• Sonuç bulunamadı

Ünal UFUKTEPE 1 , Necla KAYAALP

TARİHÇE-

Batıda bin yıllık geçmişi olan üniversiteler 11. ve 12. yüzyıllarda kurulan Bolognia, Paris ve Oxford üniversiteleridir. Üniversiteler özgür/özerk yapıları, çağın koşulları, insanlığın ihtiyaçları gereği sürekli dönüşümler geçirmiştir. 11. yüzyılda dini kurumların denetimi altında olan üniversiteler aydınlanma çağında daha özgürdür. Bu çağ, alanlarında uzmanlaşan bilim insanlarının çoğaldığı, matematik bölümlerinde kürsülerin kurulduğu bir çağdır. 20. yüzyıl ise üniversitelerin toplumda daha çok yaygınlaştığı, hizmet alanlarının genişlediği, girişimci yaklaşımların ön plana çıktığı bir çağdır. 21. yüzyıl ise üniversitelerin dünya üniversitelerine dönüştüğü bir çağdır.

Osmanlıda Matematik Mühendishane-i Berri’de Gelenbevi İsmail Efendinin dersleri ile gelişmeye başlamıştır. 1788’de basılan Şerh-i Cedavilü’l Ensab’da logaritma tabloları ve kullanımları açıklanır. Adla-i Müsellesat ise tipik bir trigonometri kitabıdır. Hüseyin Rıfkı Efendi 1789’da Eukleides’in kitabını Usul-i Hendese adıyla tercüme etti. 1831-1834 yılları arasında İshak Efendi Mecmua-i Ulum-i Riyaziyeyi (Matematik Bilimleri Dergisi) yayınladı. 1898’de Kamus-i Riyaziyat (Matematik Sözlüğü) Salih Zeki Bey tarafından yayınlandı. Yazar, 1913-1914 ’te Asar-ı Bakiye adlı seride trigonometriyi anlatır. 1919’da da Hesab-ı İhtimalat adlı eseri derler (U.Akbulut, 2003:24).

1900’de sadrazam Sait Paşanın gayretleriyle kurulan Darülfünun-u Şahane’de matematik eğitiminin mühendisliklerden farkı paralı olmasıdır. 1912, 1915 ve 1919’da yapılan reformlarla bu kurum Alman Üniversitesi(Von Humbolt Üniversitesi) modelinin tüm özelliklerini taşımıştır. Salih Zeki’nin (1864-1921) Darülfünun Fen Fakültesi dekanlığı sırasında, 1919 yılında sayılar teorisi kürsüsü kurulmuş, Salih Zeki, bu kürsünün başına Darüşşafaka’dan hocası Mehmet Nadir’i getirmiştir.

Mehmet Nadir (1856-1927): Uluslararası matematik araştırmalarında adı geçen ilk Türk matematikçisi olduğu söylenir. Mehmet Nadir ölümüne kadar sayılar teorisi kürsü başkanlığı görevini sürdürmüştür. Mehmet Nadir’in araştırma konusu, sayılar teorisinde Diofant denklemler adıyla tanınan tam sayı çözümlü belirsiz denklemler üzerineydi. L’Intermédiaire des Mathématiciens adlı dergide

sayılar teorisine ilişkin birçok problemin çözümünü yayımlamıştır. Darülfünun öğrencileri için sayılar teorisine giriş kitabı yazmıştır. Fen Fakültesi dergisinde on iki makalesi yayımlanmış, bunların çoğu sayılar teorisiyle ilgilidir ve sadece ikisi özgündür.

Şekil 1: Mustafa Kemal Atatürk İstanbul Üniversitesinde ders dinliyor, Aralık1930

1933’de Darülfünun sosyal ve ekonomik alanlarda toplumda gerçekleşen devrimlere ve bilime gerekli katkıyı koyamadığı gerekçesiyle kapatılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifi ile gerçekleştirilen 1933 Üniversite Reformuyla İstanbul Darülfünun ve Fen Fakültesi de yeniden kurulmuştur. Bu fakülte içinde 1933’de Matematik Enstitüsü oluşturulmuş ve buna bağlı Umumi Riyaziyat ve Yüksek Cebir, Temami ve Tefazuli ve Yüksek Riyazi Tahlil, Riyazi Mihanik ve Yüksek Hendese kürsüleri kurulmuştur. Reformla birlikte akademisyen kadrosunun büyük bir kısmı tasfiye edilmiş yalnızca Ali Yar (1884- 1965) kadroda kalmış, Umumi Riyaziyat ve Yüksek Cebir Kürsüsü profesörü olarak görevine devam etmiştir. Yeni üniversitede analitik geometri, cebir, yüksek matematiğe giriş, cebir ve analiz dersleri vermiştir. 1911’de Paris

Üniversitesi’nden mezun olan Ali Yar, cebir ve trigonometri üzerine ders kitapları yazarak ve tercüme ederek matematik eğitim-öğretimine katkıda bulunmuştur. Bu yeni dönemde yurt dışından getirilen (özellikle Nazi Almanya’sından kaçan) uzman hocalarla matematik eğitimine ciddi bir dinamizim gelmiştir. Almanya’dan gelen matematikçiler Profesör Richard von Mises ile asistanı Hilda Geiringer ve Prof. Wilhelm Prager’den ibaretti. Von Mises’in uzmanlık alanı olasılık hesabı ve akışkanlar mekaniği, Prager’inki ise elastisite olmak üzere uygulamalı matematikti. Yurt dışından gelmiş olan bu akademisyenlerin yanında, ilk doktoralı matematikçilerimiz:

Şekil-2 Kerim Erim, Cahit Arf, Ratip Berker, Nazım Terzioğlu Kerim Erim (1894- 1952) : Doktorasını 1919 yılında Erlangen Üniversitesinde tamamladı. Mühendis Mektebi’nde Teorik Hesap ve Analitik Geometri dersleri vermiş, Üniversite Reformu’ndan sonra da İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi dekanı ve analiz profesörü olmuştur. Cumhuriyet döneminde temel matematik alanında ilk makale Kerim Erim’e aittir. Fizik ve matematik felsefesiyle üzerine Türkçe ve yabancı dillerde çok sayıda kitap ve makale yazdı.

Diferansiyel geometri, fonksiyonlar teorisi, elastisite konularında birçok öğrenci yetiştirdi.

Cahit Arf (1910-1997): Doktorasını 1938 yılında Göttingen Üniversitesinde tamamladı. Cebir, sayılar teorisi, elastisite teorisi, analiz, geometri ve mühendislik matematiği gibi çeşitli matematik konularında araştırma yapmış ve katkıda bulunmuştur. Doktorasını ünlü matematikçi Hasse’in danışmanlığında yapmış ve teziyle sayılar teorisinde çok özel bir yeri olan lokal cisimlerde dallanma teorisine çok önemli bir katkıda bulunmuştur. Bulduğu bazı sonuçlar bugün dünya matematik literatüründe Hasse-Arf Teoremi, Arf invaryantları, Arf Halkaları, Arf kapanışları olarak geçer. ( Bilim ve Teknik Dergisi, 363. Sayısı özel eki- Matematik Dünyası, Ocak 1998 I)

Ratip Berker (1910-1997): Doktorasını Lille Üniversitesinde 1936 yılında tamamladı. İstanbul üniversitesinde profösör olarak çalıştıktan sonra sırasıyla Indiana University, Bloomington, Indiana, ABD; Lile University, Fransa (1962-1967); “Paris-VI University, Fransa (1967-1972) ve Boğaziçi Üniversitesinde (1972-1979) profesörlük yapmış, 1979 yılında emekli olmuştur. Dünya çapında tanınan bir fizikçi olan oğlu Prof. Dr. Nihat Berker şu an Sabancı Üniversitesi rektörlük görevini yürütmektedir.

Ferruh Şemin (1908-1985): Fransa’da Grenoble Üniversite’sinden mezun olup yurda döndükten sonra 1933’de İstanbul Üniversitesi’nde Umumi Matematik ve Yüksek Cebir hocası oldu. 1939’dan itibaren Yüksek Mühendis Mektebi’nde de tasarı geometri ve teknik resim dersleri okutmaya başladı. 1944 yılında “Regle yüzeylerin Diferansiyel Geometrisi” başlıklı teziyle doktora derecesini aldı, 1946 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi’nde çalışmalarına devam etti.

Nazım Terzioğlu (1912-1976): Göttingen ve Münih Üniversitelerinde matematik okudu ve 1937’de Constantin Caratheodory’nin danışmanlığında reel ve kompleks fonksiyonlar teorisi konusunda doktorasını tamamladı. Yurda dönüşünde reformdan geçmiş olan İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Matematik Enstitüsü’nde riyazi mihanik ve yüksek hendese asistanı olarak çalışmaya başladı. Üniversitede rektörlük dahil çeşitli idari görevlerde bulunduğu sırada Fen

Fakültesi Matematik Araştırma Enstitüsü’nü kurdu (1971), bu kurum günümüzde Nazım Terzioğlu Matematik Araştırma Enstitüsü adıyla etkinliğini sürdürmektedir. Matematik adına gerçekleştirdiği bir diğer etkinliği de, matematiği yetenekli ve istekli öğrenciler arasında yaymak maksadıyla ilk defa (1961) lise öğrencileri için başlattığı matematik yarışmalarıdır. Oğlu Prof.Dr. Tosun Terzioğlu uzun yıllar ODTÜ Matematik bölümünde Fonksiyonel Analiz dalında çalışmış, doktora öğrencileri yetiştirmiş, daha sonra TÜBİTAK Başkanlığı, Sabancı Üniversitesi kurucu rektörlüğü görevlerinde bulunmuştur. TÜBİTAK Başkanlığı döneminde ükemize ciddi sayıda Popüler Matematik kitapları kazandırmış, bir çok öğrencinin bu vesileyle matematiği sevmesine ve ilgi duymasına katkıda bulunmuştur.

Bu matematikçilerimiz Alman bilim adamları 1940’larda ülkemizden ayrıldıklarında ülkemizdeki matematik eğitimini ve araştırmalarını kararlılıkla devam ettirdiler. 1948 yılında Cahit Arf, Kerim Erim, Hamit Dilgan, Nazım Terzioğlu, Ali Yar, Ferruh Şemin, Lütfi Biran, Salih Murat Özdilek gibi matematikçilerin girişimleriyle kurulan Türk Matematik Derneği bugün hala varlığını sürdürmekte ülkemizdeki matematik araştırmalarının gelişmesine katkıda bulunmaktadır ( Sevtap İshakoğlu-Kadıoğlu, 1998).

Üniversitelerimizdeki matematik kürsüleri 1950 yılında Analiz, Cebir ve Sayılar Teorisi, Geometri, Uygulamalı Matematik olmak üzere dörde çıkarıldı ve enstitüler de bölüm oldu. 1981’de anabilim dalı olan bu konulara Topoloji eklendi daha sonra da Matematiğin Temelleri ve Matematik Lojik Anabilim Dalları eklendi. Bütün üniversitelerin matematik bölümleri bu anabilim dallarından oluşturuldu. 1948 yılında Ankara Üniversitesi’nin kurulmasıyla Matematik Bölümü’ndeki ilk matematikçiler arasında daha sonra ODTÜ’ye geçerek Fen- Edebiyat Fakültesi dekanlığı da yapmış olan Cengiz Uluçay (Fonksiyonlar teorisi) ve Fransa’da Lille Üniversitesi’nde matematik eğitimi görmüş olan Saffet Süray (1914- 1983) (diferansiyel geometri ve mekanik) vardır. 1955 yılından itibaren Ege Üniversitesi ve 1956’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1957’de Atatürk Üniversitesi’nin matematik bölümleri ülkemizdeki matematik araştırmalarında yer

almaya başladılar. Fakat bu son iki üniversitede Alman modelinden Amerikan modeline geçiş arayışı vardır.

Bilimsel araştırmaları desteklemek amacıyla 1961 Anayasasıyla DPT’nin, 1963 de TÜBİTAK’ın kurulması üniversitelerde proje temelli çalışmaların başlamasına neden olmuştur. Bu kurumların matematik araştırmalarının desteklenmesinde ciddi katkıları olmaktadır. TÜBİTAK her şeyden önce, matematiğe ilgi duyan yetenekli gençlere yurt dışı ve yurt içi burs olanakları sağlayarak geniş bir matematikçiler topluluğu oluşmasını sağladı. Bu gençler, eğitimlerini tamamlayıp yurda döndüklerinde, değişik üniversitelerde görev aldılar ve buralarda yeni matematik ekolleri oluşturdular. Üniversite hocalarının, ders ve danışmanlık yükünden etkilenmeden, rahat araştırma yapabilmelerini sağlamak maksadıyla TÜBİTAK bazı üniversitelerde, zaman zaman da kendi bünyesinde araştırma enstitüleri kurdu. Bunlardan biri 1968’de İTÜ İnşaat Fakültesi’nde Cahit Arf’ın isteğiyle kurulan Uygulamalı Matematik Bölümü’nde mühendislik ve uygulama bakımından çok önemli olan Sürekli Ortamlar Mekaniği, Kontrol Teorisi, Oyun Teorisi, Dalga Yayılımı konularında araştırmalar yapılmış, ulaşılan sonuçlar uluslararası dergilerde yayımlanmıştır. Bu ünite daha sonraları Uygulamalı Matematik Bölümü adıyla TÜBİTAK bünyesinde değişik birimlere bağlanarak etkinliğini sürdürmüştür. 1998 yılında yine TÜBİTAK’a bağlı bir kuruluş olarak kurulan Feza Gürsey Enstitüsü’nde fizik ve matematik araştırmaları programlanmış, yurt dışından davet edilen bilim adamlarının da katılımıyla çalışma grupları oluşturulmuştur. Bu enstitünün varlığı 2011 yılında yapılan bir kanun değişikliği ile maalesef belirsiz bir konuma düşmüş durumdadır.

2007 yılında Aziz Nesin’in vasiyetiyle Ali Nesin Şirince-Selçuk’da Nesin Matematik Köyünü kurdu. Bu köy dünyada bir ilktir. Matematik Köyünün inşa sürecinin problemli olması yüzünden gerek basın, gerekse matematik camiasının ilgisi bu köy üzerinde olmuştur. Fakat Matematik Köyü beş yıldır ayakları üstünde durmasını başarmış, ülkemizin her yerinden gelen yüzlerce öğrenciye, matematik öğretmenlerine matematiği derinliğine öğrenme olanağı sağlayan güçlü bir kuruma dönüşmüştür. Bu kurumun ülkemiz matematik dünyasına katacağı değer

yakın zamanda daha iyi anlaşılacaktır. Devletin bu kuruma hiçbir şekilde müdahale etmeden varlığını sürdürmesi için madi destek vermesi geleceğe yapılacak en büyük yatırım olacaktır.

TARİHÇE-II

1944 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesiyle üniversite sayımızın üçe çıkması üzerine merkezi denetim için adını sıkça duyduğumuz Üniversiteler Arası Kurul devreye girer. 1960-78 li yıllardaki öğrenci hareketleri toplumdan kopuk olan üniversitelerin toplumdaki saygınlığının yükselmesine neden olur. Bu hareketler aynı zamanda öğrenci-öğretim üyesi arasındaki ilişkileri de etkiler (öğretim üyelerinin baskıcı yaklaşımı, yetersizlikleri, verilen eğitimin ülke gerçeklerinden uzak olması vs.). Nüfusun hızlı artışı, kalkınma çabaları, yüksek öğretim talebinin artışına neden olur, öncelikle büyük illerde yeni üniversiteler açılır, talebin sürekliliği uzaktan eğitim arayışlarına neden olur (1974-75 Mektupla öğretim). 1980 darbesi ile üniversiteler bütünüyle denetim altına alınmak istenir, bir türlü hayata geçirilemeyen Yüksek Öğretim Kanunuyla (YÖK,1981) bu sağlanmaya çalışılır. 1933 reformunda 151 öğretim üyesinden 92’si üniversiteden tasfiye edildi. 1961 Anayasası değişikliği sürecinde İstanbul Üniversitesinden 147 öğretim üyesinin görevine son verildi 1980 ihtilalinde 1402 sıkıyönetim kanunuyla 38 profesör, 25 doçent ve 10 yardımcı doçent görevden alındı (T.Küçükcan, 2009). Tarih boyunca üniversitelerde gerçekleştirilen yapısal değişimlerde nedense hep öğretim üyeleri ve öğrenciler hizaya sokulmak ve denetim altında tutulmak istenmiştir. ODTÜ den rahmetli Prof.Dr. Cemal Koç’da bu kanundan nasibini alan matematikçilerden biriydi.

1982 Anayasasıyla özel vakıf üniversitelerinin kurulmasının yolu açılmış, matematik kürsüleri yerini matematik bölümlerine bırakmaya başlamıştır. YÖK’le birlikte Matematik bölümlerindeki dersler standartlaştırılmış, farkındalıklar tek tipe dönüştürülmeye çalışılmıştır. İlk vakıf üniversitesi 1984’de Bilkent, daha sonra 1992’de Koç, Kadir Has Üniversiteleri kurulmuş ve bunları diğerleri takip etmiştir. 1992 yılında İzmir ve Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüleri ülkemiz

üniversite sistemine ayrı bir dinamizm katmıştır. 2011 yılı sonlarında yaptığımız tarama sonucunda mevcut devlet üniversiteleri/enstitüleri (103) içinde 87 sinde, 65 vakıf üniversitesinin ise 24’ünde matematik bölümünün (bunlara Matematik Mühendisliği, Matematik ve Bilgisayar Bilimleri bölümleri de dâhildir) olduğu tespit edilmiştir. 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nun 3. maddesine göre, bir üniversitenin bünyesinde edebiyat, fen veya fen-edebiyat fakültesi bulunması zorunluydu. Bu kanun sayesinde ülkemizde matematik lisans eğitimi yaygınlaşmıştır. Fakat 2008 yılından yasada yapılan değişikle bu zorunluluk koşulu kaldırıldı. Eğitimin kitleselleşmesi, üniversite sayısının kontrolsüz bir şekilde artması akademik kadro sorununu da beraberinde getirmiştir. Bu sorun karşısında YÖK bazı üniversitelerde alelacele yüksek lisans ve doktora eğitim programlarının devreye girmesine izin vermiştir. MEB , YÖK ve TÜBİTAK bursları yüzlerce matematik lisans mezunu genç, devlet bursuyla yurt dışına yüksek lisans ve doktora eğitimi için gönderilmeye başlanmış, özellikle 1988 yılında başlayan YÖK bursu belirli dönemin iktidarları tarafından siyasallaştırılmıştır. Yurt dışına gönderilen matematikçilerden yüzde kaçı başarılı olup ülkemize dönmüştür? Doğrusu elimizde buna dair bir veri mevcut değildir. Fakat doktorasını tamamlayıp bir devlet üniversitesinde göreve başlayanların matematik bölümlerine ayrı bir dinamizm kattıkları gerçeğini kabul etmek zorundayız. İkinci temel sorun ise yetişen öğretim kadrolarının terfi ve tayiniyle ilgili karmaşadır. Bütün bunlar 1996 yılında YÖK’ün Öğretim Üyesi ve Araştırıcı Yetiştirme Kurulunu oluşturlmasıyla aşılmaya çalışılmış, atamalarda liyakat ve akademik başarı esas alınmaya çalışılmıştır. Bu düzenlemeyle üniversitelerde atamalar için belli sayılarda uluslararası yayın koşulu getirilmesi özendirilmiştir. Her yıl YÖK üniversiteleri yayınlarına göre sıralamaya başlamıştır. Vakıf üniversitelerinin çoğalması, üniversitelerin yayın sayısına göre sıralanıyor olması nedeniyle üniversiteler arasında rekabeti arttırmıştır. Ayrıca eğitimin kalitesi, öğretim üyesinin yeterli ve yetkin olması, üniversitenin öğrenciye sunmuş olduğu imkanlar veli ve öğrenciler tarafından dikkate alınmaya başlanmıştır. Bunun üzerine vakıf üniversiteleri SCI kapsamındaki dergilerde yapılan yayınlar için öğretim üyelerine ciddi teşvik ödülleri vermeye başlamıştır. Bütün bunlar

akademisyenlerin yaşamında SCI’yi vazgeçilmez kılmıştır. Bu tür oluşumlar ülkemizi dünyadaki yayın sayısı sıralamasında 22. sıraya kadar yükseltmiştir. SCI dergilerde yayın yapma çılğınlığı ister istemez bir takım olumsuzlukları da bereberinde getirmiştir. Bunlardan etik ihlalinin yaşanması, mafya vari örgütlenmelerin ya da ağ yapılarının belirmesi ve para ile basılan bilimsel olmayan yayınların ortaya çıkması sadece bir kaçıdır. Etki faktörü (impact factor) kriteri nedeniyle yazarlar arasında etik olmayan atıf pazarlaması ciddi bir SCI temelli yayın kirliliğini ortaya çıkartmıştır. Bu kapsamda web of science da yaptığımız taramalarda doktorasını 3-4 yıl önce almış bazı matematikçilerin 50- 200 arasinda SCI kapsamında yayını olduğunu tespit ettik. Örneğin yayın sıralamasında 2. Sıradaki Çankaya Üniversitesi Matematik Bölümünün on yılda SCI kapsamındaki 303 yayınının 155’i Baleanu Dumitru’ya, 3.sıradaki Ege Üniversitesi Matematik Bölümünün 287 yayınının 109’u Ahmet Yıldırım’a ait gözüküyor. Bir matematikçinin birkaç yıl içinde SCI kapsamında bu kadar yayın yapabiliyor olmasına dair soruların yanıtına dair ipuçları Kaan Öztür’ün “Şişme Dergiler ve Yayın Etiği İhlalleri”, Matematik Dünyasının 2012-II sayısında aranabilir.

Yenilikçi yaklaşımlar, sıkı rekabet ortamı bazı matematik bölümlerin dönüşümüne (ODTÜ Matematik bölümü çağın koşullarına göre yapısal değişimleri hep doğru zamanda yapan bir bölüm olmuştur) neden olmuştur. Hatta bazı vakıf üniversitelerindeki matematik bölümleri devlet üniversitelerine göre daha özerk olmaları nedeniyle bu dönüşümleri daha rahat yapabilmiştir (Matematik ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü, Finans Matematiği gibi bölümler). Fakat bu tür yenilikçi yaklaşımlar, ya da değişimler merkezi yapı (YÖK) nedeniyle ya çok ağır işlemekte ya da bütünüyle engellenmektedir. Örneğin İzmir Ekonomi Üniversitesi Matematik bölümünün mevcut ders programını dikkate alarak adını “Matematik ve İstatistik” olarak değiştirme isteği YÖK tarafından red edilmiştir. Fakat ilginçtir aynı bölümün bütünleşik doktora programının adı “Uygulamalı Matematik ve İstatistik” olarak aynı YÖK tarafından daha önce onaylanmıştır. Bu tür merkeziyetçi yapı nedeniyle olsa gerek, son yıllarda

özellikle ABD de çok yaygınlaşan Biomatematik bölümlerinin ülkemizde de kurulmasına kimse cesaret edemiyor.

TOPLAMIŞ OLDUĞUMUZ VERİLERE DAİR BİR KAÇ