• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.22. ADEM’İN TRENLERİ

Adem’in Trenleri, bir Ramazan ayında küçük bir istasyonda, kendi hallerinde mütevekkil bir yaşam süren insanların arasında yaşanan, bir aşk, terk edilmişlik ve dışlanmışlık hikayesini konu etmektedir. Barış Pirhasan’ın yönettiği film, bir imamın sırlarla dolu karmaşık aile hayatının öyküsünü anlatmaktadır.

2.22.1.“Adem’in Trenleri” Filminin Yapım Bilgileri

Yönetmen: Barış Pirhasan Senaryo: İsmail Doruk Yapım: Promete Film

Yapımcı: Serkan Çakarer, Ozan Ergun, Metin Soltay, Cengiz Ergun Yapım Yılı: 2007

Görüntü Yönetmeni: Peter Steuger Müzik: Ender Akay, Sunay Özgür

Oyuncular: Nurgül Yeşilçay, Asuman Dabak, Derya Alabora, Yıldız Kültür, Ezel Akay, Atıf Emir Benderlioğlu, Hakan Bilgin, Veysel Diker, Cem Özer, Münire Apaydın, Turan Özdemir, Ümit Çırak, Fıratcan Aydın, Güner Özkul, Zeynep Özbay

119

2.22.2.“Adem’in Trenleri” Filminin Konusu

Hasan Hoca, Bekir’in kirletip sonra da terk ettiği Hacer’i ailesinden korumak için nikahına almıştır. Hacer hamiledir. Çocuğunu dünyaya getirir. Çocuğa Fatma adını verirler. Hasan Hoca, Hacer’e elini dahi sürmez. O bunu Allah’ın bir sınavı kabul eder ve bir gün Bekir’in Hacer’e döneceğine inanmaktadır. Hoca onca yoksulluğuna rağmen Hacer’e ve dünyaya getirdiği Fatma’ya karşılık beklemeden yıllarca bakar.

Hasan Hoca zamanla Hacer’i de kızını daçok sever, ancak kendisinden ayrıldıklarında acı çekmemek için sevgisini belli etmez ve hep mesafeli durur onlara... Bu yüzden onu babası bilen Fatma, küçük bir çocuğun bir babadan beklediği sıcaklığı sevgiyi onda bulamaz. Ama, Fatma bir gün Hoca babasının onu çok seveceğini beklemektedir. Hep, "Babam beni büyüyünce sevecek" demektedir...

İki tarafın da kabullendiği bu yaşam, bir Ramazan günü Manisa’nın uzağındaki yirmi hanelik küçük tren istasyonuna Hasan Hoca’nın İmam olmasıyla değişir, farklı bir nitelik kazanır.

Fakir fakat sevecen insanların yaşadığı, Ramazan ayında bir imamları olmasından başka dertleri bulunmayan bu küçük sıcacık ortamda Hoca hiç ummadığı biçimde Bekir’le karşılaşır... Bekir, Hacer’i ve Fatma’yı geri istemektedir. Hasan Hoca,"Bir gün gelip Hacer ile Fatmacık’ı alacağını biliyordum, ama benim onları senin ayağına getireceğim hiç aklımdan geçmezdi..." diyerek bu durumu çaresiz kabullenmek zorunda kalır. Fakat Bekir yine yapar yapacağını. Bu sorumluluğu kaldıramayacağını düşünerek, geceleyin gelen trene binerek istasyonu terk eder. Hacer ve kızı yine Hoca’nın yanında kalırlar. Ancak bu defa durum farklıdır. Onların gidecek olmasına fena halde üzülen Hoca, tam kaybetmek üzereyken yeniden kavuştuğu Hacer ve Fatma’yı bu kez bağrına basar, sevgisini göstermekten çekinmez.

120

2.22.3.“Adem’in Trenleri” Filmindeki Dindar İnsan Tipi

Adem’in Trenleri filminde dikkat çeken dindar insan tipi Hasan Hoca’dır. Fakir bir adamdır. Köyden köye dolaşarak geçici-ücretli imamlık yaparak geçinmektedir. Heybetli bir görüntüsü ve pek de gülmeyen bir yüz ifadesi vardır. Konuşması biraz ağdalıdır. Başında örme bir takke ve sırtında bir abayla dolaşmaktadır. Ramazan ayı sebebiyle imamlık yapmak için geldiği istasyonda çocukları da okutmakta ve onlara bir takım dini bilgiler vermektedir. Ölümle ilgili, kıyametle ilgili ve cehennemle ilgili anlattığı bilgiler, çocuklarda korkuya sebep olur. Yine de çocuklar derslerine aksatmadan devam ederler.

Hasan Hoca sinemasal anlamda bir tip olmaktan daha çok bir karakter özelliği göstermektedir. Bir koca olarak, üvey de olsa bir baba olarak taşıdığı sorumluluklar ve yaşadığı ruhsal çatışmalar, zaafları ve bastırılmış duygularıyla o, tek bir yönüyle ortaya çıkan bir tip değil, komplike bir kişilik, bir karakter olarak tasarlanmıştır. Toplumun ve ailesinin dışladığı bir kadınla, filmdeki kendi ifadesiyle sırf Allah rızası için evlenmiş, onlara sahip çıkmış, böylelikle de kendisi toplum tarafından dışlanmış bir birey olarak çeşitli gerilimler ve çatışmalar yaşamaktadır. Aslında evlendiği kadını sevmektedir. Kadının kızını da sevmektedir. Ancak bir gün kızın gerçek babası ortaya çıkar ve onları isterse, onlar da bırakıp giderse diye bir korku yaşadığı için bu sevgisini sürekli bastırmış ve kontrol etmiştir. Sesine ve yüz ifadesine yansıyan, gerginlik ve öfke bunun sonucudur.

Kendisinin yanında bir emanet olarak durduğuna inandığı-böyle bir inanç geliştirmiştir- Hacer’e cinsel anlamda hiç yaklaşmaz. Oysa onu sevmektedir ve bir gün gitmesinden kaygı duymaktadır. Hacer’i hamile bırakan Bekir ortaya çıktığında ve Hacer, yıllardır kendisinin hocanın sırtında bir yük olduğunu düşündüğü için Bekir’le gitmeye karar verir. Hoca, bu durum karşısında birden saldırganlaşarak Hacer’e zorla sahip olmaya çalışır. Bir taraftan da “İstediğin bu değil miydi, ha!” diye bağırmaktadır. Freud’a göre kişiliğin üç temel birimi bulunmaktadır. Bunlar id, ego ve süperegodur. İd, en kaba, en ilkel, kalıtımsal dürtü ve hazları içerir. Bu dürtülerden en baskın olanları da cinsellik ve saldırganlıktır. Ego, id’i denetim altında tutmaya çabalayan birimdir. Ego gerçek ilkesine uyarak işler. İd’in istekleri

121

uygunsa, şartlar müsaitse bunları gerçekleştirir. Süperego ise, doğru ve yanlış kavramlarının temelini teşkil eder. Bir çeşit vicdan vazifesi görür. İd’in dürtüleri uygun değilse, yanlış isteklerse bunları engelleme yoluna gider. Bu baskı ve engelleme bilinçaltında depolanır(Cüceloğlu, 2002: 407-408). Hasan Hoca, kendi değer yargılarına göre, Hacer’i bir emanet olarak gördüğü için, onu gizliden gizliye sevmesine karşın, ona karşı olan istek ve dürtülerini hep baskılamıştır. Yıllardır bilinçaltına ittiği duygular bir patlama halinde bilinç düzeyine çıkarak, kaybedilmekte olan şeye saldırganlık dürtüsüyle sahip olma halini tetiklemiştir. Ancak küçük kızın uyanmasıyla bu hal sona erer. İd’in dürtüleriyle bir anda kendini kaybeden Hasan Hoca yeniden vicdanın-süperegonun sesine kulak verir, sakinleşir.

Filmin sonunda Bekir’in bir kez daha çekip gitmesiyle, Hacer ve Fatma’ya tekrar kavuşan Hasan Hoca, bu kez onlara sımsıkı sarılır. Değerini kaybederken anladığı şeye bu kez gerçekten sahip çıkar. İlk kez gözünden yaşlar süzülür. Yıllardır kendi ruhuna ettiği eziyet böylece son bulmuştur.

Hasan Hoca karakteri, dindarlığında samimi ve ölçülü ama bir takım kişisel zaafları olan bir tip olarak kompoze edilmiştir. Hatalarından ders çıkaran, insan olmanın bütün zaaflarını üzerinde barındıran gerçekçi, klişelerden uzak bir dindar tip olarak sunulmuştur. Onunla ilgili en güzel saptamayı filmin küçük kahramanlarından, Hoca’nın mescitteki öğrencilerinden Adem yapar. Hoca “Ben nasıl biriyim sizce?” diye sorunca Adem; “ İlk geldiğinde zalim, sonra mübarek adam, şimdi de zavallı! Yani annem öyle diyor!” diye karşılık verir. Buradaki zavallılık Hacer’in gitmesiyle yapayalnız kalıverecek olmasındandır. Kişilik anlamında bir aşağılanmayı içermemektedir.