• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin Stratejik Kültürünün Ana Paradigması

BÖLÜM 3: TÜRKİYE’NİN STRATEJİK KÜLTÜRÜ (2002-2010) Türkiye’de son dönemde yaşanan dönüşüm yeni politika anlayışını da beraberinde

3.2. Türkiye’nin Stratejik Kültürünün Yapısı

3.2.6. Türkiye’nin Stratejik Kültürünün Ana Paradigması

Stratejik kültür analizi yapılırken metinler, söylemler ve teşbihler analizin en önemli nesnelerini oluşturmaktadır. Türkiye’nin stratejik kültür analizinde Johnston’un cevabını aradığı üç sorunun yanında, dış politika yönünden cevabı aranması gereken sorularla birlikte analizin nesneleri içerisinde stratejik aktörlerin tercihlerini oluşturan düşünsel haritalarının çıkarılması da stratejik kültürün oluşup oluşmadığı, oluştu ise nasıl bir stratejik kültürden bahsedilebileceği sorularının cevabını bulmada faydalı bir metottur. Bu yöntemle Türkiye’nin analizi yapıldığı dönem içerisindeki stratejik kültürünü resmetmek mümkün olabilecektir.

Abdullah Gül güvenlik ve istikrar unsuru olarak uluslararası işbirliği ve küresel ittifakı zorunlu görmektedir. Gül’ün stratejik söylemleri Türkiye’nin stratejik tercihlerinde çatışmaların önlenmesine yönelik olarak diplomatik kanalların kullanılarak yumuşak güç konseptine dayalı sosyal, kültürel ve ekonomik bağlarla karşılıklı bağımlılık kurulmasına yönelik bir tercihi ifade etmektedir. Gül güvenlik kavramını kolektif bir olgu olarak nitelendirmekte, Türkiye’nin güvenlik ve dış politika stratejik tercihlerini bölgesel alanda önceliklendirmekte ve küresel alana taşımaktadır. Bu bağlamda stratejik kültürün paradigması çatışma ve savaşları anormal, farklılıkları tehdit olarak algılamayan, işbirliği ve diyalog temelli şekillenmiştir.

Şekil 3. Abdullah Gül’ün Düşünsel Haritasının Bileşimi

Şekil 4. Ahmet Davutoğlu’nun Düşünsel Haritasının Bileşimi

Tehdit algılaması Gücün yapısı Uluslararası örgütlerin rolü Dış politika araçları Çatışmaları önleme stratejisi Küresel barış ve istikrar Diyalog ve işbirliği ile çatışmalar önlenebilir Küresel işbirliğinin sağlanması Komşularla Sıfır Problem Yumuşak güç, daha fazla diplomasi Yumuşak güç odaklı yeni araçlar

Bölgesel güvenliğin sağlanması Anahtar rol diplomasi Doğrudan etki Dolaylı etki Tehdit algılaması Gücün yapısı Uluslararası örgütlerin rolü Dış politika araçları Çatışmaları önleme stratejisi Barış ve istikrarın sağlanması Uluslararası işbirliği ve tutum Küresel işbirliğinin sağlanması Farklılıklar zenginlik Yumuşak güç, askeri müdahale en son tercih Sosyal, ekonomik ve kültürel temelli yeni araçlar

Ahmet Davutoğlu’nun zihinsel arka planında savaş ve çatışmalar önlenebilir bir olgu üzerine kurguludur. Kaçınılmaz olarak savaş ve çatışmalara karşı gücü yapılandırmak yerine önlenebilir çatışma ve savaş olgusu paralelinde yeni güç konsepti oluşmaktadır. Güç salt materyal yapıların yerine stratejik planlama ile sabit ve değişken verilerin kurgulanmasından ortaya çıkan bir kavramı ifade etmektedir. Çatışmaların ve savaşların önlenmesine dayalı güç konsepti ile birlikte Davutoğlu bölgesel ve küresel alanda uluslararası işbirliğini zorunlu görmektedir. Anahtar rol uluslararası örgütlerin rolünün güçlenmesi ve devletlerarası politikaların uygulanabilmesi için yeni dış politika araçlarının kullanılabilmesidir. Tehdit algılamalarında Davutoğlu’nun “komşularla sıfır problem” politikası hem ulusal hem de uluslararası alanda yeni bir paradigmayı ifade etmektedir. Davutoğlu’na göre Türkiye’nin komşularıyla sıfır sorun politikasının amacı komşularla sorunları minimuma indirgeyecek diyalog ve işbirliğini artırmak ve bölgesel ve küresel güvenliği sağlayacak bir araç olarak kullanabilmektir. Davutoğlu Türkiye’nin tüm komşuları ile hiçbir sorun olmayan bir ortamın olamayacağını da ifade ederek, “komşularla sıfır sorun” idealini ülkeler arası ilişkilerde tehdit ve çatışma temelinde güvenlik temelli kaygılar yerine işbirliği ve diyalogu en üst düzeye çıkaracak bir “semboller sistemi” olarak kullanmaktadır.

Bu bağlamda analizde sorulan sorulara bulunan cevaplardan olarak 2002-2010 döneminde Türkiye’de bir stratejik kültürün oluştuğu söylenebilir. Bu çerçevede Türkiye’nin stratejik kültürünün ana paradigması stratejik çevreyi tehdit kaygılarından ötede fırsatlara dönüştürebilmeyi amaçlayan, çatışma ve savaşları önlenebilir bir kavram olarak gören, yumuşak gücü ön plana çıkaran, uluslararası örgütleri uluslararası ilişkilerde daha aktif rol alması gerektiğini vurgulayan ve yeni dış politika araçlarını gerekli gören bir yaklaşımı ifade etmektedir.

Stratejik kültür üç farklı kategoride değerlendirilebilir; diplomasiye dayalı uzlaşmacı, savunmacı ve saldırgan. Ortaya çıkan Türkiye’nin stratejik kültürü analizin nesnelerinden yola çıkarak uzlaşmacı olarak nitelendirilebilir. Bu tanımlama stratejik aktörlerin söylem ve eylemlerinde de yansımaktadır. Analizin temel nesnelerinin Türkiye’nin stratejik kültürünün yapısına ilişkin yapılan Tablo 2’deki sonuçtan da anlaşılacağı üzere, aktörlerin karar alma süreçlerinde saldırgan ya da savunmacı bir anlayıştan ziyade uzlaşmacı biri tutumu benimsedikleri sonucuna varılabilir.

Tablo 2. Büyük Strateji ve Sınıflandırılmış Tercihlerin Uyumu Metin Strateji Uzlaşı (Accommodation) Savunma (Defense) Saldırı (Offense) Yeni Yüzyılda Türk Dış Politikasının Ufukları 1 2 3

Stratejik Derinlik; Türkiye’nin

Uluslararası Konumu 1 2 3

Not. Stratejilerin numaralandırılması en çok tercih edilen (1) en az tercih edilene (3) doğru yapılmıştır.

Türkiye’nin stratejik kültüründeki stratejik tercihler stratejik kültürün ana paradigmasındaki düzeyleri ifade etmektedir. Şekil 1’deki diyagrama göre Türkiye stratejik kültüründe yumuşak gücünü ön plana çıkaran, savaş ve çatışmaları önlemeye yönelik uzlaşı temelli ve tehdit algılamalarında güvenlik kaygılarını en aza indirgeyerek işbirliği ve diyalog ekseninde bölgesel ve küresel düzeyde aktif bir anlayışı benimsemiştir. Türkiye’nin benimsediği bu stratejik tercihleri güvenlik eksenli sert reel politik yaklaşım çerçevesinde ifade etmek mümkün görünmemektedir. Artık çevresini tehdit ve düşman olarak algılamayan Türkiye bölgesel ve küresel barış ve istikrara azami katkı sağlamak hedefi ile potansiyel tehdit olarak algılanan çevreyi fırsata çevirme stratejisi izlemektedir. Türkiye’nin bu yaklaşımı stratejik kültürünün sert reel politik düzeyinde olmadığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Diğer taraftan Türkiye’nin stratejik kültür düzeyi tehdit algılamalarındaki değişim, gücün yeniden tanımlanması ve yumuşak güç yaklaşımı Türkiye’nin uluslararası ilişkilere yeni bir bakış açısını ifade etmektedir. Türkiye yeni dönemde potansiyel çatışma alanlarını işbirliği alanlarına dönüştürme idealini ortaya koymuştur. Bu süreçte stratejik aktörler stratejik tercihlerini diyalog, istikrar ve ekonomik işbirliği temelinde şekillendirmişlerdir. Türkiye yakın bölgesindeki ülkeler ve diğer kıta ülkeler ile olan ilişkilerinde ekonomik bağlar ve anlaşmalar kurmasına önem vermiştir. Sorunların işbirliği ve diyalog ile çözülebilmesinin yanında ekonomik ve ticari bağların dış politik bağları güçlendireceği düşüncesini ortaya çıkaran bir yaklaşımı benimsemiştir. 1997-2002 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı yapan İsmail Cem Türkiye’nin uluslararası

“Geçmişte, NATO'ya stratejik katkılarıyla öncelikle bilinen Türkiye, şimdi, ekonomik canlılığıyla, girişimciliğiyle ve dış ticaretiyle öne çıkıyor. Türkiye'nin bu özellikleri[], tarihsel ve kültürel yakınlıklarla ekonomik gelişimi kaynaştıran bir dış siyaset yaklaşımı bütünlüyor. Böylece, Türkiye, yeni ve güçlü bir ekonomik ivmenin sağladığı hızla, geçmişteki bölgesel rolünü, şimdi, küresel bir r[o]le” dönüşmektedir (Dışişleri Bakanlığı, 1998).

Türkiye’nin bu yaklaşımında anahtar rol tarihsel ve kültürel bağlar ile başarılı ittifak yapılarıdır. Çatışma ve krizlerin askeri yöntemlere başvurmadan yeni araçlar ve diplomatik yöntemlerle aşılabilmesi Türkiye’nin stratejik kültürünün dış politika anlayışı olarak kabul edilebilir. Bu yönüyle Türkiye’nin stratejik kültürü reel politikten daha çok ideal politik yaklaşımı çağrıştırmaktadır. Ancak Türkiye’nin stratejik seçenekleri doğrultusunda şekillenen stratejik kültürünü açıklamaya çalışırken ideal politik kavramı da tam olarak yeterli olmamaktadır. Türkiye stratejik tercihlerinde işbirliğini salt çıkar amaçlı ya da anlık olarak görmemekte, ekonomik ve ticari bağların diyalog ve işbirliğini uzun soluklu olarak geliştireceğini düşünmektedir. Stratejik aktörlerin en çok vurgu yaptığı işbirliği ve diyalogun en temel bağlacı kültürel, ekonomik ve ticari ilişkilerdir.

Bu bağlamda Türkiye’nin stratejik kültürünü açıklayabilecek en iyi kavram ekonomi kalkınmacı yaklaşım olabilir. Ekonomi kalkınmacı stratejik kültür kavramı siyaset ile ekonominin etkileşimini ifade etmektedir. Ekonomi kalkınmacı stratejik kültür ekonomik ve ticari ilişkilerin dış politika yapımındaki önemini vurgulamaktadır. Bu yaklaşımda Türkiye uluslararası ilişkilerde bir yandan tarihsel ve kültürel arka planında yer alan dinamiği harekete geçirmeye çalışırken diğer taraftan bölgesel ve küresel ölçekte ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirmeye çalışmaktadır.

Stratejik karar alıcıların Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında belirlediği Türkiye’nin “dünyanın en gelişmiş on ekonomisinden biri olma” hedefi de ekonomi kalkınmacı stratejik kültür yaklaşımının bir sonucu olarak okunabilir. Dış politikada stratejik karar alıcılar sadece çatışma ve savaşların önlenmesine yönelik değil aynı zamanda kalıcı barış ve istikrara da vurgu yapmaktadırlar. Türkiye’nin stratejik kültüründe kalıcı barış ve istikrarın sağlanmasında ekonomik kalkınmışlık ve bölgesel refahın artması önemli bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin “komşularla sıfır sorun politikası” ekonomik perspektiften ticari ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla güvenlik endişeleri nedeniyle rezerv konulan

ilişkilerin yeniden canlandırılmasını ve ticaret alanları oluşturmayı amaçladığı söylenebilir (Kirişçi, 2009:48).

Türkiye’nin dış politikadaki stratejik seçeneklerinde ortaya koyduğu bu yeni normlar stratejik seçeneklerin aktörlerin zihinsel arka planında var olan algının dışa yansıması olarak kabul edilebilir. Bu bağlamda Türkiye’nin ortaya çıkan stratejik kültürü uluslararası çevrenin potansiyel risklerini fırsatlara dönüştürebilmeyi amaçlayan, tarihsel ve kültürel bağların işbirliği ve diyalog ortamını genişletmesine katkı sağlayacak, yumuşak güç odaklı ve ekonomik ve ticari ilişkileri artıracak yeni dış politika araçları ile ilkesel bir dış politika anlayışını ortaya koymaktadır.