• Sonuç bulunamadı

Türklerin denizcilikleri ile ilgili olarak genel kabul gören tez, Anadolu’nun ele geçirilme süreciyle birlikte başladığıdır. Bununla birlikte, Asya’nın bozkırlarında önceleri göçebe, küçük topluluklar halinde yaşayan, hayvancılıkla geçinen Türklerin, buralardaki kapalı denizlerde denizcilik yaptıklarıdır75. Denizcilik deyince, insanın en temel gereksinimlerinden birincisi olan beslenmenin denizdeki uzantısı durumundaki balıkçılık da, akla hemen gelmektedir. İnsanın denizlerle ve daha geniş anlamda sularla ilişkisinin de, bu beslenme gereksinimine bağlı olarak başladığı düşünülürse, Türklerin de bu aşamadan geçmesi son derecede doğaldır.

IX. yüzyıl ile birlikte Türklerin, denizlerle ilişkisi balıkçılıkla sınırlıdır. Genel olarak, vergisinden yararlanmak dışında bir deniz ticaretinden ve bir donanmadan söz edebilmek için erkendir ve “Bozkırlarda yaşayan ve ömrünü at üzerinde geçiren göçebeler, gemilere çıkmayı pek de arzulamamaktadırlar”76. Yine de, bu gelişmenin denizcilik açısından sağlıklı

75 Hayati Tezel, Anadolu Türkleri'nin Deniz Tarihi, C. l, İstanbul 1973, s.330.

bir görüntü oluşturduğunu söylemek gerekiyor. Türklerin deniz yaşamına, diğer birçok toplulukta da olduğu gibi, savaşlarla değil de, ilk aşama ve doğal bir ortam olan balıkçılıkla başlamış olmaları, bu yaşama daha kolaylıkla alışabilmelerini sağlamıştır.

Malazgirt Savaşı’ndan sonra, Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinde, her bir göçmen kafilesine, anayurdundaki yaşam koşullarına uygun bölgelere yerleştirilmesi sonucunda, Türkistan’dan gelen gemicilerin kıyılara ayak bastıkları77 ileri sürülmektedir. Ama bununla çelişen bir diğer görüşe göre ise, Türkler, Orta Anadolu’ya yerleştikten sonra, nüfus yoğunluğunun artmasının zorunlu sonucu olarak, yayla ve dağlardan kıyı bölgelerine inmişlerdir78. Tarımla uğraşmaktan hoşlanan Türklerin79, Batı Anadolu’daki

kıyı ovalarına çok seyrek gittikleri ve balıkçılığın yalnızca yerli halka kalmıştır. Kıyıların çok girintili çıkıntılı olması ve dağların denize dik inerek yerleşim bölgelerini birbirinden ayırması nedeniyle, çok gelişmiş bulunan deniz ulaştırması ve ticaretinin etkisi altında, önceki yerleşim yerlerine göre denizcilik açısından çok daha uygun bir ortama sahip oldukları söylenebilir80. Diğer yandan, XII. yüzyıla kadar Türkler ticareti ile çok uğraşmamış ve ticaret daha çok Rum ve Ermenilerin uğraşısı olmuştur81. XIII. yüzyılda Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında ele geçirilen bazı limanlar sayesinde ise bu görüşün değiştiğini ifade eden Kienitz’e, Roux da “Selçuklu kervansaraylarının Türklerin ticarete öncelik verdiklerini gösterdiğini” 82 söyleyerek katılmaktadır. Bu görüşler de, Anadolu’daki yeni durumun Türklerin deniz ticaretinde söz sahibi olmaya aday olduklarını göstermektedir.

77 Ali Haydar Emir Alpagut, Denizde Türkiye C. I, İstanbul 1937, s.28-29 78 Fuat Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara, 1959, s.45

79 Jean-Paul Roux, Türklerin Tarihi, (Çev: Galip Üstün), İstanbul 1989, s.36 80 M.Şemsettin Günaltay, Anadolu, Ankara 1946, s.348

81 Friedrich-Karl Kienitz, Büyük Sancağın Gölgesinde, Çev: S.Halit Kakınç, İstanbul 1974,

s. 124

İlk Türk amirali olduğu kabul edilen Çaka Bey83, İzmir bölgesinde, devlet kontrolünden uzak olan ve merkezlerine sadık olmayan Bizanslı Rumların da önemli katkılarıyla bir donanma kurmuştur. 19 Mayıs 1090 tarihinde de, Türklerin ilk deniz çatışması olarak tarihe geçen Koyun Adaları Deniz Savaşı’nda Bizans Donanması’nı yenilgiye uğratmıştır84.

XIII. yüzyıldaki Türklerin deniz ticaret faaliyetlerine bakılırsa, Selçuklular döneminde ele geçirilen Sinop85, Antalya ve Alanya’da gemi yapımının sürdürüldüğünü görürüz. Ancak, Selçuklu Ticaret Filosu’nun pek de gelişmiş olamayacağı ileri sürülmekte ve Avrupa ile deniz yoluyla ticaretin, Pisa, Provens, Ceneviz ve Venedik gemilerinin elinde olduğu belirtilmektedir86.

1216 yılında Akdeniz’de bir Anadolu donanmasının87 ortaya çıkması ve 1228

yılında yapılan Kırım Seferi de, yönetici sınıfın deniz ticaret işlerine katılma isteğini göstermektedir.88 Buna rağmen, denizlerle henüz ilişki kurabilmiş

olan Türklerin hemen bir savaş ve ticaret filosu kurarak her iki alanda süratle egemenlik kurması beklenmemelidir89.

Anadolu Selçuklularını izleyen dönemde, Ege Denizi kıyılarında kurulmuş bulunan Anadolu Beylikleri’nin denizlere dönük politikaları ise önem taşımaktadır. Menteşe, Aydın, Saruhan ve Karesi Beylikleri, coğrafyanın getirdiği olanaklardan yararlanarak denizlerde etkinlik göstermişlerdir. Menteşeliler Beyliği’nde, Beyliği kurucusu Menteşe’ye “Kıyı Beyi” denilmesi Beylik’teki denizcilik anlayışını göstermektedir90. Coğrafyanın bir ihtiyaç

83 İbrahim Kafesoğlu, “Selçuklu Çağındaki İzmir Türk Beyi’nin Adı: Çaka mı, Çağan mı,

Çakan mı?” Tarih Dergisi Sayı 34, İstanbul, 1984, s.55-60 ve daha detaylı bilgi için Mücteba İlgürel, ”Çaka Bey”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.VIII, Ankara, 1994, s.186-188

84 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971, s.89.

85 Mücteba İlgürel, “Osmanlı Denizciliğinin İlk Devirleri” Belleten, C.LXV, S:243, Ankara,

2001, s.638-639

86 Turan, a.g.e., s.200 87 Kienitz. a.g.e., s.125

88 Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, (Çev: Babür Kuzucu), İstanbul

1980, s.93

89 Mithat Işın, Tarihte Girit ve Türkler, Ankara 1945, s.23

olarak gündeme getirdiği tüm bu faaliyetleri gerçekleştiren Türkler karşılarında, denizde her zaman güçlü olan ve çıkarları zedelenen yabancı güçleri bulmuşlardır. Her defasında kurdukları ortak donanmalar ile Çaka Bey’in, Umur Bey’in donanmalarını ortadan kaldırmışlardır. Deniz çıkarları, aralarında her ne kadar çatışmalar da olsa, dönemin Avrupa devletleri için yaşamsal değerde görüldüğünden onları ortak ülküde birleştirmiştir.

B. OSMANLI DENİZCİLİĞİNİN GELİŞİMİ VE DIŞ POLİTİKA ARACI