• Sonuç bulunamadı

1.3. KüreselleĢme Kavramı ve GeliĢimi

1.3.1. KüreselleĢmenin Tarihsel GeliĢimi ve Kamu Yönetimi Üzerindeki Etkileri

1.3.1.4. Yeni Dünya Ekonomik Düzeni

Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında Avrupa‟nın yeniden yapılanma sürecinde Amerika‟nın öncüsü olduğu Bretton Woods sisteminin çökmesi ekonomik alanda

yeni arayıĢları beraberinde getirmiĢtir. Bilindiği gibi Bretton Woods sisteminin temelini Amerikan Doları teĢkil ettiği için, dolar tüm para sistemler için büyük bir önem kazanmıĢtır. Bu yüzden doların değeri yükselmiĢtir. Vietnam SavaĢı‟nın baĢlamasıyla Amerika‟nın para arzı aniden artmıĢ, bu sebeple doların değeri düĢmüĢtür. Böylece Amerika‟da altın standardı oluĢturulamamıĢ, 1971 yılında Bretton Woods sistemi çökmüĢtür. 1973 yılında Petrol Krizinin de baĢ göstermesiyle birlikte petrol fiyatları artmıĢ, ülkeler ekonomik darboğaza sürüklenmiĢtir. Özellikle geliĢmekte olan ülkelerin içine düĢtükleri borç krizi ve dıĢ ödeme güçlükleri, söz konusu ülkelerin dar boğazdan kurtulabilmek için ihracata yönelik stratejiler belirlemeleri, bu ülkeleri de küreselleĢme sürecine dâhil etmiĢtir.

1970‟lerde iyice görünürlük kazanan ekonomik durgunluk, iĢsizliğin artıĢı, yüksek enflasyon vb. pek çok sorunu arttırmıĢtır. Çözüm arayıĢlarına sosyal devlet anlayıĢına sahip sol ve Keynesçi paradigma cevap veremez hale gelince, neo-klasik iktisat anlayıĢına sahip yeni sağ gündeme gelmiĢtir. Böylece, emek, sermaye ve devletler arasında uzlaĢma temeline dayalı sosyal devlet paradigması güç kaybına uğramıĢ, sermaye birikiminin kendini yeniden üretmesi sürecinde yetersiz kalmanın ötesinde bu tıkanıklığın nedeni olarak görülmeye baĢlanmıĢtır. Refah devleti uygulamalarında yaĢanan bu çöküĢ, yeni bir kapitalist düzenlemeyi gerekli kılmıĢtır. Refah devletinin kapsayıcılığı yerine devletin küçülmesi, kamusallaĢtırma ya da devletleĢtirme yerine özelleĢtirme, planlı ekonomi yerine denetimsiz piyasa anlayıĢı gibi kavramlar yeni bir paradigmanın egemenliğini doğurmuĢtur (Çubukçu, 2013: 289-290).

1973 ve 1978 yıllarında ortaya çıkan birinci ve ikinci petrol Ģokları ile birlikte üretimde durgunluk ve fiyatlarda artıĢ sonucunda „Stagflasyon‟ olgusuyla karĢı karĢıya kalınmıĢtır. Bununla beraber iĢsizlik de kendini göstermiĢ, devletin rolü ve uygulamalarıyla alakalı yeni tartıĢmalar ortaya çıkmıĢtır. Bu tartıĢmaların bir sonucu olarak devletin ekonomiye doğrudan müdahalesi anlayıĢı yerine minimal devlet ve serbest piyasa anlayıĢı hâkim olmuĢtur. 1980‟li yıllarla birlikte yeni sağ anlayıĢı ya da yeni muhafazakârlık olarak adlandırılan neo-liberal anlayıĢ, kimi yazarlara göre kapitalizmin krizler sonrası yeni meĢrulaĢtırıcı ideolojisi olmuĢtur.

Keynesyen iktisat politikalarına karĢı çıkan iktisatçıların baĢında Chicago Ġktisat Okulu'nun kurucusu olarak kabul edilen Milton Friedman gelmektedir. Friedman‟a göre ekonomik krizin nedenlerinden birisi de enflasyondur. Üretilen mal ve hizmetlerin artıĢından, dolaĢımdaki para miktarının daha hızlı bir Ģekilde varlık göstermesi, devletin minimalize edilerek üretimden çekilmesi düĢüncesini ortaya çıkarmıĢ ve yeni sağ görüĢlere kapı aralanmıĢtır. Devletin eğitim, sağlık ya da iĢsizlik sigortası gibi, refah devleti uygulamalarının temel kazanım alanlarında kısıtlamalara gidilmesi eğilimi ortaya çıkmıĢtır. 1980‟lerdeki Reaganizm ve Thatcherizm deneyimleri, bu yaklaĢımın hakim örneklerini oluĢturmuĢtur1

. Devletin ekonomiye doğrudan müdahalesi ve doğrudan bir üretici olarak katılmasından vazgeçilerek, ekonomiden tamamen çekilmesi gereken minimal devlet anlayıĢı hakim olmuĢtur. Bu da geniĢ toplum kesimlerine hizmet sağlayan temel sosyal devlet iĢletmelerinin özelleĢtirilmesini doğurmuĢtur (Çubukçu, 2013:292).

ErbaĢ‟a göre, küreselleĢme sürecinin yaĢanmakta olduğu haliyle olumlayanlar devletin rol ve görevlerinin değiĢim geçirdiği ve bu değiĢimin sonuçlarının herkes tarafından daha iyiye ve daha güzele doğru olduğu biçimindedir. Bu anlayıĢa göre mekan artık ulusal değil, küresel ölçek olduğundan pek çok alanda artık ulus devletler değil, uluslararası kuruluĢlar düzenleyici rol oynamalıdır. Ulus devletler daha önceki dönemlerde sahip oldukları roller ve sorumluluklarından sıyrılarak „yeni‟ daha doğrusu „sınırlı‟ iĢlevlere sahip olmak durumundadırlar (ErbaĢ, 200:214). Dünya üzerindeki çok uluslu Ģirketler küreselleĢme sürecine ivme kazandırmıĢtır. Küresel iĢletmelerin dünya ticaretinde ve ekonomisinde ağırlıklı olarak görülmeye baĢladığı zaman, 20. yüzyılın ikinci yarısıdır. 1980‟li yıllarda endüstrileĢen ve geliĢen ülkelerden çıkan çok uluslu iĢletmeler yeni bir güç olarak dünya pazarına girmiĢtir. Bu iĢletmeler, G. Kore, Tayvan, Singapur, Hong Kong gibi endüstrileĢen uzak doğu ülkeleri ile Brezilya, Arjantin gibi Latin Amerika ülkelerine yönelmiĢtir. Yenidünya düzeni, ülkeler kadar, hatta onlardan daha büyük Ģirketler ortaya çıkarmıĢtır (Güzelcik, 1999:22). Yeni dünya düzeni olarak adlandırılan küreselleĢme olgusu, ulus aĢırı bir ekonomi düzenini ifade etmektedir. Bu olgunun

1 ABD ve Ġngiltere özeğinde kendisini gösteren bu yaklaĢım daha sonra Yeni Zelanda, Hollanda ve Türkiye gibi ülkeleri de etkisi altına almıĢtır. Türkiye‟de özellikle 24 Ocak kararları bu yaklaĢıma geçiĢin miladını oluĢturması açısından önemlidir.

esasen iki yüzyıl önce baĢlamıĢ olmasına rağmen, 1990‟lardan itibaren hâkimiyet kazanmıĢ olmasının nedeni ise, teknolojik devrim dolayısıyla sermayenin etkinliğini küresel düzeyde hâkim kılmasıdır. Kapitalizmin niteliğinin uluslararası olmaktan ulus aĢırı olmağa dönüĢtüğü bu süreçte ulusal devletlerin rolü de değiĢmektedir. Mal ve hizmet üretimi ile bu ürünlerin dolaĢımından çok, para akıĢının biçimlendirdiği bu ekonomide, toprağa ve emeğe dayalı geleneksel üretim iliĢkileri ikinci planda kalmıĢtır. Ulusal devletler, Uzak Doğu ya da Avrupa Birliği gibi bölgeler, bilgi ve iletiĢim teknolojisinin kullanımıyla ortaya çıkan bağımsız para, kredi ve yatırım birimleri ve ulus aĢırı yatırımcı ve giriĢimciler bu yeni ekonomik düzenin belirleyici aktörleridir. (Çubukçu, 2013: 293)

2000‟li yıllara gelindiğinde teknolojinin geliĢmesinin küreselleĢme sürecine etki eden önemli faktörlerden birisi olduğu görülmektedir. Bu geliĢme kendisini yönetim alanında da göstermiĢ, kamu yönetimi sisteminin değiĢimini beraberinde getirmiĢtir. E-devlet uygulamalarının bulunmuĢ olması, yönetiĢim anlayıĢının geliĢtirilmesi ve bunun gibi birçok yönetsel yenilikler teknolojik geliĢmenin bir sonucudur. KüreselleĢme-kamu yönetimi açısından da yeni bir devri oluĢturmuĢtur. Çünkü kamu yönetimine yansıyan bu geliĢmeler aynı zamanda toplumlar arasındaki sınırları kaldırmıĢ ve sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan küreselleĢmenin ivme kazanmasında belirleyici rol oynamıĢtır. Dünya düzleminde yönetimlerin eskisi gibi askeri müdahaleler ile değil, teknolojik ve ekonomik müdahaleler ile değiĢime uğraması/uğratılması küreselleĢmenin toplumlar ve devletler üzerinde oluĢturmuĢ olduğu etkinin bir sonucu olarak görülebilir.

Teknolojinin ve uluslararası kuruluĢların küreselleĢmeyi önüne geçilemez bir yapıya büründürdüğü bilinmektedir. Özellikle ülkeler arası sınırların kalkmasına yol açan bilgi toplumu, gerçekleĢen bu duruma ivme kazandırmıĢtır. Bu hususta Habermas, bilgi toplumunun yeni toplumları ulusal bir yapıdan uzak toplum tipine doğru kayma gösterdiğini belirtir ve bunun için „dünya toplumu‟ kavramını kullanmaktadır (Tanrıverdi, 2009:865).

Sonuç olarak, refah devleti anlayıĢının yerine neo-liberal politikaların getirilmesi, piyasaları hareketlendirirken, dünyada para-mal dolaĢımı hız kazanmıĢ, bunun sonucunda küreselleĢmenin dünya düzlemindeki yelpazesi geniĢlemiĢtir.

Devletin piyasalardan elini çekmesi gerektiği anlayıĢı, kamu yönetiminde liberalizasyon sürecini doğurmuĢ ve yönetsel anlamda dönüĢüm gerçekleĢmiĢtir. ÖzelleĢtirmelerin hız kazanması, devletlerin yönetsel anlamda müdahaleci konumdan gözlemci konumuna geçmesi, uluslararası kurumların yönetimleri etkileyici bir yapıya ulaĢmaları, hantal bir durum almıĢ olan kamu yönetiminin iĢleyiĢine hız kazandırılmıĢ olması ve yönetsel anlamda iĢlevselliğin ön plana geçmesi gibi durumlar refah devletinden sonra neo-liberal düĢünce tarzının küreselleĢmenin de etkisi ile ortaya çıkardığı kimi sonuçlar olmuĢtur.