• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.2. KDV Türler

KDV’nin ücretler dahil olmak üzere ekonomi içindeki her türlü mal ve hizmeti kapsaması halinde, her türlü girdiden daha önce vergi ödenmiş olacağı için, KDV’nin mükellef bazında yalnızca gelir üzerinden alınması amacına ulaşılacaktır. Ekonomideki tüm faktörlerin KDV kapsamına alınması ideal olan, ancak uygulaması bulunmayan bir durumdur. Ücretlerin, sermaye hareketleri ile nemalarının ve bazı mal ve hizmetlerin kapsam dışı kalması dolayısıyla KDV mükellef bazında yaratılan safi kar ve vergisiz girdileri kapsayan bir vergi türü durumundadır (Özbalcı, 2012: 676).

Ülkemizdeki KDV uygulamasının dayanağı olan KDVK’nın gerekçesinde KDV teorisine ilişkin olarak aşağıdaki analiz yapılmıştır.

“Teoride üç ayrı katma değer anlayışı ve bunun sonucu olarak da üç ayrı KDV tipi bulunmaktadır, bu KDV türleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir;

Gayri Safi Hasıla Tipi KDV: Vergi matrahının hesaplanmasında satış

bedelinden sadece mal alışları indirilmektedir. Yatırım malı alışları ile yatırım mallarına ait amortismanlar için herhangi bir indirim yapılmamaktadır.

• Gelir Tipi KDV: Bu tipte tüketim ve yatırım harcamaları vergiye tabi olmakta; ancak, amortisman payları da mal alışlarıyla birlikte satış bedelinden düşülmektedir.

• Tüketim Tipi KDV: Bu tip KDV uygulamasında satış bedelleri toplamından mal alışları ile yatırım malları alımları da indirilmektedir. Bu durumda vergi matrahının tespitinde yalnızca tüketim harcamaları esas alınmış olmaktadır. Günümüzde farklı ülkelerde yaygın bir biçimde uygulanan KDV tipi, yatırımlar için kısmi veya indirim hakkı tanıyan sistemlerdir.

15

• Ücret Tipi KDV: Bu KDV tipinde üretimin içinde emeğin payı matrahı oluşturmaktadır.

KDV, genel olarak yatırım (sermaye) mallarına uygulanan indirim metoduna ve bunlara indirim tanınıp tanınmama durumuna göre türlere ayrılmaktadır (Özbalcı, 2012: 677).

Gayrisafi Hasılat Tipi KDV’de yatırım mallarına hiçbir şekilde indirim tanınmazken, Gelir Tipi KDV ile Tüketim Tipi KDV’de yatırım mallarına indirim tanınmaktadır. Gelir Tipi KDV ile Tüketim Tipi KDV arasındaki fark, Gelir Tipi KDV’de yatırım mallarının bütünüyle indiriminin mümkün olmaması, yıl içinde meydana gelen aşınma ve yıpranma payının (amortismanın) katma değerden düşülmesine olanak tanınmış olmasıdır. Tüketim Tipi KDV’de ise, işletmelerin diğer işletmelerden satın aldığı tüm yatırım mallarının bedellerinin bir kerede indirilmesine imkan tanınmaktadır, bir başka ifade ile, yatırım malları ile diğer cari giderler arasında indirim bakımından bir ayrım yapılmamaktadır (Öncel, 1974: 228-233).

Avrupa ülkelerinde genel kabul görmüş olan, tüketim tipi KDV’dir (Arın, 1985: 35).

Günümüzde farklı ülkelerde yaygın olarak uygulanan KDV tipi, işletmenin satışlarına ait hasılattan yatırım malları (Amortismana Tabi İktisadi Kıymetler: ATİK) da dahil tüm alışlarının düşüldüğü Tüketim Tipi KDV’dir. Bizim KDV mekanizmamızda da bu esas kabul görmüştür(Uzunoğlu, 2014: 9).

Türler arasındaki temel farklılık yatırım malları alışlarının bir şekilde satışlardan indirilmesi hususunda oluşmaktadır. Gayrisafi hasıla tipinde satışlardan yatırım malları alışlarının düşülmesine olanak tanınmazken, gelir tipinde satışlardan yatırım mallarının amortismanının düşülmesine olanak tanınmaktadır. Tüketim tipinde ise satışlardan yatırım mallarının alış bedelinin tamamının indirilmesine imkan verilmektedir. Ülkemizde KDV, AB

16

ülkelerinde olduğu gibi tüketim tipine dayalı olarak vergi indirimi yöntemine uygun şekilde hesaplanmaktadır (Şenyüz, Yüce, Gerçek, 2017: 246).

2.3. KDV’de Hesaplama ve Vergilendirme Yöntemleri

KDV’de temel vergilendirme yöntemi gerçek usulde vergilendirmedir. KDV’ye ilişkin olarak gerçek usulde vergilendirme, mükelleflerin vergiye tabi işlemleri için düzenledikleri belgeler üzerinde hesapladıkları KDV’den, bu işlemler için alış belgeleri üzerinde gösterilen katma değer vergilerinin indirilmesi ve oluşan pozitif farkın, yani verginin vergi dairesine ödenmesi biçiminde kısaca tanımlanabilir. Daha açık bir ifade ile KDV’nin genel esaslarına tabi olan mükelleflere uygulanan yöntemdir (Ersoy, 1989: 156).

Bu açıklamalara ek olarak, KDV’de vergilendirme yöntemi olarak götürü usul de bulunmakla birlikte uygulamada kullanılmamaktadır. KDV, ‘tek oranlı’, ‘sıfır oranlı’ veya ‘çok oranlı’ olarak uygulanabilir. Çok oranlı bir KDV sisteminde, lüks veya teşvik gerektirmeyen mal ve hizmet teslimlerine yükseltilmiş oran, zorunlu veya teşvik gerektiren mal ve hizmetlere indirimli oran, diğer mal ve hizmetler teslimlerine de standart oran uygulanabilir. Bu üç oran dışında ara oranlar da kullanılabilmektedir (Doğan, 1985: 21-22).

KDV Tevkifatı, KDV’de vergilendirme yöntemlerinden biridir. Vergilemede tevkif usulü, verginin sonradan mahsubu yapılmak üzere ödeme yapıldığı anda kesilmesidir. Bu tanıma göre tevkifat usulünün bir vergilendirme şekli olmayıp, verginin toplanması (tahsili) yöntemi olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre tevkifat önceden tahsil işlemi olup, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben yapılmaktadır. Mahsup işlemi açısından bakıldığında tevkifat, verginin önceden tahsil edilmesi, yahut da sorumluları tarafından önceden ödenmesi özelliğini taşımaktadır (Aliefendioğlu, 1975: 3-4).

17

KDV’nin üç türlü hesaplama yöntemi vardır. Bu yöntemler; toplama, çıkarma ve vergi mahsubu yöntemleridir (Öncel, 1974: 235-236).

• Toplama yönteminde [Addition-method Value Added Tax (VAT)] vergi matrahı, kar dahil bütün üretim faktörleri gelirleri toplanarak bulunmaktadır. Kar hesaplanırken amortismanlar düşülmekte ve stok artışları ilave edilmektedir. Gelir Tipi KDV’nin hesaplanmasına uyan bu yöntemin pratik değeri yoktur ve uygulanmamaktadır. Örneğin, TL cinsinden Ücretler: 1.500, Faiz Geliri: 1.000, Kar: 500 ise Vergi Matrahı (1.500+1.000+500=) 3.000’dir ve Vergi Oranı: %10 ise Ödenecek KDV: (3.000x%10=) 300 olacaktır (Schenk ve Oldman, 2007: 47).

• Çıkarma yönteminde [(Subtraction-Method Value Added Tax (VAT)] KDV matrahına satışlardan yatırım malları dahil alışların düşülmesiyle ulaşılmaktadır. Bu yöntem gerek Gayrisafi Hasıla Tipi KDV’ye ve gerekse Tüketim Tipi KDV’ye uygundur. Örneğin TL cinsinden Satışlar: 8.000, Alışlar: 5.000 ise, Net Katma Değer: (8.000-5.000=) 3.000’dir ve Vergi Oranı: %10 ise Ödenecek KDV: (3.000x%10=) 300 olacaktır (Schenk ve Oldman, 2007: 47). Ancak bu yöntemde satış ve alışa ait oran farklılaştırması uygulama alanı bulamayacaktır.

• Vergi Mahsubu (vergi indirimi, vergi kredisi) yönteminde [(Credit- Method Value Added Tax (VAT)], işletmeler satışları üzerinden tahsil ettikleri KDV’den alışları üzerindekileri mahsup ederek (indirerek) vergi idaresine ödeme yaparlar. KDV hesaplamasında en çok kullanılan bu yöntem, AB’nin orijinal modelidir (Tait, 1988: 4). Örneğin TL cinsinden Satışlar: 8.000, Vergi Oranı: %10 ise Satış KDV’si: (8.000x%10=) 800, Alışlar: 5.000, Vergi Oranı: %10 ise Alış KDV’si: (5.000x%10=) 500 ve Ödenecek KDV: (800-500=) 300 olacaktır (Schenk ve Oldman, 2007: 47). Bu yöntemin üstünlüğü satış ve alışa ait oran farklılaştırmasının uygulanabilmesidir.

18

Örneklerden görüleceği üzere KDV’nin hesaplanmasında çıkarma yöntemi ile vergi mahsubu arasındaki fark şu şekilde izah edilebilir:

(s: satış, a: alış, t: vergi oranı): Çıkarma yöntemine göre: t(s-a), Vergi mahsubu yöntemine göre: ts-ta (Tait, 1988: 4).

Vergi mahsubu usulü esas itibarıyla tüketim tipi KDV’nin hesabına uygundur. Bu yöntemin diğer yöntemlere göre üstünlüğü;

• Stok ve amortisman hesaplarının izlenmesini gerektirmemesi

• Faturalı alışlar üzerindeki KDV’nin mahsup edilebilmesi dolayısıyla oto-kontrol sağlaması

• Üretimden dağıtım kademelerine olan aşamalarda (imalat, toptancı, perakendeci) vergi oranlarının farklılaştırılabilmesi (dikey farklılaştırma) ve aynı şekilde tüketicinin kullandığı muhtelif malların vergi yükünün farklılaştırılabilmesi (yatay farklılaştırma) gibi özelliklerinden kaynaklanmaktadır (Arın, 1985: 35).

Vergi mahsubu yöntemi, avantajları nedeniyle Türkiye de dahil olmak üzere evrensel olarak kabul gören yöntemdir (Uzunoğlu, 2014: 10).