• Sonuç bulunamadı

4.1. ARAŞTIRMA ALANI HAKKINDA GENEL BİLGİLER

4.1.3. KARABAĞLILAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER

4.1.3.1. TARİHSEL SÜREÇTE KARABAĞLILAR

Yapılan araştırmalara göre; bazı kaynaklarda Karabağlu Aşireti, bazılarında Karabağı Cemaatı, bazılarında ise Karabağlı Türkmenleri olarak adlandırılan Karabağlıların, Bozulus Türkmenlerinden oldukları ve Azerbaycan’ın Gence-Karabağ bölgesinden Anadolu’ya göç ettikleri tespit edilmiştir. Uzun süre Anadolu’da konar-göçer hayatı yaşayan Karabağlılar,

18. yüzyılın başlarında Osmanlı Devrinde uygulanan iskân siyaseti ile birlikte yerleşik düzene geçmeye başlamışlardır. Karabağlıların tarihi süreç içerisinde derinlemesine incelenmesi Muharrem Bayar tarafından yapılarak ortaya çıkarılmıştır.

Karabağ, Kafkasya’da Kür ve Aras Irmakları ile Gökçe Gül arasındaki tarihî Arran dağlık bölgesi ile bu bölgeye bağlı ovalardan ibarettir. Arran adı ile bilinen bu bölge Müslüman Türklerin gelmesinden sonra “Karabağ” adını almıştır. Gence ve Gence’nin güneye doğru dağlık bölgeleri ile Kür Irmağının güneyinde kalan yerlere Moğollar döneminde; “Karabağ-ı Aran”

denilmekteydi. Muhtelif devirlerde Karabağ üzerinden Anadolu’ya akınlar yapılmıştır. Yapılan akınların en önemlileri İslamî dönemde yapılandır. Bu akınlardan dolayı Karabağ, doğudan Anadolu’ya ilk giriş kapısı kabul edilir.

Selçuklular’ın fethinden sonra, Karabağ’a kalabalık Türkmen boyları gelmeye başladı. Karabağ’ın, Azerbaycan’ın nüfusu hızla arttı. Anadolu’ya yapılan akınlarda Karabağ basamak görevi yaptı. Alparslan devrinde

“Navakiyye” isminde önemli bir Türkmen boyu vardı. Bunlar Anadolu’ya en çok akın yapan oymak idi. Bir rivayete göre Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah, Navakiyye oymağına mensuptur. Mahiyetinde bu oymağın ileri gelenleri vardı. Devletin kuruluşunda etkin rol oynadılar.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin asıl dayanağı Türkmenler idi. Türkmenler zamanla yerleşik hayata geçtiler. Vesikalara göre Türk diye anılmaya

Orta Asya’dan ve Karabağ’dan sürekli göçler devam ediyordu.(Bayar, 1994;68)

Gündüz, Karabağlu Aşireti’nin 16. yüzyılda Aydın sakini Bozulus’tan olduğunu belirtmektedir. Asıl Bozulus’a dâhil aşiretlerden olan Karabağlu, 1540 tarihinde 6 Hane ve 1 mücerred nüfusa sahip idi. 2. Selim dönemine ait tahrirde adına tesadüf edilmemekle beraber, Bozulus’un Orta Anadolu’ya yaptığı muhacerete katılmış ve Aydın sakini Bozulus içinde yerini almıştır.

Aşiretlerin dağılması esnasında Karabağlu Aşiretinin bir kolu da İçel Yörükleri arasına karışmıştır.(Gündüz, 1997;81)

Bozulus Türkmenleri cemaat ve oba olarak ayrılmakta idi. Vesikalarda aşiret veya cemaat tabirlerinin aynı kandan olan insan topluluğunu ifade etmek için kullanıldığı görülmektedir. Taife kelimesi ise Bozulus aşiretler birliği tanımını ifade etmek için kullanılmakta ve vesikalarda “Türkmen taifesinden” veya “Bozulus taifesinden” şeklinde yer almaktadır. Aşiretlerin idari bakımdan bir araya toplanması ile oluşturulan boylar ise “kabile”

kelimesi ile karşılanmıştır. Bu hususta vesikalarda “Türkmen taifesinden Tabanlı kabilesinden Bayat cemaati” gibi tanımlamalara sıklıkla tesadüf olunmaktadır. Ancak cemaat, kabile, taife gibi tanımlamaların kesin çizgilerle birbirinden ayrıldığını söylemek oldukça güçtür. Bazen bu üç kelimenin her hangi bir ayrımının gözetilmeden kullanıldığını tespit etmek de mümkündür.

Buna mukabil cemaatlerin bölünmesi ile ortaya çıkan nüfusu genellikle 3-5 haneyi geçmeyen gruplar vardır ki, bunlar açıklıkla “oba” veya “mahalle”

olarak tanımlanmıştır. Obaların en belirgin özelliği ise sadece bir aileye dayanmış olmasıdır.(Gündüz, 1997;46)

Demirtaş da Karabağlu Cemaati’nin 16. yüzyılda Karaman sakini Bozulus içinde yer aldığını belirtmektedir. Bozulus, Orta ve Batı Anadolu arasındaki bu ikinci inhilaline ve bir kısım teşekküllerinin dağılma ve yerleşmelerine rağmen, muhtelif gruplar halinde mevcudiyetini idame ettirmeye muvaffak olmuştur. Başlıca Karaman (Akşehir), Ankara, Aydın ve Kütahya bölge ve mıntıkalarında yaşayan ve birbirinden bulundukları yerlerle ayırt edilen bu gruplar idarî ve malî bakımdan kadılık ve voyvodalık haline getirilmiştir. İl’in, 16. asırdaki bizce malum olan teşekküllerinin bu grupların hangisinde bulunduğu hakkında vesikalarda bazı kayıtlar vardır. Bu kayıtlara göre, İl’in Ankara civarında bulunan grubuna başta Tabanlu aşireti olmak üzere, Şeyhlü, Eminlü, Nallu, Bayatlu, Bayrambeylü, Aligüranlı aşiretleri ile Pürnek boyundan bir şube dâhil bulunuyor. Karaman Eyaletinin Akşehir, Ilgın ve bu mıntıkalara yakın yerlerinde yaşayan Karaman sakini Bozulus ise Hamzahacılu, Avşar, Karabağlu, Armutlu, Küşne Şereflü, Danişmedlü, ve Hacılu cemaatlerinden müteşekkildir.(Demirtaş, 1949;44)

Osmanlılar’ın Karabağlılarla ilişkisi çok önceleri başlamıştır. Aşiret devrinde “Kayılar” Danişmendlilerle birleşerek Karabağ’a gelmişler, kışlamışlar, oradan Bizans’a (yani Anadolu’ya) akın etmişlerdir. Karabağ’a yabancı değillerdir. Karabağ’ın kesin fethini, Serdarı Ekrem Mustafa Paşa

Karabağ Eyaletini kurdu. Karabağ’da 8500 çeri, 12000 Kaçarlu Aşireti ile Berde’de kalan “Yirmi Dörtlü Ulus Aşireti” Osmanlı’ya tâbi oldu. Böylece 5 günde Karabağ çevresinin fethi tamamlandı. Beylerbeyliğine Sokumlu Çerkez Haydar Paşa tayin edildi.

Karabağdaki Oğuz Aşireti muhtelif zamanlarda çeşitli olayların etkisiyle Anadolu’ya göç etmiştir. Göç olayı genellikle Osmanlı Döneminde görülmektedir. Daha önceki devirlerde bir takım olayların sonucunda göç olmuştur. Bunların en önemlisi Karabağ’ın Moğol istilası sonunda gelmiştir.

Bu olayı Faruk Sümer “Oğuzlar” isimli eserinde şöyle anlatır. “Celal-ud-din Harzim Şah Azerbaycan’a geldiğinde (1225) Erran’daki (Karabağ) Türkmenler pek kalabalık bir halde taşıyorlardı. Öyle ki onların çokluğunu göstermek için “karınca sürüsü” sözlerini kullanmıştır. Bu esnada Erran’daki Türkmenlerin büyük bir kısmının başlarında Emir Hussam-ud-din Kılıç Aslan bulunuyordu. Fakat az sonra gelen Moğollar, Mugan ve Errandaki Türkmenleri buradan çıkardı. Türkmenler Anadolu’ya gittiler. O yıllarda Anadolu’nun fethini gerçekleştiren Oğuz boyları ile birlikte gelen Karabağ Türkmen boyları da olmuştur. Osmanlılar Döneminde göç olayını birkaç kısımda toplamak gerekir:

• Osmanlılar sünnî müslümandır. Karabağ ve civarındaki Türkmenlerin çoğu alevîdir. Bu Türkmen boylarının Şiî devletlerle bilhassa Şiî Safevi Devleti ile ilişkisini kesmek, Karabağ’ın hâkimiyetini devam ettirebilmek için bir takım Şiî Türkmen Boyları Anadolu’ya gönderildi.

• İranlıların zaman zaman Karabağ’ı istilasında, buradaki Türkmenler Anadolu’ya sürülmüştür.

• Rusların Karabağ’ı istilası sırasında buradaki Türkmenleri Anadolu’ya sürmüştür. (Bayar, 1994;72)

Sümer, konar-göçer Türkmenlerin oynadıkları rolün önemine dikkat çekmektedir. Türk göçebe unsuru Türkmenler, ilk önce Türkiye’de, sonra buradan giderek İran’da siyasi hâkimiyeti ellerine aldılar. Böylece Türkmenler, Türkiye tarihinin ikinci devrinin (Beylikler devri) yaratıcıları oldukları gibi, İran’da da 20. yüzyıla değin Türk hâkimiyetini devam ettirdiler.

16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türkiye’de göçebe unsur siyasi ehemmiyetini eskisine nispetle epeyce kaybetmişti. Bu da, başlıca, oturak yaşayışa geçmeler ve İran’a yapılan göçmeler sonucunda sayısının çok azalmış olması, Osmanlı askeri teşkilatının kudreti ve delikli demirin icat edilmesi gibi amillerden ileri gelmiştir. Bu sebeple, Anadolu’daki Türk oymaklarının Osmanlı Devrindeki rolleri daha ziyade içtimaî tarihimiz bakımından önemlidir. Gerçekten onlar, 16. yüzyılın sonlarından itibaren muhtelif amiller yüzünden vakit vakit bünyesinde geniş boşluklar meydana gelen yerleşik Türk halkının bu boşluklarını doldurarak ona daima kuvvet ve hayatiyet kazandırmışlardır. Bununla beraber, şunu da belirtmek yerinde olur ki, Türk oymakları son asırlarda dahi siyasi ehemmiyetlerini büsbütün kaybetmiş değillerdi. (Sümer,1972;6)

Halaçoğlu, konar-göçerlerin tam olarak tanınmasının, onların ancak içtimaî, iktisadî, hukukî durumlarının ve vergi nizamlarının bilinmesiyle mümkün olacağını belirtmektedir. Genellikle yiyeceğini, içeceğini, giyeceğini kendi kendine sağlayan bu teşekküller, kapalı bir iktisadî hayat yaşamakta idiler. Her boyun başında Bey ismi verilen ve boyun idari işlerini yürüten bir kişi bulunurdu. Aşiretler de ise bu görevi Mir-aşiretleri yürütürdü. Beyler boy içerisinden cesareti, mali kudreti, doğruluğu ile tanınan kimseler arasından seçim yolu ile işbaşını gelirlerdi. Bu seçim devlet tarafından tasdik edildikten sonra, bir beylik beratı gönderilirdi. Gerektiği zaman, yani yönetimde acizlik göstermeleri veya kendisine bağlı olan aşiretlere zulmettikleri zamanlarda, devletin bunları azletme yetkisi vardı.

Konar-göçerlerin hayvancılıkla uğraşmaları, onlarda dokumacılığın gelişmesine yol açmıştır. Dokumacılığın yanı sıra dericilik de önemli bir yer tutmaktadır. Avladıkları hayvanların derilerinden başka, koyun, keçi ve sığır derilerinden birçok eşya imal ederlerdi. Bunlardan postaki, çarık, kocuk, sofra, su tuluğu, yanlık, su koğası ve dağarcık gibi. Konar-göçerler, iptidai bir ziraat ile meşgul olmalarına rağmen, ihtiyaçları olan mahsullerin büyük bir kısmını takas yoluyla temin ederlerdi. Hayvanlardan elde ettikleri ürünleri verirler, buğday unu gibi tahıl ürünleri alırlardı. Sahip oldukları hayvanlardan elde ettikleri yoğurt, yağ, peynir gibi ihtiyaç fazlası ürünleri kondukları mevkie yakın bir pazarda satar veya başka bir şeyle değiştirirlerdi. Konup göçtükleri mahallere yakın köy ve kasabalar, bu sebeple onlar için uygun birer ticaret sahası olmuştur.(Halaçoğlu, 1988;18)

Yapılan araştırmalara göre Karabağ Türkmen Aşireti’nin bir kısmı İran’a göç etmiş, sonra tekrar Karabağ’a dönmüş bir kısmı Karabağ’da kalmış şimdiki “Dağlık Karabağ” halkını oluşturmuştur. Bir kısmı da muhtelif devirlerde Anadolu’ya göç ederek çeşitli yerlere yerleşmişlerdir.

İl yahut Ulus ismi altında gruplandırılan konar- göçer halk sırayla;

boy(aşiret), oymak(cemaat), oba(mahalle) gibi bölümlere ayrılır. Bunların başlarında da bey bulunurdu. Beyi önceleri aşiretin ihtiyarları seçerlerdi.

Beylik irsi idi. Sonraları beyler tayinle geleye başladılar. Bolvadin ve civarındaki aşiretlerde beylik sistemi 1900 yılına kadar devam etmiştir.

Karabağlılar’da beylik düzeni Kafkasya’daki yaşamdan gelmedir. Bugün bile Kafkasya’daki aşiretlerde beylik düzeni vardır. Aşiretlerin vergi mükellefleri

“bennak”, “hane” diye kısımlara ayrılırdı. Aşiret, madenlerin korunması, nakliye işlerini, iç isyanların bastırılması, derbend muhafızlığı yapardı. Bazen de orduya katılıp savaşa giderdi.(Bayar 1994;74)

Benzer Belgeler