• Sonuç bulunamadı

BİLGİ TOPLUMUNA DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞBİRLİĞİ

4. ÜNİVERSİTELERDEN BEKLENENLER VE DURUM DEĞERLENDİRMESİ

Geçmişte üniversite kavramı sadece orta öğretim sonrası 2-6 yıllık yüksek öğretimi içerirken zamanla evrimleşerek öğrenciyi profesyonel iş dünyasına hazırlayan üç aşamalı (ön lisans, lisans ve lisans üstü) yüksek eğitim-öğretim, laboratuar, staj ve araştırmaya dayalı tez çalışmalarını da içerecek şekilde ülkeye insan kaynağı yetiştiren profesyonel kuruluşlar olarak algılanmaya başlandı, hatta bugün üniversitelerden bilimsel araştırmalarla yeni ve inovatif bilgi üretimi, üretilen yeni bilginin tez, rapor ve bilimsel yayınlarla kütüphanelere girmesinin sağlaması, bilgiyi popülarize ederek halka indirgeyip bilimsel düşünceye kamuoyu oluşturma ve bilimsel düşüncenin yaygınlaştırılması için faaliyet göstermesi, bu yolla bilgi toplumunun oluşumuna katkı sunması ve teknoparklar ve/veya teknokentler aracılığıyla üniversite-sanayi işbirliğini gerçekleştirip yeni bilginin teknolojiye dönüşümüne katkıda bulunması dolayısıyla toplum kalkınmasına etkin katkıyı sağlaması beklenmektedir. Tüm bu görevleri yerine getirirken üniversiteler altyapı ve hizmetler için her yıl yüzlerce milyon dolarlık bütçelere gereksinme duymaktadır. Üniversiteler, sonunda ülke kalkınmasına dönmesi beklenen bu büyük bütçelerin sağlanma oranına göre hizmet verirler. Gelişmiş ülke üniversitelerinde bu bütçelerin %80’den fazlası sanayi-üniversite işbirliği bağlamında özel sektörden sağlanırken ülkemizde üniversitelere bağlı teknopark ve teknokentler henüz önemsenip yaygınlaşamadığı ve etkin kullanılamadığı için bütçelerinin sadece %10-15’i bu kanaldan gelmekte, bütçe büyük ölçüde (en az %80 oranında) devlet tarafından karşılanmaktadır.

İstatistiklere dönersek bugün yıllık milli geliri 800 milyar dolar yöresinde olan ülkemizde yetişmiş insan gücü 100 000’in altında ve milli gelirden ar-ge’ye ayrılan pay %1’in altındadır.

Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi gelişmiş ülkelerde ar-ge’de çalışan insan gücü 400 000’in üzerindedir. Türkiye ar-ge payını 2013’te %2’ye 2023’te de %3’e çıkarmayı hedeflemekte, ancak son on yıllık artışla bu payın 2023’te ancak 1.8’e ulaşması beklenmektedir. Şekil 1.’de ülkelerin ar-ge’ye ayırdıkları paya

karşılık yetişmiş insan güçleri gösterilmiştir. Şekildeki çember büyüklükleri ülkelerin harcadıkları ar-ge paylarıyla orantılıdır. Görüldüğü gibi ülkelerin gelişmişlik düzeyi sol alttan sağ üste doğru artmaktadır. US, Güney Kore, Japonya İsveç, Finlandiya sağ üstte yer alırken Türkiye, Hindistan, Meksika, güney Afrika, Romanya ve Brezilya gibi ülkelerle birlikte sol altta yer almaktadır.

Şekilde ayrıca Finlandiya ve İzlanda’da yetişmiş insan gücünün nüfusa oranla çok yüksek olduğu, İsrail’in de %4.5 gibi çok yüksek bir ar-ge payı harcadığı ancak ar-ge’de çalışan yetişmiş insan gücünün beklendiği kadar yüksek olmadığı görülmektedir.

Şekil 2:Türkiye’nin ar-ge’ye ayırdığı milli gelir payları. 2011 sonrası tahmindir.

Bu duruma göre Türkiye’nin gelişmiş ülkeler düzeyinde ileri teknoloji üretip refah düzeyini o düzeye yükseltebilmesi için önce ar-ge’de çalışabilecek yetişmiş insan gücünü binde bir düzeyinden binde beş-altı düzeyine (yani 500000- 600000 kişiye), ar-ge payını da %0.84’ten %4-%5 düzeylerine çıkarması gerekir. Burada üniversitelere düşen görev öncelikle lisans üstü programlarına daha fazla önem vererek bu programların sayılarını ve kontenjanlarını arttırarak bilgiye dayalı ekonomik kalkınmanın hızlanmasına katkıda bulunmaktır. Lisansüstü programlarıyla yetişecek elemanlar bilimsel araştırmalarla yeni bilgi üretecekler, yeni bilgi ar-ge yatırımları ve üniversite-sanayi işbirliğiyle teknolojide kullanılacak, sanayi gelişecek, katma değeri yüksek ürünlerle ekonomik kalkınma hızlanacak ve bağlı olarak ülkenin refah düzeyi artacaktır. Bu arada üniversitelerin yönetim bütçeleri de büyük ölçüde üniversite-sanayi işbirliği ile sağlanmaya başlanacaktır. Ne yazık ki lisansüstü programlardan mezun olan her eleman yeni

düşünce, yeni bilgi oluşturabilecek, üst düzey bağımsız bilimsel araştırma yürütebilecek ve dolayısıyla ar-ge çalışmalarına katkıda bulunabilecek düzeyde değildir. Mezunlar arasında bu düzeyi yakalayan eleman oranı %30’u geçmemektedir. Doğal olarak lisansüstü programların disiplinler arası ve uluslar arası düzeyde bilimsel araştırmaya dayalı ve uygulamalı şekilde istenen üst düzeyi yakalayabilmesi öğrenci kalitesine yani programa alınacak öğrencilerin ortaöğretim ve üniversitede iyi yetişmiş olmalarına bağlıdır. Türkiye’de nüfusun eğitim durumu Şekil 3’te listelenmiştir. Listedeki eğitimli nüfusun sayı ve kalite olarak iyi durumda olduğunu söylemek mümkün değildir. Bilgi çağının gereçleri de etkin kullanılarak dine değil bilime dayalı çağdaş öğretim yöntemleriyle ve özellikle eğitimde AB uyum kriterlerini uygulayarak eğitimin her düzeyde kalitesi arttırılabilir.

Şekil 3: Türkiye’de eğitim durumu.

Üniversiteler yaptıkları görevlerde ve verdikleri hizmetlerde kaliteyi yakalayabilmek için altyapılarını iyileştirme, bünyelerinde iyi akademisyenleri ve iyi öğrencileri toplama ve Bologna süreci kriterlerini uygulama çalışmalarına hız verme durumundadırlar. Ancak daha çok siyasi nedenlerle açılan çok sayıda üniversite ile beraber toplam üniversite sayısının 170’lere ulaşması, atamalarda ve görevlendirmelerde akademik kriterlere önem verilmemesi her bakımdan istenen kalitenin yakalanmasını zorlaştırmaktadır. Tüm dünyada üniversiteler yaptıkları

görevlerin ve verdikleri hizmetlerin kalitesine göre sıralanmaktadır. Bu sıralamada dikkate alınan kriterlerden önemli olan birkaçı şöyle sıralanabilir:

a) Aldığı uluslar arası ödül sayısı (Nobel gibi)

b) Aldığı ulusal ödül sayısı (TÜBITAK, TÜBA ödülleri gibi) c) Yetiştirdiği bilim insanı sayısı

d) Yetiştirdiği devlet adamı sayısı

e) Ürettiği bilimsel yayın/kitap/patent sayısı f) Yürüttüğü uluslar arası ve ulusal proje sayısı h) Üniversite – Sanayi işbirliği göstergesi i) Yabancı uyruklu öğretim üyesi sayısı j) Yabancı öğrenci sayısı

k) Mezunların istihdam durumu

l) Kütüphane, Laboratuar, internet bağl. ve bilgisayar durumu m) Bütçesine devlet bütçesi dışından katkılar

n) Öğrencilerin tercih sıralamasındaki yeri o) Öğrenci / Öğretim üyesi sayısı

Üniversiteler de artık bu tür kalite sıralamalarıyla küresel bir rekabet içindedirler.