• Sonuç bulunamadı

Çatışmaların Önlenebilirliğine Dair Bir Düşünce: Medeniyetler İttifakı Projesi

BÖLÜM 4: STRATEJİK KÜLTÜRÜN DIŞ POLİTİKAYA ETKİSİ Türkiye’nin dış politikası tarihsel süreçte pasif, reaktif ve düşük profilli bir eğilim

4.4. Stratejik Kültürün Dış Politikada Test Edilmesi: Örnek Olaylar

4.4.1. Çatışmaların Önlenebilirliğine Dair Bir Düşünce: Medeniyetler İttifakı Projesi

Türkiye’nin stratejik kültürünün özelliklerini yansıtan yeni Türk dış politikasının uygulamadaki en iyi örneklerinden biri olarak Medeniyetler İttifakı projesi gösterilebilir. Türkiye’nin stratejik kültürünün ana paradigmasındaki ilk boyut savaş ve çatışmaları önlenebilir bir olgu olduğudur. Savaş ve çatışmalar beklenen kaçınılmaz bir durum olmaktan öte diplomatik seçenekler ile önlenebilir beklenmedik bir kavram olarak algılandığından stratejik seçenekler diplomasi temelinde şekillenmiştir. Davutoğlu’na göre bu süreci pekiştirecek olan tarihsel ve kültürel derinliktir. Bu bağlamda yeni Türk dış politikasında stratejik tercihler stratejik, tarihsel ve kültürel derinlikleri kesiştirmiştir.

İspanya’da 2004 yılında Madrid’de El-Kaide tarafından gerçekleştirilen terör eylemlerinde 191 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu saldırıların üç gün sonrasında gerçekleştirilen seçimleri Luis Rodriguez Zapatero kazanmış ve terörle mücadelede şiddet yerine diyalog temelli yeni bir süreci başlatmıştır. Yeni dönemde Zapatero Irak’taki İspanyol askerlerinin çekileceğini açıklamış ve 21 Ekim 2004 tarihinde BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada Medeniyetler İttifakı projesini önermiştir. Temmuz 2005’te BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın önerisi doğrultusunda Zapatero

ittifak konusunda Türkiye’ye ortaklık önerisinde bulunmuştur. Başbakan Erdoğan’ın ittifak projesinin ortak başkanlık teklifini kabulünün ardından BM 14 Temmuz 2005 tarihinde Medeniyetler İttifakı girişimin başladığını ilan etmiştir. Medeniyetler İttifakı ilk toplantısını 27-29 Kasım 2005 tarihlerinde İspanya'nın Palma de Mallorca kentinde gerçekleştirmiştir. Toplantıda Türkiye terörle mücadelede diyalog eksikliğine işaret ederek çatışmaların önlenmesinde işbirliği ve diyalogun önemine vurgu yapmıştır (Balcı, 2006). Abdullah Gül’e göre Medeniyetler İttifakı projesi dünyada devam eden gerilim ve krizleri önleyen mekanizma görevi üstlenecek bir projedir (Gül, 2007:586). 2005 yılı Eylül ayında farklı ülkelerden bilim adamı ve devlet adamlarının katılımıyla Üst-Düzey Akil Adamlar Gurubu (Yüksek Düzeyli Grup) oluşturulmuştur. Grubun eşbaşkanlığına Prof.Dr. Mehmet Aydın ile Barış Kültürü Vakfı Başkanı UNESCO Eski Genel Müdürü Prof. Federico Mayor getirilmiştir. Medeniyetler İttifakı ikinci toplantısı 25-28 Şubat 2006 tarihleri arasında Katar’ın Doha kentinde, üçüncü toplantısını Mayıs 2006’da Dakar’da, dördüncü toplantısı 13-15 Kasım 2006 tarihlerinde İstanbul’da yapılmıştır.

11 Eylül saldırılarının ardından oluşan güvenlik temelli uluslararası ortam diyalog oluşturma çabalarını ivme katmıştır. Bu bağlamda Türkiye ve İspanya’nın katkıları ile ortaya çıkan Medeniyetler İttifakı projesi uluslararası alanda oluşan tehdit ve endişe ortamında yeni bir diyalog sürecini oluşturmayı hedeflemiştir. Bu süreçte İspanya diyalog sürecinde merkezi bir rol üstlenme ve Irak işgalinin dışında kalma politikasını benimserken, Türkiye ittifakın AB müzakere sürecine olumlu bir katkı yapacağını beklemiştir (Köse, 2009:89). Medeniyetler İttifakı projesi ile ayrıca İspanya terörizmle mücadele konusunda destek ararken, Türkiye uluslararası alanda stratejik prestij sağlamayı amaçlamıştır (Balcı ve Miş, 2008:401).

Ahmet Davutoğlu’nun ittifak projesine ilişkin çabaları ile birlikte Türkiye’nin diğer stratejik aktörleri de projeyi önemli bir diyalog projesi olarak algılamışlardır. Bu proje ile birlikte Türkiye, Samuel P. Huntington (1993)’un ortaya attığı medeniyetler çatışması iddiasının aksine bir ittifak ideali ortaya koymuştur (T. Kardaş, 2009; Hansen, Mesoy ve T. Kardaş, 2009). 2005 yılında BM zirvesinde Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile İspanya Başbakanı J.L.R. Zapatero tarafından ortaya konulan Medeniyetler İttifakı projesi Türkiye’nin stratejik kültürünün dış politikasını

etkilediğinin en ideal örneklerinden biri olarak kabul edilebilir. İttifak kültürler ve dinler arası diyalog ve işbirliği kurmak amacıyla kurulmuştur. İttifakta İspanya ile birlikte Türkiye’nin eşbaşkanlık yapmasının sembolik anlamı reel politik stratejik kültürün en önemli özelliği olan çatışmaların kaçınılmaz olduğu fikrine karşı medeniyetler arasındaki farklılıkların çatışma değil ittifak oluşturabileceği iddiasıdır. Bu bağlamda medeniyetler ortak kültür, tarih ve miras paylaşımına aracı olabilirler. Projenin öncesinde Türkiye’de medeniyetler buluşması adı altında başlatılan girişimin ardından “Medeniyetler İttifakı” adı altında oluşturulan ittifak projesi terörizmle ortak mücadele konusunda daha fazla işbirliğinin ön plana çıkması nedeniyle daha stratejik bir kavram olarak görünüyor (Erdoğan, 2005).

Proje kapsamında Devlet Bakanı Prof.Dr. Mehmet Aydın ve UNESCO eski Genel Direktörü Federico Mayor’un eşbaşkanlığında Medeniyetler İttifakı Yüksek Düzeyli Grubu 2006 yılının Kasım ayında İstanbul’da toplanmış ve bir rapor yayınlamıştır. Raporda medeniyetlerin çatışması tezine karşı şu fikirler ön plana çıkmıştır;

“ ‘Medeniyetler çatışması’ teorisinin yarattığı endişe ve karışıklık, ne yazık ki dünyanın aslında karşı karşıya olduğu ciddi durumun gerçek niteliği hakkındaki tartışmayı saptırmıştır. Kültürler arasındaki ilişkilerin tarihi yalnızca savaş ve çatışmalardan ibaret değildir. Bu tarih, yüzyıllardır süregelen yapıcı alış-verişleri, olumlu etkileşimleri ve barışçıl birliktelikleri de içermektedir. Ayrıca, yapısal olarak değişken ve farklı toplumları, katı ve kategorik medeniyet kavramları temelinde sınıflandırmaya çalışmak kimlik, motivasyon ve davranış gibi meselelerin daha aydınlatıcı yollardan anlaşılmasına mani olmaktadır. Bu tip kültürel kategoriler yerine, güçlü ve güçsüz, zengin ve fakir gibi ayrımlar ya da farklı politik gruplar, sınıflar, meslekler ve uluslar arasındaki farklar üzerinde durmak daha aydınlatıcı olacaktır. Esasında sözü edilen bu kültürel kalıplar zaten kutuplaşmış görüşleri daha da kemikleştirmektedir. Daha da kötüsü, kültürlerin önlenemez bir çatışmaya doğru gitmekte olduklarını iddia eden yanıltıcı görüşleri yaygınlaştıran bu kalıplar, müzakere edilebilir ihtilafların, görünüşte başa çıkılmaz bir hâl alan ve kamuoyunun da ilgisini çeken kimlik temelli çatışmalara dönüşmesine de katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle, toplumlar arasında düşmanlığın ve güvensizliğin yerleşmesine neden olan söz konusu kalıpları ve yanlış anlamaları bertaraf etmek zorunlu hale gelmiştir.” (Birleşmiş Milletler, 2006).

Başbakan Erdoğan 28-29 Mayıs 2010 tarihlerinde Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen Medeniyetler İttifakı Üçüncü Forumu’nda yaptığı konuşmada şu cümleleri ile Türkiye’nin stratejik kültürünün “önlenebilir savaş ve çatışma” konsepti çerçevesinde Medeniyetler İttifakı projesinin önemini vurgulamıştır;

“Burada bulunan herkes, hepimiz, yeryüzünün var olan sorunlarını ve yeryüzünü bekleyen sorunları çok yakından biliyor ve tanıyoruz. Küresel bir finans krizinin içinden geçiyoruz. Yoksulluk ve gelir dağılımında eşitsizlik gibi yine küresel boyutta büyük bir sorun var. Nükleer silahlar, kitle imha silahları, ölçüsüz silahlanma aynı şekilde geleceğimizi tehdit ediyor. Uluslararası boyuttaki terörizm, insan kaçakçılığı, uyuşturucu trafiği, küresel ısınma, çevre kirliliği, susuzluk diğer tehditler. Tüm bu tehditleri biliyoruz değerli dostlarım. Tüm bu tehditleri ve somut neticelerini görüyoruz. Ancak, görülmeyen, görülmek istenmeyen, sinsi bir şekilde büyüyen ve en az tüm bu tehditlerin tamamı kadar geleceğimizi tehdit eden bir başka tehlike var. Önyargılar, ön kabuller, hoşgörüsüzlük, birbirine karşı tahammülsüzlük, ayrımcılık. Kısacası, medeniyetlerin kutuplaşmasını, hatta çatışmasını tetikleyen, buna zemin hazırlayan bir zihniyet dalgasına şahit oluyoruz. Dünya küçüldükçe büyüyen böylesi bir tehdide dikkat çekmek için buradayız. Biz bugün, hem bu tehlikeye karşı durmak, hem de bu tehlikenin ortadan kaldırılmasının mümkün olduğunu tüm dünyaya göstermek için buradayız, Brezilya'dayız, Rio'dayız” (“Medeniyetler İttifakı Forumu Başladı”, 28.05.2010, Sabah).

Medeniyetler İttifakı projesi 11 Eylül sonrası değişen dünya şartlarında ön çıkan terör kaygılarına karşı farklılaşmanın çatışmaya dönüşmesini önlemeyi amaçlayan bir proje olarak görülebilir. 11 Eylül saldırılarının ardından dünyada terör algısında oluşan ötekileştirme ve güvenlik eksenli dünya düzenine karşı, farklı din, kültür ve geleneklere sahip toplumların tehdit olarak algılanmaması gerektiği ve bu farklılıkların coğrafi olarak yakınlaştıkça çatışmaların artacağı beklentisinin kurgu olduğu fikri ittifakın öne çıkan amaçları olarak görülebilir. Bu bağlamda güvenlik kavramı tehdit ve çatışma düzeyinde ele alınırken, ittifakın kolektif bir güvenlik anlayışına yöneldiği söylenebilir. Ali Balcı’ya göre ise Medeniyetler İttifakı projesinin amacı çatışmaların önlenmesi ve diyalog ortamının sağlanması olsa da ittifakın yürürlükte kalması çatışmaların varlığına ve devam etmesine bağlıdır. Bu durum yeni bir ikilemi beraberinde getirmektedir. Oluşan ikileme göre daha fazla çatışma tehdidi ve riski dünyaya yayıldıkça daha fazla ittifak ihtiyacı ortaya çıkacaktır (Balcı, 2009a:103). Projenin sadece iki medeniyete indirgenmiş olması ittifakın bir sorunsalını oluşturmuştur. Projede baskın aktör olan İspanya ve Türkiye’nin kendi politikalarının ön planda olması diğer bir eleştiri konusudur. Projenin özellikle Ortadoğu ülkelerinden de beklenen desteği görememesi uygulanabilirliği konusundaki endişeleri de artırmıştır. Bu yönüyle ittifak projesi Türkiye’nin “etkin güç” olma ideali açısından bir araç olarak görülebilir (Balcı, 2009b). Stratejik kültür paradigmasında çatışmaların oluşması olasılığı, düşmanın yapısı ve güç kullanımına ilişkin yüksek düzeyde reel politik politikalar sonucunda savaş ve çatışma sonucunu doğurur. Türkiye’nin Medeniyetler İttifakı projesindeki aktif rolü çatışmaların

önlenmesi ve kalıcı barış ve istikrarın sağlanmasındaki kilit konumunu güçlendirmiştir (Kılınç, 2009:61). Bu yönüyle Medeniyetler İttifakı projesi ve projede eşbaşkanlık yapan Türkiye’nin rolü savaş ve çatışma ortamının önlenmesine yönelik olarak stratejik kültürün paradigmasındaki düzeyleri düşük seviyede tutmak ve savaş ve çatışmaları kaçınılmaz olarak görmek yerine işbirliği ve diyalog temelinde kolektif bir güvenlik anlayışı ile önlenebilir bir olgu olduğunu benimseyen bir stratejik kültürün sonucu olarak görülebilir.

4.4.2. Tehdit Algılamalarında Yeni Yaklaşım ve Komşularla Sıfır Problem İdeali: