• Sonuç bulunamadı

2.2. KLİNİK GÖRÜŞMELERDE PROJEKTİF TEKNİKLERİN ROLÜ

2.2.2. Projektif tekniklerin kullanımının danışanlar ve ruh sağlığı çalışanları açısından

Projektif testlerin kullanılması, terapi sürecini hem danşanlar hem de danışmanlar için kolaylaştırabilmektedir. Danışanların yaşadıkları sorunlarının anlaşılmasının ve kişiliklerinin değerlendirilmesinin, öncelikle ruh sağlığı personelinin, danışanı daha kolay anlamasına katkı sağladığı (Storey, Gapen ve Sacco, 2014) ve bu 'anlaşılmış' olma durumunun da doğal olarak danışanlara verilen hizmetin kalitesini arttırdığı ifade edilebilir. Bunun yanında danışanlar açısından bakıldığında, kişisel farkındalığın teşvik edilmesinde, psikoterapi sürecinin anlaşılırlığının arttırılmasında ve sürecin daha fazla uzamadan vaktinde tamamlanmasında projektif tekniklerin önemli katkılar sağlayabileceği ifade edilmektedir (Waiswol, 1995). Terapötik ilişkiyi desteklemek için danışanların sürece katılımı esastır (Crowe, Carlyle ve Farmar, 2008). Projektif yöntemlerin yorumlamaya dayalı olması (Storey vd., 2014), danışanların terapi sürecine kolayca dahil olmalarına katkı sağlamaktadır. İkincisi, projektif teknikler kişilik envanterlerinden de farklıdır. Danışanların bir anket veya ölçek doldurmak gibi bir şey okuma ve yazma ihtiyacı yoktur, çünkü projektif yöntemlerin dili rüyalar, sembolik düşünceler ve görsel tasvirlerdir. Ruh sağlığı çalışanları bu argümanları danışanları ile tartışarak ilerleme kaydeder.

Ayrıca terapistler için projektif testlerin birçok avantajı vardır. Örneğin, Waiswol, “bir ruh sağlığı uzmanı için, projektif testlerin tıpkı ruhun (soul) röntgenin çekildiği bir X - ray cihazı gibi” olduğunu belirtir (Waiswol, 1995). Bu gerçekten iyi bir metafor çünkü X - ışınlarında olduğu gibi, projektif teknikler de danışanların psikolojik işleyişlerini yansıtacak şekilde tasarlanmıştır. Psikiyatrik olmayan rahasızlıklardaki kullanımı bile, hastaların iç dünyalarının anlaşılmasına katkı sağlayabilir (Piotrowski, 2017). Bu nedenle, projektif tekniklerin kullanılması, terapi seansları ile ilgili olarak ilişki kurmaya ve hipotez oluşturmaya (Miller ve Nickerson, 2007) yardımcı olabilir. Bu ilişki sonucunda terapistler danışanlarına en uygun terapötik müdahaleleri uygulayabilirler.

İkincisi, terapistler bu teknikleri, ego'nun id ve superego arasındaki dengeyi sağlama yeteneği olan 'ego gücü' (ego strength) (APA, 2019b) ile 'temel çatışma'ları (base conflicts) değerlendirmek ve uygun bir ilişkinin kurulmasını (rapport) sağlamak için bir rehber olarak kullanabilir (Waiswol, 1995). Bu, projektif teknikleri kullanmanın bir sonucu olarak, terapistin psikoterapötik formülasyonu hazırlayabileceği ve bunun danışanlarının iyileşme süresine katkıda bulunabileceği anlamına gelir. İyi bir formülasyon, terapiste danışanın şu ana kadar problemleriyle nasıl başa çıktığı ve duygularının neler olduğu gibi önemli bilgiler sağlayabilir. Son olarak, bu teknikler danışanları yargılamak yerine anlamak için empatik bir yaklaşım sunmaktadır. Bilindiği gibi başarılı bir psikoterapi süreci için iyi bir formülasyon bir zorunluluktur (Crowe vd., 2008). Genel olarak, projektif yöntemler sayesinde, danışanlar terapötik sürece kolayca motive olabilirken, terapistler danışanlarının kişiliğini değerlendirebilir ve onların sorunları ile ilgili bazı hipotezler oluşturabilirler. Tüm bu katkılarına rağmen, son zamanlarda bu tekniklere yönelik eleştirilerin dozunda bir artış görülmektedir.

2.2.3. Projektif tekniklere yöneltilen eleştiriler

Projektif tekniklerin birçok faydası olmasına rağmen, beraberinde getirdiği bazı sorunların olduğu da vurgulanmıştır. Projektif tekniklere yöneltilen en temel eleştiriler genellikle bu tekniklerin geçerlik ve güvenirliğine ilişkin yapılan eleştirilerdir. Bazı çalışmalarda, geçerlik ve güvenirlik sorunsalının yanı sıra, projektif yöntemlerin danışanların davranışlarına yönelik bir 'öngörü' sağladığına dair ortaya atılan fikirler de sorgulanmıştır (Miller ve Nickerson, 2007). Örneğin, Garb ve meslektaşları (2002) projektif tekniklerin kullanılmasını içeren bilimsel bir çalışmada, alkol bağımlılığı nedeniyle hükümet tarafından lisansı askıya alınan bir klinik psikolog ile klinik görüşmeler yapmak için izin aldılar. Yapılan görüşmeler sonucunda, lisansı askıya alınmış olan

psikoloğun 'objektif testler'den almış aldığı sonuçlar olumlu olsa da en populer projektif testlerden biri olan 'Rorschach Testi'nin bulgularının olumsuz olduğunu rapor etmişlerdir. Bu çok tartışmalı sürecin sonunda verilen nihai karar 'psikoloğun lisansının iptal edilmesi' yönünde olmuştur. Ancak ilgili psikolog uzun yıllar sonra lisansını geri aldığında, klinik psikolojide projektif tekniklerin kullanımını hiçbir zaman onaylamamış ve bu konuda en önde gelen eleştirmenler arasında yer almaya çalışmıştır (Garb, Lilienfeld, Wood ve Nezworski, 2002). Bu vaka çalışmasından da anlaşılacağı üzere, bu durum son derece öznel bir eleştiri gibi görünmektedir. Öte yandan, bu örnek olay incelemesi, projektif yöntemler konusunda uzman olmadığı sürece bireylerin, ruh sağlığı uzmanı olsa bile, projektif testlerin sonuçlarını manipüle edemeyeceklerine yönelik önemli bir noktayı ortaya koymaktadır.

1995 ve 2015 yılları arasında projektif testlerin dünyadaki kullanımlarına ilişkin yapılan bir gözden geçirme çalışmasında (Piotrowski, 2015), araştırmacılar tarafından projektif tekniklerin 'psikometrik geçerlilik' ve 'ampirik analizler' açısından ezici bir şekilde hedef alındığı ifade edilmektedir. Bununla birlikte, literatürdeki yakın tarihli incelemeler projektif tekniklere yönelik eleştirilerin bu konuda objektif olmadıklarını vurgulamaktadır. Çünkü geçerlilik ve güvenilirlik sorunları açısından, tüm değerlendirme yöntemlerinin sakıncaları vardır. Dahası, kendi başına kullanıldığında hiçbir test geçerli ve güvenilir değildir. Kaldı ki geçerlik yönünden eksik olan birçok objektif test bulunmaktadır. Örneğin danışanlar likert tipi objektif testleri çok kolay bir şekilde manipule edebilmektedirler. Değerlendirme açısından bakıldığında, kullanılacak herhangi bir yöntemin 'belirli bir ölçüde' ve sadece 'belirli bazı amaçlar için' geçerli olabileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle uygulayıcılar iyi bir klinik geçmişe ve beceriye sahipse, projektif testlerin etkili bir şekilde kullanılabileceği ifade edilmektedir. Tekrar vurgulamak gerekirse, projektif testlerin esas değeri, danışanların daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayarak terapistin işini kolaylaştırmasında yatmaktadır (Miller ve Nickerson, 2007). Sonuç olarak, tek başlarına kullanıldıklarında her değerlendirme yönteminin bazı dezavantajları olduğu söylenebilir. Bu anlamda terapistlerin anamnez almak, objektif ve projektif teknikleri birlikte uygulamak gibi çok boyutlu değerlendirme yöntemleriyle çalıştıkları sürece, sağaltım sürecinin daha başarılı bir şekilde sonuçlanacağı ifade edilebilir.