• Sonuç bulunamadı

Yaklaşık iki asırdır Türkiye’de yabancı dil öğretimi konusunda uğraş verilmektedir. Ancak “Türkiye’de yabancı dil öğretim ve öğrenim sorunu, yadsınamaz bir biçimde, bugün için bile çözümlenememiş bir durumda sürüp gitmektedir” (Başkan, 2006: 190)

Türklerde Yabancı dil eğitiminin tarihsel gelişimine bakarsak genel olarak dört ana başlık altında oluştuğunu söyleyebiliriz.

 İslamiyet’ten Önceki Dönem

 İslamiyet Sonrası Dönem

 Osmanlı İmparatorluğu Dönemi

4.1.1 İslamiyet’ten Önceki Dönem

“Tarih boyunca Türkler 30-60 enlem kuşağında, batıda Orta Avrupa içlerine, doğuda Japon Denizi’ne kadar uzanan topraklarda birçok devletler kurmuşlardır” (Demircan, 1988: 17) Doğal olarak böylesine geniş bir coğrafyaya dağılmış bir kavimde çok uluslu, çok kültürlü, çok dilli bir yapı oluşması yabancı dil öğretisinin kaçınılmaz kılmaktadır. O dönemlerde kurulan devletler için (Demircan, 1988) “Yönetimde soy, din, dil ayrılığı gözetmemiş, böylece çok uluslu, içişlerinde bir ölçüde özgürlük tanıyan, merkezi bir toplumlar yönetimi ile çok dilli iç ve dış ilişkiler ortaya çıkmıştır”(s17). (Demircan, 1988) şöyle devam ediyor; “Örneğin Hunlarda siyasi ilişkileri yürüten dışişleri dairesinde çeşitli dilleri konuşan ve yazan kalabalık bir kurul çalışırdı. Atilla’nın sarayında 434-453 Türk, Got ve Latin dillerinin aynı ölçüde konuşulduğu belirtilmektedir.” (s17). Yine o dönem Orta Asya coğrafyasında Çin ile olan siyasi ve sosyal ilişkilerden dolayı Türkler tarafından Çincenin ciddi anlamda kullanıldığı Orhun Yazıtlarının Türkçe ve Çince yazılmış olmasından anlaşılabilmektedir.

4.1.2 İslamiyet’ten Sonraki Dönem

“Türklerin İslam dinini kabul etmesi ile beraber 932-1212 İslam’ın, Kuran’ın dili olan Arapça, Türk Dili karşısında üstün bir duruma yükselmiştir” (Soner, 2007: 398) İslam uygarlığının dili Arapça olmakla birlikte, Abbasiler döneminden 750-1258 başlayarak yönetimde bürokrat sınıfın İranlı olması, kültür dili olarak Farsça’nın gelişmesine olanak vermiştir. Bir İslam devleti olan Büyük Selçuklu Devleti yönetiminde de saray dili Farsçadır. Saray, dil ayrımı gözetmeksizin, şair ve yazarları koruduğundan, birçok Türk şairi bile şiirlerini Farsça yazmaktaydı. Divan veya saray edebiyatı dili Farsça idi. “1072’de Kaşgarlı Mahmut Divan-ü Lügat-ı Türk, Ali Şir Nevai Muhakemet-ül Lügateyn adlı eserlerini yazarak, Türkçenin önemini ve kullanılması gerekliliğini belirtmişlerdir” (Genç, 2003: 17). Ancak günlük yaşam dili olarak Türkçe yaygınlığını korumuştur. Saray dili ve saray edebiyatı halk dili ve halk edebiyatı arasında oluşan farklılık ve yabancılaşma asırlar boyu devam etmiştir.

4.1.3 Osmanlı İmparatorluğu Dönemi

Osmanlı İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü 624 yıl boyunca ise yabancı dil öğretiminin kendi içinde Tanzimat’a kadar olan dönem ve Tanzimat’tan sonraki dönem olmak üzere iki döneme ayrıldığı görülmektedir. (Demirel, 2011) Tanzimat’tan önce, yabancı dil eğitimi genelde dini amaçlar ile örtüşmüştür. Eğitim boyutunda yabancı dil eğitimi çoğunlukla Arapça üzerine yoğunlaşmıştır. Bu dönemde Sıbyan okulları ve Medreseler olmak üzere iki çeşit okul mevcuttur.

İmparatorluğun Tanzimat sonrası dönemde yenileşme çalışmaları başlamış, siyasi, ticari ve askeri açıdan Batı’yı yakalamak için yabancı dil öğretimi önem kazanmıştır. Batılılaşma çalışmaları çerçevesinde, Osmanlı İmparatorluğu 18.yy ikinci yarısından itibaren yenileşme çalışmalarını hızlandırmıştır. Yeni okullar ve okullaşma yenilikler için ön koşul olarak görülmüştür. Bu amaçla, reformlarla birlikte Batı tarzı devlet okulları ve özel okullar da ortaya çıkmıştır. Orta dereceli okulların programına yabancı dil, Tanzimat Fermanı’ndan sonra girdiğinden, Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancı dil öğrenimi ve öğretiminin gelişmesi açısından Tanzimat Fermanı’nın etkisi oldukça büyüktür. Bu süreçte okullar ilk önce yabancılar tarafından açılmıştır ve çok iyi düzeyde yabancı dil eğitimi verilmeye çalışılmıştır.

Yabancı dilin artan önemi üzerine özellikle İstanbul’da hem iyi düzeyde yabancı dil öğretecek hem de devletin sivil kadro ihtiyacını karşılayacak iyi düzeyde bir okul açılması için çalışmalar hızlanmış, bu amaçla kurulan bir okul, “Galatasaray Sultanisi” adıyla 1868’de Fransızca olarak eğitime başlamıştır. Bu okulun en büyük özelliği ortaöğretim seviyesinde yabancı dil eğitim yapan ilk devlet okulu olmasıdır. (Demirel, 2003). İlk özel Türk Okulu olan Darüşşafaka ise 1873 yılında derslere başlamıştır. Darüşşafaka özellikle o dönemde matematik ve fen dersleriyle, Fransızca derslerinde diğer okullardan daha iyi olmakla ün kazanmıştır (Demircan, 1988). Bu dönemde yabancı dil olarak özellikle Fransızcanın etkisinin büyük olduğunu görüyoruz.

Tablo 1’de, geniş bir zaman süreci içinde, ülkemizdeki yabancı dillerin öncelik sırası gösterilmektedir.

Tablo 1:Yabancı Dillerin Ülkemizdeki Öncelik Sırası

Sıra 1773’ten önce

1773-1923 1923-1950 1950-1980 1980’den sonra 1 Arapça Arapça Fransızca İngilizce İngilizce 2 Farsça Farsça İngilizce Fransızca Almanca 3 Türkçe Fransızca Almanca Almanca Fransızca

4 İngilizce Arapça Arapça Arapça

5 Almanca Farsça Farsça

(Demircan, 1988: 116)

Tablodan da anlaşılacağı gibi 1950 yılına kadar Fransızca birinci yabancı dil iken, 1950’lerden sonra yerini İngilizce almış ve Fransızca ikinci yabancı dil durumuna düşmüştür. 1980’lerden sonra, İngilizce halen birinci yabancı dil olarak özelliğini korumakta iken, Almanca ise Fransızca’nın önüne geçip, ikinci yabancı dil durumuna yükselmiştir.

4.1.4 Cumhuriyet Dönemi

“Cumhuriyetin ilk yöneticileri Osmanlı eğitim kurumlarının son döneminde eğitim görmüş, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nı yapmış olan kimselerdir. O nedenle yabancı dil öğretiminde bu kuşak aydınların Türk insanına yönelik eğitim, deneyim, görüş ve kararları egemen olmuştur” (Demircan, 1988: 91).

Atatürk döneminin ilk on yıllık eğitim çalışmaları ilköğretim ve okuma-yazma öğretimi üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Bu dönemde yabancı dil öğretimine öncelik verilmesi yerine, ulusal kimliğin en önemli öğesi olan ana dil Türkçe’nin işlenip öğretilmesi ön plana çıkarılmıştır. Yabancı dil bilgisi ise çeviri yoluyla bir teknik ve kültür aktarım aracı olarak görülmüştür.

Cumhuriyet Türkiye’sinin eğitim alanında attığı ilk ve en önemli adım, 430 sayılı ve 3 Mart 1924 tarihli “Tevhidi Tedrisat Kanunu”nun çıkarılması olmuştur. Bu kanunla tüm ülke çapındaki eğitim faaliyetleri tek bir çatı altında birleştirilmiştir. Özellikle yabancıların açtıkları yabancı dille eğitim yapan okullar devletin sıkı kontrolü altına girmiştir. Yabancıların açtıkları yabancı dille öğretim yapan özel yabancı okullar kapatılmamış ama yeni okullar açmalarına da izin verilmemiştir.(Doğan, 1996: 13).

Bu tarihten sonra Türkiye’de yabancı dil öğretimi daha çok bir batı dilinin zorunlu, kimi okullarda ise seçmeli olarak öğrenilmesi demektir. Öğretimde bir yandan mektep- medrese ikilisine, öte yandan yabancı ve azınlık okullarındaki başına buyruk ve ülke bütünlüğüne zarar verici çalışmalara bir son vermek amacıyla, ilk önce Vakıflar Bakanlığı kaldırılarak medreselerin mali bağımsızlığına son verilmiştir. Daha sonra 1924 yılında eğitim-öğretimin birleştirilmesiyle, bütün bilim ve eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. İlk önce medreseler kapatılmış, 1927 yılında okullarda Arapça ve Farsça öğretimine son verilmiştir. Yabancı diller, genellikle Almanca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Latince’dir. Bu yasa ile din eğitimine son verildiğinden, özellikle Protestan, Katolik ve öteki yabancı okulları ya kapanmak ya da laik okullar olarak eğitimine devam etmek durumunda kalmışlardır. Yıllara göre öğretilen yabancı diller aşağıdaki tabloda yer almaktadır:

Tablo 2: Cumhuriyet Dönemi Yabancı Diller 1924 1927 1935 1941 1950 1960 Almanca + + + + + + Fransızca + + + + + + İngilizce + + + + + + İtalyanca + + + + + + Latince - - - + + - Arapça + + - - + + Farsça + - - - + + (Demircan, 1988: 92)