• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: STRATEJİK KÜLTÜRÜN DIŞ POLİTİKAYA ETKİSİ Türkiye’nin dış politikası tarihsel süreçte pasif, reaktif ve düşük profilli bir eğilim

4.2. Dış Politikada Aktörler ve Karar Alma Mekanizması

4.3.2. AB, Kıbrıs ve Irak: Davutoğlu Faktörü

Türkiye son dönemde bölgesel ve küresel alanda dikkat çeken ülkelerden biri olmuştur. Türkiye’nin yeni dış politikası geleneksel çizgilerin ötesinde çok boyutlu ve aktif bir tutuma dönüşmüştür. Ahmet Davutoğlu’nun öncesinde Başbakan Dış Politika Başdanışmanlığı ardından Dışişleri Bakanlığı’na getirilmesi ile birlikte Türk dış politikası “olumlu bir jeopolitik eğilim” ve “yeni bir stratejik doktrin” geliştirmiştir (Ş. Kardaş, 2010:115).

Türk dış politikasındaki dönüşüm ile birlikte Türkiye-AB ilişkilerinde de yeni dönem başlamıştır. Türkiye 1999 yılında Helsinki Zirvesi’nde AB’ye aday ülke olarak kabul edilmesinden sonra süratli bir reform sürecine girmiştir. Kopengah siyasi kriterleri karşılama konusunda TBMM’de çıkartılmaya başlanan uyum paketleri ile Türkiye demokratikleşme, insan hakları, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi kapsamında Anayasa ve kanunlarda kapsamlı değişiklikler gerçekleştirmiştir. 1997 yılındaki Lüksemburg Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığını reddeden AB Türkiye’nin AB güvenliği açısından önemi ortaya çıktıkça tutumunu değiştirmiş ve aday ülke statüsünü kabul etmiştir.

1999 sonrası dönemde yakınlaşan AB-Türkiye ilişkileri Türkiye’deki ekonomik ve siyasi reform sürecini hızlandırmıştır. Türkiye’nin iç politikada yaşamaya başladığı dönüşüm dış politika davranışını da etkilemeye başlamıştır. Türkiye’nin bölgesel politikalarında daha uyumlu ve dengeli bir tutum benimsemiştir. Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında izlediği tutum Türkiye-Suriye ilişkilerinde yakınlaşmayı beraberinde getirmiştir. Güvenlik ve terör sorunları nedeniyle geliştirilemeyen ilişkiler yeni dönemde sağlanan işbirliği ve diyalog ortamının etkisiyle “stratejik işbirliği” modeline dönüşmüş, Türkiye Suriye’nin sorunlarının çözümünde arabulucu bir rol üstlenmeye başlamıştır (Öniş, 2003:87). Türkiye’nin güvenlik ve dış politika yaklaşımı bölgesel ve küresel alanda barış be istikrarın sağlanması ve çatışmaların önlenmesi açısında önemli rol oynamıştır. Türkiye’nin bu rolü AB’nin güvenlik perspektifinde Türkiye’nin önemini ortaya koymuştur. Türkiye algısındaki bu değişim ile birlikte “1990’lı yıllarda Türkiye’yi ‘güvenlik tüketen ülke’ olarak gören AB, Türkiye’nin Irak, Yunanistan ve Suriye ile ilişkilerinde gösterdiği performans sonrası onu ‘güvenlik üreten ülke’ olarak görmeye başlamıştır” (Gözen, 2006:16).

AB’nin Türkiye’ye yaklaşımının arka planında yaşanan gelişmelerden biri de 11 Eylül saldırılarıdır. 11 Eylül saldırılarının ardından dünyada güvenlik algılarındaki değişim Türkiye’nin AB’nin güvenliğine sağlayacağı etkileri daha da netleştirmiştir (İnat, 2007:105). Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde kaydettiği gelişmeler Davutoğlu’nun vurguladığı “çok boyutlu” dış politika anlayışına paralellik göstermiştir. Türkiye AB üyeliği ile ABD’nin Türk dış politikasındaki etkisini dengelemeye çalışmıştır (İnat, 2007:108). Türkiye’nin ABD ile dengeli bir politika yürütebilmesi AB’ye üyeliği ile mümkün olabilecektir. Türkiye AB’ye tam üye olduğu takdirde daha fazla Avrupalılaşacak ve AB’nin reel-politik olmayan güvenlik kimliğine sahip olacaktır (Oğuzlu, 2004:100).

Türkiye’nin son dönemde AB üyeliği yolunda kırk yılda yapılanlardan daha fazla gerçekleştirdiği reformlar gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda Türkiye Avrupa ile bütünleşmede önemli mesafe kaydetmiştir. Avrupa Birliği raporlarında Türkiye’nin dış politikası ile Avrupa’nın hedeflerinin örtüştüğü belirtilmiştir. Bu yönüyle Türk dış politikasının yöneliminin Batı ile müttefikliğinin açık bir göstergesi olarak kabul edilebilir (Davutoğlu, 2010b).

Bu bağlamda Türkiye AB ilişkileri Davutoğlu vizyonunda Türkiye’nin demokratikleşmesi, özgürlüklerin genişletilmesi ve küresel bir aktör olma idealini gerçekleştirebilecek faydalı bir araç olarak algılanmıştır. Türkiye AB ilişkilerinde tam üyelik hedefi ile reform süreci başlatırken AB’nin de Türkiye’nin üyeliği ile birlikte daha etkin bir hale geleceğini öne sürmüştür. Türkiye’nin son dönemde Afganistan, Irak, Ortadoğu ve Balkanlar’da yürüttüğü diplomasi Türkiye’yi küresel ölçekte aktif bir aktör haline getirmiştir. Türkiye AB’ye tam üye olduğu takdirde AB’nin dış ve ekonomi politikaları ile bölgesel barış ve istikrar ve sosyal bütünleşmeye katkı sağlayacaktır (Erdoğan, 2011).

Ahmet Davutoğlu’na göre Türkiye ve AB ortak kaderi paylaşmaktadır. Berlin Duvarının yıkılmasının ardından siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan Avrupa ile Asya, Afrika ve Amerika ile duvarlar örülemeyeceğini düşünen Davutoğlu Türkiye’nin tarihsel ve kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası olduğunu ve tam üyeliği halinde Türkiye’nin AB’ye sorun değil sinerji katacağını vurgulamıştır (“Turkish FM

http://www.turkishny.com/english-news/5-english-news/16481-turkish-fm-davutoglu-says-turkey-eu-share-common-destiny, 15.04.2010).

Türkiye’nin ulusal güvenlik algısı ve dış politikasındaki dönüşümün en önemli örneklerinden birisi de Türkiye’nin Kıbrıs sorununa ilişkin yeni yaklaşımıdır. Türkiye 2005 yılında Kıbrıs’ta yapılan BM planı referandumunu desteklemiş ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin referandumda “evet” oyu kullanmasını istemiştir. Referandumda KKTC evet oyu kullanırken, Güney Kıbrıs Rum Kesimi hayır oyu kullanmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin Kıbrıs politikası Türkiye’nin dış politika seçeneğinde tercih ettiği işbirliği, diyalog ve uluslararası çatışmalarda “kazan-kazan” yaklaşımının bir sonucu olarak görülebilir (Kirişçi, 2006:18). Türkiye yeni dönemde Kıbrıs politikasında yaşanan hızlı dönüşümün arka plandaki nedenlerinden biri de Türkiye’nin AB üyeliğidir. Türkiye AB ile üyelik müzakerelerine başlayabilmek ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Ada’nın tamamını temsilen AB’ye tam üye olmadan önce Kıbrıs sorunun çözümü için aktif rol oynamıştır (Çelenk, 2007:354).

Davutoğlu’na göre Türkiye’nin Kıbrıs politikası ile Doğu Akdeniz politikası arasında bir paralellik vardır. Kıbrıs sorunun kapsamlı ve adil çözümü bölgede çatışma riskini azaltacaktır. Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulması ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de etkinliği ve enerji, ticaret ve turizm potansiyelini artıracaktır. Bu bağlamda Türkiye’nin çözüm için inisiyatif alması gerekmektedir. Türkiye’nin çözüme yönelik takınacağı tutum diğer sorunlu alanlara müdahil olmayı da kolaylaştıracaktır (Davutoğlu, 2004a:41-42). Bu yönüyle Türkiye yeni dönem Kıbrıs politikası Davutoğlu’nun “bir adım önde olma” stratejisi temelinde şekillenmiştir (Zengin, 2010:356).

Türkiye’nin son dönem Irak politikası ana parametresi Irak’ın toprak bütünlüğü, iç politik istikrar ve terörle mücadelede ortak tutum olmuştur. Türkiye Irak’ta ABD müdahalesi sonrası barış ve istikrarın sağlanması amacıyla diplomatik girişimlerini artırarak Irak’taki demokratik sistemin işletilmesi için inisiyatif almıştır. Türkiye Irak’ta yapılan seçimlerde hükümet kurma çabalarına destek vermiş ve farklı kesimleri bir araya getirerek ortak payda fikrinde istikrarın sağlanmasına katkı sağlamıştır. Türkiye’nin Irak politikasında Ahmet Davutoğlu’nun gerek Danışmanlık gerekse Bakanlık döneminde ritmik diplomasisi ve karşılıklı güven inşası önemli rol oynamıştır.

“Davutoğlu anlayışının bir diğer ayırıcı özelliği, Türkiye’nin sadece Irak’ın kuzeyine değil, ülkenin bütününe yönelik bir bakış açısı geliştirmesidir. Bu bağlamda, Şii ve Sünni Araplar, Türkmenlerle beraber en az Kürt gruplar kadar dikkate alınması gereken aktörlerdir” (Oğuzlu, 2009:46).

“Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasından sonra Türk dış politikasında en önemli gelişme, öncelikle terör sorununa bir çözüm bulmak amacıyla, ama aynı zamanda bölgede barış ve istikrarın gelişmesi amacıyla yaptığı dış politika açılımları oldu. Dış politika açılımları, özünde PKK terörünün kaynağını kurutmak, ama aynı zamanda Türkiye ile komşu ülkeler arasındaki ‘sıfır sorun’ politikasını derinleştirmek amacını güdüyordu. Bu açılımlardan başlıcaları şunlardır: Dış politikayı kısmen ilgilendiren ‘demokratikleşme açılımı’; Suriye, Irak, İran, Pakistan ile ‘Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri’nin kurulması ve bu çerçevede 100’ün üzerinde anlaşmanın imzalanması; birçok ülke ile vizelerin kaldırılması; Ermenistan ile sınırın açılmasını sağlamak ve böylece ilgili sorunları çözmek amacıyla iki protokolün imzalanması; Rusya ile enerji, nükleer reaktör inşası, ticaret, turizm, vizelerin kaldırılması gibi pek çok alanda anlaşmalar imzalanması” (Gözen, 2010:119).

Bu bağlamda Türkiye’nin yeni dış politikası stratejik kültürün ana paradigması temelinde çatışmaları önlenebilir olarak algılayan, yumuşak güç kullanımı tercih ede ve tehdit üreten değil, güven ve istikrar inşa eden bir dış politika anlayışını benimsemiştir. Türkiye’nin yeni dış politika davranışında Ahmet Davutoğlu sürecinde inşasında ve dış politikanın uygulanmasında etken rol oynamıştır. Davutoğlu’nun kuramsal ve pratikteki dış politika vizyonu yeni Türk dış politikasının stratejik seçeneklerinin oluşumunda en önemli parametre olmuştur.