• Sonuç bulunamadı

yaşandığı gözlenmektedir. Bu değişikliklerin çoğunlukla ekonomik nedenlerden kaynaklandığı, bunun yanında şehirle olan irtibatın da etkisinin olduğu değerlendirilmektedir.

sayıklanmaya başlaması, ayaklarının soğuması ve gözlerinin solmasının da hastanın öleceği anlamına geldiği köylüler tarafından vurgulanmaktadır.

Köyde, cenazenin gömülmesinin sakıncalı olduğu düşünülen zamanlarda kesinlikle gömülmediği gözlenmektedir. Özellikle geceleyin ya da yağmur yağarken cenaze gömülmemektedir. Köyde, yağmur cenaze gömülürken üzerine damlarsa, bütün sene boyunca yağmurun yağmayacağı inancı devam etmektedir. Daha önceki yıllarda böyle bir olayın yaşandığı, yağmura rağmen cenazenin gömüldüğü ancak, sonradan uzun bir süre köye yağmur yağmadığından cenazenin mezardan çıkarılarak tekrar gömüldüğü ifade edilmektedir. Bu nedenle yağmurun cenazeye değmemesine için büyük gayret sarf edilmektedir.

Ölü gömdükten hemen sonra uygulanan “barut kaldırma” geleneğinin de sadece köyde değil Karabağlıların yaşadığı tüm yerleşim birimlerinde de devam ettiği dikkat çekmektedir. Bu uygulamaya göre ölünün yakınlarından bazı kadınlar cenazenin gömülmesinden hemen sonra mezara gitmekte ve yanlarında götürdükleri barutu ölünün mezarının başında yakmaktadırlar. Bu işlem ölünün ayakları, başı ve orta kısmı olmak üzere üç ayrı noktada barutun yakılmasıyla gerçekleştirilmektedir.

Bazıları, eskiden vahşi hayvanların ölülere zarar verdiğini, bunu engellemek için barut yakıldığını ifade etmektedirler. Bazılarına göre ise,

ölünün eskiden şeytanlardan korunması için bu uygulamanın yapıldığı ve bugüne kadar değişmeden getirildiği vurgulanmaktadır.

Köyde ölünün yıkandığı yerin altına ateş ve suyun yan yana konulması geleneğinin de devam ettiği göze çarpmaktadır. Ölü yıkandıktan sonra, cenazenin yıkandığı “teneşir” denilen tahtadan sehpanın altına, bir parça közle birlikte su koyulmakta ve sönene kadar orada bekletilmektedir. Bu geleneğin de neden yapıldığı köylüler tarafından tam olarak bilinmemekle birlikte, bazıları eskiden cenazenin kötü ruhlardan korunması maksadıyla yapılabileceği üzerinde durmaktadır.

Köyde ölüm olayının yaşanmasından itibaren geçen süreçte uygulanan işlemlerde de pek fazla değişiklik olmadığı tespit edilmiştir. Birisi ölmek üzere olduğunda hemen ağzına su verilir. Öldükten sonra ise gözleri kapatılır, ayakları ve çenesi bağlanır. Karnına demir konulur. Bunun ölünün göbeğinin şişmemesi için yapıldığı belirtilmektedir. Daha sonra hocaya haber gönderilir ve ölüm olayı tüm köye duyurulur. Eskiden köydeki tüm kadınların toplanarak ağıtlar yaktıkları, bu yolla kendi ölülerine de mesaj gönderdikleri ifade edilmekte ancak, son zamanlarda bunun yapılmadığı vurgulanmaktadır.

Köyde, kadınların mezarının erkeklerden daha derin kazılması gerektiğine inanılmakta, ölenler genelde vasiyet ettikleri yere gömülmektedir.

Cenaze erkekse köyün imamı tarafından, kadınsa yaşlı ve tecrübeli kadınlar

kadınınkine ise kına konulur. Tabutun baş kısmına erkekse sarık, kadınsa şal bağlanır. Cenaze evden çıkmadan kadınlardan helallik alınır.

Cenaze namaz kılınmak üzere götürülürken, önünden kimsenin geçmemesine dikkat edilmektedir. Namaz kılındıktan sonra mezarlığa gidilir.

Ölü, en yakın akrabaları tarafından mezara gömülmektedir. Gömüldükten sonra üzerine bir bardak su dökülerek dua edilir. Daha sonra cenaze sahipleri taziyeleri kabul ederler. Cenaze evine erkeklerin dönmesinin ardından kadınlar “barut kaldırma” geleneğini uygulamak için mezara giderler.

Köyde, cenazenin gömülmesinden sonra ölenin hayrına olması dileğiyle “cumelik” adı verilen fakirlere para, çocuklara şeker, lokum, üzüm dağıtılmaktadır. Ölüm olayının yaşandığı gün yemekler cenaze evinde yapılmaz, komşular tarafından getirilir ve topluca yenilir.

Köyde başsağlığı ziyaretleri, daha sonraki günlerde cenaze evine çay ve şeker götürerek yapılmaktadır. Cenazenin üçüncü günü ölenin akrabaları tarafından “ağzının sabununun alınması” denilen yemek verilir ve Kur’an okutulur. Yine cenazenin 7, 40 ve 52. günlerinde “yas alma” denilen mevlit okutulmaktadır. Mezar ziyaretleri genelde arife günleri topluca yapılmaktadır.

Köyde ölenin arkasından uzun süre yas tutma ve bunu çeşitli şekillerde gösterme geleneği de devam etmektedir. Yakın akrabası ölen

kadınlar yas tuttuğunu göstermek amacıyla, 40 gün boyunca siyah başörtüsünü özellikle çene altından bağlayarak takarlar. Cenaze evinde 40 gün boyunca televizyon seyredilmez ve çorap örülmez. Bunun yanında köyde düğün yapılacaksa cenaze evinden izin alınmakta, cenazesi olanın kına yakması ve misafirliğe gitmesi hoş karşılanmamaktadır.

ALTINCI BÖLÜM

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Toplumları ayakta tutan en temel olgunun sahip olunan ortak değerler ve gelenekler olduğu gerçeği her geçen gün daha da ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle toplumların huzuru, birlik ve beraberliği açısından içinde barındırdıkları farklı alt kültürlerin tanınması büyük önem arz etmektedir.

Özellikle kırsal bölge insanını anlayabilmek için onun içinde bulunduğu kültürün ortaya çıkarılması gerekmektedir.

Bolvadin yöresinde yaşayan Karabağ Türkmen Aşireti’ni konu alan araştırmamızda; Karabağlılar sosyal-antropolojik açıdan incelenerek, Ortakarabağ Köyü’nde yaşanan kültür değişmeleri üzerinde durulmuştur.

Karabağlıların günlük yaşamına etki eden inanç, tutum ve değerler ortaya konularak, tamamını Karabağlıların oluşturduğu Ortakarabağ Köyü’nde son yıllarda çeşitli nedenlerle ivme kazanan kültürel değişim olgusu analiz edilmeye çalışılmıştır.

Azerbaycan’ın Gence-Karabağ bölgesinden geldikleri tespit edilen Karabağlılar, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bir süre konar-göçer yaşadıktan sonra 18. yüzyılın başlarında Bolvadin yöresine yerleştirilmişlerdir. Halen Bolvadin yöresinde Karabağ adıyla anılan 1 kasaba (Büyükkarabağ) ve 2 köy (Ortakarabağ, Derekarabağ) bulunmaktadır.

Büyükkarabağ Kasabasıyla Ortakarabağ Köyü’nün tamamını, Derekarabağ Köyü’nün ise bir kısmını Karabağlılar oluşturmaktadır. Bununla birlikte Ortakarabağ Köyü’nde yaşanan sel ve deprem felaketleri nedeniyle Bolvadin’e yerleştirilen mahallede de Karabağlılar yaşamaktadır. Bölgede Karabağlıların yaşadığı farklı yerleşim birimleri de tespit edilmiş ancak, bunlar Bolvadin’e bağlı olmadığından araştırma alanının dışında tutulmuştur.

Bolvadin yöresinde yaşayan Karabağlılar kapalı toplum olma özelliğini büyük oranda korumaktadırlar. Her ne kadar yaşanan kopmalar farklı yerleşim birimlerinin kurulmasına neden olsa da, söz konusu köylerin birbirlerine çok yakın olması ilişkilerin yoğun olarak devam etmesine neden olmaktadır. Yıllardır yaşatılan gelenek ve göreneklerin söz konusu aşiretin yaşadığı her yerde hemen hemen aynı şekilde uygulandığı görülmektedir.

Günlük yaşantılarının çeşitli safhalarında uyguladıkları pratiklerde eski Türk halk inançlarının izleri gözlenmekte, geleneksel kültür yapısının her şeye rağmen korunduğu dikkat çekmektedir.

Ortakarabağ Köyü, halkının büyük çoğunluğu çeşitli nedenlerle Bolvadin’e yerleştirilmesi ve burada yaşayanlarla yoğun ilişkilerin devam etmesi nedeniyle özellik arz etmektedir. Aynı zamanda ekonomisinin büyük oranda bağımlı olduğu Eber Gölü’nün son yıllarda tamamen kuruması nedeniyle de Karabağlıların yaşadığı diğer yerleşim birimlerinden ayrıldığı göze çarpmaktadır. Köyün eskiye oranla “değişim” olgusuyla daha fazla karşı

karşıya kaldığı, kültür değişmelerinin son zamanlarda köyde yoğun bir şekilde yaşanmaya başladığı görülmektedir.

Karabağlılar dış dünya ile olan ilişkilerinde içe kapanmakta, birlik ve beraberliklerini korumak için büyük gayret sarf etmektedirler. Kendilerini diğerlerinden farklı tuttukları dikkat çekmekte, özellikle şehirle temasta “biz”

ve “onlar” bilinci etkin olmaktadır. Her ne kadar birbirleriyle olan ilişkilerinde katı kurallar nedeniyle anlaşmazlıkların uzun süreli ve yoğun yaşandığı görülse de, çevrenin kendilerine karşı bazı konularda haksızlık yaptığı algısı onları birbirlerine daha da bağlamaktadır. Şehirlinin, köylüyü eskisi kadar olmasa da kendiyle bir tutmayarak hor görme alışkanlığının devam etmesinin, Karabağlıların içe kapanmasında büyük etkisinin olduğu değerlendirilmektedir.

Karabağlıların konuşma dilinde kullandıkları kendilerine has şive de hemen dikkat çekmektedir. Özellikle bazı sesler farklı biçimlerde vurgulanmaktadır. Bu kullanım şeklinin sadece Karabağlıların yaşadığı köy ve kasabada değil aynı zamanda yaklaşık 40 yıl önce Bolvadin’e yerleşen Ortakarabağlılarda dahi pek bir değişiklik olmadan devam ettiği görülmektedir.

Özellikle akrabalık terimleri, hayvancılık ve gündelik ev eşyaları ile ilgili kullanılan sözcükler hiç değişmeden eski haliyle kullanılmaya devam etmektedir. Son zamanlarda dilimizde sıkça kullanılmaya başlayan yabancı

sözcükler Karabağlıların günlük hayatına girmeyi tam olarak başaramamıştır.

Konuşma dilinde saf haliyle kullanılan eski Türkçe sözcüklerin gündelik ihtiyaca fazlasıyla cevap vermesinin, şehirle temas sonucunda dilde yaşanması beklenilen hızlı değişmeyi yavaşlattığı değerlendirilmektedir.

Karabağlıların günlük kıyafetlerinde de eskiye oranla sadeleşme yaşanmakla birlikte, özellikle kadınlar kendilerine has giyim tarzını büyük ölçüde korumaktadırlar. Eskiden kadınların giydiği üç etekten oluşan “kaftan”

artık giyilmemekte ancak, üzeri yazma ile süslenmiş bordo renkte fesler yaşlı kadınlar tarafından geleneksel başlık olarak kullanılmaya devam etmektedir.

Geleneksel kıyafet olan şalvar ise kadınlar tarafından giyilmekte ancak, şehrin de etkisiyle genç kızların etek kullanmaya başladıkları görülmektedir. Bununla birlikte Bolvadinli kadınların yöresel örtü olarak kullandıkları atkının, buraya yerleşen Karabağlı kadınlar tarafından benimsenmediği, kendi geleneksel başörtülerini kullanmaya devam ettikleri dikkat çekmektedir.

Erkek kıyafetlerinde ise değişim kadınlarınkine oranla çok daha çabuk yaşanmış ve büyük ölçüde şehirleşmiştir. Kadınların kıyafetlerindeki değişimin daha az yaşanmasında, Karabağlı kadınların değişime karşı daha dirençli olmalarının yanında, çevreden gördükleri baskının da etkili olduğu değerlendirilmektedir.

Karabağlıların günlük yaşamında dinin önemli bir yeri vardır. Ancak, sosyal hayatın her safhasında dinin egemen olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira, kırsal bölgelerde yoğun olarak hissedilen bir takım baskılara ve hoşgörüsüzlük ortamına Karabağlıların yaşadığı hiçbir yerleşim biriminde rastlanılmamaktadır. İsteyen istediği şekilde ibadetini yerine getirmekte, özellikle ramazan aylarında kahvehanelerin gündüz açık olduğu gözlenmektedir. Bu özelliği itibariyle Karabağlıların yaşadığı köy ve kasabalar çevre yerleşim birimlerinden ayrılmakta ve hatta Bolvadin’den bile farklılık arz etmektedir.

Karabağlıların günlük hayatın çeşitli dönemlerinde uyguladıkları gelenek ve inançlarında pek fazla değişim yaşanmadığı göze çarpmaktadır.

“Düşmez” inancı Karabağlılarda hâlâ devam etmektedir. Bazı sülaleler “bize düşmez” diyerek kendileri için sakıncalı gördükleri bazı uygulamaları yapmaktan kaçınmaktadırlar.

Yağmurla ilgili çeşitli inanışlar da eskiden beri süre gelmektedir.

Eskiden yağmur yağarken bir cenaze gömüldüğü, daha sonra uzun bir süre yağmur yağmaması nedeniyle cenazenin mezardan çıkarılıp tekrar gömüldüğü ifade edilmektedir.

Eski Türk halk inançlarının izlerini taşıyan gelenekler Karabağlıların yaşadığı her yerde kendini göstermektedir. Ölü gömüldükten sonra mezarda kadınlar tarafından “barut kaldırma” denilen ateş yakılmaktadır. Aynı

zamanda ölünün yıkandığı yerin altına ateş ve su koyma âdeti de devam etmektedir. Bu uygulamaların ne için yapıldığı tam olarak ifade edilememekte, söz konusu geleneğin Orta Asya’dan bu yana hiç değişmeden gelmiş olabileceği değerlendirilmektedir.

Yörede sadece Karabağlılar tarafından kullanıldığı tespit edilen “yallı”

kelimesi çok sık kullanılmakta, söz konusu kelimenin vahşi bir hayvanı ya da canavarı ifade ettiği vurgulanmaktadır. “Yallı” ile ilgili olarak çeşitli efsaneler anlatılmakta, eskiden evlere girerek ocağın başına oturduğu daha sonra çocukları sırtına alarak kaçırdığı ifade edilmektedir.

Gençler askere giderken ısırtılan dürümün saklanarak dönünce tekrar ısırtılması geleneğinin de çok eskiden beri Karabağlılarda süregeldiği tespit edilmiştir. Bu uygulamanın, gencin askerden sağ salim dönmesinde etkili olacağına inanılmaktadır.

Bazı mezarlarda görülen kırık testiler, eşi ölen erkek bir başkası ile evlendiğinde, ölen eşin mezarında testi kırılması âdetinin de Karabağlılarda devam ettiğinin bir göstergesidir. Bütün bunların, kültürün manevî alanını oluşturan inanç sistemindeki değişimin sanılandan çok daha yavaş yaşandığının da bir göstergesi olduğu değerlendirilmektedir.

Yapılan araştırmada, halkının tamamının Karabağlılardan oluştuğu

yaşandığı ortaya çıkmaktadır. Köyün 1969 yılında sular altında kalması nedeniyle büyük bir kısmı Bolvadin’e yerleştirilmiştir. Bu tarihten itibaren küçük çaplı göçler devam etmiş, 2001 yılında yaşanan deprem sonucunda köyden şehre toplu bir göç hareketi daha yaşanmıştır.

Bolvadin’de halen Ortakarabağlıların oluşturduğu mahallede 200 haneden fazla Karabağlı yaşamakta iken, köyde toplam 53 hanenin kaldığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte köyün hemen kenarında bulunduğu ve ekonomisinin büyük oranda bağımlı olduğu Eber Gölü’nün son 5 yıl içerisinde tamamen kuruyarak yok olması köyde yaşanan kültürel değişmeyi hızlandırmıştır.

Yapılan sayım sonuçlarına göre 1990 yılında 468 olarak tespit edilen köy nüfusu 2000 yılında 367’ye düşmüştür. Araştırma yaptığımız tarih itibariyle köyün nüfusunda meydana gelen azalmanın gittikçe hızlandığı görülmüş ve köyde toplam 216 kişinin yaşadığı tespit edilmiştir. Eskiden köyde yaşayan kadın nüfusu erkek nüfusundan çok daha fazla iken son araştırmada hemen hemen eşit olduğu dikkat çekmektedir. Köy dışına çalışmak için giden erkeklerin eşlerini de yanlarında götürmelerinin bunda etkili olduğu değerlendirilmektedir. Bunun yanında köyde yaşayan 15-30 yaş grubunun sayısının az olduğu dikkat çekmekte, özellikle gençlerin çeşitli nedenlerle köyü terk ettikleri gözlenmektedir.

Eber Gölü’nün kuruması köyde yaşayan erkek çocukların ve gençlerin boş zamanlarını büyük ölçüde artırmış, bu da okula devam konusunda büyük katkı sağlamıştır. Gölden elde edilen gelirin yok olmasının da köyde eğitime verilen önemi daha da artırdığı gözlenmektedir. Zira, köylüler çocuklarının düzenli bir gelire sahip olabilmesinin tek yolunun okuyarak memur olmaktan geçtiğini düşünmektedirler.

Bütün bunlara rağmen köyde nüfusun gün geçtikçe daha hızlı azalması eğitim sürecini de olumsuz etkilemektedir. Öğrenci sayısının azlığı nedeniyle, okulda görevlendirilen öğretmen sayısı iki iken bire düşmüş ve sınıflar birleştirilerek eğitim yapılmak zorunda kalınmıştır. Çocuklarının bu şekilde eğitim görmesini istemeyen ailelerden durumu müsait olanlar şehre göç etmek zorunda kalmıştır. Köyde yaşayanlar için hayat her geçen gün daha da zorlaşmakta, yapılan her göç yeni bir göçün habercisi olmaktadır. Bu şartlar altında okulun çok kısa bir zaman sonra kapanmasının kaçınılmaz olduğu değerlendirilmektedir.

İlköğretim çağında olan kız ve erkek çocukların tamamı okula devam etmekte ancak lise tahsilinden itibaren kızların okutulmasında eskisi kadar olmasa da erkeklere oranla ciddi bir azalma olmaktadır. Genelde ayırım yapılmadığı köylüler tarafından ifade edilmekle birlikte, araştırma sonuçları bunun pekte doğru olmadığını göstermektedir.

Gölün kuruması ile birlikte köyde hane başına düşen gelirde çok büyük bir düşüş yaşanmıştır. Maddi imkânsızlıklar şehre göçü hızlandırmış bunun yanında köyde kalan Ortakarabağlıların şehirle olan temasını azaltmıştır.

Eskiden ihtiyaçların giderilmesi maksadıyla Bolvadin’e çok sık gidilmekte iken son zamanlarda ancak zorunlu hallerde gidildiği görülmektedir.

Dış dünya ile temasın azalması Karabağlıların birbirine daha fazla bağlanmasını sağlamakta ancak, ekonomik nedenler aile içi ve akrabalar arasındaki ilişkiyi de olumsuz etkilemektedir. Gelirin düşmesi nedeniyle eşlerin ve çocukların ihtiyaçları tam olarak karşılanamadığından anlaşmazlıklar çıkmaktadır. Aynı zamanda ekonomik sıkıntıların, şehirle ilişkilerin bozulmasına ve daha önce kendilerine karşı şehirli tarafından gösterilen hoş görünün de azalmasına sebep olduğu köylüler tarafından vurgulanmaktadır.

Maddi kültür alanında en az değişiklik yaşanan unsurun konut olduğu görülmektedir. Yıllar önce yapılan kerpiçten evlerin hiç değişmeden aynı kaldığı gözlenmekte, köyde okul ve cami dışında betonarme ev bulunmamaktadır. Bunun maddi imkânsızlıklardan çok yörede daha önce yaşanan sel ve deprem felaketlerinden kaynaklandığı değerlendirilmektedir.

Zira hemen hemen her ailenin Bolvadin’de söz konusu felaketler nedeniyle kendilerine devlet tarafından tahsis edilen evleri bulunmaktadır. Bu nedenle Ortakarabağlılar hiçbir şekilde köye yatırım yapmayı düşünmemekte, ekonomik imkânları Bolvadin’de kullanmayı tercih etmektedirler.

Ortakarabağ Köyü’nde yaşayan ailelerin önemli bir kısmını çekirdek aile oluşturmaktadır. Bu aile tipini özellikle çocukları köyü terk eden ailelerin oluşturduğu gözlenmektedir. Çocukları köyde yaşamaya devam eden ailelerin çoğunluğu ise geniş aile özelliğini korumaktadır. Bolvadin’de yaşayan Ortakarabağlılar ile yoğun ilişkilerin devam etmesi çekirdek aile yapısını hızlandırmış ancak ekonomik sıkıntılar bu hızı yavaşlatmıştır. Geniş aile yapısında anlaşmazlıkların fazla olmasına rağmen, ekonomik açıdan faydalı olması köyde tercih nedeni olmaya devam etmektedir.

Köyde ortalama hane halkı nüfusu 4,1 iken, ortalama çocuk sayısının 3,6 olduğu tespit edilmiştir. Genç nüfusun sahip olduğu çocuk sayısı yaşlılara göre çok daha düşük olduğu gözlenmekte, ortalama çocuk sayısının her geçen gün daha da azalacağı değerlendirilmektedir.

Yaşlıların üretim faaliyetlerine katılmaması nedeniyle gençlere oranla çok daha fazla boş zamanları olmaktadır. Genç anne ve babalar ise işlerinin yoğunluğu nedeniyle çocuklarına fazla zaman ayıramamaktadırlar. Bu nedenle köyde çocuğun eğitim ve terbiyesi çoğunlukla büyükler tarafından verilmektedir. Özellikle geniş ailelerde anne-babadan daha çok büyükanne-büyükbabanın çocuğu sahiplenmeye ve yönlendirmeye çalışmasının çocukların gelişimini olumsuz yönde etkilediği değerlendirilmektedir.

Göl kurumadan önce uzun yıllar boyunca herkesin eşit şartlarda

sosyal tabakalaşmanın fazla yaşanmadığı görülmektedir. Maddi durumu iyi olan ailelerin her konuda söz sahibi olduğunu ve daha fazla itibar gördüğünü söylemek mümkün değildir.

Köyde alınan kararlarda en fazla etkisi bulunan sülalenin zenginlikten çok sayıca üstün olmasından kaynaklandığı gözlenmektedir. Söz konusu sülalenin nüfusu, köyün 1/3’üne yakın olması nedeniyle, muhtarlık seçimlerini genelde bu sülaleden birisi veya onların destekledikleri bir aday kazanmaktadır. Son üç dönemdir köy muhtarının bu aileden seçilmesi bunun en büyük göstergesidir.

İktidar mücadelesinde yaşlılar egemenliği yavaş yavaş kaybetmektedirler. Yaşlıların aile içinde eskisi kadar sözü geçmemekle birlikte, kendilerine gösterilen saygı da gittikçe azalmaktadır. Eskiden kendilerine danışılmadan hiçbir şey yapılmadığını, gençlerin her ortamda hürmet gösterdiklerini ifade eden yaşlıların yeni durumdan son derece rahatsız oldukları görülmektedir.

Sosyal kademelenmede yaşın etkisinin gittikçe azalmasının yanında, dinin de hiçbir fonksiyonu bulunmamaktadır. Köyde hac vazifesini yerine getiren sadece bir erkeğin bulunması dikkat çekmekte, bunun sadece ekonomik nedenlerden kaynaklanmadığı ortaya çıkmaktadır. Zira, bu vazifenin yerine getirilmesi hiçbir şekilde köylüler tarafından itibar kaynağı olarak görülmemektedir.

Gölün kuruması aile içi iş bölümünde de değişikliklere neden olmuştur.

Eskiden, “gölcülük” faaliyetleri nedeniyle erkeklerin hayvan bakımına fazla zaman ayıramadığı ifade edilmekte, bu görevin sadece kadınlar tarafından yerine getirildiği vurgulanmaktadır. Ancak, son zamanlarda erkeklerin işlerinin azalması nedeniyle, köyde hayvanların bakımı görevinin yavaş yavaş kadınlardan erkeklere geçtiği gözlenmektedir.

Köyde yapılan evliliklerin büyük bir bölümünün köy içi evlilikler olduğu gözlenmiştir. Köy dışından yapılan evliliklerde ise eş seçiminde Karabağlılardan olmasına özen gösterilmektedir. Evlenme sonucu köye gelen kadınlardan sadece birinin Karabağlılardan olmadığı tespit edilmiştir. Bunun, aile ve akrabalık ilişkilerine Karabağlıların ne kadar çok önem verdiğinin bir göstergesi olduğu değerlendirilmektedir. Bunun yanında kadınların aile içi karar alma sürecinde eskiye oranla daha fazla söz sahibi oldukları gözlenmekte ancak, önemli kararların büyük çoğunluğunun sadece erkekler tarafından verildiğinin altını çizmek gerekmektedir.

Köyde yaşayan yaşlıların zorunlu haller dışında köy dışına çıkmayı istemedikleri, aslında buna pek de fazla ihtiyaç duymadıkları gözlenmektedir.

Bunun aksine, gençler köyden kurtulmak için her yolu denemektedirler.

Şehrin çekiciliği ve köyün iticiliğinin yanında ekonomik sıkıntıların da buna ivme kazandırdığı dikkat çekmektedir.

Askerliğini bitiren bazı gençler, evlenmeyi düşünmek yerine, Avrupa’da yaşayan akrabalarının yazları köyde yarattıkları refah ve zenginlik ortamından etkilenerek bir şekilde oraya gidebilmenin yollarını aramaktadırlar. Bununla birlikte yazları turizm bölgelerine çalışmaya giderek ailelerine ekonomik katkı sağlayan gençler de bulunmaktadır.

Yapılan araştırmada erkeklerin evlilik yaş ortalamasının 21,2 iken kadınların 18,2 olduğu tespit edilmiştir. Bu rakamların gün geçtikçe artacağı görülmekte, özellikle genç erkeklerin daha geç yaşlarda evlenme eğiliminde oldukları dikkat çekmektedir. Eber gölünün kuruması ile birlikte önemli bir gelir sahasının yok olması, tarım ve hayvancılığa bağımlı olmak istemeyen gençleri evlenmeden önce düzenli bir iş sahibi olmaya itmektedir. Eskiden göle avlanmak amacıyla gelen insanlarla kurulan samimi ilişkiler neticesinde bazı gençler farklı yerlerde iş imkânı bulabilmişler ancak, son zamanlarda bu münasebetlerin yavaş yavaş azalması bu imkânı da ortadan kaldırmıştır.

Gelin alınacak kızlarda aranan özelliklerde pek değişim yaşanmazken, damat adayları için farklı beklentiler ortaya çıkmaktadır. Kızların namuslu, çalışkan, evine bağlı, saygılı olması evlilik için yeterli iken, erkeklerde önceleri pek aranmayan zenginlik hususu son zamanlarda damat adaylarında aranan öncelikli özellikler arasında yer almaktadır. Bunun yanında, köyde evlenme zamanı ve eş seçiminde erkekler söz sahibi olmakla birlikte, kızların görüşünün alınmasına rağmen son sözü genelde babaların söylediği görülmektedir.

Köyde yapılan evliliklerde sadece bir boşanma olayının yaşanması dikkat çekmektedir. Söz konusu boşanma olayının ise, Karabağlılardan olmadığı halde köye eş olarak getirilen sadece iki eşten birinde yaşandığı tespit edilmiştir. Bunu haricinde Karabağlıların kendi aralarında yaptığı evliliklerin hiç birinde boşanma olayı yaşanmamıştır. Yapılan grup içi evliliklerin eşler arası uyumu artırdığı ve boşanma olayının yaşanmamasında büyük etkisinin olduğu görülmektedir.

Köyde yaşayan 57 çiftten 31’ inin akraba evliliği yaptığı tespit edilmiştir. Bu oranın yüksek olması, Karabağlılarda akraba evliliği uygulamasında pek bir değişikliğin olmadığını göstermektedir. Her ne kadar büyük çoğunluk, çiftler arasında yaşanan basit anlaşmazlığın akrabaların tamamına yansıması ve ilişkileri olumsuz etkilemesi nedeniyle bu uygulamaya karşı olduklarını ifade etseler de geleneğin bozulmadığı görülmektedir. Bu tür evliliklerin yaşanmasında, malların dışarıya çıkmasının engellenmesinin yanında, kızların akrabalara verilmediği taktirde ilişkilerin bozulacağı düşüncesinin de etkili olduğu değerlendirilmektedir.

Köyde, eşlerin kaçırılması yoluyla yapılan evlilikler de eskiye oranla azalmakla birlikte hâlâ devam etmektedir. Bu yola başvurulmasının en büyük nedeninin başlık parası vermemek ve düğün yapmamak olduğu vurgulanmaktadır. Kaçırılarak yapılan evliliklerin hemen hemen tamamının kızların isteğiyle gerçekleştiği tespit edilmiş, bu nedenle taraflar arasında

sıkıntılar köyde bu uygulamanın bir süre daha devam edeceğine işaret etmektedir. Yapılan evliliklerde, resmî nikâhın yanında dînî nikâhın kıyılması geleneğinde de köyde herhangi bir değişme yaşanmamıştır.

Karabağlılarda eskiden beri uygulanan başlık parası geleneğinin miktarında azalma olmakla birlikte, kızın annesine ödenen “süt hakkı”

uygulamasında herhangi bir değişiklik olmamıştır. Başlık parası, kaçırma usulü yapılanlarla, çok yakın akrabalar arasında yapılan evlilikler dışındaki tüm evliliklerde ödenmektedir.

Bu uygulamanın, verilen kız karşılığında alınan bir bedel olarak görülmemesi gerektiğinin altı çizilmekte, tamamen geleneğin devam ettirilmesi amacını taşıdığı ifade edilmektedir. Alınan paranın tamamı gelinin çeyizinde kullanılmaktadır. Son zamanlarda çok az da olsa başlık parası istemeyen ailelerin olduğu ancak, sembolik bir miktar da olsa “süt hakkı”

parasının istense de istenmese de gelinin annesine verildiği vurgulanmaktadır.

Düğünle ilgili geleneklerde ise kullanılan kıyafetler haricinde pek bir değişiklik yaşanmamaktadır. Düğünler genelde perşembe gününden başlayarak pazar gününe kadar devam edecek şekilde, davul zurna eşliğinde dört gün süreyle yapılmaktadır. Şehirle temasın da etkisiyle bazı düğünlere orkestranın getirildiği, hatta salon tutularak bir günde bitirilen düğünlerin de yavaş yavaş yapılmaya başlandığı köylüler tarafından ifade edilmektedir.

Benzer Belgeler