• Sonuç bulunamadı

Maddesindeki Düzenleme 365 8.2.2.2 25 Mayıs 2005 Tarihli ve 5377 Sayılı Kanun ile Yapılan Değişiklik

1 2 TARİHÇE

1.4. BAĞIMLILIK YAPAN MADDELER 1 Uçucu Maddeler

1.4.3. Tütün-Nikotin (Sigara)

Avrupalı kâşiflerin Amerika’yı keşfedip yerlilerden barış çubuğu tüttürmesini öğrenmeden önce Batı’da sigara kullanımı pek bilinmiyordu. 1492 yılında Kristof Kolomb Amerika’dan Avrupa’ya dönerken yanında ilk kez tütün tohumları ve yaprakları bulunuyordu. Tütün kullanımı 1556 yılında Fransa’ya girdi ve Jean Nicot tütün içmeyi halk düzeyine indirdi. Bu yüzden bilim adamları Nicot’un adına ithafen sigaradaki en önemli kimyasal maddeye “nikotin” adını verdiler. Kıta Avrupa’sına yayılan tütün alışkanlığı 1565 yılında İngiltere’ye de yayıldı. 1612’de Virginia’da ilk ticari tütün ekimine başlandı. ABD’de, ilk sigara yapan makinenin patentinin 1881 yılında alınmasının ardından üretim patladı, üretim maliyeti düştü ve kibritin de icat edilmesiyle sigara tüketimi patladı.

1903 yılında Kanada, İngiltere ve Amerika’da sigaranın zararları ve yasaklanması için kanunlar gündeme geldi. Bu girişimler Birinci Dünya Savaşı ile sonuçsuz kaldı ve sigara tüketimi pik yaptı. 1943’e gelindiğinde Dünya erişkin nüfusunun yaklaşık % 60-80’i sigara içiyordu.

Sigara dumanında kanserojen, irritan özelliklere sahip 4000’den fazla kimyasal madde vardır. Bu maddelerden bağımlılık yapıcı özelliği olan yegane madde nikotindir. Nikotin beyinde locus coeruleus’tan norepinefrin salımına yol açarak irritabilite ve arama davranışı gibi yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkmasına; N. Accumbens’ten dopamin düzeylerini direkt olarak yükselterek haz oluşumuna yol açar. Düzenli sigara içimi beyinde nikotinik reseptör sayısını artırır. Sonuçta stimülan etki, öfori, bağımlılık, enerji artışı, konsantrasyon artışı, el-göz koordinasyonunu artışı ve iştahı azalması gibi belirtiler oluşturur.

Bir sigarada ortalama 0.5 mg nikotin vardır. Düşük dozlarda nikotin toksisitesinin bulguları bulantı kusma, hipersalivasyon, periferal vasokonstrüksüyona bağlı solukluk, güçsüzlük, peristaltizmin artmasına bağlı karın ağrısı, ishal, baş dönmesi, baş ağrısı, kan basıncında artma, taşikardi, tremor ve soğuk terlemedir. Nikotin toksisitesinde ortaya çıkan diğer bazı durumlar konsantrasyon güçlüğü, konfüzyon ve duyusal algı bozukluklarıdır. Nikotin REM uykusunda azalmaya yol açar. Hamilelik sırasında kullanımı düşük doğum ağırlıklı bebek doğmasına yol açabilir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre günümüzde sigara kullanımının yılda 5 milyon insanın ölümüne yol açtığı, bu sayının önümüzdeki 20 yıl içerisinde 10 milyona çıkacağı bildirilmektedir. Türkiye’de ise her yıl yaklaşık 100 bin kişi sigara nedeniyle hayatını kaybediyor. Ayrıca sigaranın dünya ekonomisine yılda 200 milyar dolar zarar verdiği rapor edilmektedir. Ülkemizde ise sigaraya yılda 6.5 milyar dolar harcanıyor.

DSÖ verilerine göre, 1988 yılında Türkiye'de 15 yaş üstü erkek nüfusun % 62,8'inin, kadın nüfusun % 24,3'ünün, tüm nüfusun ise % 43,6'sının sigara içtiği bilinmektedir. Avrupa'da bu oran yaklaşık % 40'tır ve yaklaşık her 6 ölümden 1'i sigaranın neden olduğu hastalıklar nedeniyledir. Avrupa ülkelerinde her yıl 40 bin kadın, 360 bin erkek olmak üzere toplam 400 bin kişi sigaranın neden olduğu kanser yüzünden ölmektedir.

Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre 15-18 yaş grubunda sigara içme alışkanlığı % 30'dur. Sigara içenlerin % 39'u sigara içmeye 15-18 yaşlarında, % 20'si 11-14 yaşları arasında başladıklarını, % 64'ü günde 1 paketten fazla sigara içtiklerini, % 59'u sigarayı bırakmayı denediklerini söylemişlerdir. Sigara içmeyenlerin % 14'ünün bir dönem sigara içtiği belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü tanı ölçütlerine göre (ICD10) aşağıdakilerden üç ya da daha fazlası son bir yıl içinde kişide bulunuyorsa o zaman o kişi nikotin (tütün) bağımlısıdır denir.

• Nikotin içmek için güçlü bir istek olması.

• Nikotin alma davranışını denetlemede güçlük (alınan nikotin miktarını ayarlayamama, kullanım süresini ayarlayamama, başarısız bırakma girişimleri).

• Nikotin kullanımı azaltıldığında ya da bırakıldığında tipik yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması.

• Nikotin ile gerekli iyilik halini elde etmek için (rahatlık, keyif) gittikçe artan miktarlarda nikotine gereksinim duyma (tolerans gelişimi).

• Nikotin elde etmek, kullanmak ve etkilerini gizlemek için harcanan zaman ve çabanın diğer ilgi ve uğraşlara yer vermeyecek şekilde giderek artması.

• Aşırı nikotin kullanımı nedeni ile ruhsal, sosyal, fiziksel zararlar ortaya çıkmasına rağmen nikotin kullanımını sürdürme.

Nikotin bağımlıları uzun süreli nikotin kullanımının hem tıbbi hem de sosyal sonuçlarını yaşamanın yanı sıra içme davranışını kontrol etmede yetersizlik ve nikotinin fiziksel ve psikolojik bağımlılığını da yaşarlar. İçme davranışı üzerindeki kontrol kaybı, nikotin kötüye kullanımı ya da zararlı kullanımı ile nikotin bağımlılığı arasındaki sınırı oluşturmaktadır.

1.4.4. Opiatlar (Afyon ve Türevleri)

Opiat kullanımı için geçmişe bakıldığında M.Ö. 4000'li yıllarda Sümerlerin, M.Ö. 2000'li yıllarda Mısır'da, M.Ö. 2700 yılında Orta Asya'da eski Çin ve Hint uygarlıklarında haşhaş ekimi, afyon üretimi ve afyondan yapılan ilaçlarla ilgili ayrıntılı yazılar ve kalıntılara rastlanmaktadır. Daha yakın yıllarda ise 19.yy.da morfin ve türevleri ile karşılaşıyoruz.

Haşhaş bitkisinin içerisinde bulunan öz suyun çeşitli yollarla alınması ile afyon ve türevleri elde edilir. Afyonun türevleri morfin, kodein ve eroindir. Haşhaş Bitkisi; dallı-budaklı, her sene tohumdan yetişen, beyaz, pembe, kırmızı ve mor renkte çiçek açan (temel renk beyazdır) bir bitkidir. Gelincik bitkisi ailesine dayanan bir kökene sahiptir.

Yapraklar geniş düz ve gümüşi parlaklıkta yeşildir. Olgunlaşan haşhaş bitkisinde, fındık ve küçük portakal büyüklüğünde bir kapsül (koza) oluşur. Kozanın kendisi bir uyuşturucu madde değildir. Afyon ve türevlerinin elde edildiği bir kaynaktır. Koza; afyon ve türevlerini ihtiva etmesi yanında, pasta ve çöreklerde kullanılan, yağı çıkarılabilen tohumları da ihtiva eder. Tohumlar herhangi bir uyuşturucu madde ihtiva etmez.

Haşhaş en iyi sıcak ve kuru iklimlerde yetişir. Bu kapsamda, Balkanlardan geçerek Türkiye üzerinden, İran, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Myanmar, Vietnam ve Tayland’a oradan da Güney Çin’e, Orta ve Güney Amerika’ya kadar çok geniş bir alanda yetiştirilebilmektedir.

Hindistan, Japonya, Çin, Avustralya, Fransa, İspanya, Macaristan ve ülkemizde haşhaş bitkisinin yasal olarak ekimi yapılmaktadır.

Günümüzde, yasadışı haşhaş ekimi önemli ölçüde;

• Güneydoğu Asya (Altın Üçgen) “Mynmar-Laos-Tayland” • Güneybatı Asya (Altın Hilal) “Afganistan-Pakistan-İran” • Orta Amerika “Peru- Kolombiya- Meksika”da yapılmaktadır.7

Son dönemde, yasadışı üretimin önemli ölçüde azaldığı "Bekaa Vadisi"nin de bir dönemin en önemli yasadışı haşhaş ekim merkezlerinden biri olduğu bilinmekte idi.

Yasadışı üretimlerin yapıldığı bölgelerde genellikle üretimi kolaylaştıran nedenlerden biri, üretim bölgelerindeki ve bu bölgelere yakın ülkelerdeki iç çatışmalar, otorite boşlukları, rejim istikrarsızlıklarıdır. Bu bölgelerde güçlü yönetimler, yeterli sınır güvenlikleri, donanım ve personel gibi tedbirler bulunmamakta, bu unsurlar mücadelenin yeterince yapılamamasına neden olmaktadır.

Dünyada kimyasal olarak birbirinden farklı 20’den fazla opioid klinik kullanımdadır. Opioidler şu şekilde sınıflandırılabilir.

Opiatlar Antagonistleri

Eroin (semisentetik) Naloksan

Morfin Nalorfin

Pentazosin

Kodein

Hidromorfon (semisentetik) Levorfanol Oksikodon (semisentetik) Siklazosin

Metadon (sentetik) Naltrekson

Propoksifen (sentetik)

Meperidin (sentetik)

Difenoksilat

Gelişmiş ülkelerde, kötüye kullanıma ve bağımlılığa en sık eşlik eden opioid madde eroindir. Opioidler ağız yolu, inhalasyon ya da intravenöz yolla alınırlar. Benzer şekilde metabolize olurlar. Ancak farklı emilim gösterirler. Karaciğerde detoksifiye olur ve metabolitleri idrar ve safra yolu ile atılır.

7 Üretim ile ilgili ayrıntılı bilgi edinmek için Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) tarafından

Bu maddelerin hepsi ağrı kesicidir. Uyuklamaya ve duygusal dalgalanmalara neden olurlar. Yüksek dozda alındıklarında ise hem kardiyak hem de mental aktiviteyi bozarlar. Özellikle intravenöz alındıklarında etkileri 1-2 dakika içinde gelişir.

Bu maddelerin etkilerine karşı tolerans hızla gelişirken (bulantı, sedasyon, kusma, öfori, analjezi, solunum depresyonu), miyosis, kabızlık gibi etkilerine tolerans gelişmez. Opioidler arasında çapraz tolerans vardır. Bazen kronik kullanıcılar 2 gr. eroin alsalar bile ciddi bir entoksikasyon belirtileri göstermezler.

Opioidlerin beyinde Mü, Kappa, Sigma ve Delta opioid reseptörleri üzerine etkili oldukları ve madde kullanımı sonucu bu reseptörlere bağlı klinik bulguların ortaya çıktığı söylenmektedir.

Mü reseptörleri: Analjezi, öfori, solunum depresyonu etkilerinden sorumludur. Kappa reseptörleri: Sedasyon, uyku, diüreze neden olurlar.

Sigma reseptörleri: Huzursuzluk, disfori ve halüsinasyon oluştururlar. Delta reseptörleri: Analjezi ve kardiyak etkileri oluştururlar.

Opioidler hızlı bağımlılık ve tolerans geliştirdikleri için fiziksel bağımlılık kısa sürede gelişir. Opioid bağımlılığı, kullanımı sonucu belirgin problemlere yol açmasına karşın kullanımının tekrarlandığı ve sürdürüldüğü bir dizi fizyolojik, davranışsal ve bilişsel belirtiler kümesidir. Genel olarak madde bağımlılığı Dünya Sağlık Örgütü tarafından kişide madde kullanımının bir zamanlar kendisi için değerli başka davranışların yerini alan öncelikli bir durum haline geldiği sendrom olarak tanımlanmaktadır. Bu kısa tanımların her birinde ana özellik tanımın doğrudan maddenin kullanımını, uyum bozucu doğasını, davranış değişikliklerine yol açmasını ve madde ile etkileşim sonucunda zaman içinde maddeye bağlı kalmasını vurgulamasıdır.

Amerika Birleşik Devletlerinde opioid kullanımı 1990’lı yıllarda bir canlanma yaşamıştır. 1990 ile 1995 yılları arasında eroin kötüye kullanımı nedeniyle acil servis başvurularında iki kat artış olmuştur. Eroin kullanımındaki bu artış eroin saflığındaki artış ve sokak fiyatındaki azalma ile ilişkilidir. 1990’lı yıllar boyunca yaşam boyu eroin kullanımı sekizinci, onuncu ve on ikinci sınıflar için 1991’de % 0.9’dan 1.2’ye yükselmiş, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında % 2.3 ile 2.4 arasında pik yapmış ve 2000 yılında azalmaya başlamıştır, azalma 2001 yılında da devam etmiştir (kullanım oranları 2001 yılında yaklaşık olarak % 1.7 civarlarındadır).

Ülkemizde yapılan bir çalışmada 16-20 yaş arasının maddeye başlama yaşı açısından en riskli dönem olduğu; 25-36 yaş arasında ise en yoğun kullanımın olduğu bildirilmiştir. 2003 yılında 6 ilde gerçekleştirilen “Ulusal Madde Profili” çalışması sonuçlarına göre problem madde kullanıcılarının üçte ikisinde yaşam boyu cannabis kullanımı, yarısından fazlasında uçucu madde kullanımı ve dörtte birinde de opiat kullanımı olduğu belirlenmiştir. Ülkemizde opioid kullanıcılarının çoğunluğunun ilk kullanım maddesinin opioid olduğu, opioid kullanıcıları için opioide geçiş maddesi olarak esrar ve afyon sakızının önemli bir yer tuttuğu da bildirilmiştir.

Opioid bağımlılığı günümüzde kullanıma başlanması, kullanmanın sürdürülmesi ve maddeden uzak kalma süreçleri sonrasında tekrarlanması açısından çoklu faktörlerin etkileşime girdiği biyopsikososyal bir bozukluk olarak görülmektedir. Bu faktörler – farmakolojik, sosyal, çevresel, kişilik, psikopatoloji, genetik ve ailevi–diğer ilaç kategorilerinin kötüye kullanımı ve bağımlılığı değerlendirilirken de göz önünde bulundurulması gereken faktörlerdir.

Morfin veya eroin gibi kısa etkili agonisti opioidlerde ilk semptomlar son ilaç dozundan sonraki 8 ile 12 saat içinde görülebilir. En hafif olgularda veya yoksunluğun erken döneminde, semptomlar birkaç objektif bulguyla birlikte sadece disfori, hırçınlık/irritabilite, yerinde duramama/restlessness ve yaygın vücut ağrısı oluşabilir. Eroin ve morfinde görülen ağır sendromlarda genellikle ağırlık pikine son dozdan yaklaşık olarak 48 saat sonra ulaşılır. Hastada bulantı, kusma, ishal, kilo kaybı, ateş (çoğunlukla düşük derecelerde) ve kan basıncı, nabız ile solunum hızında artış görülür. Kaslarda seğirme ve alt ekstremitelerde tekmeleme (alışkanlığı tekmelemek terimi buradan gelmektedir) sıklıkla gözlenir.

Türkiye ve Haşhaş: Geleneksel bir haşhaş yetiştiricisi olan ülkemizde, yasal olarak haşhaş

ekimi yapılmakta ve üretim bölgelerinde hasat, kapsüller çizilmeden gerçekleştirilmektedir. Kontrollü olarak üretimi gerçekleştirilen haşhaş kapsülleri, Afyon Bolvadin`de bulunan Alkaloid Fabrikasında işlenmektedir. Ekim alanları, her sene Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilmektedir.

Ülkemizde yasal olarak yapılan haşhaş ekiminde kontrol sistemi şu şekilde işlemektedir: 1- Her yıl Bakanlar Kurulunun belirlediği ekim yapılacak bölgeler Resmi Gazete`de yayımlanarak duyurulur.

2- Haşhaş ekimi ve ürünün işlenmesi gibi konular Toprak Mahsulleri Ofisince (TMO) düzenlenir.

3- Ekim izni belgeleri temmuz ayından itibaren TMO’ca muhtarlıklara gönderilir, bu belgeler kışlık ekim için ekim ayı sonu, yazlık ekim için 15 mart tarihine kadar dilekçelerle birlikte TMO`ya verilir.

4- Mart ayı sonunda TMO ekipleri haşhaş tarlalarının ekim alanlarını ölçer ve tarlanın durumunu kontrol eder. Ekim yapılan alan, izin belgesinde belirtilenden fazla olamaz.

5- Güzlük haşhaş ekim ayında, yazlık haşhaş ise şubat-mart aylarında olgunlaşır. Bu dönemde TMO ekipleri tarlalar dolaşarak çizim kontrolü yaparlar, uygun gördükleri takdirde köy bazında "Kırım Belgesi" verirler.

6- Haşhaşlar koza başlarından kırılır ve tohumları alınarak TMO`ya teslim edilir.

Kurulan bu kontrol sistemine tam ve düzenli olarak işlerlik kazandırılması sonucunda, ülkemizde yetiştirilen haşhaş bitkisinden yasadışı amaçlı uyuşturucu madde üretimi olasılığı yok edilmiştir.

1.4.4.1.Morfin

Afyon içerisindeki 25`e yakın alkaloit denilen zehirlerden en tanınmışı morfindir. Morfin kelimesi, Grek mitolojisinde uyku tanrısı manasına gelen MORPHEUS isminden gelmektedir. Morfin 19. yüzyılın başlarında bulunmuştur, fakat uyuşturucu olarak kullanımı bu asrın sonlarında başlamıştır. Bilhassa Amerika`da iç savaş esnasında yaygın hale gelmiştir.

Morfin haşhaş bitkisinin sütünden elde edilen afyondan çeşitli kimyasal yöntemlerle elde edilir ve en etkili ağrı kesicilerden olan bir uyuşturucu maddedir. Parlak, kristalize toz halinde veya tebeşir tozu, kireç görünümünde, beyazdan koyu kahverengiye kadar değişen renklerde (fildişi, krem, vs.) kokusuz ve acı, kapsül, blok, tablet veya sıvı şekilde bulunabilir.

Morfin, tıpkı afyonda olduğu gibi başlangıçta ağrı keser, yalancı bir iyi oluş hali verir. Fakat bu iyi oluş hali uzun sürmez. Ağrılar, sızılar, bedbinlik, ruh sıkıntıları eskisinden daha fazla olarak yeniden ortaya çıkar. Uyuşukluk, sersemlik, halsizlik, uyuklama hali başlar. İnsan bir şey düşünemez hale gelir ve vücudu kırgın ve aşırı derecede yorgundur. Kalp çarpar, soğuk terler başlar, el ayak buz kesilir, ağzı kurur, mafsalları ve belinde şiddetli ağrılar olur.

1.4.4.2. Eroin

Eroin, afyonun içinde bulunan alkaloitlerden bir tanesidir. Baz morfinin asetik asit ile birlikte ısıtılması ve diğer kimyasal işlemlerden sonra oluşur. Bileşiminde asetik asit olduğu için eroin normalde sirke gibi kokar. Fakat bunu tespit etmek için, her halükarda, uyuşturucu maddenin koklanması çok zararlı bir davranıştır. Gevher, süprüntü, beyaz cevher, şey, kar, sır, oğlan gibi argo isimleri vardır. Eroin, beyaz, gri, koyu gri, kahverengimsi gri, fildişi, kahverengi renklerde ve toz şeker gibi küçük kristaller halinde veya un gibi toz halinde olabilir. Saf halde iken beyaz olan eroindeki bu renk farklılıkları içersinde bulunan katkı maddelerinin miktarına göre değişir. Bir doz eroinde (normalde 100 mg.)¸ %10 eroin ve %90 şeker, nişasta, süttozu, kinin, vb. katkı maddeleri bulunur. Eroin, uyuşturucu maddelerin en kuvvetlisi ve dolayısıyla da en tehlikelisidir. Morfinden 2 ila 10 defa daha kuvvetlidir. Eroin bilinen uyuşturucu maddelerin en fazla ve çabuk alışkanlık meydana getirenidir. Ufak bir iki deneme kişiyi eroin kurbanları arasına almaya kafi gelir. Eroin kullanmaya alışmış bir kimse iki veya üç saatte bir muhakkak bu maddeyi almak mecburiyetindedir. Aksi takdirde çok ağır kriz halleri baş gösterir.

Eroin çoğunlukla buruna enfiye gibi çekilerek alınır. Ancak eroinin saflığının bozulması eroinmanların damardan enjeksiyonla almalarına yol açmıştır. Eroinin içine çeşitli maddeler katılarak saflığı bozulmakta, bazen dozaj çok düşmektedir. Saflığı bozulan eroin, müptela tarafından arzu edilen canlılık hissini ancak damardan enjeksiyon yoluyla alındığı zaman sağlar. Ancak eroin müptelalarının sokaktan satın aldıkları eroin, alışageldikleri yüzdeli eroinden daha fazla eroin ihtiva ettiği zaman ölümler meydana gelmektedir. Eroin kullanan bir kimsedeki zehirlenme belirtileri morfin kullananlardakine benzemektedir. Fakat bu, morfinin tesirinden çok daha şiddetli ve kısa zamanda ortaya çıkmaktadır.

Eroine iyice alışan ve kriz devresine giren bir eroinman, artık ilk günlerde tatmakta olduğu yalancı keyif halini de bulamaz olur. Artık onun eroin kullanması yalnız fena tesirinden kurtulmak ve bir nebzecik rahat edebilmek içindir. Eroin kullananlar da morfinde olduğu gibi terler, çarpıntı başlar, vücudu kırılır, diz, bel ve başında şiddetli ağrılar başlar, iştahı kapanır, çalışma gücünü kaybeder, büyük bir üzüntü ve keder duyguları içerisinde yatağa düşer. Renkleri uçuk, ağızlar kuru, nefesleri kesiktir. Dalgın bir haldedirler, dünya ile alakaları kalmamıştır, gözlerindeki canlılık alametleri kaybolmuştur. Yaşayan bir ölüden farksızdırlar ve bu halden kurtulabilmek için yeniden eroin kullanmak mecburiyeti duyarlar.