• Sonuç bulunamadı

TAT testinin ortaya koymayı amaç edinmediği (testi alan kişinin yaşı, cinsiyeti, medeni durumu, mesleği, ebeveynlerinin boşanma durumu, kardeşlerinin yaşları, cinsiyetleri, aile bireylerinin hayatta olup olmadıkları vb) bazı bilgilerin yokluğunda araştırmacı / yorumlayıcı süreci yönlendirmede bir takım zorluklar yaşayabilir. Söz konusu bilgiler olmaksızın sürecin başarılı olup olmayacağı ihtimal dahilinde olduğundan sürecin klinik pratikte bir önemi olmayacaktır (Güneri, 2016). Bu nedenle tam da bu noktada ‘Anamnez’ almanın öneminden söz edilmelidir. Anamnez yukarıda ifade edilen

demografik bilgilerin çok ötesinde, danışanın mahrem veya değil bütün sınırlarında gezinerek danışanın sağaltımında fayda sağlayabilecek neredeyse bütün ihtimalleri düşünerek kapsamlı bir sorgulama yapılmasını sağlayan, gerek danışanın anlaşılmasının danışman tarafından anlaşılmasını kolaylaştırmada gerekse de terapi sürecinin yönlendirilmesinde çok önemli bir araçtır. Bununla birlikte TAT’nin bireyin kişilik dinamiklerinden en çok 20 küçük öğeyi ön plana çıkardığı, ve bu 20 öğenin tüm kişiliğin bir iskeletini çıkarabilme gücünün olduğunu öne sürmenin fazlaca iyimser bir yaklaşım olacağı vurgulanmaktadır. Bir başka nokta ise test uygulayıcısının yeteri kadar profesyonel bir biçimde uygulayamadığı TAT oturumlarında, katılımcı sürece iyi bir şekilde odaklanamayabilir ve resimdeki öğelerle ilgili oluşturulan hikâyeler bireyin tanık olduğu olaylardan, okuduğu kitaplardan veya izlediği filmlerden kesitlerden oluşabilir. Doğal olarak bu hikâyelerin hiçbiri kişilik dinamikleri hakkında belirleyici ifadeler olamaz (Güneri, 2016). Yine bu noktada TAT oturumlarında ifade edilen hikâyelerin, anamnez oturumlarında elde edilen veriler ile karşılaştırılması, TAT oturumlarındaki sürecin ne kadar sağlıklı bir şekilde tamamlandığı hakkında yeterli veri sağlayabilir. Öte yandan TAT’nin kişilik dinamiklerinin örtük kısmını temsil ettiği bilinmektedir. TAT’nin bu örtük kişiliğin açığa çıkarılmasında kullanılan bir yöntem olması ‘anamnez oturumlarında’ farkedilemeyen ‘örtük yapının’ anlaşılmasında önemli bir yere sahip olduğu vurgulanmalıdır. Anamnez alma süreci psikodinamik öğeleri her ne kadar içerisinde barındırsa da (rüyaların sorgulanması, bağlanma stillerinin incelenmesi vs.), ‘kişiliğin örtük yapısını’ doğrudan ortaya çıkarmayı ‘temel amaç’ edinmemektedir. Bu anlamda TAT ve anamnez oturumlarından elde edilen verilerin entegresyonu, psikoterapötik formülasyonun oluşturulmasına ve sürecin hem danışan hem de danışman için daha verimli bir şekilde ilerlemesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. İfade edilen bu nitel yaklaşımların yanı sıra, yaşanan psikolojik sorunların şiddeti ve öncelik sıralamasının belirlenmesinde bir takım objektif testlerden yararlanmak danışanların anlaşılmasına önemli katkılar sağlayabilmektedir. Tıpkı karma desen araştırmalarında olduğu gibi, psikoterapötik müdahale yaklaşımlarında da ‘karma yöntemlerin’ kullanılması, ‘tek başına’ kullanılacak yöntemlerden herhangi birinden kaynaklanabilecek olan ‘zayıflığın’ önlenmesine katkı sağlayabilir. Özetlemek gerekirse, objektif testlerden elde edilen verilerin manipüle edilebilme ihtimali, projektif testler ile önlenebilir, kapsamlı bir anamnez ile de sürecin ortaya konulduğu ‘neden – sonuç’ tablosu net bir şekilde çizilebilir. Araştırmaya dahil olan sağlıklı bireylerden biri (SB5) tam da bu noktada örnek verilebilir. SB5’in nicel verilerine bakıldığında Beck Depresyon Envanterinden aldığı puanın 0, Kısa

Semptom Envanteri’nde bütün alt boyutlarının normal olduğu herhangi bir psikopatolojik bulguya rastlanmadığı, BCTT’ alt boyutlarında ve anamnez oturumlarında ise ebeveynlerine yönelik tavırların gayet olumlu olduğu, HKE alt boyutlarından ‘Aile içi ilişkiler’ uyumunun ise gayet yeterli olduğu görülmesine rağmen; TAT yorumlamalarına bakıldığında danışanın ‘karşıt tepki geliştirme’ savunma mekanizmasını çok sık kullandığı, aile içi ilişkilerinden kaynaklanan bir depresif duygu durumu içinde olduğu görülmektedir. Son olarak anamnezden ve diğer ölçme araçlarından elde edilen bilgilerin aksine, ebeveynlerine yönelik negativist tutumlarının olduğu ifade edilebilir.

Her ne kadar geçmişe oranla toplumun psikiyatrik rahatsızlıklara bakışında bir iyileşme ve ilerleme olduğu ifade ediliyor olsa da psikiyatrik tanı alan bireylerin ‘yaftalandığı’ ve sosyal dışlanmaya maruz kaldıkları göz önüne alındığında, özelde panik bozukluğun, genelde ise tüm psikolojik rahatsızlıkların neden bu denli etraflıca incelenmesinin salık verildiği daha iyi anlaşılabilir. Bu denli kapsamlı bir sorgulamanın yapılması danışanların süreci, daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde atlatabilmeleri için son derece önemli görülmektedir. Öte yandan, ruh sağlığı çalışanları tarafından bu denli geniş bir incelemenin yapıl(a)maması, danışanın psikopatolojisine dair birçok şeyi gözden kaçırmasına da neden olabilir. Örneğin yapılan bu çalışmada da tanı almayan bireyler için ‘Hekim Onayı’ alınmış ve araştırmaya dahil edilmiştir. Hekimin ‘şahısta aktif herhangi bir psikopatoloji saptanmamıştır’ raporuna rağmen, bazı katılımcıların, yapılan oturumlar sonrası, çok ciddi sorunlarının olduğu, bu titiz ve kapsamlı inceleme sonucu ortaya çıkmıştır. Bu anlamda bu çalışma modern tıbbın sunduğu psikiyatri hizmetinin çok da ‘nev- i şahsına münhasır’ bir şekilde yapılmadığını ortaya koyması açısından, özelde DSM ve ICD gibi sınıflandırmalara genelde ise günümüzdeki psikiyatri hizmetlerinin metodolojisine yöneltilen bir eleştirel çalışma olarak ifade edilebilir. Murray, bireyin kişilik dinamiklerinin anlaşılması için ‘uzunlamasına’ bir incelemenin gerekli olduğunu, onun herhangi bir zamandaki tavrına veya davranışına bakarak kişiliği hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olunamayacağını vurgulamaktadır (Akkoyun, 2014). Bu anlamda bu araştırmada yapıldığı gibi tanılama sürecinin mümkün olduğu kadar detaylı yapılmasının danışanın veya hastanın anlaşılmasında ve sonraki sağaltım sürecinde gerekli formülasyonun sağlanmasında da ciddi önem taşıdığı ifade edilmelidir.

BÖLÜM VI

SONUÇ VE ÖNERİLER

Araştırmanın alt problemleri doğrultusunda elde edilen bulgulara dayalı olarak ulaşılan sonuç ve önerilere bu başlık altında yer verilmiştir.