• Sonuç bulunamadı

Kamu yönetimindeki değiĢim ve dönüĢüm sonucunda kamu hizmetlerinin sunumu da bu değiĢimden payını almıĢtır. Bununla birlikte önceden kamu kurumları tarafından sunulan hizmetler, giderek piyasa tarafından sunulmaya baĢlanmıĢtır. Ancak bu noktada önemle vurgulanması gereken Ģey, piyasalaĢtırılan kamu hizmetlerinin sunumunun devlet tarafından denetlendiği gerçeğidir. Bu konuda tamamıyla bir yetki devri söz konusu değildir. Devletin yasalarla sınırladığı alan içerisinde kamu hizmetleri uygun bir biçimde sunulmakta, idarenin gözetimi ve denetimiyle kamu yararı gerçekleĢtirilmektedir. Bu hususta Güzelsarı‟nın Ģu ifadeleri konuyu açıklar bir nitelik taĢımaktadır:

“Kamu sektörünü işletmevari kılmaya dönük bu çabalar, önceki dönemlerin

yaklaşımlarından farklı olarak, devlet-piyasa; devlet-bürokrasi; devlet-vatandaş; ve bürokrasi-vatandaş ilişkilerinde de bir dönüşümü temsil eder. Bu gelişmelerin açıldığı yönelim ise doğrudan devletin içerden piyasalaştırılması, devletin bir piyasa aktörü olarak piyasa mekanizmalarının ve özel sektörün uygun işleyişine elverişli zemini hazırlayacak şekilde rolünün yeniden tanımlanmasıdır” (Güzelsarı, 2004:5-6).

Nitekim Türkiye‟de 24 Ocak Kararları sonrasında özellikle özelleĢtirme uygulamalarının hayata geçirilmesi için ihtiyaç duyulan yasaların çıkarılması kamu hizmetlerinin piyasalaĢtırılmasını kolaylaĢtırmıĢtır.

Neo-liberal politikalar sonucunda kamu hizmetlerinin dönüĢüme uğratılarak bedelsiz olmaktan çıkarılıp kamu hizmetlerinde yararlanılan kadar karĢılığının alınması ilkesi bireyi vatandaĢ kavramından çıkarmıĢ, müĢteri olgusu ile eĢdeğer tutmuĢtur. Artık devlet kamu hizmeti ile sadece toplumsal refahın teĢkilini sağlayan

bir yapı olarak değil, aynı zamanda bir kamu hizmetinin iĢletmeni olarak kendisini göstermiĢtir. Yeni Kamu iĢletmeciliği yaklaĢımı olarak adlandırılan bu dönüĢüm içerisinde özel sektör bazlı organizasyon, toplam kalite yönetimi, müĢteri odaklı yönetim ve müĢteri tatmin ölçümü gibi hizmet sunumu ilkelerini barındırmaktadır (Güzelsarı, 2004:5). Bu konuda özellikle toplam kalite yönetimine dikkat çekmek gerekmektedir. Kamu hizmetlerini sunan yönetimler, kamu hizmetlerinden faydalananların tercih ve beklentilerine hızlı, etkili ve uygun bir biçimde cevap vermelidirler. Hizmetlerin kaliteli bir biçimde sunulması için çağın gerektirdiklerini güncel olarak benimsemek gerekir. Hizmetlerden faydalananların istekleri, hizmeti sunanlar tarafından iyi algılanmalı ve kamu hizmetlerinde kaliteli anlayıĢ gitgide kendini göstermelidir.

Yeni Kamu Hizmeti anlayıĢının temel ilkelerinden biri olan „VatandaĢ odaklılık‟ ilkesi, esasen iĢletme yönetiminin ilkelerinden „müĢteri odaklılık‟ ilkesinin kamu yönetimine yansımıĢ biçimi olarak görülmektedir. Kamu yönetiminde güçlü bir yapıya sahip olan bürokrasinin yerine kullanılması hedeflenen yeni anlayıĢ, özel sektörü örnek almıĢ fakat kamu yönetiminde özel sektördeki gibi „kar amacı gütmek‟ yerine „kamu yararını‟ gerçekleĢtirmek amacından taviz vermeyerek kamu hizmetlerinin etkili, verimli ve kaliteli bir biçimde sunulmasını hedeflemiĢtir (KarataĢ, 2007:83-84).

Kamu hizmetlerindeki dönüĢümün amacı giderek daha nitelikli, daha düzenli ve daha verimli bir hizmet sunumunun gerçekleĢtirilmesini sağlamaya yönelik olmasıdır. Ayrıca kamu kaynaklarının kullanımında etkililik, vatandaĢların talep ve ihtiyaçlarının ön planda tutulması gibi düĢünceler de söz konusu kamu yönetimi reform çalıĢmalarının hedefleri arasında yer almaktadır (Aykaç, 2003:260).

Devletin yetki alanının sınırlandırılması ile birlikte alan boĢluğu söz konusu olmuĢ ve kamu hizmetlerinin icrasında meydana gelen bu boĢluk özel sektör ile telafi edilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu noktada özelleĢtirme politikaları aktif bir rol üstlenmiĢtir (Güzelsarı, 2004:89). 24 Ocak Kararları‟yla birlikte özelleĢtirme uygulamalarının alanı geniĢletilmiĢ, ilerleyen yıllarda çıkarılan kanun, kanun hükmünde kararnameler ve nitekim 1999 yılında yapılan anayasa değiĢikliği sonucu özelleĢtirme anayasadaki yerini almıĢ; böylece özelleĢtirme uygulamaları yasal bir zemine kavuĢturulmuĢtur.

Bu duruma göre 1985 yılından baĢlayarak 2017 yılına değin Türkiye‟de 272 kurum ve kuruluĢun kamu hisseleri, 2332 taĢınmaz, 10 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 146 tesis, 7 liman, Ģans oyunları lisans hakkı ile araç muayene istasyonları özelleĢtirme kapsamına alınmıĢtır. 1986‟dan baĢlayarak 2017‟ye kadar gerçekleĢtirilen özelleĢtirme uygulamalarının toplam değeri 68,4 milyar $ seviyesindedir. Bir kısmı vadeli ve döviz cinsinden gerçekleĢtirilen hisse senedi ve varlık satıĢı iĢlemlerinden ġubat 2017 itibariyle 64,6 milyar $ net giriĢ sağlanmıĢtır. ÖzelleĢtirme bünyesindeki kurum ve kuruluĢlardan elde edilen 4,9 milyar $ temettü geliri ve 1,7 milyar $ diğer kaynaklarla birlikte 1985 – ġubat 2017 dönemi toplam kaynakları 71,2 milyar $ seviyesindedir(ÖĠB, 2017:8-10).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ĠÇĠġLERĠ BAKANLIĞI GÜVENLĠK HĠZMETLERĠ BĠRĠMLERĠ Kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ĠçiĢleri Bakanlığının görevlerinden biridir. Türkiye‟de Fransız modeli örnek alınarak güvenlik hizmetlerinin yürütülmesi bakımından çoklu idari teĢkilatlanmaya gidilmiĢtir. ĠçiĢleri Bakanlığı‟na bağlı olarak hizmet veren güvenlik hizmetleri birimleri; Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı teĢkilatlarından oluĢmaktadır. Bu teĢkilatların tarihçesi, görev ve yetkileri, teĢkilat yapılanmaları bakımından geçmiĢten bugüne kadar uğradıkları değiĢimlere, kurumların sorunlarına ve bu kurumlardan beklentilere bu bölümde yer verilecektir.

3.1. Güvenlik Hizmetleri Hakkında

Toplumu oluĢturan insanların temel gereksinimlerinden birisi de güvenlik ihtiyacıdır. Güvenlik kavramı, Batı‟da kullanım Ģekliyle (Fransızca‟da securité, Ġngilizce‟de security gibi) Latince “securitas” kelimesinden türemiĢ olup, barıĢ, güven, huzur ve rahatlık gibi anlamlara da gelmektedir ( Bal, 2003:19). Ġnsanlar tarihin ilk dönemlerinden itibaren hayat mücadelesinde doğaya karĢı önce savunma halinde bulunmuĢlar, daha sonra teknik geliĢimler sayesinde söz konusu savunma güdüsü bir üstünlük halini almıĢtır. Bu noktada savunma eyleminden hareketle güvenlik olgusu önemli bir yere sahiptir. Çünkü insanlar geçmiĢ dönemlerde doğaya karĢı mücadelede dezavantajlı durumda iken, yaĢam alanlarını çit, duvar, taĢ gibi maddelerle korumaya almaları savunma güdüsünün bir dıĢavurumu olan güvenlik ihtiyacının bir sonucudur.

Güvenlik ihtiyacı toplumbilimciler tarafından çoğu çalıĢmada irdelenen baĢat olgular arasında yer almıĢtır. On yedinci yüzyılın önde gelen Ġngiliz toplumbilimcilerinden Thomas Hobbes (1588-1679), insanların çıkar iliĢkisi ekseninde güdülendiklerini, güvenlik ihtiyacının da doğal olarak bu güdünün mecburi bir sonucu olduğunu ortaya koymuĢtur. Hobbes, güvenlik olgusunda devleti ön plana çıkarmıĢ ve toplumu oluĢturan bireylerin de devlete karĢı yerine getirmekle yükümlü oldukları ödev ve sorumlulukları güvenlik olgusu ile özdeĢleĢtirmiĢtir.

Hobbes‟in de haklı olarak belirttiği üzere güvenlik ihtiyacını karĢılamak görevi modern toplumlarda devletin elindedir. Devletin güvenlik hizmetlerini

yürütmesi ihtiyacı da bu ihtiyaca yönelik idari teĢkilatlanmayı zorunlu kılmıĢtır. Buna göre gerek ulusal gerekse uluslararası alanda güvenlik teĢkilatları oluĢturulma gereği ortaya çıkmıĢtır.

Güvenliğin gerek ülke içine gerekse ülke dıĢına bakan yönleri bulunmaktadır. “Kolluk” olarak da adlandırılan iç güvenlik kavramı, bir ülkede kamu düzenin ve güvenliğinin sağlanması, kamusal düzene karĢı ortaya çıkabilecek her türlü eylemin önlenmesi ve bu eylemleri ortaya çıkaranların yakalanması için hukuki dayanağı olan rejimi ifade etmektedir (Özer, 2012:170).

BaĢka bir deyiĢle iç güvenlik, bir ülkenin sınırları içinde yaĢayan bireylerin can ve mal güvenliği ile toplumun sahip olduğu ortak değerlerin güvenliğini sağlamak için yürütülen faaliyetler olarak da adlandırılır(Yılmaz, 2012:8).

Ġç güvenlik kavramı tarihsel süreç içerisinde ele alındığında, Avrupa‟da sanayi devrimi ile baĢlayan modernleĢmeye kadar iç ve dıĢ güvenlik ayrımının yapılmadığı görülmektedir. Sanayi devrimi ile birlikte iç güvenliği sağlamada kolluk teĢkilatları oluĢturulmuĢ, ordu ise dıĢ güvenliğin sağlanmasında yetkili kılınmıĢtır. Ġç ve dıĢ güvenlik kavramları üzerine yapılan tartıĢmalarda bu kavramlar arasında soğuk savaĢ dönemi olan 20. yüzyılın ortalarına kadar bir ayrımın söz konusu olduğu görülmektedir. Ancak soğuk savaĢ döneminden sonra uluslararası toplumun güvenlik anlayıĢının etkilendiği görülmektedir. Bu dönemde ortaya çıkan güvenlik anlayıĢında devlet artık bir araç konumuna geçmiĢ ve güvenlik anlayıĢı devletin sınırlarını aĢarak küresel bir boyuta ulaĢmıĢtır. Bu durumda iç güvenlik ve dıĢ güvenlik ayrımı giderek belirsiz hale gelmiĢ, genel anlamda güvenlik kavramı kolluk ve askeri boyuttan ekonomik, politik, teknolojik ve sosyal boyuta ulaĢan bir anlayıĢla geniĢlediği görülmüĢtür(Özgür ve Erciyes, 2017:85).

Dünya genelinde gerek ulusal, gerekse uluslararası alanda ortaya çıkan ekonomik sorunlar, siyasi krizler, terörizmin artması, etnik ve dinî çatıĢmalar, insan hakları ihlalleri, çevre sorunları gibi sorunlar, klasik kolluk anlayıĢının sorgulanmasına neden olmuĢ, yeni bir anlayıĢa sahip yapılanmaya gereksinim duyulmuĢtur. Ġç ve dıĢ güvenlik kavramları ile ilgili olarak uluslararası alanda terörizm ve organize suçlar gibi güvenlik sorunlarının ortaya çıkması, dıĢ güvenliğe özgülenen güvenlik güçlerinin iç güvenliğe yönlendirilmesiyle birlikte kolluk

kavramı uluslararası alanda giderek daha fazla önem kazanmaktadır(Lutterbeck, 2013:5).

Ġç ve dıĢ güvenlik kavramlarının yakınlaĢmasıyla birlikte iç güvenlik alanında

güvenlik aktörlerinin yalnızlığına son vermektedir. Nitekim kolluk kuvvetleri tarafından

yürütülen iç güvenlikle ilgili görevler “kamu hizmeti” olarak bütüncül bir biçimde ele alınmakta, diğer kamu hizmeti alanları gibi sivil katılım ve gözetim, hesap verebilirlik, Ģeffaflık gibi ilkelerin esas alındığı bir kamu hizmeti olarak görülmektedir (Özer, 2012:170)