• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I: JEOPOL K VE TÜRK YE’N N JEOPOL K KONUMU

B) Türkiye’nin Jeopolitik Konumu

2) Türkiye’nin Jeopolitik Konumunun Temelleri

Türkiye’nin jeopolitik konumunu daha iyi anlayabilmek için konumuna etki eden faktörleri ve bunlar n önemini bilmek gerekir. Türkiye’nin jeopolitik konumuna etki eden faktörler ba klar hâlinde öyledir:

a) Asya ve Avrupa K talar Birbirine Ba lamas

Eski dünya k talar olarak bilinen Asya ve Avrupa k tas binlerce y ll k geçmi e sahiptir ve onlarca devlete, millete ev sahipli i yapm r, bu k talar üzerinde çok sava lar ya anm r. Dünya ticaret ve kültür etkile imi uzun llar bu iki k ta aras nda süregelmi tir. Bu nedenle y llar boyu dünya ticaretinin merkezi Asya’n n Avrupa’ya geçi yolu Türkiye’nin kuruldu u topraklar olan Anadolu ile stanbul ve Çanakkale Bo azlar olmu tur. te Türk hâkimiyetindeki dünya ticareti için alternatif ticaret yolar bulmak amac yla 15. yüzy ldan itibaren Avrupal devletler, Co rafi Ke ifleri yapm lard r. Bundan sonra ba ka yollar da bulunsa Asya ve Avrupa k talar n geçi güzergâh olan Anadolu hiçbir zaman önemini kaybetmemi tir. Geçmi ten günümüze önemini koruyan Asya ve Avrupa k talar aras nda do al bir köprü konumunda bulunan ülkemiz ticaret, siyaset, turizm gibi konularda co rafi konumu ile ayr cal kl bir duruma sahiptir.

b) Hem Do u Hem Bat Dünyas na Yak n Olmas

Türkiye; eski dünya k talar n kesi im noktas nda, Asya ve Avrupa talar nda topraklar bulunan, Afrika k tas na geçi yolu güzergâh ndaki bir kav ak noktas r. Dünya siyasetinde yayg n olan bir görü e göre Avrupa ülkeleri “bat dünyas ”; Orta Do u, Orta Asya ve Kafkasya ülkeleri ise “do u dünyas ” olarak adland lmaktad r.

Tarih içinde bazen bat dünyas bazen ise do u dünyas geli me, güçlenme göstermi tir. Örne in Ortaça Avrupa’s nda bat dünyas , tamamen skolâstik dü üncenin, bask ve otoriter kilisenin ve dini duygular kullanarak zenginle en, mevkilerini art ran din adamlar n oldu u, hürler ile kölelerin olu turdu u s fl toplum yap n görüldü ü bir yer idi. Ancak ayn yüzy llarda do u dünyas bilim, sanat ve edebiyatta önemli eserlere imza atan Türk- slam bilim adamlar n bilimin geli mesine yapt klar katk ile bilim ve kültür merkezi hâline gelen ve halk içinde s flar aras farkl klar n mevcut olmad bir konumda idi.

Sanayi Devriminden sonra ise sanayile en Avrupa devletleri sanayilerini geli tirebilmek ve fabrikalar ndaki çarklar döndürebilmek için emperyalist politikalar Do u toplumlar nda uygulam , Do unun sahip oldu u kaynaklara egemen olabilmek için milyonlar sava a sürüklemekten çekinmemi lerdir. Bu kadar d sava a iç kar kl klar n da eklenmesi ile günümüzde Do u dünyas sanayile me ve bilim ad na Bat dünyas ndan bir ad m geride kalm r.

Türkiye bulundu u co rafi konum dolay yla hem tarihi ba lar n bulundu u ve Osmanl mparatorlu u zaman nda topraklar n ula do u dünyas na yak nd r ve buradaki ülkeler ile ili kilerini yürütmektedir. Hem de ticari faaliyetlerin ve sanayinin geli ti i Bat dünyas n bir aya r. Kimi zaman, do u ile bat dünyas aras nda kesin çizgi çekmenin yanl oldu unu dü ünülerek ülkemizin nereye ait olmas gerekti i konusunda çe itli görü ler ileri sürülse de Türkiye, her iki dünya aras nda bir kav ak, bir köprü vazifesi görür asl nda.

c) stanbul ve Çanakkale Bo azlar na Sahip Olmas

Türkiye’nin jeopolitik konumunun önemini art ran avantajlar ndan biri de hiç üphesiz hem siyasi hem de ticari öneme sahip olan stanbul ve Çanakkale Bo azlar na sahip olmas r. Karadeniz ile Marmara’y birbirine ba layan stanbul Bo az ; Marmara ile Ege ve Akdeniz’i birbirine ba layan Çanakkale Bo az dünya ticaretinde etkin bir ticaret merkezi konumundad r. Bo azlar, güvenli ini üst seviyede kontrol alt nda tutmak isteyen, ticaret yolu ile zenginle mek isteyen, di er uluslarla etkile ime geçerek kültürünü zenginle tirmek isteyen her devlet için vazgeçilmez öneme sahiptir. Önemi bu kadar büyük olunca birçok devletin de ç karlar n çat , u runa sava lar n yap ld ya da devletlerin diplomasi yolu ile yararlanmak istedikleri bir mevki olmu tur. Bo azlar n durumunu daha iyi inceleyebilmek için önce k saca buran n tarihinden bahsetmeliyiz.

Bo azlar ilkça lardan itibaren Roma’n n 395 y ndan itibaren Bizans (Do u Roma)’ n ve 1453’ten itibaren ise Osmanl Devleti’nin egemenli ine

geçmi tir. Osmanl Devleti’nin Karadeniz’e hâkim oldu u zamanlarda bo azlarla ilgili herhangi bir probleme rastlanmam r. Ancak Rusya tarihi emellerine ula mak ve Karadeniz’de söz sahibi olabilmek için her f rsat de erlendirmi tir. Asya, Avrupa ve Afrika’y kara gücü ile do rudan

egemenlik alt na alamayaca n fark nda olan Rusya, bunu

gerçekle tirebilmek amac yla olu turdu u güçlü donanmas dünya denizlerine ula racak en kestirme yolun Türk bo azlar oldu una kanaat getirmi tir. Bu stratejik görü ile bo azlarda Türk-Rus mücadelesi ba lam r. Bu emellerini gerçekle tirebilmek ve s cak denizlere inebilmek için Rusya kimi zaman Bizans’ n mirasç ve Ortodokslar n koruyucusu oldu unu da ileri sürerek stanbul’u alma konusunda dini nedenler bile üretmi tir (Kandemir, 2008: 12). lk olarak 1774 Küçük Kaynarca Antla mas ile Rusya daha önceden Osmanl gemileri ile yapt ticareti art k kendi gemileri ile yapma hakk elde etmi tir. Böylelikle Karadeniz bir Türk gölü olmaktan ç km r.

1829 Edirne Antla mas ile daha önceden sadece Osmanl ve Rusya’n n kulland bo azlar art k tüm devletlerin ticaret gemilerine aç k hale getirilmi tir. M r Meselesi’nden sonra 1833 Hünkâr skelesi Antla mas ile Osmanl , bo azlar Rusya d ndaki tüm sava gemilerine kapatm r. Bu da demek oluyor ki Osmanl ve Rusya sald durumunda kal rlarsa birbirlerine yard m edecekler, Osmanl sald ya u rarsa Rusya hemen gelecek; Rusya sald ya u rarsa Osmanl , bo azlar di er devletlerin gemilerine kapatacakt . te bu tarihten sonra bu durumdan rahats z olan di er devletler bo azlar ile ilgilenmeye ba lam ve ilk kez “Bo azlar Sorunu” do mu tur. 1841 Londra Antla mas ile Osmanl Devleti, bo azlar tekrar tüm sava gemilerine kapatm r.

I. Dünya Sava sonras imzalanan ate kes antla mas olan Mondros’ta ve bar antla mas olan Sevr’de durum pek iç aç de ildi. 1918 Mondros Mütarekesi’nin bo azlar ile ilgili maddesi “Çanakkale ve stanbul Bo azlar aç lacak, Karadeniz’e serbestçe geçi sa lanacak ve bu yerlerdeki istihkâmlar

tilaf devletleri taraf ndan i gal edilecek” idi. Mondros’un bu maddesi bo azlar n ve dolay yla stanbul’un her an i gal edilebilece ini göstermektedir. Bu dönemde Osmanl Devleti’nin ba kentinin stanbul oldu u

göz önünde bulundurulursa, bo azlar n güvenli inin ne derece mühim oldu u görülmektedir. E er Osmanl Devleti, tilaf devletlerinin ho kar lamayaca bir tav r sergilerse i galci güçler hemen harekete geçecektir. Nitekim Kurtulu Sava haz rl k döneminde Temsil Heyeti’nin de iste i üzerine Osmanl Mebusan Meclisi, Mustafa Kemal Atatürk’ün stanbul d nda güvenli bir yerde toplanmas gerekti i uyar lar na ra men stanbul’da toplanm ve Misak- Milli kararlar alm r. Bu durumdan rahats z olan tilaf devletleri ise zaman kaybetmeden 16 Mart 1919’da stanbul’u i gal etmi ler ve meclisi kapatm lard r.

Daha sonra imzalanan ölü do mu antla ma olarak nitelendirilen Sevr Bar Antla mas ’na göre ise; bo azlar her zaman bütün devletlerin gemilerine aç k tutulacak, bo azlar ve Marmara Denizi silahtan ar nd lacak, uluslararas bir komisyon olu turulacak ve bu komisyon bo azlar yönetecekti. Bu komisyonun ayr bir bütçesi ve bayra olacakt .

Ba ms zl yok sayan bu antla malara tepki olarak Mustafa Kemal derhâl, Son Osmanl Mebusan Meclisi’nin toplanmas istemi tir. stanbul’da toplanan mecliste milli s rlar n çizildi i “Misak- Milli” kararlar kabul edilmi tir. Misak- Milli’nin bo azlar ile ilgili maddesine göre stanbul ve Marmara Denizi’nin güvenli i her türlü tehlikeden uzak tutulacak, bo azlar n ticaret gemilerine aç k tutulmas ilgili devletlerle yap lacak antla malara göre belirlenecekti.

Misak- Milli kararlar n al nmas , genelgeler ve kongreler döneminden sonra ba ms zl tam anlam yla kazanmay amaçlad z Kurtulu Sava mücadelemizi ba ar ile sonuçlad ktan sonra imzalanan Lozan Bar Antla mas ’nda Bo azlar konusunda Sevr’de var olan uluslararas komisyon kald lamam sadece ba kanl bir Türk’ün yapaca karar al nm r. Ayr ca bo az n her iki yakas nda 20 kilometrelik alan n asker ve silahtan ar nd lmas karar al nm r. Tüm sava gemileri bo azlardan rahatça geçebilecek, sava gemileri ise s rland lacakt r. Lozan Bar Antla mas her ne kadar ba ms zl n tescili olsa da bo azlar üzerinde hak etti imiz egemenli i sa layamad görmekteyiz. Çünkü ba kan Türk de olsa

bo azlarda uluslararas bir komisyonun olmas fikri milli ba ms zl k dü üncesine ayk r.

Devletimizin güvenli i için vazgeçilmez öneme sahip olan bo azlar görüldü ü gibi uzun süre ba ka devletlerin ç karlar neyi gerektiriyorsa öyle olmu tur ve bo azlar üzerinde pek söz hakk z olamam r. Bu olumsuz durum ancak Türkiye’nin Bo azlar konusunda Milletler Cemiyeti’ne görü me talep etmesinin ard ndan 22 Haziran 1936’da sviçre’nin Montrö ehrinde yap lan konferans sonras imzalanan Montrö Bo azlar Sözle mesi, bo azlar konusunda emperyalist devletlerin ç karlar n sona erdi i belge olmu tur. Lozan’dan sonra ikinci siyasi ba ar z olarak adland rabilece imiz bu belge ile bo azlar, kay ts z arts z Türk hâkimiyetine b rak lm r. Bo azlardan, bar zaman nda ticaret gemilerinin geçi ine izin verilecekti, sava gemilerinin geçmesinin yasaklanm . Bu belge ile bo azlar n durumu günümüzdeki hâlini alm r.

Tarihi geli imine bakt zda bo azlar konusunda birçok devletin ayr cal k kazanmak ve buradan serbestçe geçebilmek istemelerinin elbette ki derininde çok büyük bir ekonomik nedeni vard r. Çünkü bo azlara egemen olmak demek ayn zamanda deniz ticaretine egemen olmak anlam na gelmektedir. Bu aç dan bakt zda bo azlar her dönemde gündemde kalm r ve kalmaya da devam edecektir.

d) Balkanlara Yak n Olmas

Avrupa’n n güneydo usunda bulunan Balkanlar tarih içinde birçok medeniyet ve devlete ev sahipli i yapm r. Milattan önceki zamanlardan itibaren burada yerle melerin oldu u bilinmektedir. 10. yy’dan itibaren bölge, ras yla Büyük Bulgar mparatorlu u, Bizans, S rp mparatorlu u ve Osmanl Devleti’nin hâkimiyeti alt na al nm r.

Uzun y llar Osmanl mparatorlu u bünyesinde ya amlar sürdüren Balkan halk , 1789 Frans z htilali’nin do urdu u “milliyetçilik” dü üncesinden etkilenerek ayaklanmalara ve Osmanl mparatorlu u’ndan

ayr lmaya ba lam r. Balkanlarda ilk ayaklanan millet S rplar; ilk ba ms zl kazanan millet ise Yunanl lar olmu tur.

Daha önceleri bizim s rlar z içinde ya ayan Balkan devletleri, Osmanl Devleti’nin içindeki kar kl klardan yararlanarak I. ve II. Balkan Sava lar ’na ve bizim toprak kaybetmemize neden olmu lard r.

Balkan Sava lar s ras nda 1912 y nda Arnavutluk’un ba ms zl kazanmas ndan sonra Balkanlar tamamen Türk hâkimiyetinden ç km r. I. ve II. Dünya Sava lar ard ndan ya anan So uk Sava döneminde Balkanlar, SSCB’nin bask ve etkisini en a r ekilde ya am r. Buradaki Türkler kültürlerini korumak için mücadele eden az nl k durumuna dü mü ve birço u Türkiye’ye göç etmi tir.

Günümüz Balkanlar etnik farkl klardan dolay kar kl k içindedir. Osmanl Devleti egemenli indeki huzur ve refah ortam günümüz büyük devletlerinin etkisi alt ndaki Balkanlar’da yoktur. Balkanlardaki 500 y ll k tarihi geçmi imiz, buraya bar ancak Türklerin getirdi inin ve getirece inin kan r (Yahya, 2002: 24).

Dünya sava lar ve so uk sava döneminin ard ndan Türkiye, Balkanlarda izleyece i politikay iyi tespit etmelidir. Nitekim buras Türk kültüründen izlerin var oldu u, tarihi ve kültürel geçmi imizin bulundu u bir bölgedir. Balkanlardaki Müslüman Türk izleri bizim için stratejik bir öneme sahiptir. Bu nedenle Türkiye Devleti, politikas olu tururken Osmanl miras koruma ve geli tirme sorumlulu u oldu unu unutmamal r (Yahya, 2001: 18). Türkiye’nin Balkanlarda bulunan her devlet ile problemlerini çözmesi buradaki Türkler üzerindeki bask kald racakt r.

Kültürel miras n yan s ra Balkanlar, Avrupa’ya uzanan yol üzerinde bulunmas ile de stratejik bir öneme sahiptir. Bu aç dan Avrupa’ya uzanan ticaret ve ula mda Balkanlar ile Anadolu birbirini tamamlayan parçalard r. Gelecekte de Orta Do u petrol ve do al gaz n Avrupa’ya ula lmas aç ndan Balkanlar Türkiye’nin do u-bat enerji koridorundaki önemli bir halka olacakt r (Hac saliho lu, 2001: 151).

e) Üç Taraf n Denizlerle Çevrili Olmas

Bildi imiz gibi Anadolu topraklar nda yer alan Türkiye üç taraf denizler ile çevrili bir yar madad r. Ülkenin denizle olan k n bu kadar geni olmas birçok avantaj da beraberinde getirir. Öncelikle ülke ikliminin belirleyicili i aç ndan bakt zda denizler ile çevrili olmas ve bu durumun etki etti i “denizellik” ülke ikliminin yumu amas sa lar. Ülkenin deniz k nda bulunan bölümlerinde denizelli in de etkisi ile farkl ürünlerin tar yap labilmektedir. Bunun yan s ra ekonomiye bir ba ka katk deniz turizmidir. Ayr ca denizlerimiz bize bal kç k yapabilme imkân sunar.

Türkiye’nin üç taraf n denizlerle çevrili olmas en çok da ülke ticaretine olumlu etki yapm r. Ticaret, geçmi ten bu yana önemli bir u ra alan olmu tur. Geçmi te ipek, baharat gibi de erli maddelerin ticareti önemli iken günümüzde daha çok sanayi ürünlerinin dünya pazarlar na sunulmas , sanayide ihtiyaç duyulan hammadde ve enerjinin temini gibi konular ticaretin belirleyicisi olmu tur. Türkiye’nin üç taraf n denizlerle çevrili olmas ndan dolay denizyolu ta mac n gerçekle tirildi i limanlar, ticari duraklar zd r ve Türk limanlar n dünya ticaretindeki önemi gün geçtikçe artmaktad r.

Günümüzde bir bölgenin, ülkenin geli mi lik göstergelerinden biri de oran n sanayile me durumudur. Çünkü sanayile me beraberinde; seri üretim, i gücü ve ihracat getirir. Sanayile menin iki önemli ön ko ulu ise “hammadde” ve “pazar”d r. Sanayi için hammaddenin temininden sonra fabrikadan ç kan ürünün uygun ko ullarda pazarlanmas yani ticareti gereklidir. Anadolu’nun ticareti için ise hem Akdeniz hem de Karadeniz limanlar n önemi büyüktür.

Akdeniz, tarih boyunca pek Yolu ticaretini bat ya aktarma özelli i ile ticarette çok önemli bir rol oynam , bunun yan s ra siyasi ve kültürel al veri in de gerçekle ti i bir nokta olmu tur. Bu sularda sava , korsanl k, deniz ak nc ile bar zaman nda deniz ticareti görülmü tür (Y ld z, 2008: 26). Buradaki deniz ticareti ile Anadolu k lar ndaki elveri li limanlar her zaman, hem Türkiye için hem de di er ülkeler için ürünlerin pazarlanmas nda rak nokta olmu ve olacakt r. Osmanl Devleti zaman nda bile Akdeniz

ticaretinin egemenli i için Venedikliler ile defalarca mücadele edilmi tir. Bu ticareti hâkimiyet alt na almak isteyen birçok devlet bu amac na ula may , ülkelerinin d politikas hâline getirmi lerdir. Örne in, Rusya’n n tarihi emeli ve devlet politikas uzun y llar “s cak denizlere inmek” yani ticari faaliyetlerin yo un olarak görüldü ü denizlere egemen olmak iste i olmu tur. Bu emelini gerçekle tirebilmek için Osmanl mparatorlu u’nun bölünmesi gerekti ini dü ünmü ve d siyasetini tamamen Osmanl ’n n parçalanmas ile denizlere egemen olma çabas üzerine kurmu tur.

Karadeniz de yüzy llard r Asya ve Avrupa k talar aras nda geçi koridoru olmu tur. Günümüzde alt ülkenin k n bulundu u Karadeniz özellikle Sovyetler Birli i’nin da lmas n ard ndan ba ms z olan devletlerin dünya ticaretine kat labilmeleri için son derece önemli ticaret güzergâh olmu tur. Kafkaslar ve Orta Asya’daki bu devletlerin yeni yeni dünya ticaretine kat lacaklar göz önünde bulundurulursa Karadeniz limanlar n öneminin gelecek y llarda artaca söylenebilir. Buradaki ticareti geli tirmek amac yla, Karadeniz Ekonomik birli i gibi bölgesel birliktelikler olu turulmaktad r.

Tarihte görüldü ü gibi dünya siyasetinde söz sahibi olmak isteyen bir devlet; ula m, ticaret ve ta ma yollar ile enerji merkezlerini kontrol alt nda tutmal r. Türkiye de bulundu u co rafi konum dolay yla, bu uluslararas ula m yollar üzerinde enerji kaynaklar n pazarlanmas nda önemli rolü olan, bu avantaj kulland takdirde ticarette söz sahibi olabilecek bir devlettir.

f) Kafkaslar ve Orta Asya’daki Devletlere Yak n Olmas

Kafkasya; do usunda Hazar Gölü, bat nda Karadeniz olmak üzere Asya, Avrupa ve Afrika k talar n bulu ma noktas nda olan bir bölgedir. Kafkasya gerek co rafi konumu, gerek uluslararas ula m koridoru olmas , gerekse sahip oldu u kaynaklar dolay yla önemli bir bölge olmu ancak hemen hemen hiçbir zaman tek bir devletin anayurdu olamam r.

Günümüzde bu bölgenin siyasi yap na bakt zda Azerbaycan, Karaba , Nahçivan, Ermenistan, Abhazya, Acaristan, Da stan ve Çeçenistan

gibi baz lar Rusya Federasyonu’na ba küçük ve istikrars z devletlerden olu tu unu görmekteyiz. Sosyal yap na bakt zda ise etnik ve dini aç dan çe itlilik söz konusudur. Bunun en güzel göstergesi ise bölgede 43 adet dil konu ulmas r ( lhan, 1999b: 21,22).

Özellikle SSCB’nin parçalanmas ile So uk Sava döneminin ard ndan Orta Asya ve Kafkaslardaki ba ms zl kazanan cumhuriyetler egemenlik bo lu unun yaratt buhranl dönem içinde bir taraftan siyasi kimliklerini ararken bir taraftan ise ekonomik kalk nmalar sa lamaya çal maktad rlar. Sahip olduklar petrol ve do al gaz Kafkasya’y sadece s r kom usu oldu u ülkeler için de il, di er güç odaklar için de önemli k lmaktad r. Kafkaslar ve Orta Asya’ya dair yap lacak de erlendirmelerin hepsinde enerji kaynaklar n varl bu bölgenin geçmi te oldu u gibi bugününü ve gelece ini etkileyece i gerçe i de unutulmamal r.

Türkiye, ba ms z olan Türk cumhuriyetlerine onlar n da beklentileri do rultusunda arad klar deste in sözünü vermi tir. Türkiye, yer alt kaynaklar bak ndan yeterince zengin bir ülke olmasa da buradaki zengin yer alt kaynaklar na sahip ülkeler ile hem co rafi hem de kültürel yak nl söz konusudur. Türkiye’nin bu aç dan yapmas gereken, bu ba lar olumlu yönde kullanmak olmal r ki ülkemizin bu bölgeden yararlanma çabalar bizi buradaki güç merkezlerinden biri konumuna getirecektir.

g) Orta Do u Ülkelerine Yak n Olmas

Orta Do u, Akdeniz’den Pakistan’a kadar uzanan topraklarda Arap yar madas da içine alan, kimi zaman “Yak ndo u” diye de adland lan bölgedir. Orta Do u’nun co rafi s rland rmas tam ve kesin olarak yapmak mümkün olmamakla beraber en geni anlamda Irak, ran, Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan, M r, Ürdün, Lübnan, srail, Bahreyn, Katar, Kuveyt, Birle ik Arap Emirlikleri, Umman, Afganistan, Yemen, Filistin, Fas, Libya, Tunus ve K br s devletlerini içine alan co rafyaya verilen add r. Bunun yan

güneyde Aden Körfezi ve Yemen ve bat da M r’ içine alan co rafya olarak da tan mland görmekteyiz.

Uzun y llar “Yak ndo u” olarak adland lan bölge için bu kavram n yetersiz kald dü ünen ngilizler, Osmanl mparatorlu u ile Hindistan aras nda kalan bölgeyi anlatacak yeni bir kavram aram ve bölgeye Orta Do u (Middle East) ismini vermi lerdir (Turan, 2003: 15).

Asya, Avrupa ve Afrika k talar aras nda önemli bir jeopolitik konuma sahip, üç büyük din olan Müslümanl k, Hristiyanl k ve Musevilik dinlerinin do du u yer, petrol ba ta olmak üzere önemli do al kaynaklara sahip, eski ticaret ve su yollar n geçti i güzergâh olmas nedeniyle sadece günümüzde de il geçmi te de gündemde kalmay ba arm stratejik bir bölgedir. Kültürel farkl klar n oldu u bölge çe itli etnik kökenin ve dinin kesi me noktas r. Bölge etnik aç dan Türk, Arap, Fars, Kürt ve Yahudi kökenli insanlar; dini görü aç ndan ise slamiyet, Hristiyanl k ve Yahudilik dinlerine inanan insanlar n bulu ma noktas r.

Dünya petrol rezervlerinin %57’sine, do al gaz rezervlerinin ise %41’ine sahip olan Orta Do u bu kaynaklar sayesinde dünya enerji da nda önemli bir yerdedir. Buradaki petrol ve do al gaz kaynaklar na yönelik olarak Orta Do u, I. Dünya Sava s ras nda ve sonras nda ngiltere ve Fransa’n n güdümünde kalm ve bu iki devlet bölgeyi payla mak için aralar nda anla malar yapm lard r. II. Dünya Sava ’na kadar da bu ülkelerin nüfuzlar sürmü tür. II. Dünya Sava ’ndan sonra ngiltere ve Fransa zay flay nca onlar n

rakt otorite bo lu unu o zaman n iki süper gücü ABD ve Sovyet Rusya