• Sonuç bulunamadı

Bu bölümde alanyazında panik pozukluğa, panik bozukluğun psikodinamik yaklaşımlarla ele alındığı çalışmalara yer verilmiştir. Araştırmaların verilmesinde geçmişten günümüze doğru kronolojik bir sıra izlenmiştir.

1.1.1. Konu ile İlgili Yurt İçinde Yapılan Çalışmalar

Kılıç (2015) hazırlamış olduğu tıpta uzmanlık tezi kapsamında ‘Panik bozukluk tanısı almış hastalar ile sağlıklı bireylerin nörobilişsel süreçleri ile dürtüselliklerini karşılaştırmak’ üzere 31’i sağlıklı 31’de tanı almış grup olmak üzere toplam 62 bireye bir takım objektif testler uygulamıştır. Uygulama sonucunda PB tanısı almış bireyler ile sağlıklı bireyler arasında nörobilişsel işlevsellik açısından herhangi bir fark bulunamazken; PBŞÖ’den alınan yüksek puanların nörobilişsel testleri olumsuz etkilediği saptanmıştır.

Tüzün ve Soygüt (2017) “Ergen Bağlanma Biçimlerinin Tematik Uyaranlara Verilen Öyküsel Tepkiler Aracılığıyla Değerlendirilmesi” isimli çalışmalarında Ergenlerin bağlanma biçimleri üzerinde etkili olan bilişsel süreçlerin incelenmesinde projektif teknikler kullanarak niteliksel bir değerlendirme protokolü geliştirmeyi amaçlamışlardır. Araştırma kapsamında toplamda 33 ergenden veri toplanmış, bu veriler niteliksel değerlendirmeye dayalı bir yaklaşımla incelenip analiz edilmek üzere bir protokol geliştirilmiştir. Çalışmanın sonucu değerlendirildiğinde ergenlerin bağlanma biçimlerinin uygulanan test ve yöntemler doğrultusunda değişimler gösterdiği, bağlanma biçimlerinin saptanmasında etkili olduğu görülmüştür. Ayrıca projektif tekniklerin bireylerin örtük, gizli, bilinçdışı süreçlerinin açığa çıkarılmasında etkili olduğu, bağlanma türlerinin değerlendirilmesinde, kişisel sosyal süreçlerin sorgulanmasında ve hatta zaman zaman araştırmaların amaçları göz önüne alınarak, dayandırıldıkları kuramsal temelin dışına çıkılarak da kulllanılabileceği ifade edilmekedir.

Okray (2017) tarafindan yapılan, psikanalitik yonelimli psikoterapi sürecinin işlevselliğinin incelendiği “Psikanalitik Yönelimli Psikoterapi ile Takip Edilen Olgunun Projektif Testlerle Değerlendirilmesi: Terapi Öncesi ve Sonrası Uygulamaları” isimli çalışmasını 32 yaşında erkek bir danışan ile gerçekleştirmiştir. Testör, danışan oturumlara başlamadan önce projektif testleri uygulamış ve ön görüşmeyi gerçekleştirmistir. Sonrasında başka bir psikolog tarafından psikanalitik yönelimli görüşmelere başlanmıştır. Danışanın, danışma sürecine katılımını sağlayan temel motivasyonunun ‘intihar düşünceleri’ ve ‘yaşam enerjisindeki düşüş’ olduğu saptanmıştır. Yaklaşık 2 yıl kadar süren psikanalitik yönelimli terapinin ardından, aynı testor tarafından tekrar test uygulanmış ve görüşme gerçekleştirilmiştir. Ön görüşmelerin değerlendirilmesinde Tematik Algı Testi ve Roschach’a testleri birlikte kullanılmıştır. Roschach testi ile hedeflenen, bireyin kişilik örgütlemesini ortaya koymak iken Tematik Algı testi ile bireyin ihtiyaçlarını, dürtülerini ve nesne ilişkilerini ortaya koymak hedeflenmiştir. İki yıl boyunca sürmüş olan Psikanalitik yaklaşımlı psikoterapinin danışana fayda sağladığı görülmüştür. Şöyle ki süreç içerisindeki ilk uygulamadan alınan sonuçlarda, danışanın kendini dış dünyadan gelen tehlikelere karşı koruma çabası, kimlik, özdeşim ve cinsler arası fark ve nesne ilişkileri konusunda yaşadığı sorunlar gözlemlenirken, ikinci uygulamada ise düşünce yapısının oldukça geniş bir boyuta ulaştığı vu düşüncelerinin dışa aktarımının iyi düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Daha öncesinde bir tehdit olarak görülen dış dünya algısı da bu psikoterapi süreci sonrasında daha normal hale geldiği uygulanan testler neticesinde tespit edilmiştir. Özetle söz konusu ifade edilen değişimlerin tespit edilmesinde psikodinamik yönelimli testlerin etkililiğine vurgu yapılmıştır.

1.1.2. Konu ile İlgili Yurt Dışında Yapılan Çalışmalar

Hutcheon (2010) Koreli bir danışan ile gerçekleştirmiş olduğu çalışmada TAT’nin terapideki etkisini incelemiştir. Bu çalışmada TAT’nin, danışan ile danışman arasındaki terapötik ittifaka katkı sağlayıp sağlayamadığını ve daha yetkin bir tedavi yaklaşımı olarak kullanılıp kullanılamayacağını ortaya koymak amaçlanmıştır. Çalışma 25 yaşında şizofreni tanısı almış Koreli bir kadın danışanla gerçekleşmiş ve TAT temelli olarak terapötik danışma süreci başlatılmıştır. Şizofreni tanısı almış danışana başlangıçta iki kart (3BM ve 14. Kart) verilerek yorumlanması istenmiştir. Bu yöntemle danışanın diğer klinik sayılabilecek konuları da terapi ortamında danışmana dile getirmesi, duygusal boşaltımı teşvik edecek bir etkisinin olabileceği düşünülmüştür. Danışma sürecinde danışanda görülen geri çekilme, kendini koruma ve dağılmayı önlemeye yönelik savunma mekanizmaları, TAT sayesinde danışman tarafından fark edilip uygun bir yaklaşımla ele alınabilmiştir. Ayrıca TAT’nin yardımıyla danışman, danışanın öznel duygularını daha iyi anlamış ve terapötik sürecin gelişimi, değişimi ve ilerlemesine yönelik gerekli adımların atılmasını sağlayarak faydalı bir terapötik sürecin varolmasını hızlandırmıştır. Sonuç olarak danışan ile danışman arasındaki terapötik ittifak sağlandıktan sonra Tematik Algı Testi kartlarının kullanımı daha rahat ve kullanışlı olduğu görülmüştür.

Beutel ve meslektaşları (2010) kısa süreli psikodinamik tedavi yönteminin panik bozukluk tanısı almış bireyler üzerindeki etkililiğini incelemeyi amaç edindikleri çalışmalarında, panik bozukluğu olan bireylerin tedavi öncesi ve sonrası beyin aktivasyonlarındaki değişikliklerini fMRI ile karşılaştırmaşlardır. Çalışmanın temel dayanak noktası olarak, panik bozukluğun beyinde bulunan fronto-limbik alanda bazı anormalliklere neden olması ve son yıllarda işlevselliği artan beyin görüntüleme cihazlarıyla da bu durumun kanıtlanması gösterilmiştir. Dolayısıyla araştırmacılar bu çalışmanın amacını ‘Kısa süreli psikodinamik tedavinin beynin işleyişi üzerindeki etkilerini belirlemek ve tahrip edilen frontolimbik alanı psikodinamik tedavi yöntemleriyle normalleştirmeye çalışmak’ olarak belirlemişlerdir. Bu doğrultuda çalışmaya alınan dokuz PB’li bireye tedaviden önce ve sonra fMRI uygulanmıştır. Tedavi öncesi ve sonrasında hastaların kaygı düzeyleri, davranışları ve panik ile ilgili bilişlerin sıklığı derinlemesine analiz edilmiştir. Tedaviden sonra yapılan taramada hastaların kaygı düzeylerinde anlamlı bir düşüş olduğu görülmüştür. Ayrıca, tedavi sonlandırıldığında panikle ilişkili semptomlar

belirgin şekilde iyileşmiş ve psikodinamik tedavi metodunun fronto-limbik aktivasyon paternlerinde değişiklikler meydana getirdiği ve bu bölgedeki aktivasyonu normalleştirdiği görülmüştür.

Egger ve arkadaşları (2016) tarafından Almanya’da ‘sosyal anksiyete bozukluğunun uzun süreli tedavisinde bilişsel davranışçı terapinin (BDT), psikodinamik tedaviye (PDT) karşı maliyet etkinliğini (cost-effectiveness) belirlemek için 30 aylık bir izleme süresini de içeren bir çalışma yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini BDT uygulanan 209 kişi ile PDT uygulanan 207 kişiden oluşan sosyal kaygı bozukluğu tanısı almış olan yetişkinler oluşturmuştur. Hem BDT hem de PDT için ‘Alman Psikoterapi Klavuzu’ nu (German Guideleness for Psychotherapy) esas alan profesyoneller tarafından uygulanan ‘yapılandırılmış müdahale’ yöntemleri uygulanmış ve planlanan tedavi süreci 6 ay olarak belirlenmiştir. Her bir danışan 25 ile 50 dakika arasında süren en fazla beş oturum yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda BDT’nin PDT’ye oranla uzun vadede daha ekonomik olabileceği, bununla birlikte PDT’nin de etkili olduğu ifade edilmiştir. Özetlemek gerekirse BDT’nin PDT’den daha etkili olduğu konusunda net bir sonuca ulaşılamamış ve bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğu araştırma sonucunda ifade edilmiştir.

BÖLÜM III

YÖNTEM

Bu bölümde araştırmanın deseni, çalışma evreni, örneklemi, veri toplama araçları, veri toplama araçlarının dağıtılması, toplanması ve verilerin nasıl analiz edileceğine ilişkin bilgiler verilmiştir.