• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.19. TAKVA

Takva, yönetmen Özer Kızıltan’ın tarikat ehli bir mü’minin, para, makam ve kadınla imtihanı sorununa eğildiği önemli bir sinema filmidir. Filmdeki dindar insan tipi Muharrem, inançları, zaafları ve çelişkileri ile gerçekçi bir tip olarak kompoze edilmiştir.

2.19.1.“Takva” Filminin Yapım Bilgileri

Yönetmen: Özer Kızıltan Senaryo: Önder Çakar

Yapım: Yeni Sinemacılar, Corazon International

Yapımcı: Fatih Akın, Andreas Thiel, Klaus Maeck, Sevil Demirci, Önder Çakar

Yapım Yılı: 2005

Görüntü Yönetmeni: Soykut Turan Müzik: Gökçe Akçelik

Oyuncular: Erkan Can, Güven Kıraç, Settar Tanrıöğen, Erman Saban, Öznur Kula, Yaşar Akın, Engin Günaydın, Meray Ülgen, Hakan Gürsoytrak, Murat Cemcir, Müfit Aytekin

2.19.2.“Takva” Filminin Konusu

Kendi halinde mütevazı biri olan Muharrem, dini inançları sağlam, tarikat ehli bir insandır. Gece gündüz ibadet ederek nefsi arzulardan uzak, manevi bir yaşam sürmektedir. Hiç evlenmemiş olan Muharrem, bir handa toptan çuvalcılık yapan Ali

106

Bey’in yanında otuz yıldır çalışmaktadır. İşinde sebat eden, çalışkan ve dürüst bir kimse olarak tanınmaktadır.

Bu durum gayrimenkulleri bir hayli fazla olan bir dergahta postta oturmakta olan tarikat şeyhi Ömer Efendi’nin dikkatini çeker. Ömer Efendi yıllardır zikir halkasını hiç terk etmeyen Muharrem’i dergahın gayrimenkullerinin kiralarını toplamak üzere yanına alır. Muharrem, hiç aşina olmadığı yepyeni bir hayata başlamıştır. Bu hayatta hiç beklemediği bir takım gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalan Muharrem, kafasında bazı şeyleri sorgulamaya başlar. Bir süre sonra maneviyatı tahribata uğramaya başlayan Muharrem’in sahip olduğu değerler yavaş yavaş sarsılmaya uğrar. Bir yandan modern dünyaya ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da bu çarkın dişlileri arasında ezilmeye başlamıştır.

2.19.3.“Takva” Filmindeki Dindar İnsan Tipi

Takva filminde araştırmamıza konu olan üç dindar tip vardır. Bunlardan birincisi Tarikat Şeyhi Ömer Efendi’dir. Dergah’ında kimsesiz çocukları barındıran, onların eğitimleriyle ilgilenen biridir. Olgun bir dindar portresi çizmektedir. Kızları vardır ve ortanca kızını sevip değer verdiği müridi Muharrem’le evlendirmek ister. Fakat Muharrem bunu kabul etmez. Verdiği mesajlar olumludur. Hiçbir aykırılık göstermemektedir.

Araştırmamıza konu olan ikinci tip Şehy Ömer Efendi’nin en yakınında bulunan Rauf’tur. Rauf Şeyh’in halifesi gibidir. Zaman zaman zikir halkasını o yönetir. Şeyh’in işlerini çoğunlukla o takip eder. Şeyh’in istişare ettiği yegane kişidir. Rauf, bazan kıskanç haller gösterir. Örneğin, Şeyh Muharrem’i ortanca kızıyla evlendirme fikrini ona açtığında, tavırlarındaki kıskançlık gözden kaçmamaktadır. Gayrimenkullerin Muharrem tarafından kontrol edilmesi işine de ilk başta ikircikli yaklaşmış ve kendi adına beklenti içinde olduğu hissini uyandırmıştır. Muharrem kiraları toplarken, kiracıları olan bir oto tamircisinin dükkanda içki içtiğine şahit olur. Bu durumdan fena halde rahatsız olan Muharrem bu durumu Rauf’la paylaşınca hiç beklemediği bir cevap alır. Rauf; “Adam kirasını düzenli ödüyor, içki içerse günahı kendine! Bundan sana ne?!” diye cevap verince Muharrem

107

adeta şoke olur. Muharrem yine çok fakir olan ve üstelik evin erkeğinin hasta olduğu bir aileden kira almamayı teklif edince, bu fikre olumsuz yaklaşır. Hatta kinayeli bir biçimde; “Kirasını düzenli ödeyen adamı içki içiyor diye kapı dışarı et, kirasını ödemeyen adamdan dini bütün diye kira alma! Hadi bakalım çık işin içinden!” diye söylenir. Bütün bunlar Rauf’un paraya düşkün, makama hevesli ve kıskanç biri olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Bu durum seyirci ile aralarında bir yabancılaşma yaşanmasına sebep olur. Rauf, dindar bir insanda olması gereken ahlaki olgunluk konusunda zaaf gösteren ve izleyicinin gözünde değer kaybına uğrayan bir tip olarak dikkat çekmektedir.

Bu filmde araştırmamıza konu olan üçüncü tip Muharrem’dir. Filmin başkahramanıdır. Ve konumuz açısından en önemli tiptir. Sinemasal anlamda bir tip olmaktan daha çok, bir karakter özelliği göstermektedir. Muharrem kendi halinde yaşayan, yoksul, dindar ve mütevekkil bir kimsedir. Hiç evlenmemiştir. Filmde neden evlenmediği açıklanmamaktadır. Ancak Şeyh’in kendisini evlendirmek istediği Rauf tarafından iletilince, “Biz o defteri otuz yıl önce kapadık!” diyerek karşı çıkar. Muharrem yanında çalıştığı Ali Bey’in en büyük yardımcısıdır. Çok sadık ve dürüst bir adamdır. Sürekli devam ettiği dergahta hiç zikir kaçırmayarak Şeyh’in takdirini kazanmıştır. Şeyh onu çok önemli bir görevle, dergahın sahip olduğu mülklerin kirasını toplamak göreviyle görevlendirmeye karar verdiğinde bunun gerekçesini Rauf’a şöyle açıklar:

“Muharrem’in gönlü açık, imanı tamdır. Lakin ilmi zayıftır. Dünya işlerini yapmak için zihin açıklığı değil, gönül açıklığı lazımdır… Zorluğu bu işin dünyevi olmasıdır. Kalbi açık olana kolay gelir.”

Bu sözler, onun hem üstün özelliklerini hem de zayıf taraflarını ortaya koyan ve onu tanımlayan sözlerdir. Muharrem, güvenilir bir kimse olarak takdir edilmektedir. İşler kendisine devredilince, büyük bir samimiyet ve gayretle işe sarılır. Allah rızası için iş yaptığına olan inancı tamdır. Ancak karşılaştığı bazı durumlar onun bu inancının sarsıntıya uğramasına sebep olur. Kirasını ödeyemeyecek durumda olan hasta ve dindar bir adama gösterilmesi gerektiğine inandığı merhametin dergah tarafından esirgenmesi ve sırf para için günahkar insanlara göz

108

yumulması, onun iç dünyasında bir takım sarsıntılara yol açar. Ayrıca gittiği her devlet dairesinde ayakta karşılanması, özel muamele görmesi onda başkalarının kul hakkına girdiği şüphesini uyandırır. Ancak Rauf tarafından bu durumun olması gereken bir şey olduğu, kendisinin Allah rızası için önemli bir iş yaptığı ve onun diğer insanlar gibi sıra beklememesi gerektiği ifade edilir. Bu fikir gönlüne yatmadığı için huzursuz olan Muharrem bir de kendisine dergah tarafından verilen araba, cep telefonu ve yeni elbiselerle karşılaşınca duygusal dengesini iyice yitirmeye başlar. Ayakları yerden kesilmeye başlamış olan Muharrem eski nezaketini ve ahlaki değerlerini yitirmeye başlar. İş hanının çaycısını hiç yapmadığı bir şekilde azarlar. Cemaate mensup bir müteahhit hem Muharrem’le tanışmak hem de çuval almak için dükkana gelir. Çuvalların fiyatını hesaplayan Muharrem, adama üç katı fazla fiyat söyler. Adam hiç düşünmeden, Muharrem’e olan güveninden ötürü ödemeyi yapar. Adam gittikten sonra, üç milyar alması gerekirken dokuz milyar para alan Muharrem, yaptığından pişman olur. Ali Bey’e yanlış hesap yaptığını, adamdan fazla para aldığını söyler. Ancak, yedi milyar aldığını söyleyen Muharrem, Ali Bey’den parayı iade etmesini beklerken, onun zekatımı fitremi veriyorum, bu kazandığım benimdir diyerek parayı kabullenmesine şaşırır. Elinde iki milyar para kalan Muharrem bununla ne yapacağını şaşırır. Bu parayı niye aldığını kendisine bir türlü izah edememektedir. Bu durumdan kurtulmaya çalışan ve vicdan azabıyla boğuşan Muharrem, yanına Ali Bey tarafından yardımcı olarak alınan Kosova’lı genç, Muhittin’le tartışmaya girer. Muhittin, Kosova için yardım toplamaktadır. Muharrem ona kızar. Kendisinin Kosova için çok dua ettiğini ve bunun yeterli olduğunu savunur. Muhittin “Bu işer dua ile olmuyor, kadınlar çocuklar ölürken Allah nerdeydi?!” diye isyan edince Muharrem onu tartaklar. Gerçekte kızdığı Muhittin değildir. Muhittin’in inançsızlığı karşısında normalde onunla konuşarak, merhametle ve sevgiyle yaklaşarak onu ikna etmesi beklenen bir kişiliğe sahip olan Muharrem’in asıl kızdığı kendisidir. Kendi iç dünyasında yaşadığı hesaplaşma onu agresifleştirmiştir. Olayın akabinde dudaklarından dökülen itiraf gibi sözler bu durumu açıkça ortaya koymaktadır:

“İnanınca, ölümü, ölümden sonrasını bilince her şey tamam sandım. Günahın çirkin olmayan tek yanı ona edilen tövbedir. Şeytan her zaman var. Belki de şeytan

109

kendimiziz!” Filmde şeytana ve şeytanın fonksiyonuna yapılan bu vurgu oldukça dikkat çekicidir.

Bu sözler, nefsine yenik düşen Muharrem’in yaşadığı iç hesaplaşmayı gözler önüne sermektedir. Bütün bu yaşananların dışında Muharrem’i uzun süredir rahatsız eden bir takım rüyalar vardır. Muharrem rüyasında sürekli bir kadın görmektedir. Onunla ilişkiye girmekte ve dehşet içerisinde uyanmaktadır. Her uyanışında tövbe ederek hemen abdest almaya koşan Muharrem bu rüyalardan bir türlü kurtulamaz. Bazı zamanlar kadınla birlikte içki içtiğini, paralarla şehvet oyunları oynadığını görmektedir. Durumu Şeyhine anlatmaya karar verir. Fakat Şeyh halvete girdiği için kırk gün beklemek zorundadır. Rüyaların esaretiyle günler geçerken bir kuyumcuda rüyasında gördüğü kadınla karşılaşır. Kadını takip etmeye başlar. Kadın dergaha gelir. Yağmur yağmaktadır. Kadın şemsiyesiyle korunmakta olduğu halde, Muharrem iliklerine kadar ıslanmıştır. Birden kadının önünü keser. “Kimsin sen? Burada ne arıyorsun? Bu dergahın kapısının kuluyum. Buradan içeri giremezsin!” der. Kadın; “Tanımadın mı Muharrem Efendi? Ben Şeyh Ömer Efendinin kızıyım!” deyince beyninden vurulmuşa dönen Muharrem adeta kendinden geçer. Nevrotik bir süreç yaşamaya başlar. Bilinci adeta donuklaşır. Vücudu kilitlenir.

Muharrem, hiç evlenmemiştir. Cinsel ihtiyaçlarını doğal yoldan ve dini anlamda meşru olan yoldan tatmin etmek yerine, filmde belirtilmeyen bir sebepten ötürü bastırma yoluna gitmiştir. Freud’a göre kişiliğin üç temel birimi bulunmaktadır. Bunlar id, ego ve süperegodur. İd, en kaba, en ilkel, kalıtımsal dürtü ve hazları içerir. Bu dürtülerden en baskın olanları da cinsellik ve saldırganlıktır. Ego, id’i denetim altında tutmaya çabalayan birimdir. Ego gerçek ilkesine uyarak işler. İd’in istekleri uygunsa, şartlar müsaitse bunları gerçekleştirir. Süperego ise, doğru ve yanlış kavramlarının temelini teşkil eder. Bir çeşit vicdan vazifesi görür. İd’in dürtüleri uygun değilse, yanlış isteklerse bunları engelleme yoluna gider. Bu baskı ve engelleme bilinçaltında depolanır. Freud, rüyanın bilinçaltının emrinde olduğunu ve bir çeşit doyum aracı olduğunu söylemektedir. Muharrem’in sürekli gördüğü bu rüyalar, id’den gelen cinsel arzuyu sürekli baskıladığı için devreye

110

girmiş ve Freud’un belirttiği gibi idin emrinde olan rüyalar vasıtasıyla arzular tatmin edilmiştir(Cüceloğlu, 2002: 407-409).

Yıllarca sahip olmadığı imkanlara bir anda kavuşan ve taltif gören Muharrem’in baskıladığı ve bilinçaltına ittiği bir takım dürtüler-paraya sahip olma, cinsellik gibi- kaygıya sebep olmuş ve rüyalar yoluyla doyuma ulaşmıştır. Muharrem’in yoğun stres altında açığa çıkan saldırganlığı ve hiç düşünmeden ve sebebini bilmeden yaptığı hırsızlık, bilinçaltına ittiği bir takım arzu ve dürtülerin bilinç dışı bir yolla açığa çıkmasından ibarettir(Cüceloğlu, 2002: 408).

Muharrem, seyircinin, özdeşleşme ya da yabancılaşma yaşamadığı samimi bir dindar tip olarak resmedilmiştir.Karşılaştığı ve kendisinde hayal kırıklığı yaratan bir takım hadiseler ve bastırılmış duygularla zaafa uğramış, istemeden günaha bulaşan, günaha düşmekten pişmanlık duyan ve bu nedenle yoğun bir travma yaşayan gerçekçi bir dindar tip olarak dikkat çekmektedir.