• Sonuç bulunamadı

Zeki ASLAN

EĞİTİM SORUNLARINA CUMHURİYET’İN YAKLAŞIM

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman ülkede – ilköğretiminden üniversitesine kadar – eğitimin bu durumu, sembolik olarak, çözülmesi gereken çok bilinmeyenli bir matematik fonksiyonuna benzetilebilir:

E = f(x,y,z,..., a,b, .... ) ≡ f(bağımsız değişkenler, parametreler)

2Mühendis Mekteb-i Alisi (Yüksek Mühendis Okulu) ve Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar

Burada x,y,z,... değişkenleri, E’nin “öngörülen” değeri için ve “keyfi” a,b,...parametrelerinin seçilen değerleri için kimi koşullar altında çözülmesi gereken bilinmeyenlerdir. Bir fiziksel sistemin ya da olayın davranışının modeli olan benzer bir denklem, basit bir denklem ya da karmaşık bir diferansiyel denklem olabilir. Sosyal bilimlerde bu o kadar kolay değildir. Yukarıdaki denklemde E, Cumhuriyet’in hedeflediği “eğitim düzeyi”ni temsil etsin. Bu durumda “eğitim denklemi”

E = f(eğitim birliği, alfabe, dil birliği, okuryazarlık, halk eğitimi, öğretmen yetiştirme, okullaşma, üniversiteleşme,.., ..., .,...)

şeklinde ifade edilebilir. Burada “alfabe”, seçilecek “parametre” olarak görüldüğü için italik yazıldı. Doğal olarak, bu denklemin analitik çözümü yoktur. Bu denklemin çözümü bir uluslaşma sürecidir aynı zamanda. Matematikte x,y, z,... bilinmeyenleri birbirinden bağımsız olabilirler fakat burada bağımsız değiller; örneğin üniversiteleşme hepsine bağlıdır ve çözümü daha da zorlaştırır. Cumhuriyet’in uyguladığı yöntemin matematiğini anlamayı kolaylaştırmak için herbir eğitim sorununu bir bilinmeyenli denklem gibi düşüneceğiz.

Matematiğin analitik yöntemleri ile çözülemeyen bir Fizik denklemini çözmek için matematiğin “ardışık yaklaştırma” denen bir yöntemi uygulanır. Böyle bir yöntemde bilinmeyene önce akıllıca seçilmiş yaklaşık bir değer verilir, denklem bu değerle çözülerek bilinmeyen için yeni değer ya da düzeltme bulunur; bu, yeni değer = önceki değer + düzeltme ya da yeni değer = önceki değer + iyileştirme şeklinde ifade edilebilir. Yeni değer gerçek çözüme daha yakındır. Bu yeni değer kullanılarak denklem tekrar çözülür, böylece giderek gerçeğe daha yakın değer elde edilir. En iyi çözümü elde etmek için birkaç tekrar gerekebilir. (Aşağıdaki açıklamalarda önceki değer karşılığı olarak ilk adım, yeni değer karşılı olarak ikinci adım ya da daha sonra sözcükleri kullanılacaktır).

Cumhuriyet hükümeti girişte verilen eğitim amaçlarını gerçekleştirmek için bilimin yol göstericiliğini esas almıştı. Bu yönde tüm yapılanlar, devrimlerin öngördüğü ve gelişmelerin gerektirdiği ilkeleri uygulamaktı. “Türkiye’de eğitim, deneycilik ve iş ilkesine dayanacak”, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” “yeni tip insan” yetiştirilecekti (Tükoğlu, 2009:81; Tanilli, 2009).

Eğitim alanında yenilik isteyen birçok ülkenin yaptığı gibi, yeni eğitimin kurumsallaşması için yabancı uzmanlar da getirtilmişti, eğitimci John Dewey gibi; fakat Atatürk’ün İnönü’ye söylediği gibi, gerekli yöntem birlikte aranıp bulunmuştu. Başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, Mustafa Necati, Saffet Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç, Hasana Ali Yücel gibi insanların yoğun çalışmalarını burada anlatmak mümkün değildir ve zaten amacımızın dışındadır. Sadece Cumhuriyet hükümetinin yukarıdaki “Eğitim” denklemini çözme yöntemine, “akıllıca seçilen ilk değer” için yapılan deneylere ve sonuçlarına örnekler verilecektir.

EĞİTİM BİRLİĞİ

Cumhuriyet’in atacağı ilk adım, yani akıllı seçim, mektep-medrese ikiliğini yasa ile kaldırmak, sonra da eğitimi buna göre yeniden düzenlemekti. 15 Temmuz 1923’de birinci “Heyet-i İlmiye”de (Bilim Kurulu) İ.H. Tonguç’un sözleri ile “eğitim ikiliği (medrese-mektep) devam ettiği sürece eğitim kurumlarını çağcıllaştırmak mümkün olmayacaktır” tesbiti yapıldı (Türkoğlu, 2009). 3 Mart 1924’de tevhid-i tedrisat (eğitim birliği) yasası kabul edildi. İkinci adım olarak, “Heyet-i İlmiye 1924’de yeniden toplanarak okulların öğretim birliği yasasına uygun olarak yapılanması (ilk, orta, yüksek öğretim ve öğretmen okulları olarak düzenlenmesi), öğretim programlarının ve kitaplarının hazırlanması ile ilgili kararlar alındı. Böylece Eğitim denkleminin ilk değişkeni (x = eğitim birliği) çözülmüş oluyordu; sonrası işin uygulaması idi.

ALFABE VE DİL BİRLİĞİ

Cumhuriyet ilan edilmeden önce, 1923 İzmir İktisat Kongresinde kullanımdaki Arap harflerinin Latin harflerine dayalı yeni bir alfabe ile değiştirilmesi yönünde yapılan öneriyi, kongre başkanı Kazım Karabekir, İslam'ın bütünlüğüne zarar vereceği gibi gerekçelerle tartışma dışı bırakmıştı (Tanilli, 2009:59). Alfabe, Cumhuriyet’in “ardışık yaklaştırma yöntemi”nin seçerek belirleyeceği bir parametre idi. Cumhuriyet bunun için bir deneme yaptı: Eğitim

birliği yasasından sonra 1927-28 yılları arasında Arap harfleri ile okuma yazma dershaneleri açtı. Açılan 3304 halk dershanesinde 64302 kişinin okuma-yazma öğrenip belge alması sağlandı. Bu deneme gösterdi ki, Arap harfleri ile okuryazarlığı kolaylaştırmak ve yaygın bir eğitim çalışmasını gerçekleştirmek zordur ve çok zaman almaktadır3 (Özakman, 2010; Tanilli, 2009).

Sonraki adım(lar) yeni alfabenin tanıtımı ve halkın kabul etmesinin sağlanması idi. Alfabe Kurulunun hazırlığı son şeklini alınca Mutafa Kemal, son yıllarda tanık olduğumuz bir ‘gece yarısı yasası’ çıkarmak yerine “halkın da nabzını yoklamalıyız” diyordu. Zaten konuşulmakta olan bu konu hakkında “Ahmet Cevat Emre, Arap alfabesinin Türk diline hiç uymadığını belirten, kanıtlayan bir dizi yazı yazdı. Vakit gazetesine yolladı. Yazılar Ekim 1927’de yayımlanmaya başladı (Özakman, 2010:284). Dizi Mayıs 1928’e kadar sürecek, alfabe konusunu sekiz ay gündemde tutacaktı. Yurtta yeni yazı seferberliği başladı. Her kurum ve kuruluş yeni yazının yayılması için çalışacak, bazı gazeteler yeni yazı dersleri yayımlayacaktı. Gazi resmi ziyaretlerinde görevlilere ve halka yeni alfabeyi tanıttı, anlattı, yazdırdı, okuttu. Alfabe Kurulunun hazırladığı Yeni

Türk Alfabesi kitapçığı basılıp dağıtıldı. Atatürk, Cumhurbaşkanlığı Orkestra Şefi

Zeki Bey’e “düşündüm ki yeni alfabeyi halkımıza müzik yardımıyla daha kolay ezberletiriz” diyerek önce sesli harflerin, sonra sessiz harflerin dizildiği listeyi “güfte” olarak verdi ve basit bir beste yapmasını istedi. Bu bestenin adı Harfler

Marşı oldu ( Özakman, 2010:327).

Gazi küçük bir orkestra ile şehre inip Meclis’in önüne geldi. Meclis’in önünden geçenleri çağırdı, bir araya topladı. Kendisi korobaşı olarak orkestraya işaret ederek marşı başlattı. Meclis’in önünden geçen meraklıları “gelin, siz de gelin” diye çağırarak ikinci söyleyişe katılmalarını istedi4 (Özakman, 2010:328). Okullar yeni harflerle ilgili yasa çıkmadan önce açılmıştı. Bir karışıklık olmasın diye bütün okullar eğitime yeni yazı ile başladı. Öğretmenler yeni yazıyı ve yazım kurallarını öğrenmişlerdi (Özakman, 2010)].

3 Bu durum, aşağıda sözü edilen alfabenin tanıtımı ve sonrasıyla karşılaştırıldığında açıkça görülüyor:

halk dershanesi başına yılda yaklaşık 10 kişiye karşılık halk odası başına yılda yaklaşık 116 kişi!

Bütün bu çalışmalar “akıllıca seçilen” yeni alfabenin kabul edilebilirliğini gösterdi ve yasası 1 Kasım 1928 de çıktı.

Harf devrimi, eğitimin yaygınlaştırılması için dil devrimini (dil birliğini) de gerektiriyordu. Zaten yazarlar, şairler ve aydınlar tarafından başlatılan dilin gelişimini de hızlandırdı.