir. Bununla birlikte öğrencinin okulda öğrendiği tarihsel bilgiyi günlük yaşamda karşılaştığı problemlerin çözümünde işe koşması da bir tarih okuryazarı bireyin sahip olması gereken nitelikler arasında yer almaktadır.

Tarih eğitimi açısından tarih okuryazarlığı, amaçsız bilgilere ulaşmak değildir. Bu bilgiler; politik, sosyal ve kişisel durumlar hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayarak günümüzü daha iyi anlayabilmek içindir. Okullarda verilen tarih eğitimi öğrenci için bilgi basamağında, beynin ücra bir köşesinde kalan, zamanla unutulacak olan, değersiz bilgiler olmamalı bu bilgiler yukarıda da denildiği üzere öğrenciyi politik, sosyal, kültürel açılardan geliştirmeli ve içinde bulunduğu toplumun unsurlarına uyum

sağlamayı öğretmelidir (Seixas, 2006). Tarih okuryazarlığında kişinin hangi bilgiyi bilmek, öğrenmek istediği önem taşımaktadır.

Öğrencinin ihtiyacı olan bilgiyi öğrenmesi zihnindeki problemlerin çözümünde işe yarayacaktır. Rüsen’in (2005) tarihsel bilinç matrisi de tarih okuryazarlığı ile doğrudan ilişki içindedir ve kişinin tarih bilincinin yüksek olmasıyla tarih okuryazarlığı seviyesi arasında paralel bir ilişki vardır (Lee, 2002: 37-43). Tarih okuryazarlığında gereksiz bilgilerden arındırılmış bir tarih eğitiminin ön görülmesinin yanında tarihsel bir konu/olayın tüm boyutlarıyla ele alınması gerektiği üzerinde de duran bir anlayış hâkimdir. Başka bir anlatımla üzerinde çalışılan tarihsel konu/olay ile ilgili kapsamlı bir araştırma/inceleme yapılmasını ifade etmektedir. Bu anlamda ele alınan bir tarihsel konuya ilişkin öncelikle neyi öğrenmek, bulmak istenildiğinin farkında olunmalı, konu ile ilgili kapsamlı bir araştırma yapılmalı, en önemlisi de tarihsel olayı zamanın koşullarını göz önüne alarak değerlendirmelerde bulunulmalı ve tarihsel olayları incelemede sezgisel yaklaşımlardan uzak durulmalıdır (Lee, 2011a: 140-153). Öğrencilere tarih konularını doğrudan anlatmaktan ziyade onların araştırma becerilerinin geliştirilmesine yönelik etkinlikler yapılması önemli bir noktadır. Ayrıca tarihsel olaylar arasındaki neden-sonuç bağlantısının yeterince sağlam kurulması noktasında kronolojik sıralama öğrenciye hissettirilmelidir. Bunun yanında birinci elden kaynakların sınıfa getirilmesi ve öğrencilerin bunlara dokunarak incelemelerde bulunması tarih eğitimi açısından yararlı olacaktır (O’Connell ve Green: 2005: 12-13). Öğrencinin tarihle ilgili konu/olaylara yaklaşırken söz konusu tarihsel olayı kendine sunulan haliyle kabul etmeyip doğruluğunu kanıtlayabilecek girişimlerde bulunması, okuduğunu anlayarak tarihsel olayları sebep-sonuç ilişkisi içinde düşünmesi ve her olayın neden meydana geldiği ile ilgili de sorgulayıcı bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Tüm bu ifade edilenler ışığında tarih eğitiminin amacına ulaşmasında tarih okuryazarlığına ilişkin hususların göz önünde bulundurulması önem taşımaktadır.