• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Krizlerle Özelleştirme İlişkisi 40

2.   ÖZELLEŞTİRMENİN TANIMI VE KAPSAMI 4

2.6. Finansal Krizlerin Özelleştirme Üzerindeki Etkileri 24

2.6.4. Finansal Krizlerle Özelleştirme İlişkisi 34

2.6.4.2. Türkiye’de Krizlerle Özelleştirme İlişkisi 40

Türkiye gibi ülkelerde en önemli alt politika araçlarından birisi KİT’lerin özelleştirilmesidir. Bu politika bir yandan, zarar eden bu kuruluşları özel kesim içinde ticari kurallara göre çalışıp, hazineden para talep etmek yerine devlete vergi öder duruma getirerek ek gelir sağlayacak öte yandan da kamu kesiminin küçültülmesi ve bu yolla piyasa müdahaleleri yoluyla sistemin bozulmasına neden olan yanlış birtakım siyasal eğilimleri yok edecektir. Aksi takdirde, devletin gereksiz sübvansiyon yüklerinden, kamu kesiminin ücret baskılarından kurtulması çok daha zor bir iştir88.

Özelleştirme yalnızca kamu İktisadi teşebbüsleriyle sınırlandırılmamalı, belediyelere bağlı işletmeler öncelikle özelleştirilmelidir. Bu işletmelerin özelleştirilmesi hem daha kolaydır hem de siyasetin ekonomiye karışımım daha hızlı önleyecek niteliktedir.

87 NTVMSNBC, “Lehman Brothers İflas Bayrağını Çekiyor”, http://www.ntvmsnbc.com/news/459328.asp, (09.11.2008). 88 EĞİLMEZ, Mahfi, KUMCU, Ercan, Ekonomi Politikası- Teori ve Türkiye Uygulaması, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008, s.399.

Aşağıdaki grafikte Türkiye’de elde edilen özelleştirme gelirlerinin yıllara göre gelişimi milyon $ olarak görülmektedir.

Grafik 2-4 : Türkiye’de Özelleştirme Gelirleri (1986-2008)

Kaynak: ÖİB.

Yukarıdaki grafikten anlaşılacağı gibi zaten düşük olan özelleştirme gelirleri kriz yıllarında daha da düşmüştür. 1993 yılında 568 milyon $ olan özelleştirme geliri % 27 düşmüş 412 milyon $ olarak gerçekleşmiştir. 1998 yılında 1.020 milyon $ olan özelleştirme geliri, 1999 yılında 38 milyon $ olarak gerçekleşmiştir.

2000 yılında 2.717 milyon $ olan özelleştirme geliri 2001 yılında % 96 düşüşle 120 milyon $ olarak gerçekleşmiştir. 2001 krizinin Türkiye için aslında özelleştirme krizi olduğuna dair görüşler mevcuttur89.

Planlanan özelleştirmenin siyasilerce engellenmesi Türkiye’nin kredi alabilirliği zayıflatmıştır. Bu da krizi destekleyen bir durum oluşturmuştur. En fazla gelir elde edilen 2005 ve 2006 yıllarından sonra 2007 yılında yaklaşık % 50 düşüş gerçekleşmiştir.

2008 yılında yaşanan krize rağmen 6.296 milyon $ gelir elde edilmişken, 2008 yılının sonlarına doğru küresel krizin etkisiyle yabancı taleplerinin azalmaya başladığı,

anlaşma aşamasında askıya alındığı ve satıştaki şirketlerin erteleme kararı aldığı haberleri dikkat çekmeye başlamıştır90.

2008 yılında yapılan özelleştirmeler Petkim’in %51’i 2 milyar $, Tekel Sigara bölümü 1.7 milyar $, SÜMER Holding, TEDAŞ (Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.) ve ADÜAŞ (Ankara Doğal Elektrik Üretim A.Ş.) varlıklarının kısmen satılması 2.2 milyar $, Türk Telekom halka arz 1,9 milyar $ olarak gerçekleşmiştir.

2008 yılında 2007 yılına göre % 47,8 daha fazla özelleştirme gerçekleşmiş olmasına karşın, 2008 yılının ikinci yarısındaki işlem sayısında geçen yılın aynı dönemine göre bir azalma gözlenmiştir. 2007 yılının temmuz-kasım ayları arasında 59 adet işlem yapılırken, 2008 yılının aynı döneminde 36 adet işlem yapılmıştır91.

Türkiye’de yaşanan 2001 krizi de bir çok bankanın devlet yönetimine geçmesine neden olmuştur. Büyük dünya bunalımı denen 1929-30 krizinden önceki dönemde hakim olan liberal devlet kavramı, kriz sonrası yerini refah devleti (sosyal devlet) kavramına bırakmıştır. Çünkü, liberal devlet krizin sürekliliği ve işsizlik sorunlarının boyutları karşısında çaresiz kalmıştır92.

Bir görüşe göre de, IMF gibi kuruluşların özelleştirme baskılarına rağmen, uygulanan kontrol ve denetim mekanizmaları devleti daha çok müdahil hale getirmektedir. Dışa açık politikaların yürürlüğe konulması ve desteklenmesi sürecinde gerekli parasal ve finansal önlemleri merkez bankaları kanalıyla devlet almakta ve devlet, liberalizm doğrultusunda sürekli müdahale etmektedir93.

Başka bir görüşte de, gerek iç gerekse dış yapısal açığı kapatmanın önemli bir önkoşulu, sermayeyi daha yüksek oranda vergilendirmek ve kar oranlarının desteklenmesi politikasından vazgeçilmesi ise, bir başka mecburiyette, hazine açısından uzun dönemli bir gelir kaynağı durumunda olan KİT’lerin satılmasına son verilmelidir.

90 ŞENOL, Selma, “ Morallerle Birlikte Anlaşmalar da Bozuldu”, Milliyet, 02.11.2008, s.7.

91 VARDAR, Başak, Deloitte Türkiye, http://www.deloitte.com/dtt/home/0%2C1044%2Csid%25253D6399%2C00.html,

(03.11.2008).

92 SAYBAŞILI, Kemali, “Mali Bunalım, İktisat Siyasası ve Özelleştirme”, Özelleştirme Tartışmaları, Bağlam yayıncılık, İstanbul,

1994, s.58.

Bu durumda, ayrıca zarar eden KİT’lerin sorunlarının giderilmesi ve tekel konumundaki özel nitelikli kuruluşların devletleştirilmesi üzerinde durulabileceği ifade edilmektedir94. Özelleştirmenin gelişmekte olan ülkelere diretilmesini başka bir bakışla dile getiren bir görüşe göre, Wall Street’te yükselen “Yeni Dünya Düzeni” imparatorluğu, finansal teröristleri aracılığıyla ülkeleri çıkmaza sürüklüyor ve bu durumda olanların imdadına IMF yetişiyor. Özelleştirme, ticaretin serbest bırakılması ve diğer istikrar tedbirleriyle hedefteki ülkelerin kaynaklarını kesiyor ve yüzlerini yeni dünya düzeni imparatorluğuna çevirmesini sağlıyorlar95.

Özelleştirmeler, serbestleşme, bütçe açıklarının azalması tek başına ülkelerin krizlerden uzak kalmasına yardımcı olamamaktadır. Buna örnek olarak Latin Amerika’nın 1989 yılından sonraki gelişimi gösterilebilir. Alınan tedbirler sonucu devletin sahip olduğu şirketler özelleştirilmiş, ithalat üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmış ve bütçe açıkları düzeltilmiştir. Enflasyon ve döviz kuru denetim altına alınmıştır. Bu Latin Amerika ülkelerine para akışlarını oldukça arttırmıştır. Fakat bu durum Meksika’da yanlış finansal yönetim nedeniyle 1994 yılında başlayan ve adına Tekila Krizi denen krizle son bulmuş ve 1930’lardan sonra herhangi bir ülkeyi vuran en kötü durgunlukla karşı karşıya kalmışlardır96.

Krizler sonrasında piyasalarda hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı, çok şeyin değişeceği ve krizin yarattığı olumsuz etkilerin önümüzdeki yıllarda daha çok hissedileceği geçmiş kriz deneyimleriyle bilinmektedir. Bundan sonra finansal piyasalar ve iş dünyası oldukça tutucu ve tedbirli olacaktır. Ortaya çıkan resesyonun dünyaya yayılması, hem finansal piyasalarda hem de reel sektörde şiddetli ve negatif etkilerini gösterecektir. Kapanan veya küçülen firmalar nedeniyle işsizlik artabilecektir. Kriz öncesi karlılığı oldukça yüksek, varlıkları değerli olan şirketler daha düşük karlılıkla çalışmak durumunda kalabileceklerdir.

Kurumlar ve bireyler ödeme güçleri olsa bile borçlanmada sıkıntılar yaşayabilir. Diğer taraftan borçlanma istekleri azalabilir ve ellerinden geldikçe borçtan

94 SAYBAŞILI, Kemali, a.g.e., s.72. 95 YAŞAR, Erdinç, a.g.e., s.22.

kaçınmak isteyebilirler. Yardım paketleri ne kadar zorlarsa zorlasın, borç alanlar borçlanmanın paranın kolay elde edildiği döneme göre daha zor ve maliyetli olduğunu düşüneceklerdir. Piyasalar üzerinde bütün sistemi izleyen etkin ve bağımsız bir denetim ve gözetim mekanizmasının oluşturulması kaçınılmaz hale gelmiştir. Belki de bu mekanizma uluslararası değil uluslarüstü olmalıdır. Bir daha böyle bir krizin yaşanmaması için piyasaların daha fazla şeffaf olmasına ve etkin finansal düzenlemelere gerek duyulmaktadır. Gözetim ve denetimin finansal piyasaların işleyişini aksatacak, akışkanlığını bozacak düzeyde olmamasına dikkat edilmeli, dozu iyi ayarlanmalıdır. Yeni düzenlemelerin, önceki düzenlemelerde olduğu gibi, istenmeyen sonuçlar yaratmamasına özen gösterilmelidir. Aksi taktirde bu yaşananların tekrar yaşanması gibi bir risk doğabilir97.